Kültür-Sanat

Hani tarih yazanlar, yapanlara sadık kalacaktı?

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı’nın Mustafa eleştirisini film ekibi yanıtladı.

03 Aralık 2008 02:00

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı’nın Mustafa eleştirisini film ekibi yanıtladı.

ntvmsnbc'de yayımlanan habere göre; “Mustafa” hakkında vizyonda kaldığı ilk 3 haftada yazılı basında 1000 civarında yorum yazıldı. New York Times, Le Monde, Times, WDR, BBC, Franfurter Allgemeine Zeitung gibi dünyanın saygın yayın organlarında haberler, yorumlar yayımlandı.

Muhalefet liderleri filmi eleştirdiler. Konu Meclis gündemine geldi. Meclis Başkanı sigara sahnelerine takıldı. Komisyonlarda tartışma açıldı. Eski Cumhurbaşkanları, eski Genelkurmay Başkanları film üzerine yorum yaptı. Film, televizyon programlarında, panellerde, İnternet ortamında ve hemen her mecrada yoğun şekilde tartışıldı.

“Mustafa.com.tr” tıklanma rekoru kırdı. Bazı marjinal gruplar kimi sinemaların önünde gösteri düzenledi. Filmin gösteriminin durdurulması için savcılığa suç duyuruları yapıldı. Korsanlar, “Atatürk’e saygıdan” filmin illegal kopyalarını piyasaya sürmeyeceklerini açıkladılar.

Kimileri filmin “Atatürk imajına zarar verdiğini” öne sürerek “Gitmeyin, çocuklarınızı da götürmeyin” kampanyası açarken, kimileri “Filmin Kemalizm’e bir yaşam öpücüğü sunduğu” yorumunu yaptı.

Bütün tartışmalar arasında film, 3 haftada 1 milyon seyirciye ulaşarak “bugüne dek en çok izlenen belgesel” sıfatıyla Türk sinema tarihine geçti.

Mustafa kutuplaşması

Biz, filmi hazırlayan ekip olarak bu tartışmaları ciddiyetle izlemeye ve mümkün olduğunca dahil olmamaya çalıştık. Çünkü toplumdaki mevcut kutuplaşmanın da etkisiyle hızla oluşan “Filmi beğenenler”/”beğenmeyenler” kamplaşmasında tartışılan şey, film olmaktan çıkmıştı; artık Atatürk tartışılıyordu.

Bu tartışma ilk ağızda, filmi görmeden yazan kimi kalemlerin yansıttığı son derece haksız, temelsiz, yanlış bilgiler üzerinden ciddiye alınmayacak iddialar, ithamlarla başladı. Ama zamanla medyanın, akademyanın, düşünce dünyamızın önemli kalemlerinin katılmasıyla derinleşti; önemli bir sorgulamaya zemin hazırladı:

Toplumda çok ihtiyaç duyulduğu anlaşılan “Atatürk’ü ne kadar tanıyoruz”, “Ne kadar tanımalıyız”, “Tartışmaya ne kadar hazırız” sorularını gündeme taşıdı.
Bugüne kadarki söylemi üreten ve savunan kimi çevrelerin bu tartışmadaki hırçınlığı, o cenahtaki hazırlıksızlığı ve hazımsızlığı ortaya koyarken, seyircinin filme gösterdiği yoğun ilgi, toplumun “tabulaştırılmamış, sansürlenmemiş, samimi bir Atatürk portresi”ni çok daha olgunlukla karşıladığını kanıtladı.

Atam’ın tespitleri

4. haftasında 1 milyon 100 bin seyirciyle buluşmuş bir filme ilişkin yazılan yüzlerce yorumu tek tek yanıtlama şansımız yok. Gazetelere, ekranlara yansıyan bu yorum çeşitliliğini, aynı filmden ne kadar farklı bakış açıları çıkarılabileceğini göstermek ve Türkiye’nin bir dönemki ruh halini sergileyebilmek açısından toplu olarak yayımlamayı ve yanıtlamayı düşünüyoruz.

Bu arada, 24 Kasım 2008 günü Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’na bağlı Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı (ATAM), filme ilişkin bir eleştiri yazısı yayınladı.

