Ayşe Arman'ın Hürriyet'in Pazar ekinde yayınlanan ve Hürriyet'in yeni 3.sayfa yazarı Yılmaz Özdil ile yaptığı röportajı, Özdil'in haberci anlayışını, kare as patronlarını ve Habertürk hakkındaki görüşlerini ortaya koyuyor. Röportajın içeriği ise şöyle;
Birkaç senede bir, Yılmaz Özdil röportajı yapmazsam rahat edemiyorum.
Onun yalınlığı, sadeliği, sorularıma verdiği yanıtların muzipliği,
insanın derisine işleyen gerçekliği, yüzümüze ayna tutan hali hoşuma
gidiyor.
Bir meslek büyüğüm olarak, yazıları da çok hoşuma gidiyor. Hatta
bayılıyorum! Her gün heyecanla, "Bu sefer ne döktürmüş?" diye
bakıyorum. Asıl işinin televizyon olması, aynı anda Star’ı yönetiyor
olması da beni büyülüyor. O, benim "İyi ki var!" dediğim yazarlardan.
Anladınız bu haftaki konuğumun neden Yılmaz Özdil olduğunu... Sizi
onunla baş başa bırakıyorum, ortadan kayboluyorum...
Yükselen bir Yılmaz Özdil sevgisi var. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Abartmamak lazım diyorum.
Bu sevgi beraberinde beklentiyi de artırıyor. Bu, sizi korkutuyor mu?
- E abartanlar düşünsün Ayşecim.
Üçüncü sayfa güzeli olmak nasıl bir şey?
- Soyunmadan da olabiliyor! Şaka bir yana, istifa edene kadar Sabah’ta da üçüncü sayfada yazıyordum. Yeni değil yani.
Önce Bekir Coşkun’un yerini almaya itiraz ettiğiniz doğru mu?
- Doğrudur.
Neden itiraz ettiniz?
-
Birincisi, o sayfa, bu sayfa çok da önemli değil benim için. Tercih
şansım olsaydı, küçük ilanlarda yazmak isterdim. Hem ilk olurdu, hem de
orası daha çok okunuyor. İkincisi, mektepliyim aslında ama alaylı
yetiştim. 400 kadar ödülüm var, biri de "Vefa" Lisesi’nden! Bekir
Abi’nin yeni yerinde başlamasını bekledim.
Sizin yazdığınız
sayfa, "arkadaşınızın aşkı"ydı da, şimdi kendinizi "arkadaşınızın
aşkı"yla beraber olmuş adam gibi mi hissediyorsunuz?
- Yatır
yok o köşede! İlla ki, biri yazacaktı. Kendisine de söyledim, ben
buradayken geri dönerse, Bekir Abi’ye teslim etmekten onur duyarım.
Merak ediyorsan, helállik verdi bana...
Hálá esas işiniz televizyonculukken, yazarlıkta nasıl bu kadar hızlı ilerleyebildiniz?
- Tesadüf işte. Biraz da sayende! 50 kere filan röportaj yaptın benimle!
Köşe yazarlığı diye bir şey yok
Bu yazarlık denilen şeyin en boktan yanı ne?
- Aslında köşe yazarlığı diye bir şeyin olmadığını bilmek.
En şahane yanı?
- Ahalinin bunu bilmemesi!
Her gün yazı yazmanın insana yüklediği stres...
- "Başka iş mi yoktu!" dedirtiyor bazen insana. Durup dururken şimşekleri üzerine çekiyorsun. Paratoner kafası.
"Çok kısa sürede yazıyorum" derken, bizi yiyor musunuz?
- Ben asıl, ağız ishali olmuş koca koca adamların, iş yazmaya gelince, nasıl bu kadar kabız olabildiğini merak ediyorum.
Sağlık sorunu yaşadınız, hem bir televizyon kanalını idare etmek, hem de sürekli yazı yazmak kolay olmasa gerek...
-
Seni duyan da Alzheimer filan olduğumu zannedecek! Alt tarafı, safra
kesemi aldırdım yahu. İşin matrak tarafı, göbeğimi delip kamera
soktular, naklen kaydı var, gel bir ara seyrettireyim. Azz sonra yani!
Yazı yazarken yalnız mı kalmak istersiniz?
-
Alakası yok. Bazen Hürriyet’teki odamda yazarım, bazen Star’daki
odamda. Mutfakta yetiştiğim için, oda meselesine alışamadım, kapım
açıktır, arkadaşlar girer çıkar, telefonlarım çalar, sıkılırım yalnız
kalmaktan, gürültü zihin açar...
