Habertürk gazetesi yazarı Nihal Bengisu Karaca, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun atletle çekilmiş fotoğrafının söylemlerinden daha çok 'toz' kaldırdığını belirterek , "Kontrollü darbe söylemi, Alman gazeteye yaptığı açıklama ve tutuklanma söylentisi karşısında takındığı tutum hakkında kimi haklı birçok eleştiriye maruz kalan 'Kılıçdaroğlu’nun atleti' bunların tümünden daha fazla toz kaldırdı." yorumunda bulundu.
"Konu Atatürk’ü örnek almaktan uzaklaşmak ise, ah evet, orada bir sapma olduğu ortada." diyen Karaca, "Atatürk’ün de denize girerken, kürek çekerken giydiği atletler, rahat kıyafetler var, ama onlar yapılan sporun gerektirdiği kostümler. Ben Atatürk’ün bu şekilde bir 'Atletim olmadan sucuklu yumurtaya ekmek banamıyorum' fotoğrafını görmedim hiç. Gazi, hayatının tüm aşamalarında 'şık' ve özenli. Smokinleri de, frakları da, gündelik giysileri de kendisine yakıştırmış; iyi bir asker, ulusal kahraman unvanlarını taşımanın yanı sıra döneminin stil ikonu da olmuş bir kişilik." diye yazdı.
Karaca'nın Habertürk'teki yazısı şöyle:
Kişisel gelişim uzmanlarına soruldu, akademisyenlere soruldu, “Kıskançlıktan yapıyor” denildi. “Halk gibi olmaya özeniyor” denildi. Konu büyüdü de büyüdü.
Kontrollü darbe söylemi, Alman gazeteye yaptığı açıklama ve tutuklanma söylentisi karşısında takındığı tutum hakkında kimi haklı birçok eleştiriye maruz kalan “Kılıçdaroğlu’nun atleti” bunların tümünden daha fazla toz kaldırdı.
Garip bir durum.
Çünkü eleştiriye konu olan şey poz vermek, poz kesmek ise ortada spesifik olarak atletle verilmiş bir fotoğraf çalışması yok. Bu fotoğraflar temmuz sıcağında yapılan ve tam da bu nedenle bitirilemeyeceği iddia edilen o yürüyüşün perde arkasından objektife yakalananlar.
SPOR KOSTÜMLERİ
Konu kısmi çıplaklıksa, özelini kamuoyuna açmaysa AK Partili siyasetçiler de yıllardır yaptıkları umrelerden ihramlı fotoğraflarını paylaşıyorlar. Bir siyasetçinin mahrem halinden, ev ya da karavan hayatından detaylar paylaşması sorunlu görülecekse aynı şeyi mahremiyet kesbeden bir ibadet halinden ihramlı fotoğraf paylaşmak için de söylemek mümkündür.
Konu Atatürk’ü örnek almaktan uzaklaşmak ise, ah evet, orada bir sapma olduğu ortada.
Atatürk’ün de denize girerken, kürek çekerken giydiği atletler, rahat kıyafetler var, ama onlar yapılan sporun gerektirdiği kostümler. Ben Atatürk’ün bu şekilde bir “Atletim olmadan sucuklu yumurtaya ekmek banamıyorum” fotoğrafını görmedim hiç. Gazi, hayatının tüm aşamalarında “şık” ve özenli. Smokinleri de, frakları da, gündelik giysileri de kendisine yakıştırmış; iyi bir asker, ulusal kahraman unvanlarını taşımanın yanı sıra döneminin stil ikonu da olmuş bir kişilik.
Sadece kendisi iyi giyinmiyor, etrafındakilerin de hiç değilse belirli günlerde belirli bir stile riayet etmesini arzu ediyordu diye hatırlıyoruz. Düzenlediği bir baloya katılacak kişilerin eşleri için bile kıyafet sipariş ettiği, bugün hâlâ anlatılır. Ama pek hoş şekillerde değil. Nitekim bunları referans alıp çağdaşlığı, ilericiliği “kıyafet kodu”na indirgeyen, mevzuyu “dayatma” ve “seçkincilik” noktasına getiren Recep Peker kafalı CHP’lilerin işi nerelere getirdiğini de biliyoruz.
Âşık Veysel’in torunu Halil Süzer şöyle anlatmıştı o yılları: “Dedem köylü kıyafeti giyiyordu. Elbisesi de yamalıydı. O dönemin fakirliğinin getirdiği durum bu. Zabıta polisleri onu Ulus’tan atmışlar.” Durum Âşık Veysel’e özgü değil, dönemin genel uygulamasıydı. Ankara’nın merkezi durumundaki Ulus Meydanı’na çarıkla, şalvarla girilemeyeceği belediyece yönetmeliğe bağlanmış, “Janti olacağız; çünkü çağdaşlık bunu gerektirir” şiarıyla çarşıda pazarda tahta kaşık satılması bile yasaklanmıştı.
Kaşık yasaklanır da merkep serbest kalır mı? Darbımesel haline geline gelmiş bir hikâyeye göre, rivayet odur ki Abdullah Efendi eşeğiyle Ulus Meydanı’na girmeye çalışırken polis tarafından durdurulur, “Meydanın manzarasını bozuyorsun, buradan eşekle geçmenin yasak olduğunu bilmiyor musun?” denilerek sigaya çekilir. Öfkelenen köylü, “Yol vergisi verirken manzarayı bozmuyorduk da şimdi mi bozuyoruz?” diye karşılık verir.
KIYAFET KODLARI
Kıyafet deyip geçmeyelim.
O zamanki adıyla Cumhuriyet Halk Fırkası’nın “makbul vatandaş”tanımının ilk aşaması, halkın gündelik hayattaki giysilerinin, doğallığının, kimlik emarelerinin aşağılanmasını da kapsıyordu. O yıllarda şekillendirilmiş olan “kıyafet kodu” bu topraklardaki âlimlerin sarığıyla da uğraştı; Müslüman kadınların tesettürüyle de.
O halde bütün bunlar ışığında yeniden soralım.
Kılıçdaroğu o atletle halka saygısızlık mı etmiş oluyor, yoksa bilerek ya da bilmeyerek CHP’nin halka rağmen kotardığı seçkinci kıyafet kodlarını mı çiğniyor?
Ben kendi görüşümü söyleyeyim. Bu atlet, “Ata’ma yakışmıyorsun”cu CHP’lilerin, Atatürk’ün şıklığını ve Atatürk’e izafe edilen kıyafet kodlarını“kutsal dava” olarak görüp CHP kimliğini ayrıcalıklı hissetmenin anahtarı olarak görenlerin sorunudur. Benim sorunum olamaz.