Atam’ı tanıyalım

12 Eylül’den sonra “Toplumun her kesiminin Atatürk ilke ve inkılapları konularında, ‘aynı görüş, inanç ve düşüncede birleşmesini sağlamak’ üzere bilimsel araştırmalar ve başta Atatürk’ün eserleri olmak üzere yayımlar yapmak” amacıyla kurulan ATAM, geçen çeyrek asırda hala Atatürk’ün bütün eserlerini basamadı ama, çoğu eski kitapların yeni basımı olmak üzere yaklaşık 200 kitap, 63 sayı çıkan bir dergi yayımladı.
ATAM’ın filme yöntem ve içerik açısından yönelttiği eleştirileri -onların verdiği başlıklar altında- tek tek ele alalım:



İnsan Atatürk anlatıldı iddiası

Açıklamada “Bir asker, devlet, millet ve siyaset adamının sadece bir yönünü doğru anlatmak mümkün değildir” deniliyor (herhalde “sadece bir yönünü anlatmak doğru değildir” denilmek isteniyor.) Eleştirmenlerin filmi görmemiş olabileceklerini düşünerek “Mustafa”nın “Atatürk’ün sadece bir yönünü anlatmak” gibi bir yaklaşımı ve iddiası olmadığını, filmde “Atatürk’ün asker, devlet adamı, siyasetçi” kişiliklerinin de anlatıldığını belirtelim.

Atatürk gökten yere indirildi iddiası

Filmin böyle bir iddiası da yok. Filme ilişkin basında bu tür yorumlar çıktı, (bkz. Prof. Baskın Oran, Radikal 2, 9 Kasım 2008) ama orada da “mecazi” bir “indirme” kastediliyor, Atatürk’ün “tanrılaştırılmak” yerine dünyevileştirilmesinden söz ediliyordu.
Atatürk Araştırma Merkezi akademisyenleri ise “Atatürk’ün halen gökte olduğunu” kanıtlamaya çalışmışlar. Şu sözler, ATAM’ın açıklamasından:
“Türk kültüründe İslam öncesinde ve sonrasında ruhların ölmediği ancak ‘uçmağa vardığına’ inanılır. Milletine ve memleketine büyük hizmetler etmiş birinin ruhu kötü ruhlar gibi yerin altına uçmayacağına göre gökte farz edilmesi son derece tabii görülmelidir.”

Kürtlere özerklik verileceği iddiası

“Filmde Milli Mücadele sürecinin milli devlete gidişi göz ardı edilerek kaynağı net olmayan iddialar dile getirilmekte” deniliyor.
Oysa kastedilen şey, bir “iddia” değil, Mustafa Kemal’in 1923 İzmit basın toplantısındaki sözleri…
“Milli devlete gidişin göz ardı edilmesi”ni gerektiren bir durum yok, çünkü Mustafa Kemal orada diyor ki:
“Kürtlere anayasada yerel özerklik verilmiştir. Kürtlük adına ayrı bir sınır çizmek, Türkiye’yi mahvetmek olur.”
Açıklamada “Kaynağı net değil” deniliyor, çünkü Mustafa Kemal’in bugün yalanlanamayan bu ifadeleri, Türk Tarih Kurumu tarafından açıkça sansürlenmiştir. Arı İnan’ın 1982’de yayımladığı basın toplantısının sansürlenen bölümleri “2000’e Doğru” dergisinin 30 Ağustos 1987 tarihli sayısında ortaya çıkarılmıştır.
Atatürk Araştırma Merkezi’nin, bugün yalanlayamadığı bu sözlerin belgeselde yeralmasını eleştirmek yerine, ona uygulanan sansüre karşı çıkması ve “kaynağı netleştirmesi” beklenirdi.

Halbuki tersine, bizzat Atatürk Araştırma Merkezi tarafından yayınlanan “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri”nde de söz konusu ifadenin sansürlendiğini görüyoruz.
Tarihi yazanların, tarihi yapanlara sadık kalmasını beklemiyor muyduk?

İslam dini hakkındaki ifadeler

Deniliyor ki, “Medeni Bilgiler kitabında Afet İnan’ın metne dahil etmediği ifadeler öne çıkarılarak Atatürk İslam karşıtı gibi gösterilmiştir”. Dikkat edilirse filmde kullanılan ifadeler yalanlanmıyor. Afet İnan metnine dahil etmemiş, biz etmişiz.
Atatürk’ün İslam karşıtı gösterildiği” ise, açıklamayı kaleme alanların yorumu…
Medeni Bilgiler kitabında (yine Türk Tarih Kurumu’nun baskısında sansürlenen) ifadeler yine “2000’e Doğru” dergisi tarafından (22 Şubat 1987, Sayı: 7) ortaya çıkarılmış ve daha sonra da Kaynak Yayınları tarafından kitap olarak (“Din ve Allah”, Eylül 1994) yayımlanmıştır.

