Politika

Gökçe çiçek 'Erdal Eren'

Radikal yazarı Yıldırım Türker'in kaleminden bir Erdal Eren hikâyesi...

14 Eylül 2008 03:00

Radikal yazarı Yıldırım Türker'in kaleminden bir Erdal Eren hikâyesi...


Gökçe çiçek 'Erdal Eren'

Bugün bahçemizde onu ağırlamanın tam zamanıdır. Bir kez daha. Bundan tam 28 yıl önce onun son bakışıyla yaralandık.

İşte lanetli bir yıldönümünün ürpertisi sırtımızda. Mutsuzluğumuzun uzun hikâyesine buradan, Erdal’ın 17 yaşında vahşiler tarafından asılmasından başlayabiliriz.

Daha önce de mutlu değildik. Ama hevesimiz vardı. Mutluluktan çok hevese yazılırdık zaten. Şimdiki kadar sakar, şimdiki kadar umutluyduk. Ama o zamanlar umut diye geldiğimiz, neredeyse bütün insanlığı kucaklayan bir rüyaydı. Güzeldi. Aşka benzer bir yanı vardı. Dünyanın tanımı farklıydı o zamanlar. Henüz koparılıp alınmamıştı bizden.

Sanki dünya elimizin altındaydı da biz onu okşadıkça yepyeni bir dünya dönecekti aşkımızdan.
Sizin kadar genç, sizin kadar uyanıktık. Ne sizden az, ne sizden fazlaydık. Sadece sanki daha sık bakardık birbirimizin gözlerine. Bir de sanki şimdi sizin sıkıldığınız kadar sıkılmazdık. Dünyayla aşık dalaşına girmiştik ya.

Şimdi neredeyse bir şakaymış gibi anılıyor ana-babalarının yaşadığı o korkunç dönem.
Erdal, katıldığı bir protesto gösterisinden sonra bir inzibat askerini vurduğu gerekçesiyle tutuklandı. Otopsi raporları kimsenin umurunda değildi nasılsa. Yakalanmış olan oydu. Büyük işkencelerden geçti. Duruşmada, “Benim hakkımda peşin bir yargılama yapıldığı son derece açıktır.

Nitekim benimle ilgili olayın ertesinde Genelkurmay Başkanı’nın ‘Çoktandır idam olmuyor, bazı kişilerin idam edilmesi gerek’ şeklinde demeç vermesi, benimle ilgili idam kararıdır. Ve size de bu konuda ulaştırılan emirlerin açıkça dışa vurulmasıdır” dedi. Korkunun öte yanına geçmişti çoktan.

Yargıtay 3. Dairesi idam kararını ‘yeterli delil olmadığı’ gerekçesiyle iki kere üst üste bozdu. Sonunda 20 Kasım günü toplanan Askeri Yargıtay Genel Kurulu, 3. Daire’nin ısrar kararını kaldırarak Sıkıyönetim Mahkemesi’nin Erdal’ın idamına ilişkin kararını onar. Bir tatbikat sırasında kendisine Erdal’ın idamı hakkında soru sorulduğunda emekli paşaların en şanlısı, tarihimize yazılan o ünlü cümleyi sarf edecektir:“Asmayalım da besleyelim mi?”

Mahkeme, Erdal’ı öldürülecek kadar yetişkin bulmuştur bir kere. Erdal’ın dış görünümü ve tahsil durumuna bakarak yaş durumunun tespitine ilişkin talebi reddeder.
Erdal’ın duruşmalarda kendisine işkence yapıldığını belirtmesi de mahkeme başkanı tarafından ‘Bunların dava ile ilgisi yoktur’ sözleriyle karşılanır.

Şimdi bize sanki biraz yorgun, biraz küs ama hülyalı gözlerle siyah-beyaz fotoğraflardan bakan çocuk, kısacık ömrünün son günlerini zulüm altında ruhunu karartmamaya çalışarak geçirdi. Bir gün onu almaya geldiler. Ceketini giyerken bir asker yardım etmek istedi. Erdal, ‘Kendim giyerim’ dedi. Kelepçe vurulmasını istemedi sadece. Son isteğini sordular. Sigara, dedi. Ailesine yazmış olduğu mektupları iç çamaşırının içinden çıkardı: “Cezaevinde yapılan (neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı, zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte bu durumda ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi işten bile değildir. Ancak ben bu durumda irademi kullanarak ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile” diyordu. Kız kardeşine, “Seni biraz kızdırdığımı yazıyorsun. Fena mı? Havalar iyice soğudu ama kızarsan üşümezsin. Ben burada üşüyünce (kızamadığım için) ‘Koşar adım’, ‘marş marş’ eğitim yapıyorum” yazıyordu. Babasına, “Mektubunda bu acıya dayanamayacağını söylüyorsun. Ben nice dayanılmayacak acılara dayanıldığına tanık oldum. Kaldı ki sen güçlü bir insansın. Kendini kapıp koyvermediğin sürece ve biraz da benim bakış açımla bakmaya çalışırsan böyle bir şey olmaz inancındayım” yazmıştı son mektubunda. Babası, dayanamadı. Oğlunun ince narin boynuna ilmeğin geçirilişinden sonra bir yıl içinde öldü. Anası Erdal’ı hâlâ rüyalarında 17 yaşındaki haliyle görüyor.

Erdal Eren. Kurtaramadığımız kardeşimiz. İdam sehpasının gölgesinde bir çırpıda büyüyüvermiş çocuk. Yakın tarihimizin bir dönemecinde bıraktık onu. Bütün sarılmamış yaralar gibi hâlâ kanıyor.

Erdal, bize bakıyor hâlâ.