Kültür-Sanat

Günümüz çizgi romanları, klasikleri okumaya üşenenler için mi?

2009 yılından bu yana özellikle büyük kitap evlerinin ön raflarında bir çizgi roman furyasıdır sürüyor.

26 Haziran 2010 03:00

T24 - 2009 yılından bu yana özellikle büyük kitap evlerinin ön raflarında bir çizgi roman furyasıdır sürüyor. Ancak bu, 1960’tan başlayıp 1970’lerin ortalarına kadar devam eden çizgi roman çılgınlığından çok farklı. Çünkü Tommiks’lerin, Redkit’lerin, Zagor’ların, Teksas’ların yerini; Madam Bovary, Suç ve Ceza, Macbeth gibi klasik eserlerin çizgileştirilmiş sürümleri aldı. NTV yayınlarının okurlara sunduğu bu çalışma, edebiyat okurlarını pek de memnun etmişe benzemiyor. Okurların, edebiyatseverlerin, çizgi roman tutkunlarının fikirlerini almak ve merak edilenleri sormak adına çeşitli kitabevlerine,  sahaflara ziyarette bulunduk. Bununla da yetinmedik; Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde “İletişim Tarihi” ve “Dünya Edebiyatı” konularında dersler veren Yrd. Doç. Dr.  Göksel Aymaz’a, bu yayınların “popüler kültürdeki konumları” konusunda danıştık.

   

NTV Yayınları’ndan çıkan çizgi roman serisinin en başında Shakespeare’in Macbeth’i ve Kafka’nın Dava’sı geliyor. Daha sonra bu yayınları Suç ve Ceza, Madam Bovary, Savaş ve Barış gibi klasik eserler takip etti. Sonrasında Oscar Wilde’ın Dorian Gray’in Portresi, Pierre Loti’nin Aziyade adlı önemli eserleri raflarda yerini aldı. NTV’nin yanı sıra Yordam Kitap’tan yayımlanan Marx’ın Kapital’inin çizgi romanı ise oldukça ilgi çekti.


'Klasik eserleri okumaya üşenenler için görsel açıdan daha kolay'


Büyük kitabevlerine sorduğumuzda satışların iyiye gittiğini öğreniyoruz. Bu kitapları alanlar çoğunlukla ilkokul-lise öğrencileri ve çizgi roman tutkunlarıymış. “Tabii klasik eserleri okumaya üşenenler için de görsel açıdan daha renkli, daha kolay” diyor bir satış sorumlusu. Çizgi romanlar geçen bir yıllık süreye rağmen büyük kitabevlerinde hala tezgâhın en başında yer alıyor. Uyarlandıkları klasikler kitap raflarının çok gerilerinde kalırken bu yeni sürümlerin popülaritesinden rahatsız olanlar da az değil. Rafın başında Tolstoy’un Savaş ve Barış’ının çizgi halini inceleyen yaşlıca bir beyefendi, gördüklerinden hoşnut olmadığını, bu çalışmanın klasik eserlerin yerini tutamayacağını söylüyor. “Çocuklarınıza ya da torunlarınıza almayı düşünür müydünüz?” sorusuna, “Bu, onlara anlamsız bir görüntü yığınını örnek göstermek olur. Bu çalışmaların sanatla bir alakası var mı? Ya da edebiyatla bir alakaları var mı?” diyerek bu yeni ürünlere tepkilerin de olduğunu ortaya koyuyor. Kitapları incelemeye koyulan bir gence sorduğumuzda ise, “En çok Kafka’nın Dava’sının çizgileşmesi şaşırttı beni. Felsefeyle ilgilenen biri olarak Kafka’nın ve pek çok felsefi yazarın çevirmenlerini araştırmadan okumam. Çeviri farkı denen bir şey vardır klasiklerde. Bunlar çizgileşecek, görselleşecek kadar basit eserler değil,” diye eleştiriyor çizgileştirilmiş klasikleri.


