19 Ekim 2014 12:48
CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin, yolsuzluklardan rahatsız olan AKP’li vekillerin kendilerine belge gönderdiğini söyledi. Tekin, “AKP'nin içinde çok aklıselim insanlar var. Söylemesi ayıptır, gerek 17 Aralık’tan önce gerekse sonra AKP’li vekiller bize partiyle ilgili birçok yolsuzluk belgesi verdi” dedi.
Tekin, 17 Aralık’tan sonra ortaya çıkan tapelerde arsa çetelerini ve kamu payının nasıl pay edildiğini gördüklerini söyledi.
Gürsel Tekin bu iddiaları Bugün gazetesinden Hüseyin Keleş’e anlattı. Keleş’in “Gürsel Tekin: AKP'li vekiller yolsuzluk dosyalarını bize ulaştırıyor” başlığıyla yayımlanan (19 Ekim 2014) söyleşisi şöyle:
Ortadoğu'da yaşanan kaos Türkiye topraklarına sıçradı. Ortadoğu ile çözüm sürecindeki sorunlar birbirine girdi. Bu duruma nasıl gelindi?
Bugün yaşanan olayları sağlıklı değerlendirebilmek için geçmişe bakmamız lazım. Bir kere bu iktidar ‘Büyük Türkiye’ ve ‘Küresel Türkiye’ hayali ile yola çıkmıştı. ‘Küresel Türkiye’den kasıt, hem kendinizi hem de komşularınızı yönetir hale gelmektir. İktidar iyi kötü kurulmuş bir iç barışını dinamitledi.
Biraz açabilir miyiz. Türkiye'nin komşularıyla yaşadığı kaos Suriye ile başladı. Yanlış yapılan neydi Suriye meselesinde?
Hiç olmayacak şekilde Suriye’de mezhepsel ayrılıklar oluşturuldu. Suriye’deki ayrışmanın sebebi buydu. Hatta bizim eleştirilerimizi de mezhepsel olarak değerlendirildi. Esat muhaliflerine silahlar gitti, lojistik destek verildi. Özgür Suriye Ordusu tam bir hayaldi.
Şu anda çok da görünürde değiller?
Niye? Çünkü o hayal ordunun bugünkü tarifi IŞİD. Sadece plaka değiştirdi. ÖHO oldu IŞİD.
Peki, parti olarak siz ne yaptınız Suriye ile ilgili?
CHP olarak bütün bunlara rağmen Suriye’ye bir heyet gönderdik. Bu işin barışla çözülmesi konusunda önemli çabalarımız oldu. Oradaki gelişmeyi rapor haline getirdik. Dışişleri Bakanlığı’na gönderdik. Ama raporun okunup okunmadığı konusunda endişelerim var.
Daha sonra Mısır ve Irak ile sorunlar baş gösterdi?
Suriye'deki çatışmalar ister istemez Irak’taki ilişkilerimizi bozdu. Kılıçdaroğlu başkanlığında, benim de olduğum bir heyet Irak’a gittik. Gördük ki Suriye’deki manzaranın bir benzeri orada. Oradaki muhalifleri Türkiye’ye getirmek, lojistik destek vermek, içişlerine müdahaleler. Bunlar belgelerle önümüze konuldu. Irak’la ilgili de rapor hazırladık. Bu raporda çok çarpıcı bilgiler var. Bunların bir kısmı kamuoyuna yansıdı. Bir kısmı da paylaşılacak gibi değil.
Irak ve Suriye tezkereleri kabul edilince, 2003'te reddedilen 1 Mart tezkeresi gündeme geldi. Şartlar aynı mı?
Deniz Baykal ne demişti: 'Ortadoğu coğrafyasının iki temel ülkesi var. Biri Irak’tır, biri Suriye’dir. Biri Sünni, diğeri Şii kesimi temsil eder. Bu ana kolonlarla oynamaya çalışırsanız, sadece Ortadoğu’da değil, bütün İslam coğrafyasında sorun meydana getirirsiniz.'
1 Mart tezkeresi geçseydi, şu anda yaşanan olaylar o dönemde yaşanır mıydı?
Daha fazlası yaşanırdı.
Neden bugün yaşananlar öngörülemedi?
