T24 - Toplumun genel bir yarası olan ayrımcılığın ortadan kaldırılması ve görme engellilere olan önyargıların kırılması için kırk yıldır büyük bir mücadele veren Türkiye Görme Engelliler Derneği, 40. yılını birbirinden güzel 40 etkinlikle kutlayacak. Dernek Başkanı Ahmet Cantürk, pek çok sorunlarının hala devam ettiğini ve kendilerine karşı önyargıların halen kalkmadığını belirtirken, "Sakatlar Haftası, günahlardan arınma haftası olmamalıdır" dedi. Kurumların kazanılmış haklarına inatla karşı durduklarından yakınan Cantürk, Milli Eğitim Bakanlığı'nın engelliler için açtığı sınavdaki başvuru ücretlerinin kademeli olarak düşürülmesine değinerek, "Şimdi ise kaldırılması söz konusu... Bu da ister istemez insanın aklına
bu tür şeylerin iktidar oyunlarına alet edilip edilmediği sorusunu
getiriyor" ifadelerini kullandı. 1970 yılında kurulan Türkiye Görme Engelliler Derneği, Türkiye’de görme engellilik konusunda en etkin dernekler arasında yer alıyor. Türkiye’de 8 ayrı ilde şubesi olan derneğin merkezi İstanbul, Kadıköy’de bulunuyor.
Mayısın 2. haftası kutlanan Sakatlar Haftası dolayısıyla hem derneğin etkinliklerinden haberdar olmak hem de görme engellilerin sorunlarını konuşmak için Dernek Başkanı Ahmet Cantürk ile bir söyleşi yaptık.
Görme Engelliler Derneği’ni nasıl tanımlayabiliriz?“Bizlerin imkânlarının kişileri tek tek kurtarmaya yetmeyeceğine inanıyoruz. Bu nedenle daha çok kategorik olarak hak temelli çalışma yürüten bir dernek olarak kabul edilebilir. Görme engellilerin hak ve çıkarlarının yasal güvenceye kavuşturulup, toplumda da ayrımcılığa uğramadan yaşayabilmelerini esas alan bir mücadele veriyoruz. Engelliler için bir şey yapan bir dernekten çok engellilerin örgütü olmayı amaçlıyoruz.”
Derneğin ihtiyacı olan maddi kaynakları bulabiliyor musunuz?“Biz büyük ölçüde halktan gelen bağışlar ve önemli sayılamayacak ölçüde ticari faaliyetlerle kaynağımızı temin ediyoruz. Aslında burada açıklanması gereken önemli bir nokta var. O da toplumun büyük bir kesimi tarafından, bizimki gibi derneklerin sadece bir hayır kurumu ya da devletin uzantısı bir kuruluş olarak algılanmaksıdır. Aslında bizimki gibi kuruluşlar devletten yardım almazlar; bu derneklerde kamu kaynağı yoktur.”
“Bankalar, icra müdürlükleri, noterler yasaya rağmen görme engellilerin imzalarını kabul etmede zorluk çıkarıyorlar”
Size zorluk çıkaran yasal engeller var mı?“Bunlar günün koşullarına göre değişiklik gösteren durumlar. Zaman zaman etkilerini artırırlar zaman zaman azaltırlar. Bu bağlamda 2005 yılında ülkemizde ilk defa yürürlüğe giren Özürlüler Yasası önceki dönemlere göre önemli bir standart meydana getirdi. Ancak yasada belirtilen hakların nasıl kullanılacağı konusu, yetişmiş kadroların bulunmaması, önyargılar ve egolarımız nedeniyle kolay olmuyor. Örneğin bu yasa, görme engellilerin imzalarının geçerli sayılması hakkını getirdi. Bunu toplumumuz bilmez aslında, 2005 yılına kadar görme engellilerin imzası ancak o imzayı iki tanığın huzurunda atmaları, tanıkların imzanın, imzayı atan görme engelliye ait olduğuna şahitlik ettiklerine ilişkin imza atmalarıyla geçerli olmaktaydı. Fakat kurumlar inatla bu kazanılmış hakkı kabul etmemeye devam ediyorlar. Özellikle bankalar, icra müdürlükleri, noterler var olan bu yasal hakkı kullanmayı zorlaştırıyorlar…
İktidar oyunlarına alet edilmek...“Bir başka örnek, eskiden tam görme engelli olan biri yüzde100 görme engelliyken, şimdi yüzde 85 engelli olarak kabul edilir hale geldi. Buna karşılık, yasalarımızda yüzde 90 ve üzerinde olan görme engellilerin kullanabileceği bazı hakları var. Ancak raporlarda yapılan değişikliklerle artık hiç kimse yüzde 85’in üzerinde engelli olarak görülmediği için bu hakları kimse kullanamıyor.
“Bunların çoğu yasal düzenlemelerden de kaynaklanmıyor aslında, yürütmeden kaynaklanıyor. Örnek verecek olursak, Milli Eğitim Bakanlığı 1000’i öğretmen olmak üzere 5000’in üzerinde engellinin işe alımıyla ilgili bir sınav açtı. Başvuru aşamasında iki sorun var: bunlardan ilki, başvuru esnasında istenen sağlık kurulu raporlarında ülkenin her yerinde çalışabileceğine ilişkin bilginin bulunması. Oysa, buna doktorların karar vermesi mümkün değil… ikinci sorun ise, işsizlik yüzünden bu sınava giren kişilerden sadece başvuru için istenen ücret 110 TL… Sınavlara 20 binin üzerinde bir başvuru olacağını düşünüyoruz. Aşağı yukarı eski parayla iki tirilyon lira demek bu. Önce kavgalar gürültüler koptu, sonra 50 TL’ye indirildi. Şimdi ise kaldırılması söz konusu... Bu da ister istemez insanın aklına bu tür şeylerin iktidar oyunlarına alet edilip edilmediği sorusunu getiriyor.”
