Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, cumhurbaşkanlığına seçilmesinin üzerinden geçen bir yılı NTV'ye değerlendirdi. İşte sorular ve Gül'ün yanıtları:
Herkesin Cumhurbaşkanı olma hedefi
Her şeyden önce ben konumumun farkındayım. Meclis'te yaptığım yeminde de belirttiğim gibi bağlı olmam gereken ilkelere, önem vermem gereken konulara ve tarafsızlığıma bağlı kaldığıma inanıyorum. Bu makam siyasi bir makam değil. Siyaseti bıraktım. Gözetmem gereken hususlar ayrıdır.
Türkiye'de son bir yılda toplumda yaşanan gerginlik ve kutuplaşma
Türkiye'de bölünme ya da farklı düşünceler, olduğunun ötesinde yansıtılıyor. Çok ayrı düşüncede olan insanlar, birbiriyle mücadele eden
siyasi gruplar var. Bu işin doğasının gereği. Bazı ülkelerdeki amansız bölünmüşlük... Bunlar söz konusu değil. Buna inanmıyorum. Hepimizin çok büyük ortak paydaları var. Bölünmüşlük denen şeyi olduğunun ötesine geçirmemek gerekir. Ben zaman zaman kendimi başkalarının yerine koyarım. O açıdan vatandaşlarımın farklı düşüncelerini gayet iyi anlıyorum ve görüyorum. Cumhurbaşkanı olduğum süre içinde de temas kurarken, davet yaparken hiçbir ayrım yapmadım. Ben, acaba onlarla ilgili farklı düşüneceğimi hissederler mi diye özellikle davet ettiğim çok sivil toplum örgütü temsilcisi olmuştur. Benim hiç bir zaman ön yargım söz konusu olamaz. O zaman ben bu makamı hak etmemiş olurum.
Yasaları Meclis'e iade etme yetkisi ve atamalara ilişkin eleştiriler
Daha önceki cumhurbaşkanları, benden önceki cumhurbaşkanı ve 9. Cumhurbaşkanı... Onlar bir yılda kaç veto etmiş? Benden önceki sayın cumhurbaşkanı bir veto etmiş, ondan önceki iki veya üç... Bu siyasi amaçlı yapılmış bir şey. Tabii ki, ben, 'gelen yasaların şu kadar çoğunu veto ettim' diye övünmem. Arzu ederim ki hiç olmasın. Her şey düzgün gelsin. Niçin TBMM bir kez daha çalışsın? Bazen, eksikler, yanlışlar oluyor. Burada da ben anayasal görevimi yapmam gerekir.
YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan'ı atamasıyla ilgili eleştiriler
Önemli olan uygulamalar. Bu YÖK Başkanı'nı atadıktan sonra ona şunu söyledim: YÖK'te bölünmüşlük olmamasını... Çünkü daha önce YÖK içinde bir bölünmüşlük vardı. Bunun giderilmesini istedim.Üniversitelerin kalitesinin, rekabetin artırılmasını, ilim, bilime
yönelmelerini, asla bir ayrımcılık, herhangi bir ideolojik beklemediğimin altını çizdim. Daha önceki yönetim tarafından bırakılan strateji belgesinin çok iyi olduğunu biliyorum. Onu rehber edinmelerini söyledim. Uygulamaya baktığımızda bölünmüşlüğün giderildiğini, eski yeni yöneticilerin beraber kararlar aldıklarını görmek beni memnun etti.Performanslarına baktığımda yanlışlarını görmedim. Başörtüsü ile ilgili kendi aralarında hukuki bir şey yapmışlarsa; doğru, yanlış... Onu savunacak halim yok. Üniversiteler, maalesef çok politize
oldu. Kişilerin düşünceleri hiç önemli değil. Son rektör atamalarıma bakarsanız vicdan sahibi herkes bunu görür.