Çünkü bu işlerle çok meşgul olmamışlar. Belediyelerde ‘onu alalım, bunu alalım, bu arsayı tahsis edelim’ türünden şeylerle meşgul olmuşlar. Bunlarla değil, dünya meseleleriyle uğraşmış olsalardı sorunun parçası olmazlardı. Türkiye’den nefret edenler bile Türkiye’ye saygı duyuyordu. Şimdi tam bir tecrit hali var. Bir tek dostumuz yok.
Bu yaşananlar, çözüm süreci ile birlikte değerlendiriliyor. Çözüm süreci doğru bir proje miydi?
Çözüm Süreci doğruydu ama yöntemi yanlıştı. Kılıçdaroğlu bu sürece katkı sunmak istediklerini söyleyerek Erdoğan’a gitti. Neydi amaç? Elbette iç barışımız. İç barışı sağlayabilirseniz dünyada büyük bir ülke olursunuz. Ama katkı sumak istememize bile tepki gösterdiler. Süreç öyle bir noktaya geldi ki, çaresiz kalırsınız ve bir gece yarısı Öcalan’dan çare istemeye kalkışırsınız!
Paylaşılmayan kısımlarda neler vardı?
Genel Başkanımız Iraklı yetkililere, ‘Burada Türk işadamlarının çok ciddi yatırımları var. En azından bu yatırımları engellemeyin. İşadamlarının alacakları ödensin’ dedi. Çok çarpıcı bir belge koydular önümüze. İktidarın, kendisine yakın işadamlarının kanalıyla belli istihbaratlar elde ettiği yönündeki belgeleri önümüze koydular. Biz de şok olduk.
Ajanlık faaliyeti mi var yani?
Onların iddiası bu, ben bilemiyorum. Daha sonra Mısır’la ilgili sorunlar başladı. Mısır Türkiye için çok önemli. Tarih boyunca hep kardeş ülke olmuşuz. Bir heyet de oraya gönderdik. Ama bize ‘darbecilerle konuşuyorsunuz’ dediler.
İktidarın, 'Bizi dışarıya şikâyet ediyorlar' iddiası vardı?
Hayır, biz iktidara tek bir laf söylememişiz ve söyletmemişizdir. Şerefimle yemin ediyorum, yandaş medya Kılıçdaroğlu’nun Maliki’ye iktidarı nasıl savunduğunu görse herhalde sürmanşet yapardı. İçeride birbirimizi eleştirebiliriz ama dışarıda Türkiye’nin bütünlüğü adına gerekirse bu kadar beceriksiz iktidarı savunuruz da.
MİT TIR’larının durdurulmasıyla ilgili soruşturma var. Silah gittiği söylendi?
Mahkeme kararı var. Silahların belli terör örgütlerine gittiğine dair yargı kararı var. Şimdi bu kararı bastırmak için 50 tane numara yaptılar.
Soruşturmayı yürüten polislere yapılan operasyonu mu kast ediyorsunuz?
Evet. Devletlerin mekanizmaları şöyle işler: Yargı polise talimat verir. Eldeki istihbarat bilgilerini somutlaştırması için. Polis görevini yapmak zorundadır. O polis solcu olur, sağcı olur, AKP’li olur, CHP’li olur, MHP’li olur, Cemaatçi olur hiç fark etmez. Devlet böyle yönetilir.
Yaşanan kaos ortamında yolsuzluk iddiaları hala konuşulmaya devam ediyor. 17 Aralık operasyonu için hükümet kanadı ‘darbe’ diyor. Sizin bakışınız nasıl?
2011 yılında TBMM’de İstanbul’la ilgili ‘rant’ haritası açıkladım. Bu rant haritasında 100 milyar doların nasıl çalındığını, organize çetelere nasıl tahsis edildiğini söyledim. 17 Aralık’tan sonra internete düşen ses kayıtlarında arsa mafyalarını, arsa çetelerini, kamu malının nasıl pay edildiğini gördük.
Peki, AKP içinde bu yolsuzluklardan rahatsız olan vekiller yok mu?
Bir buçuk yıl önce, Erdoğan’a bir mektup yazılıyor. Yazan da Erdoğan’a çok yakın bir isim. Reza Zarrab dâhil olmak üzere, kara para trafiğinin nasıl döndüğünü anlatıyor.