Görme engelli öğrencilerin karşılaştıkları sorunlar nelerdir?“Mevcut sistemimiz, en başından sonuna kadar hiyerarşik düzene uygun olarak tasarlanmıştır. Hiyerarşik düzenin getirdiği koşullara göre öğrenci; bedelsiz asker, hocalar-öğretmenler de bu askerleri sevk ve idare eden ve onlara gerekli talimatları veren ücretli komutanlar şeklinde… Eğitim anlayışı öğrenci merkezli hale gelmeli. Öğrencilerimizin de pek çok sorunu var.
Örneğin, pratikten gidersek, bir hukuk fakültesinde sınavlarda soruları okuyacak kişiyi bulmakla öğrencinin kendisi görevlidir. Bu kişi öyle biri olmalıdır ki hem sınavda kendisine kopya çektirmeyecek, hem de kendi ihtiyaçlarına cevap verecek, ayrıca da okulun kadrosundan olacak. Ben İstanbul Hukuk Fakültesi’nde bunu arkadaşlarımda bire bir yaşadım. Okul personelinin sınavlara girmeyi kabul etme karşılığında öğrencilerin onların günlük sigara ihtiyaçlarını karşıladıklarını biliyorum…
Sorunlar okulun yerleşkesi içindeki düzen, yurtta kalabilmesi, yemek, tuvalet gibi şeyleri de kapsıyor. Yani sistem zorlaştıkça yılmayı ve tükenmeyi de beraberinde getiriyor... Artık dersi başarabilmek değil; yaşayabilmek ve orada kalabilmek mücadelesi vermeye başlıyor ve bu, bir yerde tükenişle birlikte okul bırakmaları da beraberinde getiriyor.”
İş bulmada karşılaşılan sorunlar nelerdir?“Burada bizim baş düşmanımız ‘önyargı’. Aslında kimse bizimle birlikte yaşadıktan sonra ön yargılı davranmayı düşünmüyor. Sorun bizi tanımaya yanaşmamaları. Acaba ‘bu işi yapabilir mi’ denmiyor; ‘o zaten bunu yapamaz’ ön yargısı, çoğu yerde karşımıza çıkıyor.
“İkincisi ise tüzükler genelgeler o işi yaptırmama mantığı üzerine kuruluyor…
Mesela kişi üniversiteyi bitiriyor, KPSS’yi de kazanıyor ve atanıyor. Sonrasında ise sağlık kurulu raporu isteniyor. Kişinin yüzde 100 görme engelli olduğu görülünce ataması durduruluyor… Bunu da dava açarak aşmaya çalışıyorsunuz, ama önyargının kimden gelebileceğini kestirmemiz zor. Yani bu bir hâkim de olabiliyor.”
'Sakatlar Haftası günahlardan arınma haftası olmamalıdır' Sakatlar Haftası hakkında ne düşünüyorsunuz?“Aslında bu haftanın son yıllarda yarardan çok zarar verdiğini düşünmeye başladık. Bu günahlardan arınma haftası, aslında 52 haftanın 51’inde bir şey yapmayıp, 52. haftada onları da memnun ettik denilen bir hafta. Etkinlikleri gerçekleştirenler, bu etkinliklerin bittiği akşam derin bir mutluluk yaşarlar; çünkü ülkemizin en zor durumda olanları mutlu edilmiştir, ihtiyaçları karşılanmış, iş tamamlanmıştır. Dolayısıyla yeni engelliler haftasına kadar keyfinize bakacaksınız. Oysa bu etkinliklerin büyük kısmı ihtiyaç, ama bu hizmetleri, etkinlikleri yapmak için bir haftaya ihtiyaç yok ki. 10 tane etkinliği 1 haftaya sığdıracağımıza 10 aya yaymak gerekir. Böylelikle ilgilenenlerin de dikkati çekilmiş olacaktır. Bu da insanlar açısından ele alırsak; bakıyor ki sınıfında engelli var, işinde engelli var, araçta engelli var; artık engelleriyle beraber yaşamın bir biçimiyle birer olduğunu kavrıyor ve ilişkiler de normalleşiyor…”
40. yıl etkinlikleriniz hakkında neler söylersiniz?“Aslında önceden anlattığımız sorunlara rağmen kalıcı bir gelir kaynağı olmaksızın halkın bu konudaki desteğiyle 40. yıla varmamız bir gurur kaynağı.
40. yıl kamuoyunda argüman olarak bizi öneçıkabilecek bir ibare. Şimdilik bu 40. yılımızda hayal ettiklerimizin yüzde 5-6‘ sini ancak yapabiliyoruz… 30 Eylül 2010 son katılım tarihi olmak üzere 'görenlerin gözünden görme engellilik' konulu fotoğraf yarışmamız var. Piknik, kamp gibi etkinliklerimiz de mevcut…”
Yazı: Derya Örgün (MİHA), Fotoğraf: Burhan Kaya (MİHA)