Yazı ritüelleriniz var mı?
-
O da yok. Bazen en güzel cümleleri arkadaşlarım verir. Bazen sabah
yazarım, bazen öğleden sonra. Yeni bir haber gelişir, başka bir şey
yazarım. Yazımı oturduğumda yazmam aslında. Kafamda yazarım. Sonra
otururum.
Ailenize ne kadar vakit kalıyor bu trafikte?
-
Aileye ayrılması gereken vakit ne kadardır? 3 saat, 1 hafta? Var mı
bilen? Ben aileme, "ayrılması gereken vakit" olarak bakmam. Tatilde
çalışırım, çalışırken tatil yaparım, işsizsem hep tatil yaparım, ailem
hep benimledir, ben hep ailemle.
Çok para verseler başka bir yere gider misiniz?
-
Kızılay gönüllüsü değilim, para önemli! Ama, mutsuz olduğum yerden
gittim hep. Hürriyet’te mutluyum. Defalarca çok para verdiler,
gitmedim. Rakamı benim yazacağım boş çeki imzalamadığım çoktur. Dar
gelirli bir ailenin çocuğuyum, benimle olmak için rahatı bırakıp,
"garibanlık macerası"nı tercih etmiş bir eşim var. Namerde muhtaç
olmamaktır aslolan, gerisi fanidir. Kızıma tapu koleksiyonu değil,
istediğini yapabilme özgürlüğü bırakacağım...
Doğan Grubu’nda çalışıyorsunuz, Hürriyet yazarısınız ama, angaje durmuyorsunuz. Nasıl oluyor bu?
- Doğan Grubu’na angajeyim. 25 bin kişi ekmek yiyor burada. Birinin burnu, benim yüzümden kanarsa, istifa etmem bir saniye alır.
Bu piyasada en güvendiğiniz kişi Uğur Dündar mı?
- Öz ağabeyim o benim. Hayatımı teslim ederim.
Çok iddialı bir laf bu. İnsan bir insana bu kadar güven nasıl duyabiliyor?
- "Deneme yanılma" yöntemiyle çalışırken, "deneme yamulma" yaşadığım çok insan oldu. Uğur Dündar’ı denedim, yanılmadım.
Can Dündar'ı şak diye basardım
İsimden çağrışım yaptı, Can Dündar’ın sevgilisiyle fotosu size gelse, basar mıydınız?
- Şak diye...
Neden? Onu sevmediğiniz için mi, hak ettiğini düşündüğünüz için mi?
- Haber olduğu için.
Medyanın geleceğini nasıl görüyorsunuz? Bir arbede yaşanıyor...
- Olur böyle şeyler, hep oldu. Hakikat, topallayarak da olsa hedefine ulaşır. Vay be, lafa bak. Bir ara kullanayım bunu yazımda.
Şu anda yazar ve yönetici olanlar 10 sene sonra hangi konumda olacaklar?
-
Onu Allah bilir. Ama pek çoğunun suratlarına tükürüleceğinden eminim.
10 sene sonra belki olmam diye, ben şimdiden tükürüyorum. Kaparo olarak
kabul etsinler.
Habertürk gerçekten birinci gazete olur mu?
-
Rekabet güzel şey. Herkesi diri tutuyor. Ama sadece tiraja konsantre
olmak pek doğru değil. Mesela Cumhuriyet, Vakit, Taraf az satıyor ama
çok etkili. "Ben çok satayım ama patron cebinden para harcasın", öyle
keriz patron yok. Bir de özüne bakarsanız, piyasadaki tüm gazeteler,
boyutları-logoları farklı ama başlık, alt başlık spot sunumuyla
Hürriyet’in taklidi. Taklit de orijinali geçemez. Bakın, Bekir Abi’yi
bile alıp, üçüncü sayfaya koydular, Hürriyet’te de üçteydi diye.
Halbuki, üçüncü sayfa yazarı, Hürriyet’in geleneği, Bekir Abi’yi
birinci sayfaya veya arka kapağa koysalardı, taklit olmazdı, daha özgün
bir duruş olurdu. Bazen Hürriyet’in yazı işleri toplantısına girerim,
başta Fikret Ercan, bakarım kadroya, tecrübe yaşları toplamı belki 500
sene. Yazar toplarsın ama önce bunu toplaman lazım...