'Ne alırım ne de satarım'


Aslıhan Pasajı’nda birkaç kitapçıya bu çalışmalarla ilgili fikirlerini sorduk. Çoğunun raflarında klasiklerin çizgi romanlaşmış hallerinden iz yok. Haberleri mi yoktu acaba? “Hayır, haberimiz vardı. Ama ne alırım, ne satarım?” diyor içlerinden biri. Sebebini sorduğumuzda aldığımız yanıt: “Bu kadar ticari ve özünü yitirmiş kitaplar sahaflığın anlamına ters” oluyor ve ekliyor; “sahafların, bu gördüğünüz eski ve tozlu rafların, kitapçılık açısından bir anlamı var. Biz büyük kitabevlerinden farklıyız. Sattığımızın içeriğini biliriz. Kar amacı arka planda kalır. Çoğumuz ideolojimize ters bazı kitapları rafımızda bile bulundurmayız. Popülizme bu kadar uzakken, ona hizmet edecek bir satış yapamam” diyerek noktayı koyuyor.


'Basit resimler, uyduruk çizgiler...'


Klasiklerin çizgileşmiş halini sahaflarda kitap arayan bir üniversite öğrencisine soruyoruz. “İnsan karakterine göre okur, bilgi birikimine, yaşam tarzına göre okur. Ben bu çalışmaları incelemem. Çizgi roman da okumam. Zamanın çizgi romanlarını okumuş olsaydım bile okumazdım bu yeni sürümleri. Çizgi filmler çizgi romanlaşabilir ama klasik eserler romanlaşamaz. Macbeth’in vurucu cümleleri onu tarih boyu ölümsüz kılabilir ama basit resimler, uyduruk çizgiler için aynısı geçerli değil” diyerek bu konudaki fikirlerini dile getiriyor.


Çizgi romanların hedef kitlesi kim?


Pekiyi soru sorduğumuz okurların pek çoğu bu çalışmaları takip etmiyorsa, bu klasikleri çizgi roman haline getirme çalışmalarının hedef kitlesi kim?  Akademisyenler bu çalışma hakkında neler düşünüyor, çizgileşmiş versiyonların uyarlandıkları esere göre yapıcılıkları ne durumda, etkileri neler olabilir, içeriklerinin durumları gibi soruları  Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde, “İletişim Tarihi” ve “Dünya Edebiyatı” dersleri veren Yrd. Doç. Dr. Göksel Aymaz’a sorduk.  Bu çalışmaların eğlence kültürüne hitaben ortaya konduğunu ve klasik eserlerin amacıyla uzaktan yakından alakaları olmadığını söyleyip ekliyor: “Edebiyat, felsefe gibi bilimler ve sanat, çizgilere kurban verilmeye çalışılmış. Bu eserlerin içerik, estetik ve yapıcılık gibi bir vasıfları yok. Okumam ve okutmam! O eserlerin verdiği mesajlar, anlatılar, tahliller çizgilerin arasına sıkıştırılacak kadar basit değil. İletinin anlamını yitirmesi muhtemel! Bunlar popülizmin bir parçası. Zevkli bir okuma yerine boş bir okuma sistemi yerleştiriyor.  Daha önce de bu şekilde popüler girişimler olmuştu. Ama hiç hesaba katmadıkları bir şey var; klasik eserler hiçbir zaman güncellenmeye muhtaç kalmadı.”

Pek çok iletişim bilimcisi ve pek çok okur bu konuda hem fikir. Her alana yayıldığı gibi kitap sektörüne de sıçrayan popüler kültürün bu sektördeki adı “bestseller…”  Popülizm klasik eserleri de bu şekilde piyasaya sürüyor: çizgileştirerek, görselleştirerek… Popüler kültürün yanı sıra klasik eserleri okumuş her bireyin edineceği bir fikir bu: sözlerle anlam kazanmış eserler çizgileşirse anlam kaybına uğrarlar. Renklerin, çizgilerin, hayalimizden farklı yüzlerin, kimliklerin altında ezilirler. Oysa bu eserler yazıldıkları tarihten itibaren bizim hayatımızın bir parçası oldular. Şimdi bulunmayı hak ettikleri yer, arka raflar değil!


Yazı ve fotoğraf: Hatice Deniz (MİHA)