Gündem
BBC Türkçe

Hande Kader cinayeti: Dünyada translar için güvenli bir ülke yok!

"Trans Europe'un verilerine göre Türkiye Avrupa'da en çok trans cinayetinin işlendiği ülke"

20 Ağustos 2016 14:46

 

Rengin Arslan*

"Hande dünyanın en iyi insanlarından bir tanesiydi. Normalde çok sakindi ama bir tarafı da hiperaktifti. LGBTİ yürüyüşlerine giderdi mutlaka. Haklı olduğu bir davayı sonuna kadar kovalardı."

Cesedi geçen hafta İstanbul'da ormanlık bir alanda yanmış halde bulunan 23 yaşındaki trans kadın Hande Kader ile yıllardır birlikte aynı evde yaşayan Davut Dengiler onu böyle anlatıyor.

En son bir gece müşterisinin otomobiline binerken görülmüştü. Davut Dengiler uzun süre ona canlı ulaşma umuduyla çabaladıktan sonra Hande'yi Yenibosna'da kimliği tespit edilemeyenlerin götürüldüğü morgda buldu.

O günü, "Tam oradan ayrılmak üzereydim. Orada bulamadım diye de üzerime bir hafiflik gelmişti. Son anda oradaki bir doktor, 'bir de yanmış bir ceset var, ona da bakın' dedi. Baktım. Sonra onu tanıyabilecekleri şeyleri söyledim. Sonra bilgisayara, rapora baktılar. Sırtıma dokundu doktor, başınız sağ olsun dedi, kendimden geçtim" diye anlatıyor.

Sonra Hande'nin diğer ölümler; trans ölümleri karşısında verdiği tepkileri anlatıyor:

"Translar öldürüldüğü zaman çıldırıyordu. Çok üzülüyordu. Evden çıktığı anda kelle koltukta. Bazen çok tedirgin oluyordu. Daha önce de bıçaklandı, dövüldü. Sırf Hande'nin değil ki hepsinin başına geliyor" diyor.

Avrupa merkezli kuruluş Trans Europe'un verilerine göre Türkiye Avrupa'da en çok trans cinayetinin işlendiği ülke. Dünyada ise Brezilya translar için en güvensiz ülke.

Ancak kuruluşun 2016 raporunun ilk cümlesinde yazdığı gibi "Dünyada translar için güvenli bir ülke yok."

Hande ise Türkiye'deki trans cinayetlerine ve tepki gösterdiği haksızlıklara dikkat çekmek isteyen ve eylemlerde önde yer alan diğerlerinden biriydi.

Teşhis, otopsi, DNA testi gibi süreçler nedeniyle henüz cenazesi defnedilmeyen trans kadın Hande Kader'i belki en iyi ifade eden ise, sosyal medyada sayısız kere paylaşılan görüntüleriydi.

2015 yılı, polisin LGBTİ'nin her yıl Taksim'de düzenlediği Onur Yürüyüşü'ne izin vermemiş, tazyikli su, plastik mermi ve biber gazı ile kalabalığı dağıtmaya çalışmıştı. Bütün bunlara rağmen Hande Kader "dağılmamış" ve inatla polislerin karşısına dikilmişti.

Bir ara naif bir öfkeyle kenarda olan biteni kaydeden gazetecilere sitem etmişti: "Çekiyorsunuz ama yayınlamıyorsunuz, sesimizi kimse duymuyor."

Hande Kader'in ve diğer transların duyulmayan sesi bu kez onun ölüm haberini getirdi. Kimsenin aklına hayaline getirmek istemeyeceği bir biçimde: yakılarak.

Seks işçiliği yaparak kazandığı hayat hep tehlikeliydi. Tıpkı buna zorlanan diğer translar gibi dışarıda, sokakta çalışıyordu. Tıpkı diğerleri gibi bundan bir çıkış arayıp, bulamıyordu.

Yakın arkadaşı Funda, "bu işi severek yapmıyordu" diyor ve ekliyor, "kim severek yapar ki zaten."

Konuştuğum transların iki ortak özelliği var. Birincisi, hepsi benzer şekilde yakılarak öldürülen Özgecan Aslan cinayetinin milyonlarca kişiyi sokağa dökmesini hatırlatarak topluma sitem ediyor. İkincisi ise hemen hepsinin "ölümden döndükleri" bir hikayeleri var.

Bunlardan biri Kemal Ördek. Sorularımı yanıtlayan Ördek, evinde uğradığı saldırıdan nasıl kurtulduğunu "şans eseri" diyerek açıklıyor.

"Eceliyle ölen trans sayısı çok az. Neredeyse hiç yok. 50-60'lı yaşları görmüş trans sayısı da çok az Türkiye'de. Dolayısıyla bu kadar seks işçiliğine sürüklenmişken, insanların ileri yaşları görmesi mümkün olmuyor. Öldürülüyor. Ben de nasıl hayatta kaldığımı bilmiyorum. İşin acın tarafı bu" diyor.

