Özel Dosya

Mandela ve Güney Afrika'daki müzakere süreci

Bu makale ile, GA’da müzkere sürecine giden gelişmeler, sürecin belli başlı aşamaları, politik tartışmaların derinliğine girilmeden özetlenmekte

13 Nisan 2013 17:42

                  

Av. Nazım Tural


[email protected]

1. BÖLÜM

Giriş                                                                                                                                                                                     

Güney Afrika apartheid sistemi, kabaca söylenecek olursa, 1990-93 yıllarında, De Klerk Hükümeti ile ANC, Afrika Ulusal Kongresi ve diğer siyasi örgütler arasında yürütülen müzakereler sonucu sona erdi ve demokratik düzene geçildi. (Apartheid dönemi için T24’te 18.12.2012 günü yayımlanan, “GA’da Siyahların Apartheid Mücadelesi” başlıklı makaleye bakılabilir.)

Bu makale ile, GA’da müzkere sürecine giden gelişmeler, sürecin belli başlı aşamaları, politik tartışmaların derinliğine girilmeden özetlenmekte, süreçte süren şiddete dikkat çekilmekte, sürecin kilit kişisi durumundaki Mandela’nın süreçteki tutumu anlatılmaktadır.

GA’da 1948’den 1990’lara kadar yönetimde olan, Irkçı beyazların temsilcisi Ulusal Parti Hükümeti’nin müzakere sürecine yönelme ve iktidarı siyahlarla paylaşma ve devretmeye razı olmaya götüren nedenler kısaca şöyle özetlenebilir:

Öncelikle, beyaz azınlık hükümeti, güçlü ordusu ve polis gücüne karşın yıllardır süren silahlı çatışmaya rağmen siyahlara karşı silahlı mücadeleyi kazanamamıştı. Yasaklandığı için yeraltına inen ve yurtdışına çıkan siyahların örgütü; ANC ve destek veren diğer siyahlar; çevre Afrika ülkelerinin desteği yanında, Sovyet Birliği, Küba gibi sosyalist ülkelerin silah ve para desteği ile giderek güçlenmekte, beyazlara ciddi kayıplar verdirmekteydi.

Ülke içinde Beyaz Azınlık Hükümeti’ne karşı artan muhalefete giderek daha çok beyaz katılmaya başlamıştı. Özellikle kiliselerin sesi daha çok güçlenmiş, Desmond Tutu’nun liderliğindeki kiliseler birliği ve aralarında beyazların bulunduğu çeşitli sivil toplum kuruluşları, uluslararası toplumda etkin örgütler olarak beyaz hükümeti yıpratmaktaydı.

Diğer yandan BM Güney Afrika’yı yakından izlemekte, Irkçı yönetim üzerinde giderek artan bir baskı uygulamaktaydı. BM’nin GA’ya yönelik ekonomik ambargo, silah ambargosu,  ırkçı yönetimden  vazgeçmeye çağıran kararlarından sonra “Apartheit” ı yasaklayan uluslararası antlaşma 1976’da yürürlüğe girmiş, 16 Haziran 1986’da GA’ya uygulanacak yaptırımlar konusunda, Dünya Konferansı organize edilmişti.  Ayrıca, çeşitli kararlarında Mandela ve diğer siyasi mahkumların serbest bırakılması çağrılar yapılmaktaydı. 14 Aralık 1989’da Apartheid’e son verilmesini  isteyen BM Genel Kurul kararında müzakere çağrısı da yapılmıştı.

BM’in 1962’de yaptığı GA’ya karşı ekonomik ambargo çağrısına önemli sayıda ülke katılmakla birlikte, bazı batılı ülkeler ticarete devam etti. 1980’lerde ise spor, kültürel aktiviteler ve akademik alandaki boykotlar başladı. Asıl boykot baskısı ABD’nin 1986’da ekonomik ve mali yaptırımları uygulamaya koyması sonucu ortaya çıktı. Güney Afrika Hükümeti uluslar arası alanda, yalnızlığa giderken, ANC'ye olan ilgi, Mandela’nın artan popularitesi,  ANC’ye olan desteği büyütmekteydi. 1989'da ANC'nin yurtdışındaki temsilci sayısıi Apartheid yönetiminin temsilcilerinden daha fazlaydı.

