29 Kasım 2024 07:00
T24 Kültür Sanat
Türkiye’nin sanatla dolup taşan şehirlerinden İstanbul, Ankara ve İzmir’de bulunan tiyatro, sergi, atölye gibi etkinlikleri derleyen Haftanın Sanat Rotası, bu hafta onuncu sayısıyla sizlerle. Bu haftanın derlemesinde birbirinden farklı sergiler ve tiyatro oyunları yer alıyor.
Her hafta cuma günü yayımlanan Haftanın Sanat Rotası'nda bu hafta 30 Kasım-6 Aralık tarihlerindeki etkinliklerine yer veriliyor.
İşte İstanbul, Ankara ve İzmir’de sizler için derlediğimiz kültür sanat etkinlikleri:
-Gökkuşağı Renkleriyle Yağmur (Çocukların Çağrısı) Atölyesi
Sanatçının Venedik ve Mardin bienallerinde gerçekleştirdiği çocuk atölyelerinden ilhamla hayata geçirilen sergide, İstanbul’un Dolapdere semtindeki çocukların bireysel ve kolektif üretimlerinden oluşan eserler yer alıyor.
Yağmurun evrensel deneyimi gibi, çocuk atölyeleri de galerinin bulunduğu bölge ve çevresindeki komşu dernekler ve okullarla hazırlanan sergide, renkli yağmur betimlemelerini andıran 49 ayna yer alıyor. Cam yüzeylere parmak dokunuşlarıyla oluşturulan renk katmanları, izleyiciyi dokunmanın anlamı ve kolektif üretimin gücü üzerine sorgulatıyor.
-Shady Backstage
Farklı disiplinlerde çalışan sanatçı, Martch Art Project Pera'daki sergisinde izleyiciyi bellek ve mekân etrafında kurgulanmış büyülü ve bir o kadar da tekinsiz bir yolculuğa davet ediyor.
Otoparklar, göletler, karanlık sokaklar ve terk edilmiş bahçeler gibi ıssız mekânları yeniden tasarlayan sanatçı langırt masaları, oyuncaklar, bahçe heykelleri ve yırtık posterler gibi nesnelerle bu alanlara müdahale ederek hem bellekte saklanan anıları hem de bu anıların taşıdığı imgeleri dönüştürüyor. Böylece gerçekliğin ve fantazinin sınırlarının belirsizleştiği, birinin nerede sona erip diğerinin nerede başladığının anlaşılamadığı yanılsamalı bir sözde gerçeklik sunuyor.
-All The Good Memories Are Stores
Sanatçıların geçmiş üretimlerinin devamlılığı niteliğindeki sergi, modern dünyanın işleyişi içinde zaman ve bellek kavramlarını sorguluyor.
Dijital tabanlı led ve dokuma halıların birleşimiyle geleneksel motiflere çağdaş bir yaklaşım getiren sergi, sanatçıların bireysel hafızalarından yola çıkarak kolektif bir belleğe uzanmayı amaçlıyor.
Kullandıkları medyumlar gereği farklı dillerde işler üretseler de sergideki eserler sanatçıların aynı kolektif bellekten beslendiklerini gösteriyor.
-Herkes Yolunda
Herkes Yolunda, yakın çevresindeki insanların aksine “Gitme” yi henüz hiç deneyimlememiş genç bir kadının, gitmeye cesaret edişini anlatmaktadır. Karakter, seyirciyle birlikte önce odanın dışından sokağa, sokaktan ormana, denize ve en son bozkıra varan masalsı bir yolculuğa çıkmaktadır. Genç kadın, gitme ve değişme cesaretini kıran toplumsal düzene, ikili ilişkilere, aile yapısına ve büyükşehir yaşantısına karşı dürtüsel tepkiler vermek yerine, kendine özgü alaycı üslubuyla bunları sorgular ve tüm bu olgularla baş etme mücadelesi verir.
