CHP'nin eski İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, seçimden sonra başlayan partideki değişim tartışmalarına anlamlı bir şiirle katıldı.
Yerel seçimlerden oylarını ve belediye sayısını artırarak çıkan CHP'de Ankara ve İstanbul'un alınamaması parti içinde uzun zamandır devam eden 'Baykalsız değişim' rüzgarını daha da güçlendirdi. Bu tartışmaların karşısında duramayacağını anlayan Baykal da değişim istediğini söyleyince, parti içinde ilginç bir 'değişim' furyası başladı.
CHP'nin eski İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, Gerçek Gündem'de dün yayımlanan yazısında bu değişimi anlattı ve ünlü Alman şair ve yazar Bertolt Brecht'in dizelerine yer verdi. İşte Gürsel Tekin'in mesajlar içeren yazısı ve Brecht'in bireyi geri plana atıp Komünist Partiyi öven o şiiri:
"29 Mart seçimleri bitti. Partilerin oylarının dağılımı netleşti. CHP bu seçimlerden ikinci parti olarak çıktı. Ancak ilginç bir durum var. CHP sanki ikinci parti değil. CHP bu seçimden ‘’birinci parti’’ çıkmış gibi bir algı var. Bunun en somut örneğini, hem toplumun, hem de medyanın ilgisinden anlıyoruz. İlçe örgütlerinde görev yapan arkadaşlarımız, partiye hemen hemen hergün onlarca insanın geldiğini ve üye olmak için form doldurduğunu söylüyor.
CHP’nin son seçimden oylarını artırarak çıkması, AKP’nin de ‘’sandık yoluyla iktidardan gidebileceği” duygusunu güçlendiriyor. AKP’den kurtulabileceğini düşünen milyonlarca kişi, CHP’nin bir sonraki seçimde ‘’iktidar’’ olabileceğini görüyor. CHP’nin Türkiye’de açtığı ‘’183 hava deliği”nin, yani kazanılan 183 belediyenin, sosyal demokratları iktidara taşıyacak ‘’itici güç’’ misyonuyla karşı karşıya olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılıyor.
Bu belediyelerin misyonu ortada. Belediye başkanları, ilk altı ayda toplumla kaynaştığı ve olumlu izler bıraktığı taktirde, artık onları hiçbir güç yıkamaz. Bu yüzden ilk altı ay önemli. İlk aylarda yapılacak doğru icraatler, halkın beynine kazınır. Toplum, seçtiği ve umut bağladığı başkanını yanında görmek, kapısının açık olmasını ister. Belediye icraatlerinden memnun kalırsa, CHP’nin ‘’değişim’’ başlattığını görürse, partisine olan ‘’siyasi sadakati’’ de artar. Seçim öncesi verilen vaatlerin gerçekleştirildiğinin görülmesi ise, iktidar alternatifi olmanın yolunu açar.
Yukarıda, CHP’nin toplum ve medya tarafından ilgiyle izlendiğini gördüğümüzü söyledik. Bu kuşkusuz sevindirici bir gelişme. Tüm gözlerin CHP’nin üzerinde olduğunu biliyoruz. Sütun arkadaşım Barış Yarkadaş da yazısında bunu dile getirmiş. CHP’li belediyeleri bir gazeteci olarak ’yakından izleyeceği”ni ifade etmiş. Yarkadaş’ın köşesinde dile getirdiği beklentinin farkındayız. Bunu geçen gün katıldığım bir cenazedeki işadamları da dile getirdi. Bir holdingin patronu, “AKP baskısından bunalmıştık. Seçim sonuçlarını görünce biraz nefes aldık” dedi. Bir kültür merkezinde karşılaştığım belediye işçisi ise umudunu şöyle anlattı: “Gürsel Bey, ben AKP’li belediyede çalışıyordum. Bizim orayı şimdi CHP kazandı. Sendikalı olmamızı engelliyorlardı. Şimdi rahatça sendika faaliyeti göstereceğiz.”
Bu sözler, CHP’nin yeniden umut olmaya başladığının en açık ifadesi. CHP’nin umut olmasını isteyenler, bu yüzden bize sık sık mesaj veriyor. Hatta Obama’nın gelişinden sonra moda olan ‘’değişim’’ kavramını da sıklıkla dile getiriyorlar. CHP’nin mutlaka ‘’değişmesi’’ gerektiğine vurgu yapılıyor.
