Politika

Gül: Başkanlıktan hakanlık, sultanlık anlayışı çıkmamalı

Cumhurbaşkanı Gül gazetecilerle yeni anayasa ve başkanlık sistemi üzerine konuştu...

21 Eylül 2010 03:00

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül için dün önemli bir gündü. Uzun yıllardan sonra Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ne üye olan Türkiye, Genel Kurul çalışmaları sırasında dönem başkanlığını da üstlenmiş olarak bugün ‘Binyıl Kalkınma Hedefleri’ toplantısını topladı. 

Önceki akşam BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun ile Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Ertuğrul Apakan’ın evinde yemekte bir araya gelen Gül, Türkiye’nin artık bölgesindeki ülkelere ilham veren bir örnek olmaya başladığı görüşünde.

Tabii bu Türkiye’nin kendi sorunlarıyla boğuşuyor olmasının önüne geçmiyor.

Cumhurbaşkanı’nın bir kulağı hep Ankara’dan gelecek haberlerde; Türkiye’nin bir numaralı sorunu olarak tanımladığı Kürt meselesi ve PKK ile mücadele konularını düzenli olarak takip ediyor.

Bölge halkına yaptığı “Terör örgütüne destek olmayın, bu her şeyi geciktiriyor’ çağrısını dün okudunuz. Gül, meselenin referandum sonrasında Hakkâri patlamasıyla ‘durduk yerde’ yeniden ortaya çıktığı görüşüne örneğin katılmıyor. “Durduk yerde değil” diye müdahale ediyor; “Daha önce benzerini İstanbul’da Güngören’de, Ankara’da Ulus’ta yaptılar.” 

Nev York’ta Türk gazetecilerle sohbetinde bir meslektaşın, bazı Kürt siyasetçilerin dile getirdiği ‘Anayasal tanınma’, ‘özerklik’, ‘anadilde zorunlu eğitim’ konularına nasıl baktığı sorusuna verdiği cevap da demokratikleşme sorunlarıyla, güvenlik sorunlarını birbirinden ayırma eğiliminde olduğunu açıkça gösteriyordu. Gül şu yanıtı verdi:

“Bugünkü terör olayı, terör örgütleriyle bu talepler arasında bağ kurmak istemem. O zaman sanki terörle bir yere varılabilir diye anlaşılabilir. Oysa terör olmasaydı, güvenlik endişemiz olmasaydı demokrasi standartları daha yüksek olurdu. Terör üzerine konuştuktan sonra bu konulardaki görüşlerimi açıklamak istemem.”


‘Yeni anayasada ele alınabilir’

Gül bunları söyledikten sonra konuyu yeni Anayasa gereğine bağladı: “Ama yeni bir anayasa Türkiye’nin AB hedefleriyle uyumlu, çağdaş, ekonomik ihtiyaçlarını karşılayan bugün ve yarına cevap verebilecek, Türkiye’nin itibarına yakışacak yeni bir anayasa yapmak gerekir. Bizim anayasalarımız bugüne kadar kısıtlayıcı, tepki anayasaları oldu. 1960’da böyle, 1980’de böyle!.. Yeni anayasayı özgüvenle, sakin kafayla hazırlamak lazım... O zaman Türkiye’nin geleceği düşünülebilir. Bütün bu konulara o zaman bakılabilir. Bugünkü anayasadan şu cümleyi çıkaralım, yerine başkasını koyalım demek doğru değil, tepki de doğurur.”


‘Bu Meclis yapamıyorsa seçim sonrasına’

Başbakan Tayyip Erdoğan, yeni anayasanın 2011 genel seçimleri sonrasında yazılacağını 3 Eylül’de Diyarbakır konuşmasında söylemişti. Bir gazetecinin yeni anayasanın seçim sonrasına mı kalacağı sorusu üzerine Gül şunları söyledi:

“Ben bu Meclis’e çok önem veriyorum. Yapılabilirse bu Meclis’te yapmak gerekir. Yapılamıyorsa seçim sonrasına kalır. Seçime de az bir süre kaldı ama... Fakat genel seçimden önce yeni anayasa niyeti halka deklare edilmeli...”


‘Her şeyin açıklanması şart değil’

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da yeni Anayasa gereğinden söz ettiğinin hatırlatılması üzerine de Cumhurbaşkanı siyasette kullanılan dilin diyalog kapılarını açıp kapamaya etkisi üzerine hem hükümet, hem muhalefete uyarılarda bulundu:

“Şu önemli tabii. Demokrasinin iki özelliği var. Biri temsil, diğeri katılım... Zor meselelerin çözümünde katılım noksanlığından sorun çıkıyor. Katılım için ona uygun dil lazım. Hükümet için de muhalefet için de söylüyorum. Her iki tarafa da söylüyorum. 

O açıdan ana muhalefet partisinin de daha iyi değerlendirmesi geleceğe odaklanması önemli. Katılım olmuyor sonra uzlaşma deniyor. Meclis’te komisyona temsilci vermiyor sonra uzlaşma yok diye şikâyet ediyor. Siyasetin o dili, jargonu, bir süre sonra diyalog ortamını da yok eder. Diyalog olacak ki - tabii her şeyin kamuoyuna deklare edilmesi de şart değil, açık veya kapalı - ortak görüşler ortaya çıksın. 