Herkes Yolunda, tiyatro, dans ve performans alanında çeşitli projelerde yer alan ve kendi projelerini de üreten sanatçının yazıp yönettiği ve aynı zamanda oynadığı ilk oyundur. Özgün ses tasarımının ve oyuncu bedeninin fiziksel sınırlarını araştırmaya yönelik düzenlenen hareketlerin merkezde olduğu bir hikâye anlatıcılığı biçimi kullanılarak oyunun masalsı dünyası kurulmaktadır. Oyuncunun, hareket ritmi, zaman, mekân ve seyirci ile kurduğu ilişki sahnede, karaktere özgü olan “oyunsu” tavrı yaratmaktadır. Karakterin; kent, sokak ve kadın-erkek ilişkilerine dair meseleleri ile kurduğu ilişki direkt, alaycı ve sorgulayıcı bir tavır üzerinden gerçekleşmektedir.
-Çingene Boksör
1920’lerin boks yıldızı Johann Wilhelm Trollmann’ın trajik yaşantısından yola çıkılarak yazılan oyun, kurgusal bir karakter olan Hans’ın tanıklığıyla seyirciye aktarılıyor. Çocukluk dönemlerinde tanışan ikili, güçlü bir arkadaşlık bağıyla yılları geride bırakır. Kendine has stiliyle yıldızlaşan çingene boksör Ruki, Nazi Almanya’sının faşizan politikalarına ve ayrımcılığa maruz kalır. Yoksul mahallelerde başlayıp toplama kamplarına kadar süren, ölümüne dostluğun çarpıcı öyküsü…
-Gözlerimi Kaparım, Vazifemi Yaparım
Epik Tiyatro’nun büyük ustası Haldun Taner, bu kült eserinde 31 Mart Vakası’ndan 71 Muhtırası’na kadar bireysel ve toplumsal anlamda yaşanan dönüşümlerin yanı sıra hiç değişmeyen şeylerin taşlamasını yapıyor. Oyunda yoksul bir aileden gelen, hayatı sorgulamadan yaşayan “dürüst” Vicdani ile varlıklı bir ailede doğan, servetine servet katarak yükselebilmek için her yolu mubah gören Efruz isimli iki zıt karakterin hayat hikâyesi aktarılıyor. Hiciv, mizah ve yer yer hazin hikâyelerle ilerleyen oyun, sınıfsal farklılıkların birey ve sosyal yaşam üzerindeki etkileri, insan tabiatı, vatan sevgisi, iyilik-kötülük gibi konulara dair sorular sorduruyor. Vicdani kendi gibi olanlara şöyle sesleniyor: “Ey benim kardeşlerim/ İbret olsun hayatım/ Açın ne olur gözünüzü,/ Sakın siz de benim gibi/ Safçasına/ Plak olmayın"
-Othello
William Shakespeare'in en beğenilen eserlerinden biri olan Othello ile tekrar seyirci karşısında. Emine Ayhan'ın dilimize kazandırdığı oyun, aşk, kıskançlık ve ilişkilerin ötesinde politika, sınıf farkı ve kimlik konularını da derinlemesine ele alıyor. Kemal Aydoğan'ın yönetmenliğinde, güçlü tasarım ve oyuncu kadrosu ile, sezon boyunca moda sahnesi'nde sanatseverlerle buluşacak.
-İtaatsiz Sanat
24 Kasım – 25 Aralık 2024 tarihleri arasında Mohammad Bozorgi’nin “İtaatsiz Sanat” isimli sergisine ev sahipliği yapıyor.
Mohammad Bozorgi, geleneksel hat sanatını modern bir yaklaşımla yeniden yorumlayarak bu alanda çığır açan bir sanatçı. Eserlerinde klasik Arap ve Fars kaligrafisinin zarafetini, matematiksel kompozisyonlarla birleştiriyor ve metinlere estetik bir derinlik kazandırıyor. “İtaatsiz Sanat” sergisi, onun geleneksel formlara meydan okuyan ve kaligrafiyi soyut sanatla buluşturan yaratıcı vizyonunu gözler önüne seriyor. Bozorgi’nin sanatı, sadece görsel bir deneyim değil, aynı zamanda kültürel ve manevi bir yolculuk sunuyor. Onun çalışmaları, sanatın hem gelenekten hem de teknolojiden beslenerek nasıl çağdaş bir ifade biçimine dönüşebileceğini ilham verici bir şekilde gösteriyor.