Atadığım 28 üniversite rektörünün 22'si YÖK tarafından birinci sırada aday gösterildi. AK Parti'den aday olan bir kişiyi rektör atadığım gibi başka siyasi partilerden aday olanları da atadım. Üniversiteler yeniden yapılandırılmalı. Üniversite rektörlerinin, milletvekili gibi seçilmelerinin doğru olmadığı kanaatindeyim. Önemli olan bir üniversiteyi kim daha güçlü yapar, bilimde, araştırmada nasıl daha büyük katkı olur, rekabet doğar, öğretim üyelerinin imkanları daha geniş olur. Dolayısıyla ben yeni sistem getirilmesini, Cumhurbaşkanı'nın bu işe hiç karışmamasını arzu ediyorum. Milletvekili seçimi gibi rektör seçiminin mahsurlarını gördüm. Üniversiteler enerji ve prestij kaybediyor. Cumhurbaşkanı'nın bu işle ilgisinin olmaması gerekir.
Hükümet-Köşk ilişkisi
Şimdi hükümetle kavgalı olmak ayrı bir şey, hükümetle belli mesafeler içerisinde Türkiye'nin çıkarına çalışmak farklı bir şey. Benden önce siyasetten gelmiş olan sayın Cumhurbaşkanları vardır. O dönemlerle benim dönemimi mukayese ederseniz en iyi değerlendirmeyi sizler yaparsınız. Ama hükümetle kavgalı olmak veya hükümetin yaptığı doğru işleri (bu yanlıştır) diye ortaya çıkmanın da bir marifet olduğu inancında değilim. Ama yanlış söz konusu olursa bu yanlışı da gayet açık yüreklilikle konuşurum, söylerim, düzeltmelerini isterim ve böyle de yapıyorum. Şöyle bir yanlış anlayış var; enerjilerimizi biz kavgaya mı harcayacağız? Devlet kurumları arasında uyumu sağlamak benim görevim.
Bu Meclis Anayasa'yı değiştirebilir mi?
Bu Meclis kanunlar da yapar Anayasa'yı da değiştirebilir. Çünkü Anayasa nasıl değiştirilir bütün kurallar ortadadır. Anayasa herkesi bağlayan en üst belge. İstediğiniz anda değiştiremezsiniz. Büyük ve önemli bir belge. O açından Anayasa yapılırken herkesin mümkün olan en geniş katılımın sağlanması ve onların görüşleri ve fikirlerini almanın önemli olduğunu düşünüyorum onun için metot bazen esas kadar önemlidir, diyorum.
Türban
Bunu konuşmak politikacıların işi. Neyi söyleyeceğim ben türban meselesiyle ilgili? Başörtüsü konusunun Türkiye'nin gündemine bir süre gelmeyeceğini düşünüyorum. Gelir gelmez ayrı mesele. Sokakta gidiyorsunuz görüyorsunuz insanların halini. İnsanların birbirleriyle bir problemi var mı? Biz kendimiz mesele çıkartmayalım. Günlük politik şeylere girmek istemiyorum. Türban falan filan...İnsanlar nasıl isterlerse öyle hareket etsin, bana ne... Niye ben o konulara gireyim.
Bir senenin öz eleştirisi
Şüphesiz ki herkes yaptığı işi 'dört dörtlük yaptım, hiç bir noksan kusuru yoktur' diyorsa ona inanmamanız lazım. Yanlış yaptığım da olabilir. Daha iyi yapabileceğim işler olmuştur. 'Onu öyle değil de böyle yapsaydım' dediğim işler vardır. Bunlar gayet normal şeyler. Genel olarak baktığımız zaman içim rahat. Çünkü yeminime sadığım herkese eşit mesafedeyim. Fikri zikri ne olursa olsun Çankaya'yı herkese açtım.
Erbakan'ın affı
Bazıları bu konuda ön yargılı davrandı. Erbakan'ın cezasının kalan kısmı kaldırılırken sadece hükümlülüğü sona erdirildi, diğer davalar
devam ediyor. Af konusunda adil olmaya çalışıyorum. Gazetelerde bazı isimler zikredildi. Bilgi istedim, ancak bunların çoğunun mahkemeleri devam ediyor. Mahkemesi devam eden kişileri affetme yetkim yok.
Kuddusi Okkır-Ferit İlsever
Kuddusi Okkır ile ilgili bize yapılan başvuruyu hemen Adalet Bakanlığı'na bildirdik. Ferit İlsever'in durumuna da baktırdım. Benim önüme gelmiş böyle bir durum yok. Gelsin benim önüme böyle bir durum, ben o zaman o dosyaya bakayım. Benim önüme gelmeyen, benimle ilgisi olmayan bir durumla ilgili bana 'yanlış yapıyorsun, adil olmuyorsun' demek de bana karşı adaletsiz, adil olmayan bir davranış.