‘Kılıçdaroğlu’nu takdir ettim’

Dil ve jargon kötü ise beraber olmayı yok eder, iyi ise diyalog ortamını sağlar. (Kılıçdaroğlu’nun Brüksel ziyaretinde söyledikleri sorulunca) AB ziyaretini izledim. Takdir ettim. (‘Yeniden görüşmeyi düşünüyor musunuz?’ sorusu üzerine) Görüşmek için değişik vesileler oluyor. İlk defa kendisiyle genel başkan seçildikten sonra görüştüm. Sayın Kılıçdaroğlu görüşmemizde terör konusunu detaylı, çok geniş şekilde anlattım. Yeni genel başkan seçildi, bazı konulara vakıf olması iyi olur diye düşündüm.”


‘Hakanlık, sultanlık anlaşılmamalı’

Başkanlık sistemi konusuna dönersek, Gül her ne kadar bu konudaki tutumunu “Lehte veya aleyhte konuşmam, zamanı gelince tartışılır” diye özetliyorsa da, söyledikleri, Başkanlık sisteminin Türkiye için ne kadar zorluklarla dolu olacağına işaret ediyor. Şu sözler önemli:

“Bu tartışma planlı şekilde ortaya konmuş değil. Sayın Başbakan’a soru soruldu, o da haliyle cevap verdi. Ne olduğu, nasıl olduğu sorularının cevabı yok. Başkanlık sistemine ilişkin herkesin kafasında bir şey var. Ama biraz altına inince 15 dakika, yarım saat konuşunca herkesin algısının farklı olduğunu görüyorsunuz. 

“(‘Başkan olsanız Çankaya daha farklı olur muydu?’ sorusu üzerine) Tek cümlelik cevaplar yanıltıcı olur. Şakası da yok.  Başkanlık sisteminin kongresi, yetkileri, seçim sistemi, kontrol dengeleme sistemi farklıdır. Sadece yasa değil onun ötesinde farklılık olur. Milletvekillerinin seçim şekli farklı olur. Tarihimize baktığımızda biz Türklere sempatik gelebilir. Ama buradan da hakanlık, sultanlık anlayışı çıkmamalı. Avantajları var; Parlamenter sistemin de avantajları var. Onun ya da başka sistemin lehine bir şey söylemek istemiyorum. Zamanı gelince tartışılır. Başkanlık sisteminin her ülkede farklı uygulamaları var.” 

‘Hakanlık, sultanlık anlayışı çıkmamalı’ uyarısının altında, Türk tarihi ile birleştirince, başkanlık sisteminin Türkiye’ye bakıldığında ‘hakanlık, sultanlık’ algısına yol açabileceği uyarısını içerdiği görülebiliyor.


‘Seçim gibi olmasaydı, daha çok evet çıkardı’

“(‘Referandum kutuplaştırdı mı, birleştirdi mi?’ sorusu üzerine) Referandum anayasal bir araç. Meclis’te gerekli çoğunluk sağlamadığı için bu yola gidildi. Referandumdaki maddeleri ben hep savundum zaten. Yüksek yargı başkanlarıyla görüştüm, itirazlarını hükümete aktardım, bazı maddeler de değişti.”

“Referandum kampanyası çoğunlukla genel seçim kampanyasına dönüştü. Yanlış olan buydu. Kimse çıkıp ombudsmanlık gerekli mi, askere sivil yargı yolunun açılması, Anayasa Mahkemesi’nde, HSYK’da (Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) değişiklik işe yarar mı yaramaz mı bu tartışılmadı. Bunların tartışılması gerekirdi. Ben hükümetteyken o dönem Anayasa Mahkemesi Başkanı olan Mustafa Bumin bugünkü değişikliğe benzer teklif getirdi.”

“Ben çok büyük bir kesimin referandumdaki bu maddelere ‘evet’ diyeceği kanaatindeydim. Ama seçim gibi olunca ‘hayır’ dediler. Bir genel seçim havasında olmasaydı ‘evet’ler daha yüksek çıkardı. Başta bütün partiler uzlaşma komisyonuna temsilci verselerdi bu işler daha kolay olurdu.” 


Nev York, İstanbul’da temsilcilik açıyor

Cumhurbaşkanı Gül, Nev York eyaletinin İstanbul’da ticaret ve tanıtım amacıyla bir irtibat bürosu açacağını ve bunun da bir ilk olacağını söyledi.

Gül’ün açıklaması şöyle: “Bugün (dün) sabah çocuklarla birlikte, Mehmet gelmişti,  dışarı kahvaltıya gittik. New York valisi de (David Paterson) oradaymış. Orada olduğumuzu öğrenince yanımıza geldi. Kendisi görme özürlü. Bana ‘İstanbul’da New York ofisi açıyoruz dedi. Ticaret, tanıtım ve irtibat amacıyla. Yurtdışında bir ofis ilk defa açıyorlarmış. Bana ‘İstanbul’un cazibesini buradan fark ediyoruz’ dedi.





(Murat Yetkin /Radikal/ 21 Eylül 2010)