Dicle Nehri‘nin Basra Körfezi ile buluştuğu bölgede oluşan geniş sazlıklarda yaşayan su bedevileri, Hasankeyf'ten Birleşmiş Milletler Çevre Programı Direktörü Achim Steiner'e mektup gönderdi.
Dicle Nehri‘nin Hasankeyf ve su bedevilerinin ortak bağı olduğuna dikkat çekilen mektupta Ilısu barajının bu bağı koparacağı ve birçok hayatla birlikte dünyanın önemli kültür miraslarını yok ederek büyük doğa felaketlerine neden olacağı belirtiliyor. Mektup, Ilısu baraj projesinin yeniden gözden geçirilmesini talep ediyor.
Hasankeyf ve Mezopotamya Sazlıklarını Korumak için Dicle Bildirisi
Bizler dünyanın en eşsiz bölgelerinden biri olan, uygarlığın beşiği kabul edilen, Mezopotamya'nın insanlarıyız.
Bizler, Türkiye'de Hasankeyf'in ve Irak'ta sazlıkların insanlarıyız. Biz Dicle Nehri sayesinde birleştik ve bütünleştik. Dicle bizim ortak kökümüz, ortak yaşam çizgimiz ve ortak geleceğimiz.
Doğa siyasi sınırları tanımaz. Dicle kadim Hasankeyf kentinin içinden geçer ve dünyanın en etkileyici sazlıklarında yeni bir su yatağı oluşturur. Bir nehir yatağının yukarısına yapacağınız her şey aşağıyı da etkiler. Baharda Mezopotamya sazlıklarını besleyen sular Türkiye'deki dağlardan gelir.
Ne yazık ki, Ilısu Barajı bu bağlantıyı yerle bir edecek. Geleceğimiz, kültürel mirasımız, içinde yaşadığımız ekosistem, paylaştığımız tüm ortak değerler Türkiye'deki Ilısu Barajı projesiyle tehlike altında.
Ilısu Barajı'nın tamamlanması nehir yatağının yukarısına ciddi zararlar verecek. Hasankeyf sular altında kalacak. 65.000'e yakın insan evlerini, sahip olduklarını kaybedecek ve 400 kilometrelik bir nehir ekosistemi barındırdığı yüzlerce canlı türüyle birlikte yok olacak.
Barajın etkileri nehrin aşağı kısmında da bir o kadar ölümcül sonuçlar doğuracak. Ilısu özellikle bahar zamanı, su seviyesinde ve tortu miktarında ciddi bir azalmaya yol açacak. Irak'a ulaşabilen akıntı artık Mezopotamya Sazlıkları'nın barındırdığı eşsiz yaşam formlarını besleyemeyecek. Planlanan Cizre Barajı inşa edildiğinde ve tarım arazilerindeki atık sular Dicle'ye karıştığında durum daha da vahim bir hal alacak.
Irak'ta yaklaşık 6 milyon insan Dicle Nehri'ne bağlı bir yaşam sürüyor. Bu suda balık tutup, bu suyla arazilerini suluyor. Bu yüzden Ilısu Barajı bu insanları fakirliğe itecek ve büyük bir insanlık felaketine yol açacak.
Barajın, dünyanın en önemli ekosistemlerinden olan Mezopotamya Sazlıkları üzerindeki etkisinin geri dönüşü olmayacak. 2004 yılından sonra başarılı bir şekilde kurtarılan bu bölgeler yeniden çöle dönecek ve bu sazlıkların gelecekte kurtarılmalarını da imkânsız kılacaktır.
Yıllardır devam etmekte olan, Ilısu Barajı projesiyle ilgili tartışmalarda bu etkiler büyük ölçüde göz ardı edilerek, hiç bir zaman ciddi bir şekilde tahlil edilip, tartışmaya açılmadı. Fırat Nehri'nin kaderinden kaçınmak istiyoruz çünkü Türkiye ve Suriye'deki baraj ve sulama projeleri nedeniyle Irak'taki su seviyesi ciddi oranda azaldı ve artan tuz oranı nedeniyle su kullanışsız hale geldi.