Medyada en beğendiğiniz 4 kişi. İsim verin lütfen, yuvarlak geçiştirmeyin. Nedenlerini de söyleyin...
-
Aydın Doğan, Dinç Bilgin, Cem Uzan, Turgay Ciner, "kare as
patronlarım." En çok onları beğendim. Öbürlerine gelince, "flush royal
5’li": Bir, Ertuğrul Özkök, Hürriyet’i yönetmek Türkiye’yi yönetmekten
zor, bana göre büyücüdür, yeri doldurulamaz. Ayrıca eşi Tansu Hanım’a
hayranım. İki, Zafer Mutlu, olağanüstü zeki, Sabah ve Vatan, iki tane
sıfırdan gazete yarattı, sıfırdan gazete yapmanın ne kadar zor olduğunu
tahmin bile edemezsiniz. Üç, Fatih Çekirge, sıfırdan Star’ı yaptı, 1
milyon barajını aşırttı, sonra Hürriyet’in internet sitesini dünya
çapında başarıya taşıdı. Dört, Kenan Sönmez, idolümdür, her zor anımda
elimden tuttu. Beş, Umur Talu, beni İzmir’den İstanbul’a getirip,
Milliyet’e yazı işleri müdürü yaparak, piyasaya musallat eden odur!
Uğur Dündar ise, deste dışıdır benim için, saygımın sevgimin medya
pokerimle ilgisi yoktur. Al sana rest, elini göreyim!
Aydın Doğan’a verilen cezayı, halktan birine anlatacak olsanız nasıl anlatırsınız?
- "Duydun mu kardeş! 10 senedir Türkiye vergi rekortmeni olan adama vergi kaçırdın diyorlar" derim.
Üfleme klarneti, döküyorsun
Arabanın içindesiniz, felaket trafik var, ne yapıyorsunuz?
- Kafamda yazı yazıyorum. İşimi kolaylaştırıyor.
Ece Gürsel’in para karşılığı seviştiğine inanıyor musunuz?
- Canlı yayına çıkarıp sorduk, "İftira!" dedi.
Eğer kız o parayı almadıysa, gazeteler onun adını yazarak haksızlık etmedi mi?
-
Hıncal Uluç bacaklarını omuzlarına koyup, adını yazınca, öbür
mankenlere haksızlık olmuyor da; gazeteci polis tutanağında gördüğü
ismi yazınca niye haksızlık oluyor?
Cem Garipoğlu 0-7 yaş arasında adam gibi anne-baba sevgisi görmüş olsaydı, daha farklı biri mi olurdu?
- Onu bilmem ama, Cem Garipoğlu’nun kemik yaşı 17’den büyük çıksın diye duacıyım!
Deniz Seki, Hüsnü ile bir daha bir araya gelir mi?
- O albüm çok satar valla. Adını da ben koyayım: "Üfleme klarneti, döküyorsun!"
Bir emeklilik karesi anlatın... Neredesiniz, ne yapıyorsunuz? Etrafınızda kimler var?
-
18’imde sigortalı oldum, prim günlerim doldu, seneye yaş sınırı da
doluyor, emekli oluyorum. Oturmuşum bilgisayarın başına, "Hürriyet daha
geçenlerde beni üçüncü sayfada yeni nesil diye anons etti. Bu ne biçim
yeni nesil birader!" diye yazıyorum.
Ajda Pekkan’ı evde görsek, sahnedeki halinden ne kadar farklıdır?
- Sahnedeki pek çok kadından güzeldir evinde de...
Sizin favori şarkıcınız kim?
- David Coverdale.
Ağzımla içerim sarhoş olmam
En sevdiğiniz içki? Neden?
- Rakı. Bilmem gerekmiyor, seviyorum.
Sarhoş olunca saldırganlaşır mısınız?
- Hiç sarhoş olmadım. Babamın nasihatıdır, ağzımla içerim ben.
Sabah kahvaltısında ne olmazsa kahrolursunuz?
- Kahvaltı olduğunda kahroluyorum. Kötü örnek olmak istemem ama, kahvaltı etmem. Hülya zorla ettirir.
"Şöyle bir hafta kaçsam..." dediğinizde, zihninizde beliren yer?
- Deniz... Yaz veya kış, fark etmez.
"Beni vururlar" diye korkuyor musunuz? Tehdit alıyor musunuz?
- Bir gazetecinin bir gazeteciye bu soruyu sormak zorunda kaldığı bir ülkede yaşadığım için utanıyorum.
Bir çocuğunuz daha olsun ister miydiniz? Tabii ki eşinizden...
