07 Temmuz 2016 12:03
'Mum Kokulu Kadınlar' ile 1996 yılında sinema dünyasına ilk adımını atan aktiris Hande Ataizi, 23 yaşında yer aldığı filmdeki çıplak oynaması gereken sahnelere dair "Şimdi o kadar cesur olamam. Hepimiz boyumuzun ölçüsünü aldık. Asına bakarsan yine öyle olması ve benim yine çırılçıplak kalabilmem lazım. Bir oyuncunun tabuları olmamalı. Ama Türkiye eski Türkiye değil. Hepimizin mecburi tabuları oluştu artık" diye konuştu.
Hande Ataizi, konservatuvar mezunu olduğunu belirterek, "Dizi çekerim, filmde oynarım, stüdyo programı yaparım, hatta şarkı da söylerim" dedi. Yeni albüm için hazırlıkların yapıldığını belirten Ataizi, Aykut Gürel ile çalışacağını söyledi.
Hande Ataizi'nin Hürriyet'in bugünkü (7 Temmuz 2016) nüshasında yayımlanan Cengiz Semercioğlu'na verdiği yazılı söyleşi şöyle:
4 sene önce 2 sezon evlilik programı yapmıştın TNT’de... Nasıl buluyorsun şimdiki evlilik programlarını?
- Bana ilk evlilik programı teklif ettiklerinde ne alaka diye düşünmüştüm. Dur bir izleyeyim şunları dedim, çünkü daha önce hiç bakmamıştım... Hoşuma gitti format. Sonuçta bir oyuncu olarak malzemem insan. Orada da bin çeşit insan görüyorsun farklı kültürlerde, farklı yaş gruplarında...
Sizin programda hiç parayla tutulmuş yarışmacı var mıydı?
- Vallahi hiç yoktu...
Gerçeği söyle...
- Vallahi yoktu... Zaten görüntü olarak en zayıf yarışmacılar bizdeydi... Cast olunca güzel ve yakışıklı oluyorlar!
Kaldırılsın mı, kaldırılmasın mı? İzliyor musun? Bir de bu yıl sunucular birbirine girdi...
- Her sene evlilik programları kaldırılacak diye bir muhabbet olur ama kalkmıyor işte... Programların sunucuları birbirleriyle kavga etmemeli ama, bu çok yanlış... Hangi kesimden olursa olsun insanların hayattan beklentileri, kadınların kaygıları birbiriyle aynı... Kadın her zaman kadın... Farklı düşünceler, farklı fikirler, farklı yaşam tarzları bu programlarda ortaya çıkıyor... Bu programların hoşuma giden yanı da o...
Şimdi teklif gelse yeniden yapar mısın evlilik programı?
- Yapabilirim, neden olmasın? Proje bazında bakıyorum her şeye... O anda yapmak istediğim bir şeyse olabilir... Ben oyuncuyum, konservatuvarlıyım... Dizi çekerim, filmde oynarım, stüdyo programı yaparım, hatta şarkı da söylerim...
Hepsini yaptın ama bir şarkı söylemedin...
- İmza attım, şimdi onu da yapacağım...
Gerçekten mi?
Evet, albüm teklifi geldi...
Bergüzar Korel’den sonra sen... Nereden çıktı bu oyuncuların albüm merakı...
- Valla onu Aykut Gürel’e soracaksın... Ben de Aykut Gürel’le yapıyorum albümü çünkü... Teklif ondan geldi... Müzikalite açısından çok farklı bir albüm yapmak için kolları sıvadık.
Aykut müzik sektörünün çıkışını oyuncularda buldu galiba... Bergüzar’dan sonra Hande... Bergüzar’ın albümünü dinledin mi, nasıl buldun?
- Evet, Sezen şarkılarını söylediği albümü dinledim... Aykut Gürel dinletti... Çok beğendim... Dünyanın neresinde olursa olsun, CD’yi taktığın zaman kulağa hitap edecek bir albüm olmuş... O kadar güzel caz sound’u bulmuşlar ki... Şarkı sözlerini anlamayan, Türk olmayan birisi bile aynı hoşlukta dinleyebilir Bergüzar’ın albümünü... Bu çok önemli bir şey benim için...