Birincilikle girdiği Bilkent Üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümünü burslu olarak okumaya hak kazanıp bitirdikten sonra, ODTÜ'de sosyoloji yüksek lisansı yapan Ördek de geçimini esas olarak seks işçiliğinden kazanıyor.

Trans seks işçilerinin haklarını savunmak için kurulan Kırmızı Şemsiye adlı derneğin başkanı da olan Kemal Ördek'e toplumun translara en çok sorduğu sorulardan birini yöneltiyorum: Seks işçiliğine mecbur musunuz?

Ördek, "Bize topluma entegre olabilecek insanlar olarak değil, toplumun kirlileri olarak bakıyorlar. Biz sokakta yürüdüğümüz zaman en çok dikkatimizi çeken şey bizi cinsel obje olarak gören bakışlar. Laf atan insanların bile bizimle birlikte olmak üzerinden laf atmaları. Kadın erkek fark etmiyor. Biz cinsel obje olan insanlarız" diyor.

Dünyanın yarısını oluşturan kadınların iş dünyasında eşitsizlik ve ayrımcılık ile mücadele ettiği bu çağda, translar için okulunu okudukları mesleklerde bile istihdam edilmek imkansız gibi görünüyor.

Ördek sürüklendikleri bu noktada transların karşı karşıya kaldığı güvencesiz, her türlü tehlikeye açık ve kırılgan koşullarını anlatırken "bitmeyen bir yas" diyerek tarif ediyor hissettiklerini:

"Ben ilk aktivizm yapmaya başladığı süreçte, gecenin bir yarısı bana ne haber gelecek diye uyuyamazdım. Şimdi de gece uyurken sesi sonuna kadar açıktır. Bir haber gelecek, biri bıçaklanmış, diğeri dövülmüş diye aranacağım ve hemen gitmem gerekecek diye bekliyorum. Bu bitmeyen bir yas ve travmatize olma hali."

Transların kimlik değiştirme süreçleri Türkiye'de hayli uzun ve sancılı bir süreç olduğundan pek çoğu bunu göze alamıyor. Bu nedenle örneğin trans kadınlar kimliklerinin rengini değiştiremiyor ve aslında görece olarak daha güvende olacakları genelevlerde çalışamıyorlar.

Transların kimlik değiştirme süreçleriyle ilgili davalarla yakından ilgilenen avukatlardan biri olan Sinem Hun, Türkiye'de cinsiyet değiştirmeyi düzenleyen Medeni Kanun'un ilgili maddesini "çok fazla hak ihlali barındıran bir süreçler bütünü" olarak yorumluyor.

Hun, devletin hem kadın ve erkek transların cinsel organlarının ameliyat edilip, cinsiyet değiştirme sürecinin bedensel olarak gerçekleşip gerçeklşemidiğini "görmek istediğini" ve aynı zamanda kısırlaştırmanın da zorunlu olduğunu söylüyor.

Örneğin Arjantin'de cinsiyet değiştirmenin sadece beyanın esas alınalarak yapıldığını belirten Hun, Anayasa Mahkemesi'ne ameliyat şartını düzenleyen maddenin iptali için bireysel başvuruda bulunduklarını ve bu maddenin iptal edilmesini umduklarını söylüyor.

"5-6 yıldan önce kimlik değişimi yapamayan translar var" diyen Hun, bu ameliyatları yapacak yeterlilikte mikro cerrahide yetkin doktorların sayısının çok az olduğunu ve Türkiye'de ameliyat olmanın hem pahalı hem de zorlu bir süreci beraberinde getirdiğini vurguluyor.

Kısırlaştırma ise Avrupa ülkelerinin de kendi aralarında henüz fikir birliğine varamadığı bir konu. Trans Europe'un Avrupa endeksinde yer alan ve aralarında Türkiye, Rusya, Fransa, İsviçre gibi ülkelerin de bulunduğu 24 ülke kısırlaştırmayı cinsiyet değişimi için şart koşuyor.

İsveç, İngiltere, İtalyva ve İspanya'nın da aralarında bulunduğu 15 ülke ise bunun şart olmadığını belirtiyor.

Avrupa endeksinde yer alan Macaristan, Kıbrıs, Moldova ve Arnavutluk ise cinsiyet değiştirmenin yasal sayılmadığı ülkeler.

Türkiye'nin kentlerin çeperlerine ittiği transların hayatta kalma mücadelesi bir yana varlıklarını kanıtlama mücadelesi eylemlerde tekrarladıkları, üstüne basa basa söyledikleri, yazdıkları şu cümlede hayat buluyor: "Susma haykır, translar vardır."

Var olduklarını kabul ettirme mücadeleleri, hayatta kalma mücadeleleri ile ortak. Türkiye'nin ve diğer ülkelerin eşit yurttaşları haline ne zaman geleceklerini, hukuki süreçler, demokratik kazanımlar belirleyecek belki ama, transların, LGBTİ bireylerin ve onlara destek verenlerin umudu Hande Kader'in trans cinayetlerinde bir dönüm noktası olması.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir