*Yrd. Doç. Dr. Fırat Caner
Güngör Dilmen, iyi bir trajedinin sırrının şiir olduğu kanaatindeydi. Yazarlık hayatı da şiirle başlamıştı. 1956 yılında -Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk’ını yazdığı yaştayken- Yücel dergisinde başlıksız iki şiir yayımladı.
Bunlar teatral değil betimleyici şiirlerdi. İçerik ve biçim özellikleri bakımından son derece günceldiler: Biçim özellikleri bakımından İkinci Yeni şiiriyle örtüşüyor, içerikleriyle de İkinci Dünya Savaşı sonrası şiirindeki temel kaygı ve tedirginlikleri gündeme getiriyorlardı. Özellikle ilk şiir Melih Cevdet Anday’ın uzaktan İkinci Yeni’yi haber veren “Rahatı Kaçan Ağaç”ıyla ve Turgut Uyar’ın “Geyikli Gece”siyle akraba bir uygarlık hoşnutsuzluğu (das unbehagen in der kultur) taşır. İkinci şiirse –bize göre- İlhan Berk’in “Nigârî”sindekine benzer bir felsefî bakış açısıyla yazılmıştır.
Dilmen daha sonra 1959’da –Midas’ın Kulakları ile- genç bir drama yazarı olarak çıktı ortaya. Şiirle flörtü sona ermiş, onu bir yapıt olarak inşa etmekten vazgeçmişti. Bunun yerine, oyunlarında şiir diline yaklaşmayı tercih etti. Fakat oyunlarında, şiir yazarken tercih ettiği hâliyle anlamın geriye itilip söyleyişin öne çıkartıldığı bir şiir dilini benimsemedi. Tiyatro türünün gereklerine uygun olarak şekilde, anlamın öne çıkmasına, söylenenlerin herkesçe anlaşılır olmasına özen gösterdi. Şiir dilinin daha ziyade fonetik avantajlarından faydalandı.
Bir oyun yazarı olarak tanındıktan sonra şiir serüveni unutuldu. Kendisiyle ilgili kaynaklarda ilk şiirinin Yücel dergisinde 1956 yılında yayımlandığı dışında bir bilgiye yer verilmedi. Oysa Yücel dergisinde bir değil iki şiiri yayımlanmıştı. Bundan, Elvan Torun’un 2004’te Ankara Üniversitesinde hazırladığı “Yücel Dergisi ve Dergi Etrafında Gelişen Edebî Faaliyetler” başlıklı yüksek lisans tezi sayesinde haberdar olduk.
Dilmen’in ilk yazılarını “Güngör Kalyoncu” ismiyle yayımlandığı da biliniyor. Dolayısıyla dönem dergilerinin indeksleri hazırlandıkça belki başka şiirleri de gün ışığına çıkar.
Biz burada Yücel dergisinde kalmış iki isimsiz şiirine yer veriyoruz:
Birinci Şiir
I.
KOPACAK meyvalarda bir şey var
doyuruculuk dışında
dildeki tada gelmiyen.
II.
Genç bir ölünün
Kafasını deşti köklerim
düşüncesi yürüyor şimdi damarlarımda
Haykırmak istiyorum, ağacım ben
Haykıramıyorum.
III.
Bin ayak derinde
Kayalar içine sıkışmış su
Denizdeki çalkantıyı bilmemeli
Bin ayak derinde
Yitirir sükûnunu.
IV.
Bir galen külçesi içinden
Düşünün gecenin uzayışını
Toz gümüşsü ışıltıları
Samanyoluna karşı tutun.
V.
Yalnız ilkbaharı hatırlayabiliyordu
Tamamile bilimsel olarak sırtından iğnelenmiş
Koleksiyon kelebeği.
Düşleri kanatlarında kalmıştı.
VI.
Kayalar içinden inen sular
Yitirdikleri ışığı söylüyorlardı.
Kör mağara dinliyordu;
Milyonca yıllık karanlığında
Güneşler vehmediyordu.
VII.
Siz bu dağın insanları
Dağınızla birlikte
Benden döndünüz ya:
Ağaçtan kayadan kopmak için
Çıra ateşlerinizi yakın.
Dilmen, Güngör. Yücel 5 (Mart 1956): 283.
İkinci Şiir
I.
Düşünüyorum ki gülümsüyorsun
Buzlu dallar da düşünseler
Böyle düşünürler güneşi.
II.
Biz kayalar gibi sabrettik
Bir şey edindik ucunda
Elimiz yüreğimiz kadar bizim.
III.
Ay da varsa gökte
Gök koyu maviyse ve ay
Denizleri bir kulaç yükseltmişse
Kıyıda zeytin ağaçlarının altında düşünmek
Delilik olur.
IV.
‘Umudu’, işte o aynadan yansıttım
‘Olabilirdi’ çıktı görüntüsü
V.
Varyoslar külünklerle
Kurşun dağlar içinden çıkarmışlardı,
Kara vagonlar ışığı
Uzak şehirlere götürdüler.
VI.
Hoy gece rüzgârı
Mavi ellerile saçakta
Biçimliyen buzları,
Bilir misin
Zeytin rengi denizlere şimdi
Safran güneşler inmede.
VII.
Bari bir parça mor dağ,
Sarı ağaç, dalga, bulut,
Rüzgâr yosun kokan
Doldurabilseydik şu mendil içine
Gitmeden:
Tavanı gece, döşemesi gece dünyamızda
İtina ile açardık uçlarını
Seyrederdik hayretle
Sonra hatırlayıp
Ağlardık.
Dilmen, Güngör. Yücel 9 (Temmuz 1956): 159.
*Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde görev yapan Yrd. Doç. Dr. Caner'in notu: Serap Erdoğan ve Rızkan Tok’a metinlerin temini konusundaki yardımları için teşekkür ederim.