Senin albümün nasıl olacak peki?
- Daha farklı olacak... Bergüzar’ın albümünde Sezen parçaları var... Ben eski pop şarkılarını, aranjmanları Latin sound’unda seslendireceğim... Biraz daha chill out bir yorum olacak...
Bergüzar Korel’in albümünü beğenmeseydin de Aykut Gürel’le çalışır mıydın?
- Bu albümü kabul etmemdeki en büyük etken Aykut Gürel... Çünkü ona güvendim... Bunca yıl yapmayıp da şimdi albüm yapmamın tek nedeni o; çünkü ondan ayakları yere basan düzgün bir teklif geldi... Bana bu zamana kadar hep “albüm yapalım” teklifleri geliyordu... “İki de ekstraya çıkarsın” falan diyerek! Ben o değilim ki... Aykut bana enteresan bir fikirle geldiği, beni heyecanlandırdığı için teklifi kabul ettim...
Şarkıları seçtiniz mi?
- Bitmedi, seçiyoruz halen, şu an seçtiklerimizi ise söylemeyeyim... Çok güzel bir albüm olacağını düşünüyorum... En iyi müzisyenler ve iyi bir müzik adamıyla çalışacağım...
Güveniyor musun sesine?
- Güveniyorum... Şöyle güveniyorum, her parçayı söyleyebilirim demiyorum ama kulağım çok iyi, farklı bir ses tınım var. Benim için doğru parçalar seçilirse kotarırım diye düşünüyorum.
"Bergüzar’ın albümünde Sezen parçaları var... Ben eski pop şarkılarını, aranjmanları Latin sound’unda seslendireceğim... Biraz daha chill out bir yorum olacak..."
Bu sezon “Hayat Mucizlere Gebe” dizisinde oynadın ama uzun soluklu olmadı...
- Karakteri çok sevmiştim orada... Çok benim dışımda, meçli saçlı, frapan, hafif anksiyete bir kadındı Süheyla... Okuduğum zaman çok sevdim ve o yüzden projede olmak istedim... Benimle akalı çok güzel eleştiriler oldu ama dizi sektörü sadece oyuncunun performansıyla alakalı değil... Çok da güzel bir ekipti ama olmadı...
Anneyi oynamaktan, o roller üzerime yapışırsa diye çekinmedin mi? Genç gösteren bir oyuncusun çünkü sen...
- Hiçbir zaman öyle bir kompleksim olmadı... Ben kendime iyi bakan, fiziksel anlamda kendi malzememi iyi koruyan biriyim. Spor yapıyorum, yediğime içtiğime dikkat ediyorum. Yaşımın iyisiyim yani...
Mütevazı olma, çok iyisisin...
- Tamam kabul ediyorum, yaşımın çok iyisiyim... Yaşımla da barışık bir insanım... Yaşımı saklamam gibi bir derdim olamaz... Zaten Google’a yazdığın zaman küt diye çıkıyor doğum yılı 1973 diye... Ben de “42 yaşındayım, taş gibiyim” diye dolaşıyorum...
42 yaşında biri olarak, 21 yaşında birinin annesi olabilirim rahatlıkla... Dizide de o yüzden öyle bir anneyi oynamaktan çekinmedim. Bu tür rollerin üzerine yapışıp yapışmaması ise oyuncunun kendi elinde, istediğini kabul edersin istediğini etmezsin...
Var mı yeni bir dizi projesi...
- Bir tane geldi ama senaryoyu beğenmedim, kabul etmeyeceğim... Bir işi yapmak değil uzun soluklu götürebilmek önemli...
40 yaşından memnun musun?