Çete reisi olmak istemesi

Önce filmde bu konuda yeralan ifadeyi okuyalım: “(Atatürk) Fahrettin Altay’a Cumhurbaşkanlığını bırakıp Hatay’a çete reisi olacağını söyledi. Mustafa Muğlalı’dan kendisine sivil kıyafetli 5 bin kişilik bir kuvvet oluşturmasını istedi.”
ATAM’ın açıklamasında “Atatürk, Türkiye’nin devlet olarak Fransa ile savaş durumuna gelmesi ihtimaline karşı gayri resmi çete olgusuna dahi başvurulabileceğini dile getirmiştir” deniliyor. Film de bunu yansıtmaya çalışıyor.

Diktatörlük iddiası

Açıklamada “Filmde doğrudan doğruya bu tabir kullanılmamıştır” deniliyor.
Ancak sonrasında bazı itirazlar var:
“‘Ağzından çıkan her söz kanundu’ ibaresi, yönetmenin de aynı kanaati taşıdığını göstermektedir. Çevresinde yer alan bazı kişilerin sırf ona yaranmak üzere ‘kraldan çok kralcı’ tavırlar aldıkları bilinmektedir. Ancak ağzından çıkan her söz kanun olsaydı Meclis kürsüsünden yapılmasını istediği pek çok şeyin gerçekleşmiş olması gerekirdi” deniliyor ve Toprak Reformu’nu Meclis’ten çıkaramaması örnek veriliyor.
Oysa Atatürk’ün Meclis’ten gerçekten çıkarmak isteyip de çıkaramadığı bizce bilinen bir kanun yoktur.
Atatürk, çiftçiyi topraklandırma konusunu pek çok kez dile getirmiş olmasına karşın ciddi bir girişimde bulunmamıştır. Bu konudaki tek ciddi girişim 1944 yılında yapılmış, o da CHP’nin bölünmesiyle sonuçlanmıştır.
Atatürk’ün sözedilen dönemde Meclis’ten çıkarmak isteyip de başaramadığı bir kanun örneği var ise bunu ATAM akademisyenleri herhalde açıklayacaklardır.

Karalamak yerine bir şeyler yapmak...

Atatürk Araştırma Merkezi’nin “maddi hata” olarak gösterdiği noktalara ilişkin görüşümüz bu…
Eleştirilere hak veremesek de devletin Atatürk’ü araştırmakla görevli merkezinin, bir sinema belgeselini ciddiyetle inceleyip yorum hazırlamasını, olumlu bir çaba olarak değerlendiriyoruz.
70 yıl boyunca Atatürk’e ilişkin derli toplu bir film çalışması için önayak olmak şöyle dursun, bu işe kalkışanları bezdirmiş devletten gelen açıklamanın en sevindirici bölümü sanırız şu itiraf ve hazırlık cümleleridir:
“Akademik bir müessesenin idarecileri konumundaki akademisyenler olarak bu son derece hayati konuda şimdiye kadar yeterli ve gerekli çalışmaların ortaya konmamış olması eksikliğini kabul etmek durumundayız. Ancak tarihçi olmayan birinin kendi penceresinden gördüğü Atatürk’ün film yapılmış kompozisyonuna itiraz etmek yerine ondan çok daha iyisini yaparak cevap vermenin bizlerin konumuna daha uygun düştüğü kanaatindeyiz. Atatürk Araştırma Merkezi olarak bu konudaki eksiği gidermek için üzerimize düşen görevin bilincindeyiz. Bu görevi yerine getirmeye yönelik hazırlıklarımızın devam etmekte olduğunu kamuoyunun bilgisine sunarız.”
70 yıl boyunca gösterilmemiş gayretin bu vesileyle hatırlanması ve devletin “Çok ihmal ettik. Artık bir şeyler yapanları karalamak yerine biz de bir şey yapsak iyi olur” noktasına gelmiş olması, belki de “Mustafa”nın, en büyük katkısı olarak tarihe geçecektir.