Görüşmeler öncesi vurgulanması gerekli olan diğer husus, uzun yıllar derinden bölünmüş siyah ve beyazlar arasında yerleşmiş olan karşılıklı güvensizlik duygusunun varlığıydı. Bu güvensizlik, görüşmeler boyunca kendini hissettirdi. Güvensizliğin, müzakerelerde öne çıkan görüşmeciler için de geçerli olduğu gözlendi. Siyahlar, Mandela’nın hükümetle cezaevinde başlayan temaslarında neler konuştuğunu merak ederken; beyazların önemli bir kısmı, hükümetin tutumunu kuşku ile izlemekteydi.

 

İlk temaslar 

                                                                                                                                                        

GA Ulusal Parti Hükümeti ile Nelson Mandela arasında ilk temaslar İstihbarat Örgütü aracılığı ile yürütüldü. Bu görüşmeler gizli yürütülmekteydi ve amacı, gelecekte olası barış görüşmeleri için yeterli ortak zemin olup olmadığını anlamaktı.  Görüşmeler ilerledikçe olası görüşmeleri kolaylaştırma amacıyla 18 yıl kaldığı Robben Adası Cezaevinden Mart 1982’de Cape Town yakınlarındaki Pollsmoor Cezaevine nakledildi. Arkadaşlarıyla birlikte nakledildiği bu ceza evinde, daha rahat koşullara kavuşmuştu. 

1980’li yıllarda, siyah-beyaz çatışması da tırmanmaktaydı. GA Ordusu 1981’de Maputo’da ANC bürosuna saldırdı, 13 ANC üyesini, Maseru’da kadın ve çocukların aralalarında bulunduğu 42 kişiyi öldürdü. ANC Silahlı Kanadı ise, aralık 1982’de yapılmakta olan bir nükleer santrale ve çeşitli askeri hedeflere bomba koydular. Gelişen şiddet, Irkçı beyaz yönetime karşı örgütlerin bir araya gelmesi sonucunu doğurdu. 1983’te büyük, küçük yüzlerce Apartheid karşıtı kuruluşu bir araya getiren Birleşik Demokratik Cephe Kuruldu.

1980 yılı itibariyle, sürgünde ANC liderliğini yürüten Oliver Tambo’nun girişimiyle, “Mandela’ya özgürlük”  kampanyası başlatıldı. Kampanya Afrika ülkeleri yanında özellikle İngiltere’de, Londra’da, BM çevrelerinde önemli etki yarattı. 1988’de Londra’da Wembley’de düzenlenen konserde, 70.000’i aşkın kalabalık Mandela’ya özgürlük şarkılarını söyledi, milyonlar televizyondan izledi.  Yürütülen kampanya, Mandela’nın uluslararası tanınırlığını, saygınlığını artırma yanında, siyahların mücadelesindeki kilit rolünü güçlendirmekteydi.

Mandela cezaevinde bulunduğu yıllarda çözüme destek olmak isteyen çeşitli yabancı üst düzey siyasiler tarafından ziyaret edilmekteydi. 1985’in ilk günlerinde önemli batılı devlet adamlarınca ziyaret edildi. İngiltere Lordlar Kamarası’ndan, Avrupa Parlamentosu’ndan ve Georgetown Üniversitesinden delegeler kendisini ziyaret etti. Bu ziyaretler, yeni Adalet Bakanı Kobie Coetsee’nin izniyle yapıldı. Bu ziyaretlerde, Mandela hangi haklar, nasıl bir ülke için mücadele ettiğini anlatma fırsatı bulmuştu.