Evet, hayatın tüm alanlarında olduğu gibi, siyasette de hiçbir şey ‘’durağan’’ değil. Mutlaka ve mutlaka ‘’değişmek’’ ve ‘’yenileşmek’’ gerekiyor. Ancak bu değişimi, ideolojik değişim olarak algılamak ve bunu yapmaya çalışmak anlamsız. CHP’nin ana omurgasını oluşturan ideolojisi, Türkiye’ye ışık tutuyor. CHP’yi ifade eden altı ok, bugün de geçerliliğini koruyor. Altı Ok’un ilkelerine her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuluyor. Mustafa Kemal Atütürk’ün çizdiği ışıklı yol, önümüzü aydınlatıyor.
Zaten sorun CHP’nin ilkelerinde değil. CHP’nin ilkeleri çok açık ve net. Günün değişen koşullarına ve dünya gerçeklerine göre biz de yol haritamızı netleştiriyoruz. CHP Genel Başkını Sayın Deniz Baykal, dünyayı yakından takip ediyor. Sayın Genel Başkan, partiyi ve partinin başarısını ya da başarısızlığını anlatırken, kişilerde suç bulmuyor. Seçim değerlendirmesini yaparken bu yüzden ‘’Örgütsel zafiyetlerimizi aşmalıyız’’ diyor.
İşte bu noktada, hem Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na, hem de bize medya tarafından çeşitli misyonlar biçiliyor. İstanbul’da kazanılan başarı, sadece kişilerin çabalarına indirgeniyor. Oysa ki; bir başarı ya da başarısızlık varsa, bu örgütlerindir. Örgüt olmadan, parti olmadan sadece kişilerin çabasının yetersiz olacağı açıktır. Tabii ki; kişilerin yetenekleri, karizması, samimiyeti, politik öngörüsü, taktikleri, politik açılımları da önemlidir. Ancak tüm bunların yapılabilmesi, ‘’parti platformu’’nda mümkündür. Bu platformun başındaki kişinin yol göstericiliği ise çok önemlidir.
Yerel seçim sürecinde, Sayın Deniz Baykal’ın hem Sayın Kılıçdaroğlu’na, hem de bize duyduğu güven önemlidir. Bu güven, aslında CHP örgütlerine duyulan güvendir. Şimdi bu örgütleri güçlendirme, zaafları aşma, yeni bir modelle Türkiye’nin her yanına yayılma göreviyle karşı karşıyayız. Bu da ancak güçlü bir partiyle olur. Bazı medya organlarının yansıttığı üzere, CHP’de bir genel başkanlık sorunu yoktur. CHP’nin bir genel başkanı vardır. CHP’nin genel başkanı, örgütünün güvenini kazanmış, hakkında tek bir şaibe bile olmayan, politik öngörüye sahip, dünyayı bilen, Türkiye’yi anlayan, Atatürk ilkelerinden taviz vermeyen, partiye inanan, partiden güç alan, partiye güç veren bir genel başkandır.
Bu yüzden, yeni süreçte ‘’değişim’’i de Sayın Genel Başkan kurgulayacak ve günün ihtiyaçlarına göre partiyi yeniden şekillendirecektir. Bundan hiçbir partilimizin şüphesi yoktur. Sayın Baykal, kurgulayacağı yeni yapıyla CHP’yi iktidara taşıyacaktır. CHP’nin yükselişe geçtiği bir dönemde, partimizi güçten düşürmeye yönelik tartışmalara bu yüzden kulağımızı tıkıyoruz. “Değişmeliyiz” diyoruz, ancak iktidara gideceğimiz yolun da yine Sayın Genel Başkan tarafından çizilmesi gerektiğini yüksek sesle dile getiriyoruz.
Bu noktada, sıkça karşılaştığım bir soruya da ünlü şair Bertolt Brecht’in bir şiiriyle cevap vermek isityorum. Birçok arkadaşımız, tüm iyi niyeti ve içtenliğiyle, ‘’siyasettiki yol haritamız’’ı soruyor. Siyasette, ‘’kişisel ikbal’’ peşinde olmadığımızı yakınlarımız biliyor. Bizim için, her şeyden önce ‘’partimizin iktidar’’ olması, ve Türkiye’nin “sosyal demokrat bir yönetim”e kavuşması önceliklidir. Bu yüzden ‘’güçlü parti – güçlü örgüt’’e vurgu yapıyoruz. Brecht’in şiiri, sanırım bunu en iyi şekilde anlatıyor:
"İki tane gözün var senin / Binlerce gözü var partinin / Her yoldaşın bildiği kendi kenti / Beş kıtanın beşini de bilir parti / Her yoldaşın vakti saati var / Partinin ise tarih saati
"Her yoldaşı yok edebilirler her an / Parti ise yedi değil binlerce can / Yığınların öncüsü o çünkü / Ve o yönetiyor cengi / Gerçeğin bilinciyle işlenmiş olan / Başyapıtların kılıncıyla..."