Şahit olduğunuz ya da bildiğiniz başka örnekler var mı?
AKP'nin içinde çok aklıselim insan var. Söylemesi ayıptır, partiyle ilgili birçok yolsuzluk belgesini AKP'li vekiller bize verdi. Vicdanların kanamaması mümkün değil. Enerji ihaleleri, TOKİ'deki usulsüzlükler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndaki usulsüzlükler. AKP içinde büyük rahatsızlıklar var.
‘Paralel’ yapı deniyor. Siz 10 aydır somut bir delil ortaya konduğunu gördünüz mü?
Biz söyledik, sizin iddia ettiğiniz gibi böyle bir 'paralel yapı' varsa ve özelinizle ilgili bir şey yapıyorsa hepimiz kendimizi kalkan ederiz. Ama bilgi de belge de gelmedi. Devletin mekanizmaları elinizde. Ama ortada bir şey yok. Çantalarla para götürüyorsunuz. Devletin kurumlarının bunu görmemesi mümkün mü?
Dinlemeler?
Çalarken yakalandılar. 17 Aralık'tan sonra çıkan ses kayıtlarının büyük çoğunluğu yasal dinlemelerdir. Devletin mekanizmaları çalışmasın mı? Gördünüz işte, para trafikleri, arsa alışverişleri, bankalar arasındaki para trafikleri. Bütün bunları devletin mekanizmalarının görmemesi düşünülebilir mi?
Sonrasında polislere silsile halinde operasyonlar yapıldı?
Çok insafsızca bir duyguyla hareket edildi. Ne insanlığa ne vicdana sığar. Polis kime bağlı? İçişleri Bakanlığı'na. Mekanizma bakanlıkta işlemez mi? Polis kardeşlerimiz aklını başına almalı. Bu teşkilat iktidarların kirli bahçeleri haline gelmişti. Polisler operasyonu yaparken sürüleceklerini biliyorlardı. Ama bu bir cesaret değil, görevdir. Çeteleşmiş yolsuzlukları görmemeleri mümkün mü?
Bu süreçte birçok kuruma baskılar oldu. Bunlardan bir tanesi de Bank Asya'ydı. 28 Şubat sürecini hatırlatan çok oldu?
28 Şubat'taki banka batırma olaylarından dolayı Türkiye çok ağır bedeller ödedi. 135 milyar dolar çöpe gitti. Bir cumhurbaşkanı 'O banka zaten batmıştır' diyebilir mi? 28 Şubat'ın mağduruyuz, bedel ödedik diyor ama şimdi daha kötüsünü başkasına yapıyorlar.
Diyanet İşleri Başkanlığı çok saygı duyduğum bir kurumdu. Ama öyle hatalar yaptılar ki. Camilerde 'Hayırlı cumalar' yazısı asılıydı. Bu yazılar, 'hayır' algısı oluşturmasın diye referandum sürecinde kaldırıldı. Diyanet'in bu kirli işlere bulaşmasını asla affetmeyeceğim. Bunlar yetmedi, 17 Aralık'tan bir hafta önce İstanbul Müftülüğü camilere 'haram ve yolsuzluk' ile ilgili hutbe yazısı gönderiyor. Operasyondan sonra iptal ediliyor. Bu nasıl Diyanet İşleri'dir.
Fuat Avni'yi takip ediyorum ve muhteşem buluyorum. İyi ki Fuat Avni'ler var. Yoksa o bilgileri bizim öğrenmemiz mümkün değil.
Son dönemde Kimse Yok Mu Derneği'ne de benzer baskılar yapıldı, hatta yardım toplama izni kaldırıldı.
Kimse Yok Mu Derneği'ne 'Dün iyiydiniz, bugün kötüsünüz' diyorlar. Gerekçeniz nedir? Koyun belgeyi ortaya. Koyamazlar. Bu yardım kuruluşları kimsesiz yoksul insanlara kucak açmışsa buna destek vermeniz lazım.
Son yolsuzluk soruşturmasıyla, AKP'nin 'muhafazakâr' kimliği tartışmaya açıldı?