- Vallahi memnunum... 42 kere maşallah diyorum kendime... 35 yaşında arkadaşlarım var, “Kendimi hiç iyi hissetmiyorum, 35 yaşına geldim” falan diyorlar... Bu biraz da psikolojiyle alakalı... Ben 20’li yaşlarımı da, 30’lu yaşlarımı da dolu dolu yaşadığım için 40’lardan gayet memnunum. İleriye gitmekten korkum yok... Her yaşı güzel yaşamak önemli. Şimdi anne oluyorsun, annelik rolü de ekleniyor üzerine. Yaramaz kız çocuğundan ister istemez çıkıyorsun... Alacakaranlık kuşağı gibi bir şey var benim ruhumda, fazla renkliyim. O renklerin zaptedilmesi için birtakım kurallara ihtiyacı var benim gibi ruhların...
Evlilik, çocuk zaptetti o zaman seni...
- Tabii... Yüzde bir milyar... O kurallar olmazsa ben uçabilirim, kendi içimde dengesizleşebilirim... Leon’u dünyaya getirmek bana çok güzel bir denge verdi... Bana iyi geldi...
40 yaşında düşündüğün Hande bu muydu?
- Belli bir yaştan sonra daha kadın kadın, daha zarif olmak önemliydi benim için... Evlilik ve çocuk kafamdaki bu kadın profiline uyuyor..
Hangi Hande senin için daha güzel? 20 mi, 30 mu, 40 yaşındaki mi?
- Şimdiki güzel... 42 yaşındaki Hande’yi daha güzel buluyorum ben. Güzel sohbetediliyor, güzel oturulup kalkılıyor. Öbür türlü çok tansiyonluydum. Güzel bir bölüme geldim...
Mutlu musun, evlilik nasıl gidiyor?
- Mutluyum...
Evlilik aşkı öldürüyor mu?
- Bir kısım diyor ki evlilik insan doğasına aykırı, diğer bir kısım da huzur ve mutluluk verici diyor... Ben kendim deneyimlemek istedim bunu ve şu sonuca vardım... 6 yıldır bir birlikteliğim var... Bu sürede ilişkide değişik değişik renkler oluyor... Dönemsel olarak birtakım şeyler alçalıyor, birtakım şeyler yükseliyor... Nereden baktığın çok önemli... Dibe vurup her şeyi negatif görmek de sana ait... Daha parlak döneminden bakmak da sana ait...
Bir kez daha ve daha açık soruyorum; evlilik ve çocuk çiftlerin seks hayatını bitirir mi?
- Dönem dönem değişir öncelikler... İlişkide önceliğin ne; seks mi senin önceliğin? Seks hiçbir zaman senin süper önceliğin olamıyor evlilikte... Tek başına bir şey hiçbir zaman yeterli olmuyor çünkü...
O yüzden ben paket programı tercih ediyorum. Yani hepsinden dozunda, ölçüsünde olacak. Ben evliliğimde öyle bir çizgi tutturdum. Yani ne yapalım şimdi, ilk zamanlardaki gibi şimşekler çakmıyor diye bitirelim mi her şeyi.
Başka birisiyle tekrar şimşekleri çaktıralım, sonra o şimşeklerin altında mı kalalım? O değil... Seni besleyen tek şey o değil çünkü...
20 yaşındaki Hande...
- İster istemez kuş gibi... Konservatuvara okumak için gelmiş çok yürekli bir öğrenci... Biraz toy, hiçbir şeyden haberi yok... Daha bireysel idealleriyle yola çıkmış... 20’li yaşların ortalarında aldığı ödülle bambaşka bir “zone”a girmiş. Çok üzerine gelinmiş... Özel hayatı yalan yanlış didiklenmiş... Yanlış bir şey yazıldığında, gençliğin getirdiği enerjiyle tansiyonu yükselmiş... Bir şeyleri ifade edemediği zaman hırçınlaşmış bir genç kadın... Kendini keşfetmeye, kendini izah etmeye çalışırken kırıp döküyor...
30 yaşındaki Hande...
- İlk başlarda 20’li yaşların etkisi görülüyor... 30’ların ortalarından itibaren daha çok düşünmeye başlıyor. Kendiyle alakalı içsel yolculuklara çıkan, sorgulayan bir karaktere dönüşüyor... İster istemez suyun üstüne çıkıp, bir parça daha olaylara kuşbakışı bakıyor... 20’nin imajıyla 30’un olgunlaşan ruh halinin karıştığı bir dönem... 30’ların sonlarına doğru daha bir durgunlaştığı bir dönem Hande’nin...
