Vatan Gazetesi Ankara Temsilcisi Murat Çelik, MİT Müsteşarlığından istifa ederek siyasete girmeye hazırlanan Hakan Fidan’ın çözüm süreci ve Cuımhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da sık sık vurguladığı “paralel yapıyla mücadele” konularında neler düşündüğünü yazdı. Çelik’e göre, Fidan çözüm sürecini, ‘kritik’ ve sürekli ilgiye ihtiyaç duyan bir süreç olarak görüyor. Çelik, Fidan’ın “paralel yapının özellikle de MİT’e karşı yaptığını, ‘kolektif ve sistemli bir saldırı ve çok büyük bir casusluk faaliyeti’ olarak nitelediğini” aktarıyor.
Murat Çelik’in Vatan gazetesinin bugünkü (12 Şubat 2015) nüshasında yayımlanan “Hakan Fidan neye nasıl bakıyor?” başlıklı yazısı şöyle:
‘Hakan Fidan neye nasıl bakıyor?’
Muhalefet, iktidar partisine Fidan üzerinden yükleniyor .
Başbakan Davutoğlu, yeni dönemde Fidan ile daha yakın ve omuz omuza çalışmayı planladığını gösteriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Fidan’ın sadece devletin değil, kendisinin de ‘sır küpü’ olduğunu söylüyor ve daha önemlisi iki kritik başlıktaki mesaisini yarım bırakmasından ötürü adaylığına olumlu bakmadığını açıklıyor.
Pekiyi, siyasi kariyerine işte böyle bir ortamda başlayan Hakan Fidan’ın, o iki kritik başlık hakkındaki düşünceleri neler?
İşte bu soruya cevap aradım Ankara’da.
Fidan’ın ‘çözüm süreci’ ve ‘paralel yapı ile mücadele’ başlıklarındaki görüşlerine dair ulaşabildiğim bilgileri şöyle sıralayabilirim.
Çözüm süreci, PKK ve Öcalan
Güvenilir kaynaklardan edindiğim bilgilere göre, Hakan Fidan;
- Çözüm sürecini, ‘kritik’ ve sürekli ilgiye ihtiyaç duyan bir süreç olarak görüyor.
- ‘Kırılgan’ olarak gördüğü sürecin algıdan, tahrikten bağımsız bir çerçevede gerçekçi ve çok dikkatli yürütülmesi gerektiğine inanıyor.
- Çözüme, etnik ya da ırk temelli değil, uzun ömürlü bir parti ile ulaşılabileceği görüşünde.
- PKK’da, dağdakilerin siyasetçilere, “Siz orada siyaset yapabiliyorsanız, bu benim sayemde” diye baktığı tespitini yapıyor.
- PKK’nın örgütsel davranış modelinden vazgeçemediğini, yıllar içinde devletin ve toplumun evrilmesine karşın örgütün aynı yerde kaldığını görüyor.
- PKK içindeki sorunları çözebilecek ve süreci kotarabilecek tek kişinin Abdullah Öcalan olduğunu düşünüyor.
- Öcalan’ın İmralı’da olmasının Kandil yönetimi açısından ideal bir durum olduğunu çünkü Kandil’in, yeri geldiğinde Öcalan’ın adını kullanarak kitleleri harekete geçirdiğini, bazen de Öcalan’ı - adeta - harcadığını gözlemliyor.
- Devletin Öcalan’a yüzde yüz güvenmesinin mümkün olmadığını, süreçte oyun kurucunun Ankara olması gerektiğine inanıyor.
- Buna karşılık Öcalan’ın da, İmralı’da geçirdiği yıllar içinde ciddi bir fikri evrime, değişime uğradığı görüşünde. Ancak gündelik gelişmelerin Öcalan’ın dengesini ve moralini kolayca bozduğunu da göz ardı etmiyor.
Oslo, 2011 - 12 dönemi ve KCK
Ulaştığım teyitli bilgilere göre Hakan Fidan;
- 2011 Eylül’ünden 2012 Şubat’ına kadar, yaklaşık altı aylık dönemde yaşanan olayların tesadüf olmadığını düşünüyor.
- Oslo görüşmelerinin sızdırılması, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın ofis ve konutunda dinleme cihazlarının bulunması, Uludere olayında gündeme gelen iddialar, MİT’in 85’inci kuruluş yıl dönümünde yaptığı açıklamalar ve 7 Şubat 2012’de şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılmasının, sistemli bir faaliyetin parçaları olduğu görüşünde.
- Oslo tutanaklarının başka bir devletin istihbarat örgütü tarafından verildiğini ancak sanki Diyarbakır’da bulunmuş gibi internete koyulduğu bilgisine sahip.
- KCK’nın masum bir yapı olmadığı, bu yapıya yönelik operasyonların gerekli olduğu düşüncesinde.
Paralel yapı
Güvenilir kaynaklardan derlediğim bilgilere göre Fidan;
- Paralel yapının özellikle de MİT’e karşı yaptığını, ‘kolektif ve sistemli bir saldırı ve çok büyük bir casusluk faaliyeti’ olarak niteliyor.
- Bu durumun, MİT ile yabancı istihbarat örgütleri arasında geçici de olsa bir güven bunalımına yol açmasının ötesinde Türkiye’nin ulusal güvenliğine ciddi bir maliyet oluşturduğunu düşünüyor.
- MİT’in, paralel yapının faaliyetleri konusunda, ilgili makamları yıllar öncesinden uyardığını ve kendisinin de bu yüzden 7 Şubat’ta hedef olduğuna inanıyor.
- Dünyanın birçok yerindeki, Yahudi lobileriyle bağlantılı düşünce kuruluşlarının, Türkiye’nin Hamas’a verdiği desteği, sanki bu teröre destekmiş gibi yansıttığı görüşünde.
Emniyet, sistem, devlet
Son olarak, Hakan Fidan’ın genele dair birkaç noktadaki düşüncelerine dair edindiğim bilgiler...
Fidan;
- Emniyet Teşkilatı’nın 250 bin kişilik kadrosu ve devasa istihbarat alt yapısıyla, tahrik edici bir cazibe merkezine dönüştüğü kanaatinde.
- Devlet yönetiminin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyor ve askerden geriye kalan güç boşluğunun iyi koordine edilemediği, doğru kurgulanamadığı düşüncesini taşıyor.
- Türkiye’de sistemin ciddi bir ‘kontrol ve denge’ mekanizmasına ihtiyacı olduğu tespitini yapıyor. TSK, Emniyet ve MİT’in görev dağılımının ve sistem içindeki yerlerinin sağlıklı bir hâle getirilmesi gerektiğine inanıyor.
- Ve Hakan Fidan’a göre, devlet aklı ve bürokrasi sürekli alarmlar veriyor, sinyaller gönderiyor ama siyaset kurumu, sorunlarla somut olarak yüz yüze gelmediği sürece siyasi konforunu bozmak istemiyor. İşte tespit, görüş ve düşüncelerinin bu şekilde olduğunu öğrendiğim Hakan Fidan şimdi o siyaset kurumunda görev almaya hazırlanıyor.