AKP'ye muhafazakâr parti demek muhafazakârlara hakarettir. Muhafazakârlık nedir? Haramdan uzak durmaktır, yetimin hakkını yememektir, yalan söylememektir. Bu özelliklerin hiçbirini taşımayacaksınız ama ‘muhafazakâr partiyim’ diyeceksiniz. Gündüz koşa koşa cumaya gidiyorlar, gece yarısı imar uygulamasıyla fukaranın malını alıyorlar.
2010 Referandumu AKP'de neleri değiştirdi? 'Güç zehirlenmesi' yaşadığı yönündeki söylemlere katılır mısınız?
Kesinlikle, referandumla birlikte AKP'deki güç zehirlenmesi tam olarak kana karıştı. Yüzde 58'in de oluşturmuş olduğu şey, öyle bir güç zehirlenmesine dönüştü ki, astığım astık kestiğim kestik oldu. 'Onu sindireyim, buna baskı yapayım, şuna tokat atayım, bunu tehdit edeyim' noktasına geldiler.
Yolsuzluklar gündeme geldikten sonra 'Çalıyor ama çalışıyor' söylemi de ortaya atıldı, verilen oya gerekçe yapanlar oldu?
Bu cümle ve tavır, dinen de, vicdanen de, ahlaken de kabul edilebilecek bir tavır değil. Çalma kelimesini hiçbir din kabul etmez. Dinimizin yolsuzluklara bulaştırılmasına isyan ediyorum. Sizin bu kötü gidişatta muhalefet olarak hiç mi suçunuz yok? Etkili muhalefet yapamadığınız yıllardır söyleniyor. Bizim hiç suçumuz yok. Sırf ben İstanbul'daki usulsüzlüklerle ilgili 109 tane dava açmışım. Ana muhalefet ne yapar? TBMM'de kanun teklifleri verir, soru önergeleri verir, kamuoyuyla paylaşır, yargıya götürür. Bunların hepsini yapmışız.
Türkçe Olimpiyatları'na Türkiye'de getirilen yasağı nasıl karşıladınız?
Türkçe Olimpiyatları dünyanın birçok ülkesinde Türk bayrağını dalgalandıran, herkesin hayranlıkla seyrettiği bir organizasyon. Bu sizi nasıl rahatsız eder? Üstelik dün övdüğünüz şey sizi rahatsız ediyor. Kültür Bakanlığı, Türkiye'nin tanıtımı için ciddi para harcıyor. Türkçe Olimpiyatları ile bedava Türkiye tanıtımı var, bundan rahatsız oluyor.
Muhafazakar kesime yönelik açılımlar yapıldı. İleride bir din adamını CHP'nin başına görebilir miyiz?
Elbette olabilir. CHP'deki kurultayda İhsan Özkes (emekli müftü) birinci oldu. CHP tabanı böyledir. Partimizde çok sayıda muhafazakâr insan var. Bizim muhafazakârlığımızı kimse sorgulamaya kalkmasın.
Havuz medyası CHP'yi itibarsızlaştırmak için millet nezdinde bir algı oluşturmak istiyor. Merkez medyayı uyarıyorum, bu kirli işlere alet olmasın. Bize salatadaki yeşillik gibi 'sizi de programa alalım' diyorlar. Kim var programda? AKP'nin 3 tane kiralık katili var. Kim bunlar? Güya gazeteci. Benim muhatabım bunlar değil. Benim muhatabım AKP'li yöneticiler. Varsa cesaretiniz, getirin Arınç'ı konuşalım. Bizim o paralı katillerle mücadele etmemizi istiyorlar.
Kemal Kılıçdaroğlu emekli olduktan sonra, bir holdingde yönetim kurulu üyesi oluyor. 1 yıl sonra Baykal, Kılıçdaroğlu'nu Parti Meclisi'nde görmek istediğini söylüyor. Dönüyor holdingle ilişkisini kesiyor. Kemal Bey istifasını verdiği şirkete çok önemli katkılar sunduğu için şirket yetkilisinin talimatıyla maaşı kesilmiyor. 4 ay sonra hesabına baktığında dört maaşı yatmış olarak buluyor. Kemal Bey bu maaşı iade ediyor. Ama iade ederken o günün faiz kurunu da hesaplıyor, bu parayı da üzerine ekleyip iade ediyor.
© Tüm hakları saklıdır.