Mohammad Bozorgi, geleneksel hat sanatını yalnızca tuval üzerinde değil, farklı alanlarda da yeniden yorumlayan çok yönlü bir sanatçı. Sanatını özel jetlerden Rolls Royce ve Dior gibi prestijli markalara kadar birçok projede hayata geçirerek, kaligrafinin sınırlarını genişletti. Mücevher tasarımlarında ve mimari projelerde, harf ve kelimeleri üç boyutlu bir yaklaşımla işleyerek, geleneksel hat sanatına yepyeni bir boyut kazandırıyor. Bozorgi’nin eserleri, çağdaş sanatla teknolojiyi ustalıkla birleştirerek hem görsel hem de işlevsel anlamda büyüleyici bir etki yaratıyor.
-Kral Ölüyor
Yeryüzünde her yerde yaşamış ve tüm zamanların kendini ölümsüz sanan krallarına kötü bir haberimiz var: Kral oyunun sonunda ölecek! Kendi varlığını, onun varlığıyla tanımlamış herkesi de yanında götürerek…
Varoluşun sonsuz trajikomedisinde, kendini her şeye kadir zannedenlerden yalnızca birinin yok oluşu: “On bin sayfalık bir kitapta bir sayfa olacak. Bir milyon kitaptan oluşan bir kütüphanedeki bir kitabın içindeki bir sayfa. Bir milyon kütüphaneden biri olan bir kütüphanedeki bir milyon kitaptan birindeki on bin sayfalık bir kitabın içindeki bir sayfa olacak”. Ve onu bulmak hiç kolay olmayacak…
-Koleksiyoncu
Usta oyuncu Hakan Boyav'ın kaleme aldığı "Koleksiyoncu" oyunu; hayatını az önce kaybetmiş Mimi ile mezar kazıcısı Fufu'nun karşılaşmalarını konu alıyor.
Bazen dünya meseleleri, bazen varoluşsal sorgulamalar ama çoğu zaman bir kaos çerçevesinde gezinen ikili , yaşam ve ölümün birbirine karıştığı bu trajikomik yolculukta sorularına yanıt arıyor. Bu eşsiz oyun 1 Aralık Pazar günü Farabi Sahne'de olacak.
-Ayaktakımı Arasında Müzikali
Yakîn Tiyatro, kuruluşunda olgunlaşma olarak tanımladığı tiyatro yolculuğuna “Ayaktakımı Arasında Müzikali” ile devam ediyor.
Oyun, toplum yaşamının en dibinde yer alanların sığındığı bir dehlizde geçer, oyun boyu diptekilerin yaşamına tanık oluruz. Halbuki, dipteki kendimizdir. Altımızda sandığımız dibe düşmemek için kuyunun duvarlarına can havliyle tutunuruz. Duvarlar, hayatta kalmak için muhtaç olduğumuzu sandığımız ucuz zevklerimizdir. İnsan bu duvarları anlamaya çalışmakla ömür tüketir! Hüsrandadır! Ama insan açlıktan daha fazlasıdır! Umulur ki insan, korkuyla aşağıda olduğunu zannettiği diplerden, yukarıya, kuyudan çıkışa “güneşe” yüzünü çevirir.
-Baştan Çıkarıcının Günlüğü
Yaşadığımız bu dünyanın arkasında, gerilerde bir yerde bir başka dünya daha vardır; insan şeffaf bir tül ardından bakar gibidir ve tülden bir dünya görünür, daha hafif, daha ruhani, gerçek dünyadan farklı niteliklerde. Birçokları kendilerini bedensel olarak var oldukları bu dünyadan ziyade o diğer dünyaya aitmiş gibi hissederler.