31 Ocak 1985 günü,  Başkan P.W. Botha parlamentoda, Mandela, eğer koşulsuz biçimde şiddeti politik bir araç olarak reddettiğini bildirirse, özgürlüğüne kavuşacağını söyledi.  Önemli yankı uyandıran Botha bu çıkışı ile, Mandela’nın özgürlüğüne hükümetin engel olmadığını, şiddeti tercih eden Mandela’nın kendi tercihi nedeniyle cezaevinde kaldığını vurgulamaktaydı. Bu çağrı, Mandela’nın otobiyografisindeki ifadesi ile son 1o yıl içinde hükümet tarafından yapılan 6. koşullu serbest bırakılma önerisiydi. Mandela, Botha’ya bir mektup yazarak, öneriyi reddettiğini bildirdi. Ayrıca, Mandela’nın bu çağrıya yanıt olarak hazırladığı bir metni kızı Zindzi 10 Şubat 1985’te, Soweto’da Birleşik Demokratik Cephe’nin stadyumda yaptığı geniş katılımlı açık hava toplantısında okudu. Mandela, Bu metinde, kendi özgürlüğü ile diğer siyahların özgürlüğünün ayrılamayacağını, tek başına serbest bırakılmanın anlamsızlığını vurguladı. Kamuoyunda büyük yankı bulan bu açıklama ile Mandela hem kendisinin hem de ANC’nin tutumunu tüm dünyaya duyurmuş olmaktaydı.

1985’te prostat ameliyatı için hastaneye yattığında ameliyat öncesi, daha önce kendisine görüşmek için mektup yazdığı ama yanıt alamadığı Adalet Bakanı Kobie Coetse ziyarete geldi. Bir süre sonra ise, Pollsmor cezaevinde arkadaşlarınndan ayrı çok daha rahat bağımsız bir bölüme nakledildi. Mandela, yalnız kaldığı bu bölümde ülkede artan şiddet ve çatışmaları, artan ölümleri, yıllardır süren silahlı çatışmanın getirdiği çaresizliği dikkate alarak hükümetle görüşmelere başlamak için girişimde bulunmanın zamanının geldiğini düşünmeye başladı. Nakledildikten birkaç hafta sonra Adalet Bakanı Kobie Coetse’ye görüşmek üzere bir mektup yazdı. Ancak herhangi bir yanıt almadı.

Mayıs 1986’da İngiliz Uluslar Topluluğu (Commonwealth) adına kendisini ziyaret eden General Obasanjo başkanlığındaki heyete, ANC ile Hükümet arasında görüşmeler için zaman geldiği mesajını iletti. Bu heyetle görüşme öncesi, cezaevi yönetimi bir terzi getirerek, Mandela’ya takım elbise diktirdi, yeni gömlek, ayakkabı vs. alındı.

Bu grubun kendisini ikinci kez ziyareti planlandı; ancak, GA Hava Kuvvetleri’nin Botswana, Zambia ve Zimbabve ‘de bulunan ANC üslerini bombalaması sonrası ziyaret yapılmadı. ANC Lideri Oliver Tambo, örgüte gönderdiği mesajlarında, ülkenin yönetilemez hale getirilmesini istedi.  Artan şiddet, gerginlik nedeniyle, güvenliği sağlamak için Hükümet, Haziran 1986’da olağanüstü hal ilan etti.

Mandela’ya göre, artan şiddet, görüşmelerden vazgeçme nedeni olmak yerine, barış için vakit geçirmeden görüşmelere başlamanın gereğini ortaya koymaktaydı. Cezaevleri sorumlusu General Willemse’ye yazarak Adalet Bakanı ile, ANC-Hükümet arasında görüşmelerin başlatılması konusunda görüşmek istediğini söyledi. Tesadüfen Cape Town’da bulunan bakan hemen getirilmesini istedi. Cezaevi kıyafetiyle gittiği Bakan’la üç saat kadar, samimi bir ortamda konuştu. Bakan, hangi koşullar altında ANC’nin silahlı mücadeleden vazgeçeceğini, yeni kurulacak GA’da azınlıkların haklarının neler olacağını öğrenmeye çalıştı. Mandela, ayrıca Başkan’la görüşmek istediğini söyledi…Mandela bu görüşme sonrası oldukça umutluydu; ancak, görüşmenin ardından uzun zaman haber çıkmadı.  

Görüşme konusunda, Mandela’ya hiçbir mesaj gelmemesine karşın;  Noel öncesi, Cezaevi görevlileri kendisini birkaç kez araçla dışarı çıkararak Cape Town ve çevresini gezdirdiler. Hükümetin, görüşmeye başlamasa da Mandela’ya giderek daha önem veren bir tutum benimsediği belli olmaktaydı.