Biz, bu yüzden Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) Direktörü Sayın Achim Steiner'a sesleniyoruz;
* Ilısu Barajı projesinin etkilerini ve özellikle Mezopotamya Sazlıkları'na olan etkilerini, tüm gerekli uluslararası müdahaleleri gerçekleştirerek, ciddi bir şekilde değerlendirin,
* Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan'dan Hasankeyf ve Mezopotamya sazlıklarını korumak için Ilısu Barajı'nı yeniden düşünmesini talep edin,
* Türkiye ve Irak hükümetlerini, uluslararası su yollarının yönetime uygun olmayan kullanımı kanununa ilişkin Birleşmiş Milletler sözleşmesine (Birleşmiş Milletler Su Yolu Sözleşmesi) göre davranmaya zorlayın,
* Rio +20 konferansını tüm dünya çapında büyük barajlara olan finansal ve siyasi desteğe karşı kampanya yapmak için kullanın.
Ilısu Barajı projesi hayatlarımızı, kültürümüzü, toprağımızı ve içinde yaşadığımız dünyayı tehdit ediyor. Bu yüzden desteğinizi talep ediyoruz.
Su Bedevileri: İki nehrin birleştiği noktada 5 bin yıldır yaşayan Su Bedevilerinin (Marsh Arabs) yaşam biçimlerinde 1980’lerin sonuna kadar çok büyük değişimler olmamış. Ve Saddam dönemine kadar bu bölge orta doğunun en büyük sulak alanı.
Su Bedevilerinin soyu, eski Sümer ve sonraki Babil uygarlığına dayanmaktadır. 5 bin yıl önceki Sümer çizimlerinde gördüğümüz saman ev biçimi bugünde Su Bedevilerinin yaşam alanıdır. Barınma gibi pek çok ihtiyaçlarını komünal bir düzen ile karşılarlar. Tarım ve sulama sistemleri de eski Sümerler ile benzerlik gösterir. Tahta sopalarla avladıkları balıklar dışında küçük çaplı hayvancılık da yapmakta; manda, koyun ve sığırları bulunmaktadır.
Körfez savaşına kadar kendi hallerinde yaşayan topluluklar mevcuttu. 1991 yılından itibaren Irak hükümeti drenaj kanalları ve su tünelleri ile buradaki suyu çöle taşıyarak tarım arazileri oluşturdu. Ekolojik olarak, bu, sulak alanların büyük tahribat yaşamasına sebep oldu. Bataklıkların 20,000 KM.'si %90 oranında bu yanlış su politikaları yüzünden yok oldu. "The United Nations Environmental Programme"a göre bu, dünyanın en büyük ekolojik katliamlarından biri.
1992'den itibaren bu bataklıklar üzerindeki baskı artmış. Hükümet, pek çok baraj projesi geliştirdi. Neredeyse Körfez savaşı sonrası çöken ekonomiyi canlandırmak için petrolden sonra en çok bu bölgedeki su kaynakları üzerine planlar kurulmuş. 92 ile 93 arası dönemde Su seviyesinde gözle görülür oranda hızla düşüşler yaşanmaya başladı.
1950'lerde sayıları yarım milyonu bulan Su bedevileri, 2003 yılında yalnızca 1.600 kişi kaldı. 2003'de 20,000'inin Irak’ta şehirlerde yaşadığı, 120,000'inin ise İran'da mülteci kampında yaşadığı BM tarafından bildirildi.
ABD'nin işgali ile Saddam’ın devrilmesi sonrasında rahat bir nefes alan Su Bedevileri topraklarına geri dönmeye başladı. Sulak alanların iyileştirilmesi için projeler devreye girdi ve 1950'lerdeki seviyesinin 50’si tekrar rehabilite edilebildi. Ancak bataklık ve sulak alanlardaki bu iyileşmenin bütün ekosisteme yansıması ise daha uzun yıllar sürecek gibi.
Şuanda yalnızca bir kaç bin bedevi bölgede geleneksel yaşamına devam ediyor. Geri kalanlar Irak'ta şii bölgelerde ya da İran’da yaşamakta. Ve geri dönmeyi düşünmüyorlar. Yapılan araştırmalar bölgedeki temiz suya ulaşım yollarının azaldığını ve bölgeye sağlık gibi sosyal hizmetlerin gitmediğini gösteriyor. Dicle Nehri üzerindeki barajlar da balık gibi besin kaynaklarını epey azaltmış durumda.
Su Bedevileri, onları susuz bırakacak olan Ilısu barajına tepki göstermek için ilk kez Hasankeyf'e geldi ve Hasankeyflilerle birlikte ortak bir deklarasyon yayınladı.