Baştan çıkarıcı, hayatını şiirsel bir şekilde yaşama görevine adamış biri. Hayatı ilginç kılan deneyimleri bulmak için ziyadesiyle gelişmiş uzuvları ilgi çekici. O, anın estetiğinden kendince keyif almak, sonra da kendinin estetik keyfine varmak için gerçekliği bir araç olarak kullandı.
Gerçeklik, yeterli bir dürtü değildi onun için, o gerçeklikle birlikte yükselemezdi, zayıf olduğu için değil, hayır, o çok güçlüydü aslında bu güçtü onun illeti. Gerçeklik onun için anlamını yitirince korumasız kalırdı, işte ondaki kötülük bunda gizliydi.
Dünyadakilere…
-Ayakkabılar
Dünyaya boṣ bir sayfa olarak mı geliyoruz? Hayat bizim için burada mı baṣlıyor? Yaṣam öykümüz biz doğduktan sonra mı yazılıyor? Belki sizin bu sorulara cevabınız evet ama Zehra, nam-ı diğer Ishita ya da diğer isimleriyle Michael ve Natalia böyle düṣünmüyor ; daha doğrusu böyle olmadığını biliyor. Çünkü ṣu anda Tanrı'nın ona özel olarak hazırladığı "bekleme odası" nda hem önceki enkarnelerini değerlendirmek hem de tekamül yolculuğunun son durağı için yeni kimliğini seçmek zorunda. Seçim zor. Çünkü "ayakkabılar" ya ayağına büyük ya da ayağını sıkıyor.
-Ben Benim
Kale, bu sergide de her zamanki gibi sürrealist tarzda çalışırken ayrıca doğanın derin bir ruhsal güç olduğu inancını romantiklerle paylaşıyor. Son dönem ürettiği heykelleri Bonvivant İzmir'de sergileyecek olan Yücel Kale, farklı malzemeler ile çalışmaktan ve onları keşfetmekten haz duyan bir sanatçıdır. Asırlık sembolleri ve mitleri, irrasyonel inançları eserlerinde kullanan Yücel Kale; cam, ahşap, ametist, pleksiglas, opal obsidyen gibi farklı malzemeleri heykelleri için kullanır ve onların da bazılarını amacına uygun olarak renklendirir. Canlılarla ve spiritüel konularla ilgilenen sanatçı, bu duygu ve düşüncelerini yaptığı eserlerine yansıtır. Sadece görselin, heykellerinin etkisini anlamak için yeterli olmadığını düşünen Kale titreşlerininde hissedilmesi gerektiğini düşünür
Yücel Kale 1971 yılında İstanbul'da doğdu ve hala İstanbul'da yaşamaktadır. Mimar Sinan Üniversitesi Heykel Bölümünden 2000 yılında mezun oldu. Amerika, İtalya, Fransa, Almanya, Japonya'da ve Türkiye'nin farklı illerinde eserlerini sergileyen sanatçı, yaptığı çalışmalarda duru bir an yakalayan Kale’nin çalışmaları İzmir'de "Ben Benim" ile BonVivant'da sanatseverlerle buluşuyor.
-Bi' Oyun Var
Bir göç hikayesi... Yuvadan, aşktan, hayallerden. Ve bitmeyen bir umut doğurur her göç. Artık inadına yaşamak lazım. Tiyatrolarda temizlik işçisi olarak çalışan bir kadın Hörü. Seyirci ile Bulgaristan'dan zorunlu göçünü, annesini, büyük aşkını, kitapları ve umutları paylaşıyor. Bir söyleyip iki gülen, gözyaşlarını verdiği sözler için tutan bir kadın. Hörü, aklı, vicdanı, sözü olan tüm kadınlardır.
-Ölü Ozanlar Derneği
"Ergenlik çağındaki birkaç gencin aşırı disiplinli bir yatılı okulda geçen bu hikayesinde, okul ve aileler tarafından üstlerine yüklenen başarılı olma sorumluluğu, ailelerinin onlar için seçtiği geleceği yaşamakla kendi istediklerini yapabilmenin önündeki engeller ve bunlarla başa çıkma yöntemleri anlatılıyor. Okula yeni atanan John Keating, önlerine yeni bakış açıları sunarak, şiir dünyasına girmelerini, günü en iyi şekilde değerlendirebilmeleri ve Walt Whitman'ın dediği gibi hayata "kendi dizeleri ile katılabilmeleri" için farkındalıklarını artırmaya çalışmaktadır."