Ülkede, şiddet yoğun biçimde sürmekte 1987 ve 88’de olağanüstü hal sürmekte, bu arada, Ekonomik durum daha da kötüye gitmekteydi. Şirketler, Güney Afrika’yı terk etmeye başlamış ve ABD’nin kapsamlı yaptırımlar yasası uygulanmaya konmuştu.

Bu arada, ANC’nin uluslararası alandaki etkinliğinin ve popularitesinin her yıl arttı gözlenmekteydi. ANC, 1987’de 75. yılını Tanzanya’da, 50’nin üzerinde ülke temsilcisinin katıldığı bir konferans ile kutladı.

 

Hükümetle gizli görüşmeler

 

Mandela, 1987’de Adalet Bakanı Kobie Coetse ile yeniden temasa geçti, kendisini evinde birkaç kez ziyaret etti.  Bakanla aralarında oldukça yakın bir ilişik oluşmuştu. Ve nihayet Bakan, kendi başkanlığında, kendisiyle görüşmek üzere Hükümet’in yüksek görevli kişilerden bir heyet oluşturduğunu bildirdi. Heyette, İstihbarat Başkanı, Cezaevlerinden sorumlu General,  Cezaevleri Genel Direktörü bulunmaktaydı. Görüşmeler gizli tutulacak, herhangi bir şekilde medyaya yansırsa, cezaevi koşullarının görüşüldüğü söylenecekti.

Mandela, konuyu önce cezaevinde üst katlarında bulunan arkadaşları ile görüşmek istedi, ancak yönetimden ret yanıtı alması kendisi şaşırttı. Üst yönetime başvurarak, topluca değil ama tek tek görüşebilme izni aldı.  Ayrıca, yurtdışında bulunan ANC Lideri Oliver Tambo’ya mesaj gönderdi, yanıtı gizlice bir avukatı aracılığı ile kendisine iletildi.   

ANC Lideri Oliver Tambo, Mandela’nın arkadaşlarından ayrıldığını, hükümetin kendisiyle gizli temas içinde olduğunu duymuştu, neler konuşulduğunu bilmek istemekteydi. Tambo’nun Mektubunda Mandela’nın gizli temaslarından duyduğu kuşku sezilmekteydi. Mandela yanıtında, yalnızca, “ANC Yürütme Konseyi” ile Hükümet arasında görüşme temin etmeye çalıştığını bildirdi, ayrıntılara girmedi. 

İlk görüşme Mayıs 1988’de Polsmoor Cezaevi’nde bulunan görevlilerle ait bir sosyal alanda oldu. Birkaç ay süre ile her hafta buluştular. Bu görüşmelerde, Mandela ANC’nin geleceğe yönelik görüşlerini açıkladı, beyazların endişelerini yanıtlamaya, gidermeye çalıştı. Beyazlar, ANC’nin çoğunluk partisi olarak iktidara gelmesi halinde, azınlık olarak beyazların ne olacağı öğrenmek istemekte; ANC’nin Komünist Partisi ile işbirliğinden de endişe duymakta, sınırlı da olsa bazı özel işletmelerin devletleştirileceğinden korkmaktaydılar.

Bir süre silahlı mücadele konusunun tartışılmasıyla geçti. Görüşmeci heyet, resmi müzakereler başlamadan önce, ANC’nin silahlı mücadeleden vazgeçmesi gereğini ileri sürmekteydi. Mandela, özetle, şiddetten devletin sorumlu olduğunu, eğer devlet barışçı araçlar kullanırsa ANC’nin de barışçı araçlar kullanacağını söyledi.

Mandela bir süre sonra, tüberküloz oldu, altı hafta kadar hastanede yattı. Tedavi sırasında Bakan Kobie Coetsee ve gizli komite ile görüşmeleri sürdü.  Bakan Coetsee, kendisini cezaevi ile özgürlük arasında bir yere nakletmeyi istediğini söyledi. 

9 Aralık 1988’de, acele ile hastaneden çıkarılarak Cape Town yakınlarında Victor Verster cezaevine getirildi. Burası oldukça iyi ve rahat bir cezaeviydi. Tek başına,  olduça geniş, muftağı olan bir bölüme yerleştirildi. Yemek vb işleri için kendisine yardımcı da verilmişti. Bu çerçevede, herkes olmasa da ailesi ve yakın arkadaşları tarafından ziyaret edilmekteydi.  Ayrıca, diğer cezaevindeki yakın arkadaşları ve Lusaka’daki ANC liderliği ile iletişim kurma izni verilmekteydi.

