Onno Tunç’la tanıştıktan sonra Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden ayrılarak kendini en iyi ifade edebileceğine inandığı için müziğe geçen Göksel, kariyerinin 20’nci yılını yaşıyor. Sanatçı, müzik tarzıyla ilgili olarak, ''İçimde bir yerlerde Doğu kültürüyle yetişmiş o kız çocuğu hâlâ duruyor. Hatta o yönüm müziğimde de hissediliyor. Bu yanımı çok sevdiğimi söylemeliyim. Beni daha renkli hale getirdiğini düşünüyorum'' dedi. Göksel, kendisi hakkında yapılan “Güzel ve başarılı. Acaba neden yalnız” yorumuna da “Yalnızlığım dert değil lütuftur” sözleriyle cevap verdi.
Habertürk'ten Mehmet Çalışkan'ın sorularını (13 Eylül 2016) yanıtlayan Göksel'in açıklamaları şöyle:
Bayramlarda yeni kıyafetiyle uyuyan çocuklardan mıydınız?
Her bayram yeni kıyafetlerim olurdu. O kıyafetlerimi de annem dikerdi. Aslında bayram benim için kıyafet dikimiyle başlardı. Önce kıyafetimin modeli belirlenir ardından çarşıya çıkılıp kumaş alınırdı. Evde kıyafetlerin modellerinin belirlenip, kumaşlarının seçilip dikim aşamasına gelmesi bile bayram neşesi gibiydi. Sonra o kıyafetleri bayram günü giydiğimdeki keyfimi bir düşünün.
Günümüzde bayramları nasıl geçiriyorsunuz?
Bayramları çalışıyorum. Olur da çalışmazsam büyük çoğunluk gibi tatile gidiyorum. Eğer İstanbul’daysam mutlaka aile büyüklerimi ziyarete giderim. Tabii onlar da tatile gitmemiş olurlarsa.
''İçimde Doğulu bir kız var''
Örf-âdet, gelenek-göreneklere ne kadar bağlısınız?
Geleneklerine bağlı bir ailede büyüdüm. İçimde bir yerlerde Doğu kültürüyle yetişmiş o kız çocuğu hâlâ duruyor. Hatta o yönüm müziğimde de hissediliyor. Bu yanımı çok sevdiğimi söylemeliyim. Beni daha renkli hale getirdiğini düşünüyorum.
İş felsefeniz nedir?
Halil Cibran bu konuda “İş aşkın görünür halidir” demiş. Ben de hayatı çalışırken daha çok seviyorum.
"Yeni bir dönem giriyoruz"
Hayatınızın bu döneminde kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Zor bir yaz geçirdik. Etkilenmemek, endişelenmemek mümkün değildi. Şu an iyi hissediyorum. Üzerimizdeki sıkışmış enerji dağıldı ve yeni bir döneme giriyoruz. Buna inanmak ve hayata güvenmek bana iyi geliyor.
Sizce insanoğlunun en büyük sorunu nedir?
Yetinmeyi bilmemek. Nedense insanlar ellerindekilerle yetinmeyi, ellerindekilerle mutlu olmayı bilmiyor. İnsanoğlu kendisi kendisi için değil de başkalarıyla yarış içine girdiği için daha fazlasını istiyor. İhtiyacı olandan daha fazlasını istemesi de kişiyi mutsuz ediyor. İnsanın doğasında yıkıcılık var, canlılar arasında aç olmadığı, muhtaç olmadığı halde öldürebilen tek canlı. Ne yazık ki şiddete eğilimliyiz.
Harbiye konserinizde “Benim şarkılarım genellikle acıklıdır” demiştiniz. Neden öyle?
Aslında coşkulu neşeli biriyim. Sadece şarkılarda hayatla ilgili beni zorlayan durumlardan bahsediyorum, hepsi bu.
Şarkılarınızda yaşadıklarınızın izleri ne ölçüde bulunuyor?
Bir kısmı kendimle ilgili ama hepsi değil. Şarkılarımdaki hikâyelerin hepsini yaşamasam anlattıklarım iyi bildiğim tanıdık duygular.
Aşkı uzaktan yaşamayı tercih ederek hayatı ıskalamıyor musunuz?
Hep uzaktan yaşadığım söylenemez. ‘Uzaktan’ aşkın hallerinden biri.
Yalnızlık yorucu değil mi?
Yalnız kalabiliyorum. Yalnızlığı bir dert değil lütuf olarak görüyorum. Çalıştığım, kendime vakit ayırdığım kıymetli zamanlar yalnız kaldığım zamanlardır. İhtiyaç duyduğum için değil yanında olmayı istediğim biriyle hayatımı paylaşmayı tercih ederim.
"Hayatlarımız sentetik oldu"
Müzik sektörünün krizde olduğu söyleniyor. Bu krizden ne kadar etkileniyorsunuz?
Müzik sektörü yaklaşık 10 yıldır bir değişim sürecinden geçiyor. Müziğe dijital platformlardan ulaşıyoruz artık. Bu bir geçiş dönemi. Zaman içinde her şeyin yerli yerine oturacağını ve insanların müziği başka şekilde dinlemeye alışacaklarını düşünüyorum. Bir yandan da, son dönemde yaşadığımız üzücü olaylar nedeniyle çok sayıda konser iptal edildi. Yalnızca müzisyenler için değil, müzik sektöründe çalışan herkes için zor bir dönem.
Günümüzün ilişkileri ve teknoloji, şarkıların kalitesini nasıl etkiliyor?
Duygu az ve her şey daha sentetik. Şarkılar da hayatımız gibi daha sentetik bir hale geldi. İçimize işlemeyen şarkılar var.
Habertürk'teki söyleşinin tamamını okumak için tıklayınız