-Don Kişot'un Ölümü
Cervantes'in Dünya Edebiyat tarihine bir hediyesi olan Don Kişot ve Sancho Panza karakterlerini Tiyatro Ansambl yorumu ile izleyeceğiniz Don Kişot'un Ölümü, karanlığın dünyaya hükmettiği bir çağda, deliliğin cesaretle ayağa kalkıp cehalete, yalana ve ikiyüzlülüğe meydan okuduğu bir hikâye sunuyor bizlere... Kişot ve Sancho, karanlıkla yüzleşebilmek için uzun bir süredir yol almaktadırlar. Bu yol onları pek çok maceraya sürüklese de Sancho'nun aklında sadece zengin olmak vardır. Don Kişot onu delilik ve bilgelik arasında uzanan şeffaf duvara kadar götürür. Nihayet 'karanlık' ile karşılaşırlar. Ve gerçek mücadele başlar...
-Bir Baba Hamlet
Emrah Eren'in yönettiği Bir Baba Hamlet oyunu, izleyicisiyle buluşmaya devam ediyor.
"Oturun yanımıza. Size bir rezillik anlatacağız. Ama öyle böyle değil. Hazır olun. Kalaslarından dekor, heveslerinden oyun yapmak üzere yola çıkmış iki cüretkar oyuncu, gözlerine Shakespeare'in başyapıtı Hamlet'i kestirmiş. Cesur olduklarını söylememize gerek var mı? Keşke her şey perde arkasında kalsaydı fakat asıl hikaye burada başlıyor. Seyircinin karşısına geçerek Hamlet’i oynamaya çalışan bu ikiliden biri, Shakespeare uzmanı gibi davranan yarım porsiyon aktör; diğeri de şarkı söyleme hevesiyle dilinden müzikal kelimesini eksik etmeyen bir şaşkın...
Beş asır devirmiş, tarihte kim bilir kaç kişinin derisinin altına işlemiş, ruhunu beslemiş Hamlet’i kalbinize gömün. Eli yüzü düzgün, başı sonu belli, dört başı mamur, babalar gibi bir temsili de aklınızdan bile geçirmeyin. Çünkü tüm bu safsatadan ortaya sadece "Bir Baba Hamlet" çıkıyor.
Önce Sebastian Seidel'in komik olanın tadını çıkaran özgün metni, Yücel Erten'in usta işi çevirisi ile topraklarımıza davet edildi. Sonra Baba Sahne'nin babacan yorumuyla ağız tadımıza layık hale gelip "Bir Baba Hamlet"e dönüştü. Finalinde ise Şevket Çoruh ile Günay Karacaoğlu’nun damakta kalan oyunculuğu ve Emrah Eren yönetmenliğiyle sahneye taşındı." Bir Baba Hamlet 30 Kasım Cumartesi günü Bostanlı Suat Taşer Salonu'nda olacak.
-Rezervuar Kanışleri
Ülkeyi kaosa sürükleyecek bir planın hazırlığını yapan üç kafadar..
Hayatının son demlerinde yeni heyecanlar arayan yaşlı, dul, hamurişi fantezisi olan bir teyze…
Normal bir hayat kadınından en az iki üç kat fazla kazanan bir üst komşu..
Ajan olduğuna dair en ufak bir ipucu vermeyen bir ajan ve iki sokak ötedeki ajan ordusu.
Ebu Garip Cezaevinde stajını yapmış işkenceciler…
İşleri sigortasız bir şekilde sistemi beğenmemek olan basit bir apartman dairesinin içinde kapana kısılmış bir şekilde planlarını uygulamaya çalışan üç beceriksiz kafadarın macerasının anlatıldığı kara komedi türündeki bu oyun Aylak Sahne Alsancak'ta!
© Tüm hakları saklıdır.