Komite ile görüşmeler de sürmekteydi;  silahlı mücadele, Komünist Parti ve çoğunluk yönetimi ilkesi, aşılması gerekli temel konular olarak ortaya çıkmaktaydı. Mart 1989’da Başkan Botha’ya bir mektup gönderdi ve iki aşamalı bir plan önerdi : önce müzakere koşullarının belirlenmesini, ardından müzakerelere geçilmesini istedi. 

Bu dönemde, siyasi şiddet ve uluslararası baskı artmaktaydı, siyasi tutuklular açlık grevine gittiler. Hükümet, 900’ünü tahliye etmek zorunda kaldı. 1989’da GA Sendikalar Birliği ve Birleşik Demokratik Cephe güç brliği yapmada anlaştılar, geniş katılımlı ülke çapında apartheid sistemine karşı eylemler başlatıldı. 1987’de A BD Dış İşleri Bakanı ile görüşen  ANC Lideri Oliver Tambo, bu arada İngiltere Sovyetler Birliği Hükümetleri ile görüşmekte, Botha üzerinde uluslar arası baskı artmaktaydı.

Başkan Botha, Mandela ile görüşmesinin politik sonuçlarını yakın çevresi ile bir kaç ay süre ile değerlendirdi ve Mandela’yı 5 Temmuz 1989’da kabul etti. Görüşme öncesi kendisine yeni takım elbise vs hazırlandı. Görüşme yaklaşık yarım saat sürdü. Mandela Botha’dan cezaevinde bulunan, kendisi dahil tüm siyasilerin koşulsuz olarak salınmasını istedi. Botha karşılık olarak bunu yapamayacağını söyledi.

 

FW De Clerk Dönemi

 

Ağustos 1989’da Botha devlet başkanlığından ayrıldı, yerine F W de Klerk geldi. Reform yanlısı görüşleri ile bilinen De Klerk, ilk açıklamalarında barış istediğini, barış isteyen herhangi bir grupla görüşebileceğini açıkladı.

De Klerk’in açıklamaları, GA’da Apartheid döneminin sonunu, yeni bir dönemi haber vermekteydi.  Mandela hemen kendisiyle görüşmek için bir mektup yazdı. Mektubunda, sözlerinin yeni bir GA’nın doğumu konusunda milyonlarca kişiye umut verdiğini vurguladı. Ayrıca, 21  Ağustos 1989’da Harrare’de ANC tarafından yayımlanan deklarasyonu desteklediğini belirtti. ANC, bu deklarasyonla, hükümetle görüşmelerin ancak tüm siyasi tutukluların serbest bırakılması, tüm yasaklı kişiler ve kurumlar üzerindeki yasakların kalkması, olağanüstü halin kaldırılması, siyahların yaşadıkları alanlardan askerlerin çıkarılması ile olabileceği duyurmaktaydı.

Mandela 13 Aralık günü, De Klerk ile görüşmeye götürüldü. Kendisine, Ulusal Parti’nin yapmayı tasarladığı sınırlı reformlara karşı olduğunu, bunun Apartheid politikalarına arka kapıdan dönüş olacağını söyledi. Ardından, kendisi serbest bırakılmadan önce,  ANC üzerindeki yasağın kaldırılmasını istedi. Aksi halde, serbest bırakılmasından sonra illegal bir örgüt için çalışmaktan dolayı hemen tutuklanacağını söyledi.  De Klerk ise bunu düşüneceğini söyledi.

 

De Klerk’in tarihi konuşması     

                                                                                                                                    

2 Şubat 1990, Güney Afrika’da tarihsel dönüşümün tüm dünyayaya duyurulduğu gün oldu. De Klerk Parlamento’da yaptığı konuşmada, ilk beyaz GA Lideri olarak, Mandela ve arkadaşlarının serbet bırakılacağını, apartheid sisteminin temel yasalarının ve yasaklarının kaldırılacağını, yeni bir anayasa için müzakare sürecine geçileceğini ilan etti.

