24 Haziran 2019 01:27
Güncelleme: 25 Haziran 2019 20:26
Gezi Parkı eylemlerine ilişkin Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu’nun tutuklu yargılandığı 16 sanıklı davanın ilk duruşması Silivri Cezaevi'nde görüldü. Sanıkların "hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet talebiyle yargılandığı davada ara kararını açıklayan mahkeme heyeti Yiğit Aksakoğlu'nun tahliyesine karar verdi, 600'ü aşkın gündür tutuklu olan Osman Kavala hakkında ise tutukluluğa devam kararı verildi. Gezi Parkı davsının ikinci duruşması 18-19 Temmuz’da Silivri Cezaevi Adliyesi’nde görülecek. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, duruşma sırasında “Gezi’de sokakları karıştırarak birliğimize göz diktiklerinde milletimizle birlikte bu oyunu bozduk…’’ açıklaması yapmıştı.
Duruşmanın dün gerçekleşen oturumunda 20 aydır tutuklu bulunan Osman Kavala, yaklaşık 8 aydır tutuklulu olan Yiğit Aksakoğlu ile tutuksuz yargılanan Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater ve Ali Hakan Altınay savunmalarını yaptı. Savunmalarını yapan kişiler iddianamedeki suçlamaların somut delillere dayandırılmadığını ve gerçekleri yansıtmadığını vurguladı.
Gezi Davası sanıklarından avukat Can Atalay: Veremeyeceğimiz bir hesap yok
Gezi davası sanıklarından Kahraman: İktidar tarihi yeniden yazmak istiyor
Can Atalay savunması için söz aldı. Atalay, en sonda söyleyeceğimi başta söyleyeceğim diyerek, "Bu iddianame esas olarak Türkiye tarihinin, topraklarının en onurlu toplumsal olaylarından birini karalama çabasının en güncel örneği. Bu iddianame uzun yıllar boyunca siyasi ve toplumsal hayatı, ceza yargılamasını basit bir aracı haline getiren bir örnektir, yamalı bir yalan bohçadır" ifadelerini kullandı.
"İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nın anayasal düzenden ne anladığını anlamadık" diyen Atalay, savcılığın anayasal düzenden sadece Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 8. Maddesi'ni anladığını belirtti. (Madde 8 Yürütme yetkisi ve görevi: Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından,
Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.)
Yiğit Aksakoğlu: 220 gece cezaevinde yatacağımı bilsem hiç olmazsa bir gece Gezi'de yatardım
Gezi Parkı davası başladı; işte Osman Kavala'nın savunmasının tam metni
Atalay savunmasına şu sözlerle devam etti:
"İddianame, anayasal düzenin diğer unsurlarıyla ilgilenmediği gibi hükümetin yükümlülükleriyle de ilgilenmemiş ve hiçbir şey dememiştir. Anayasal düzenden bahsederken 25. maddeyi, 28. maddeyi 33. maddeyi konuşmayacak mıyız? " (25. madde: Düşünce, vicdan ve kanaat hürriyeti, 28. madde: Basın hürriyeti, 33. madde: Dernek kurma hürriyeti.)
"Anayasal düzenden bahsederken herkesin izin almaksızın gösteri düzenlemekten, konut hakkından, sağlıklı çevre hakkından, sosyal güvenlik hakkından bahsetmeyecek miyiz?"
"İddianamedeki tez o kadar zayıf ki... 312. maddeden ceza isterken iki tartışmayı yapmalıydı. İlk olarak Taksim Dayanışması açısından TMK 7/2 (“örgüt propagandası” suçu) unsurlarını konuşmalıydı."
"Bu maddede “terör örgütünün cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini övmesi ve iyi göstermesi” deniyor. Taksim Dayanışması’nın açıklamalarında TMK 7/2 unsurları oluşmuş diyebilir misiniz? Diyemezsiniz."