RP davası
RP ile ilgili biri ceza, biri hukuk davası olmak üzere iki dava açıldı. Ceza davası açıldığı dönemde, o zaman milletvekili olmayan partinin genel başkan yardımcıları, genel sekreteri ve muhasibi beraat etti. Ben milletvekili olduğum için o davada yargılanamadım. Ben Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak TBMM'ye gittim. Komisyona, -belki ilktir bu- 'Benim dokunulmazlığımı kaldırın' dedim ama başkaları da olduğu için kaldırmadılar. Ama ben gittim ve bunu söyledim. Hukuk davalarında dokunulmazlık engel değil. Benim hakkımda açılan tazminat davasında yargılandım ve "Dışişlerinden sorumlu bir başkan yardımcısının para işleriyle alakası yok" diye karar verildi.
Çukurambar buluşması
Tbii ki hepimizin konumlarımız var. Ayrıca insani konumlarımız ve arkadaşlıklarımız, ilişkilerimiz var. Benim o toplantıda olduğumu hiç kimse bilmiyordu. Yani gizli. Benim bilinmemem gerekmiş olsaydı hiçbiriniz bunu bilmiyordunuz ama biz söyledik ev sahibine, o açıkladı. 'Evet, burada Sayın Cumhurbaşkanımız da vardı' dedi. Biz söylemeseydik bu haberde olmayacaktı belki ama biz söyledik. Dolayısıyla gizli kapaklı bir şey değil. Muhakkak ki bizim de bir araya gelip, rahat konuşabileceğimiz demek ki bazı şeylere ihtiyacımız oluyor. Görüşmede dördüncü bir kişi de yoktu.
Ergenekon davası
Bu davayla ilgili ismi geçenler veya tutuklu olanlar... Hiç kimseyi suçlu ilan edemeyiz. Bu konuda herkesin dikkatli olması gerekir. Önemli bir dava tabii ki. Bu konular Türkiye'de her zaman vardı, bunların varlığını herkes bilirdi ama bu konulara değinilmezdi. Şimdi memnuniyet verici olan bir şey şu ki savcılar bununla ilgili çalışmalarını yapmışlar ve böyle bir konuyu mahkeme safhasına getirmişlerdir. Önemli olan bu kadar iddialar, bu kadar silahlar, deliller olduğuna göre, bunların savcılar tarafından toparlanıp, hakimlere teslim etmeleridir. Tekrar söylüyorum, hiç kimseyi burada suçlu ilan edemeyiz. Hiç kimseye çeşitli şeyler yükleyemeyiz. Bunlar ahlaki, hukuki ve doğru olmaz. Böyle bir davanın Türk mahkemelerine teslim edilmesi, mahkemelerimizin açık, şeffaf, kuralları belli usuller çerçevesinde bunlara bakacak olmasının Türkiye açısından bir aşama olduğu kanaatindeyim. Çeşitli insanlar ve yanlış yapan kişilerle ilgili iddialar mahkemelere intikal etti.
Bu meseleler kurumları yıpratmak için kullanılmamalı. Kurumlar bizim kurumlarımızdır. Bütün kurumların, siyaset kurumunun, askerin, polisin içinde, bürokrasinin içerisinde, sivil hayatta yanlış yapanlar çıkabilir. Yetkilerini kendilerine göre, aşırı, sınırlarının dışına çıkıp değerlendirenler, kendilerine görev çıkartanlar olabilir. Kanunlar karşısında herkes nasıl eşitse, bu eşitlik bugün çalışıyor, görüyorsunuz. Bu açıdan, kurumlarımızı, özellikle bu davayla ile ilgili söylüyorum, yıpratmamaya, kurumlarımızı ayrı tutmaya... Yanlış yapanlar ayrıdır, kurumlar ayrıdır. Buna herkesin dikkat etmesi gerektiğini ben burada söylemek istiyorum. Çünkü bazen hissiyatlar çok öne çıkıyor. Bazen eleştiriler yapılırken perdenin arkasını bilmeden çok aşırı eleştiriler yapılıyor, dozajı aşıyor sonra da kendi kendimizi yıpratır duruma da geliyoruz. Böyle olmamalı. Kimse engellenmemeli. Savcılar ve hakimlerin, özgürce, kanunların
verdiği bütün yetkileri rahatlıkla kullanarak hareket etmeleri gerekir.
