Tutuklu gazeteciler Ahmet Şık ile Altan kardeşlerin cezaevi şartları ile karşı karşıya oldukları sorunlara ilişkin anlatımlarına Guardian gazetesinde yer verildi. Şık, “Benim durumumda olmak, tamamen yabancı olduğun bir yerde uyandırılmak gibi” derken, Ahmet Altan “Kendimi Robinson Crouse gibi hissediyorum fakat geminin gelip gelmeyeceğini bilmiyorum” sözleriyle durumunu anlattı, Mehmet Altan ise “Olgun bir zihnin ihtiyaçlarının karşılanmadığı bir mekanda tutuluyoruz” sözleriyle tecrit koşullarına dikkat çekti.
Britanya’nın önde gelen gazetelerinden Guardian, Türkiye’de tutuklu gazetecilerin ‘gülünç suçlamalarla karşı karşıya olduğunu’ ve ‘hapishanede kötü muamele ile tecride maruz kaldığını’ yazdı.
Gazete Karınca’dan Lokman Sazan'ın çevirisine göre, tutuklu gazeteciler açısından en önemli sorunlardan birinin ne zaman serbest bırakılacaklarına dair belirsizlik olduğunu da belirten gazete, ilgili haberinde, daha önce tutuklanan veya halihazırda tutuklu bulunan Ahmet Şık, Necmiye Alpay, Ahmet Altan, Aslı Erdoğan, Mehmet Altan ve Erol Önderoğlu’nun hapishanedeki durumlarıyla ilgili tanıklıklarına yer ayırdı.
Ahmet Şık
Gazetede yer verilen, halen tutuklu olan üç gazetecinin Ahmet Şık, Ahmet Altan ve Mehmet Altan’ın cezaevi şartlarına ve karşı karşıya oldukları sorunlara dair anlatımları şu şekilde:
"Cezaevinde olmak zor bir şey. Hele ki tipik gazetecilik faaliyetlerinden dolayı suçlanıyorsan bu daha da zor. Ait olmadığımız bir geçmişle ön göremediğimiz bir gelecek arasında sıkışmış bir şekilde boşluklarla etrafımız sarılmış durumda.
"Beni ve arkadaşlarımı dış dünyaya bağlayan tek şey, sekiz metrelik bir duvarın ötesinde bize göz kırpan bir parça gökyüzü. Avuç içi kadar olan bu gökyüzü ise dikenli tellerle engellenmiş.
"Kitap ve mektuplar, her şeyin çok katı ve vicdansız olduğu bu yere özgürlük duygusu getirirdi. Fakat bunların hepsi yasak. Gazeteler ve televizyona da rahat bir şekilde erişilemiyor. Uzun bir süredir televizyon ekranlarında ve sayfalarda görünen ile Türkiye’de gerçekte olan şey arasında dünyalar kadar fark var. Cumhurbaşkanına itaat eden gazeteci olmayı reddeden özgürlüğü gasp edilmiş gazetecilerin ne hissettiğini şimdi anlayabiliyorum.
"Benim durumumda olmak, tamamen yabancı olduğun bir yerde uyandırılmak gibi. Her şeyi duymana rağmen sağır, her şeyi görmene rağmen kör hissedersin ve her şeyi açıklayabilmene rağmen sesi kısılmış hissedersin. İşte benim olduğum yer böyle bir yer şu anda."
Ahmet Altan
"Hapishanede yaşadıklarım bir gün kitap olarak yazılacak türden. Beni buraya koymadan önce aklımda bir roman vardı. Sürekli onu düşünüyorum.
"Üç kişi bir hücrede yaşıyoruz. Gün boyunca başka kimseyi göremediğimiz ve yürüyüş yaptığımız çok küçük bir avlu var.
"Diğer mahkumlardan veya cezaevi memurlarından fiziksel tehlike hissetmiyorum.
"OHAL şartlarında burada tutulduğumdan dolayı mektup (ya da yazılı herhangi bir iletişim aracı) almak kesinlikle yasak. Haftada bir avukatımızla görüşüyoruz fakat iletişimimiz tamamen sözlü geçiyor.
"Bize karşı yöneltilen suçlamaların gülünç olduğu doğrudur. Saçmalıyorlar fakat asıl sorun saçmalamanın Türkiye’de yaşam biçimi haline gelmesi. Sanki bir çöl adasında yaşıyormuşum gibi. Kendimi Robinson Crouse gibi hissediyorum fakat geminin gelip gelmeyeceğini bilmiyorum."
Mehmet Altan
"Bir koğuşta üç kişi kalıyoruz (kardeşim Altan’ınkinden farklı). Dışarıdaki sevdiklerimizle tek başına olacak şekilde iletişim kuramıyoruz. Mektup yazamıyoruz. İnsanlar bize mektup yollayamıyor. Bu yazdıklarım bile avukatlarım tarafından yazılmak zorunda.
"Fiziksel tehlikeyi hissetmeme rağmen bütün varoluşçu duygu ve düşüncelerimi ertelemek zorunda kaldım. Olgun bir zihnin ihtiyaçlarının karşılanmadığı bir mekanda tutuluyoruz. Çizgili pijama giymek gibi. Sevincin ya da hissin olmadığı dar bir hayat.
"Türkiye’de bir kez daha hukukun üstünlüğü hüküm sürdüğünde eminim ki bir saniyeliğine bile şüpheli olarak düşünülmeyeceğim. Ben bugün demokrasi talep ettiğim için şüpheliyim."