İngiliz Guardian gazetesi, başyazısında uzun yıllarını hapishanede geçiren Nelson Mandela ile, kendisi gibi yıllarca demir parmaklılar arkasında yaşayan Hindistan'ın bağımsızlık mücadelesi öncülerinden Cevahirlal Nehru, Birmanya'nın muhalif lideri Aung Sang Suu Kyi ve PKK'nın hapisteki lideri Abdullah Öcalan arasındaki benzerliklere dikkat çekti.
Mandela'yla Öcalan arasındaki benzerlik için, "kendi ada hapishanesinden de destekçileri üzerindeki olağanüstü bağını koruyan ve hatta şimdi Türkiye hükümetiyle bir anlamda eşit şartlar için müzakereler yürüten Kürt lider Abdullah Öcalan’la kurulabilir, fakat, Öcalan’ı kült benzeri takipçileri Mandela’nın şablonuna uymuyor. Öcalan korkulan ve tapılan biri; Mandela ise saygı duyulan, sevilen biriydi" ifadeleri kullanıldı.
Dünyanın en saygı duyulan devlet adamlarından biri olan Mandela, Güney Afrika'da ırk ayrımcılığına dayalı rejimi (apartheid) yıkarak yerine tüm ırkların eşit şekilde temsil edildiği bir demokrasi getirmek için verilen mücadeleye önderlik etti.
27 yıl hapis yattıktan sonra Güney Afrika'nın seçimle iktidara gelen ilk siyah başkanı oldu, dünyanın çatışma yaşayan başka bölgelerine barış getirilmesine öncülük etti. 1993 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık görüldü.
Mandela'nın çekici kişiliği, alçak gönüllüğünden gelen mizah gücü ve maruz kaldığı şiddete rağmen kin ve kırgınlık taşımaması, niçin tüm dünyanın hayranlık duyduğu bir lider olduğunu da açıklıyor şüphesiz.
'Hapishanede itibar kazanan liderler'
Mandela’nın Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) yürüttüğü mücadelenin ‘sembolü’ olduğunu yazan gazete, Mandela’nın liderliği için ‘nesnelden ziyade daha ahlaki tanımlandığını’ belirtiyor ve “gizemini koruyor” yorumunu yapıyor.
Gazetenin başyazısından bazı bölümler şöyle:
“Mandela, hapishanede geçirdiği 27 yıl boyunca aralıksız işlevsel kontrolünü sağlayamıyor veya ANC’nin karar alma mekanizmasına, son dönemlere doğru FW de Klerk’le yaptığı görüşme haricinde düzenli olarak dâhil olamıyordu.”
“Cezaevine gitmeden önce, geçmişi belirgin bir zaferden ziyade cesur bir başarısızlıktı. İlk yıllarında diğerleriyle beraber, siyahların hakları için yasal ve şiddet içermeyen bir mücadelesine hükümet tepkisiz kalarak taş koyuyor, daha ziyade ANC’yi faaliyetlerini gizli yürütmeye itip, parçalanmasına ve suç teşkil etmesine uğraşıyordu.”
Mandela’nın “sivil haklar lideri olarak etkisiz, kısa süreliğine sürdürdüğü gerilla liderliğinde de amatör” olduğu yorumunu yapan Guardian, Güney Afrikalı liderin cezaevinde geçirdiği dönem için “20’nci yüzyılın özgürlükçü liderleri arasında hapishanede itibar kazanan liderlerindendi” diyor ve Mandela'nın 'yalnız olmadığını' üç farklı isimle örneklendiriyor.
Bu yorumu da, Mandela ile Hindistan’daki bağımsızlık hareketi öncülerinden ve uzun yıllar hapishanede yatan Cevahirlal Nehru, Birmanya’nın muhalif lideri Aung San Suu Kyi ve PKK lideri Abdullah Öcalan’la kurduğu benzerlikler izliyor.
“Hapishane, Cevahirlal Nehru’nun da gözlemlediği gibi, siyaset için bir nevi mezuniyet sonrası hazırlık gibi olabiliyor. Hindistan Ulusal Kongresi liderleri için kısmen daha iyi koşullarda olduğu için hapishaneler, gözaltına alındıklarında, İngiltere’ye karşı mücadeleleri arasında bir nefes alma fırsatıydı. En yakın benzerlik, ev hapsi döneminde kendi hayatında neredeyse ‘azizelik mertebesine’ ulaşan Aung Sang Suu Kyi ile kurulabilir… Yine de benzer bir hayal kırıklığı da yaratıyor. Kutsanmış kili normal bir siyaset hayatına girdiğinde ve fedakârlıklar, kaçınılmaz olarak da hatalar yaptığında, bir şeyler şüphesiz kayboluyor.”
'Mandela sevilen, Öcalan korkulan biriydi'
Gazete şöyle devam ediyor:
“Uzaktan bir benzerlik de, kendi ada hapishanesinden de destekçileri üzerindeki olağanüstü bağını koruyan ve hatta şimdi Türkiye hükümetiyle bir anlamda eşit şartlar için müzakereler yürüten Kürt lider Abdullah Öcalan’la kurulabilir.”
“Fakat, Öcalan’ı kült benzeri takipçileri Mandela’nın şablonuna uymuyor. Öcalan korkulan ve tapılan biri; Mandela ise saygı duyulan, sevilen biriydi. Mandela’nın liderliğindeki sır, karakteri ve onu uzun bir dönem sahnelerden uzak tutan hayatının, bilgelik ve masumiyetin oluşturduğu özgün karışımda gizli.”
Mandela’nın masumiyetinin “hapishane yıllarının sonucu” olduğunu yazan gazete, Güney Afrikalı liderin siyasete daha farklı bir hayat anlayışıyla girdiği görüşünde.
“Şehir savaşları döneminde hareketi lekeleyen şiddetten uzaklaşmıştı. Mahkûmların olduğu küçük topluluktaki kendi hayat deneyimi, ahlaki değerleri ve umudu korumakla sınırlanmıştı. Tüm bunlar sonunda, onu zaten kişilik olarak da meyilli olduğu bir göreve, uzlaşıya hazırlamak içindi.”