Terör ve mücadele
Bütün vatandaşlarımızın devletimize olan aidiyet duygusu çok güçlü olmalıdır. Türkiye'nin bütün coğrafyası, doğusu batısı, kuzeyi güneyi, ya da kendini etnik olarak, dini gruplar ve mezhep olarak kendini nasıl tanımlıyorsa, herkesin bu ülkenin eşit vatandaşı olduğunu ve Türkiye'nin hepsinin öz yurdu olduğunu, öz yurdunda hiç kimsenin kendini garip hissetmemesi gerektiğine inanıyorum. Bu vatandaşlarımızın aidiyet duygusunu güçlendirmenin birinci mesele olduğuna inanıyorum. Muhakkak ki birçok mesele, problem var. Bunları asla görmezlikten gelemeyiz. Problemleri hasır altı etmek, kapının altına saklamak en kolay iştir ama bu, gelecek nesillere ve gelecek dönemlere, bu problemlerin daha kronik olarak karşısına çıkmasına neden olur ki bu aslında büyük bir kötülüktür.
Sıkıntıları büyük bir cesaret ve soğukkanlılıkla ele alıp, inceleyip, üstüne gidip ve bunları vaktinde çözmemiz lazım. Bir taraftan terör, bir taraftan da kiminin terör, kiminin Güneydoğu Anadolu, kiminin Kürt meselesi dediği bu meselenin muhakkak ki kendi inisiyatifimiz ve kendi kendimize çözümüdür.
Şüphesiz ki bunun çözümünde çok önemli gelişmeler de olmuştur Türkiye'de. Türkiye'nin demokratik standartları yükseldikçe aslında şikayetlerin çoğunun gittiğini de eğer insaflıysa, herkesin görmesi gerekir. Bu konuyla ilgili de daha yapılacak işler vardır.
Irak-ABD
ABD'nin Irak'tan çekilmesi terörle mücadeleden ayrı bir şey. Amerikan askeri Irak'ın kuzeyinde dağlarda Türk askerine yardımcı olmuyor. Irak hükümetiyle samimi bir işbirliği var. Ben de Bağdat'ı ziyaret etmek istiyorum. Bunun zamanlaması için arkadaşlar çalışıyor.
Özel harcamalar
Kamuyu, kamunun gücünü, milleti temsil eden insanlarla ilgili herkesin bilgi edinme hakkı var. Bizim, 'Şunlar da tamamen bizim özel hayatımız' diye alanımızı genişletme hakkımız yok. Bunlar gayet normaldir ama bir de gerçekten çok özel, istismar edilmemesi gereken konular vardır. Nihayetinde bir tatil yapılacaksa bu herkesin hakkıdır. Çünkü işini, görevini daha sonra iyi yapabilmesi için böyle bir hakkı vardır. Onları zorlaştırmanın, onları, dozunu kaçıracak şekilde istismar etmenin de doğru olmadığı kanaatindeyim ama eleştiriler varsa tabii ki yapılabilir. Ben özel hayatımla ilgili ne yaptıysam bunların karşılığını kendim karşıladım. Benim özel hayatımla ilgili yaptığım ne varsa, bu tatilim olabilir, başka harcamalarım olabilir bunlar benim kendi özel harcamalarımdır, yani bu konularda şeffafımdır. 5 yıllık Dışişleri Bakanlığı dönemimde neredeyse hiç tatil yapmadım. Bu dönemde sadece iki yıl 2'şer gün tatil yaptım. Birinde kaldığım otelin resimleri çekildi, afişe edildi, tatilin ücretini ben ödedim. Bu son tatilde de bana düşen kısmı ben kendim ödedim.
Çankaya ve tesettür
Benim eşim neyse o. Hayatı nasılsa, hayatımız nasılsa onu öyle devam ettiriyoruz. Halkın içerisine girerseniz zaten böyle problemler söz konusu değil. İnsanların karakteri önemli. Doğru bir iş mi yapıyor, yanlış mı iş yapıyor, bu önemli. Ben şekille ilgilenmem açıkçası