De Klerk, uzun konuşmasında şiddet döneminin sona erdiğini, yeniden yapılanma ve uzlaşma zamanının geldiğini vurguladı. Hükümetin, herkese insan hakları sağlayan yeni bir anayasa için çalıştığını, Parlamento içinde veya dışında bulunan tüm liderlerin yeni doğan fırsatlara yapıcı biçimde yaklaşması, müzakere sürecini geciktirecek davranışlardan kaçınılması gerektiğini söyledi.

Başta ANC olmak üzere, Pan Afrika Kongresi, Komünist Parti ve diğer 31 yasadışı ilan edilmiş kuruluş üzerindeki yasakların kaldırıldığını, siyasi tutukluların serbest bırakılacağını açıkladı. Medya üzerine olağanüstü durum nedeniyle getirilmiş olan sınırlamaların kaldırıldığını, güvenliğe ilişkin olağanüstü hal mevzuatının gözden geçirileceğini söyledi.

De Klerk, beyaz azınlığın endişelerini yansıtan anayasa modelini de dile getirdi. Genel oy ilkesini getiren, belli bir gruba üstünlük sağlamayan, bağımsız yargı önünde eşitlik getiren, azınlıkların korunmasını teminat altına alan, bireysel hakları, din özgürlüğünü, verimli işleyen ekonomik ilkeler ve özel girişim üzerine kurulu bir ekonomik sistem getiren, aynı zamanda diğer sosyal sorunları ele alan yeni bir anayasanın amaçlandığını duyurdu.

De Klerk konuşmasında, Mandela’ya özel bir yer ayırmıştı. Mandela’nın süreçte önemli rol oynayabileceğini; hükümetin, kendisinin barışçıl politik sürece yapıcı katkı yapmayı açıklamasını dikkate aldığını, hükümetin kararlılık göstererek, Mandela’yı koşulsuz olarak serbest bırakma kararı aldığını, bu konuyu gecikmeden sonlandıracağını, bırakılma gününü hükümet tarafından belirleneceğini söyledi.

Ardından, hükümetin barış isteyen tüm liderlerle görüşmeyi istediğini, örgütler üzerindeki yasak kalktığı için herkesin serbestçe politika yapabileceğini, şiddet gerekçesi olarak ileri sürülen hususların artık ortadan kalktığını, şiddetin meşru nedeni kalmadığını ekledi. 

Mandela, De Klerk’in Parlamento konuşması ardından bir hafta sonra sabah saat 06.00’da De Klerk ile görüşmek üzere götürüldü. De Klerk Mandela’ya ertesi gün serbest bırakılacağını söyledi. Mandela ise, bu kadar erken beklemediğini, bazı ön hazırlıklar için bir hafta beklenmesini istedi.

Mandela, 11 Şubat 1990 günü, Victor Venster Cezaevi’nden serbest bırakıldı. Cape Town,  Johannesburg ve  Soweto’ya gitti halka hitap etti. 27 Şubat’ta Lusaka’ya giderek ANC Liderleri ile bir araya geldi. Ilk altı ay içinde, yurt dışına çeşitli seyahatlar yaptı. Afrika ülkeleri, Avrupa ve BM’I ziyaret etti. Bu arada, Stocholm’a giderek ANC Liderliğini yürüten Oliver Tambo ile görüştü.

Mandela’nın bırakılması sonrası, ANC’nin ön planda olduğu müzakereler, diğer partiler ve örgütlerin katılımı ile, süren şiddet ve gruplar arası görüş ayrılıkları nedeniyle kesilmelerle, sorunlu biçimde de olsa sürdürüldü. Müzakere süreci, GA’nın en çok ölüm olduğu, şiddet yaşandığı dönemi oldu. 

 

 

Makale, ağırlıklı olarak aşağıdaki kaynaklardan yararlanarak hazırlandı:

Nelson Mandela, Autobiography, Long Walk to Freedom. Little, Brown and Company, Newyork, 1995

David Welsh, The Rise and Fall of Apartheid, Jonathan Ball Publishers, Johannesburg & Cape Town, 2009  

Güney Afrika'da neler olmuştu - 1

Güney Afrika'da neler olmuştu - 2

Devam edecek....

 

İlgili Haberler