40 yaşındaki Hande...
- Duruldu... Hatta o kadar duruldu ki, kendi kendine çok mu sıkıcı oldum demeye başladı... Sıkıcısın, değilsin diye gelgitler yaşıyor... Ama sonra şu kararı veriyor; zaten bizim mesleğimiz çok renkli... Sıkıcı bir meslek değil. Farklı karakterlere giriyorsun... İster tiyatroda, ister sinemada başkalaşabiliyorsun...
O renkli yanı işine aktarmayı, özel hayatında da huzurlu ve tırnak içinde “sıkıcı olmayı” tercih ediyor... Ayrıca karakteri belli, ne kadar sıkıcı olabilir ki...
İkinci çocuğu istiyor musun?
- Program yapsaydım eğer ikinci çocuğu düşünürdüm...
Ne alaka?
- Ben üretmeyi, bir şeyler yapmayı seviyorum... Hamilelik döneminde evde oturup beklemek istemiyorum... Çalışmak beni zinde tutuyor. Şart değil ikinci çocuk, olur olmaz... Bir tane var, Allah hepsine sağlık versin... Olursa olur zaten, çok da fazla zamanımız kalmadı.
“Mum Kokulu Kadınlar”la genç yaşta ödül aldın... Ama sonrasında sinema filmlerinin sayısı hep az kaldı, Türkiye’de sinema filmleri sayısı artarken üstelik...
- “Ruhsar”da 6 sene oynadım, o sırada iyi filmler geldi. Benim İstanbul’da olmam gereken durumlar vardı, bırakamadım... Açıkçası biraz zamanlamayla ilgili durumlar oldu. Şimdi iyi bir sinema projesi var, çok güzel bir hikaye, umarım olur, çok istiyorum...
Bence de olmalı artık... Mesela “Baba ve Piç”te izleyen arkadaşlarım, senin oyunculuğunu anlata anlata bitiremiyorlar. Sinemayla taçlandırman lazım... Devam edecek misiniz oyunu sahnelemeye?
- Festivalde iki kez oynadık Zorlu’da... Elif Şafak’ın romanı... Mehmet Ergen yönetiyor... Kendi rolümü okur okumaz, evet ben bu projede olmalıyım dedim. Eylülde devam edeceğiz sahnelemeye. Tiyatro yapmak istiyorum, çok seviyorum tiyatroyu...
“Mum Kokulu Kadınlar”da çalışan bir arkadaşımdan dinlemiştim. Filmin sevişme sahnesi çekileceği zaman bütün set ekibinin ortasında hiç çekinmeden soyunup çırılçıplak kalmış ve “Evet şimdi ne yapıyoruz” demişsin... “23 yaşındaydı, hepimiz cesaret ve profesyonelliğinden şoke olmuştuk” diye anlatmıştı arkadaşım... Şimdi o kadar cesur olabilir misin?
- Yıldız Kenter’di benim hocam ve hep “Çıplaklığı, öpüşmeyi tabu olarak görüyorsanız bu mesleği yapmayın, başka bir meslek seçin” derdi. Kötü bir şey demiyor kadın... Çıplaklığı öyle görebilirsin, o zaman başka bir meslek tercih et diyor. Ama şimdi o kadar cesur olamam. Yaşanmışlıklar var. Yıpranıyorsun, yıpratılıyorsun. Eskisi gibi rahat değilim artık...
Şimdi öyle bir sevişme sahnesi olsa, rolü ikinci kez düşünürüm. Hangi yönetmen çekecek, artıları eksileri neler olur. Amerika’da iş yapmıyorsun, Türkiye’desin.
Hepimiz boyumuzun ölçüsünü aldık. Asına bakarsan yine öyle olması ve benim yine çırılçıplak kalabilmem lazım. Bir oyuncunun tabuları olmamalı. Ama Türkiye eski Türkiye değil. Hepimizin mecburi tabuları oluştu artık...
© Tüm hakları saklıdır.