- İsterdim, en çok da kızım için.
Aile mezarlığına en son ne zaman gittiniz?
- Geçen bayramda... Bu bayramda maalesef İzmir’e gidemedim.
Ölüm hangi sıklıkta kafanızı meşgul ediyor?
- Gazetecilik yapmanın en fena taraflarından biri bu, hep gözünüzün önünde.
Babanızın aklınızda kalan bir öğüdü?
- İşini iyi yap.
Kitap okuyacak vakit bulabiliyor musunuz?
- Geceleri. 3’te bile yatsam, mutlaka. 3-5 kitap vardır sürekli başucumda, o anki ruh halim hangisine uygunsa, onu okurum.
Bu aralar ne okuyorsunuz?
- Mikro tarih, sinema, matematik kültürü, polisiye, ABD merkez bankası başkanının anıları.
Sıkıntılı anlarınızda ne yapıyorsunuz?
- Eşimi ararım.
Ona "Seni seviyorum" diyebilen bir adam mısınız? Yoksa, cimri misiniz sevgi sözcüklerini sarf etmekte?
- Hülyacığım, seni seviyorum.
Ayşe delirtme insanı
Siyah ya da beyaz olduğunuzu düşünüyor musunuz, arada "keşke grilerim olsaydı" diyor musunuz?
- Lacivertim.
Neşeli anlarınızda ne yaparsınız?
- Amuda kalkarım... Ayşe, delirtme insanı lütfen!
Köşenizdeki fotoğrafta daha yaşlı duruyorsunuz, oysa siz gençsiniz. Niye o fotoğrafı değiştirmiyorsunuz?
-
Sabah’tan istifa etmişim, Hürriyet’e geçtim, "Biraz izin yapayım"
deyip, vınn gene denize. Üç gün beş gün, Ertuğrul Özkök "Yeter!" dedi,
"Fotoğrafını çekeceğiz, anonslayıp başlatacağız.." Ben "Bugün
geliyorum, yarın geliyorum" ayaklarıyla kulaca devam, Özkök aradı gene,
"Fotoğrafçıyı oraya gönderiyorum" dedi, tabii o böyle deyince, benim
Marmaris’te değil, aslında Rodos’ta olduğum ortaya çıktı. Bir de baktım
ki, nereden bulduklarını bugün bile bilmediğim bu fotoğrafı koymuşlar
gazeteye. 100 kere aradılar yeni fotoğraf çekelim diye, üşendim, öyle
gidiyor. Aslına bakarsan, yazarların gömlek reklamı yapar gibi her gün
fotoğraflarının çıkması bir acayip. Benimki yaşlı görünüyor ama Balkan
harbine katılmış prostatlı abilerimizin lise fotoğrafları var hálá
köşelerinde, o daha acayip. Hani bakarsın mesela eczacıya 75 yaşında;
duvara bakarsın, kepli mezuniyet fotoğrafı asılı, onun gibi...
27 senedir bu işi yapıyorum yemek yediğim politikacı olmadı
Bu hükümetin en çok neyi sinirinize dokunuyor?
- Hükümet etmeleri!
Peki bu hükümetin hiç mi sevdiğiniz yanı yok?
-
Bülent Arınç’ı, Cemil Çiçek’i, Faruk Özak’ı severim. Merkez Bankası’na
türbanlı diye Durmuş Yılmaz’ı atadılar mesela, sonra pişman oldular,
onu çok severim, kasam olsa emanet ederim.
Hangi politikacıya kendinizi yakın hissediyorsunuz?
-
Politikacıya uzak hissetmeyi seviyorum. 27 senedir bu işi yapıyorum,
yemek yediğim politikacı olmadı. Devlet adamı olarak sorarsan, sayın
Cumhurbaşkanım Ahmet Necdet Sezer’le telefonda konuşurken bile ayağa
kalkıp, ceketimi iliklerim.
Senden olağanüstü başkent kulisi yazarı olur
Bir gün gazete çıkarsanız, beni işe alır mısınız?
-
Denerim. Senden olağanüstü başkent kulisi yazarı olur bence. Özkök’ün
yerinde olsam, seni bir haftalığına TBMM’ye gönderirim, Meclis
lokantasına sokarım, Genelkurmay brifingine gönderirim, Çankaya
Köşkü’ne gönderirim, gözlemlerin önce yazı dizisi, sonra kitap olur:
"Ankarayşe..." Yıkılmazsa ortalık, adam değilim