"İkincisi 2911'den (Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu) suçun unsurları oluşmuş mu diye bakmalıydı. Çünkü Taksim’de yapılmak istenen inşaat kaçak. Bunun hukuka uygun değeri yok mudur? Savcı tartışmayacak mı bunu?"
AKP'li Yeneroğlu: Osman Kavala ilgili iddianamede maddi kanıt bulamadım
Yeni bilgiler ışığında 40 soruda Gezi iddianamesi
"Savcılık ağırlaştırılmış müebbetle yargıladığı insanlara yanlış bilgi veremez. “Delilleri yeniden kıymetlendirdik” diyor savcı. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yeniden kıymetlendirme ile ilgili tek bir hüküm yoktur. Savcılığın yeniden kıymetlendirme hakkı yoktur. Yeniden kıymetlendirme kabul edilebilir bir usul değildir."
"Bu soruşturmada bir acayiplik var. Gezi öyle bir şey ki aradan 6 yıl geçmesine rağmen hiç karalanmamış bir umut. İnsanların barışma kararlılığının iradesi. Bu iradeyi karalamak için Fetullahçılarla birlikte hareket ediliyor. Fetullahçı çetenin iki savcısının hazırladığı raporu olduğu gibi iddianamenize koydunuz."
"Barolar, TMMOB’ye bağlı tüm odalar ve tabii ki Mimarlar Odası ile Şehir Plancıları Odası da hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşlarıdır. Yani tıpkı 61. hükümet gibi, tıpkı dönemin İBB’si gibi anayasal düzenin olmazsa olmaz parçalarıdır."
"İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda 1994’te yapılan değişiklikten bu yana ülkenin tüm varlıklarını satanlara bu davaların açılamaması için pek çok yasal düzenleme yaptılar. Neoliberalizmin ideolojik mücadelesini verip, kamusallığı tümü ile tasfiye etmeye çalıştılar."
"2010 Anayasa referandumundan sonra yargının kritik tüm noktalarının tümü ile Fethullahçılara teslimi sonucunu doğuran bu plebisit sonrasında, iyi-kötü kamu yararını korumayan çalışan yargının gözümüzün önünde aşama aşama çözüldüğüne şahit olduk."
"'Hükümet istifa' demek suç değildir. Taksim Dayanışması’nın talepleri nettir. Bu talepler arasında hükümetin istifa etmesine dair bir talebi yoktur. Ama 'hükümet istifa' sloganı bir yurttaşa anasının ak sütü gibi helaldir. Anayasal düzeni tahrip eden bir suç değildir."
"İddianamede 'sanıklar anayasal düzene şirk koşmaktadır' deniyor. 'Şirk koşmak' ceza hukuku ya da anayasal hukuk kavramı değildir, dini bir tanımdır."
"Gezi, hiç tartışmasız Cumhuriyet tarihinin ve muhtemelen bu toprakların en önemli toplumsal olayıdır. Milyonların meydanlarda anayasal demokratik haklarını kullanmasıyla ortaya çıkan koskoca bir toplumsal olgudur. Gezi, Türkiye’de biriken gerilim sonucu bir fayın kırılmasıdır. Toplumsal bir fay kırıldığında dayanışmaya koşanlara ağırlaştırılmış müebbet mi vereceksiniz?"
"Gezi direnişini Taksim Dayanışması'na sıkıştırmak mümkün mü? Değil! Taksim Dayanışması hiçbir şiddet çağrısı yapmadan tercümanlık vazifesi yaptı. Fakat milyonlarca insanın sokağa çıktığı hali Taksim Dayanışması'na sıkıştıramayız, Taksim Dayanışması'nın gerçekliği bu değil."
29 Mayıs'ta yürütmenin durdurulması için dilekçe verdim. "Bakın bu iş başka iş oluyor" dedik ama hâkim karar vermedi. Uzun süre karar vermedi. 15'inde parktan çıkartıldık. 18'inde salı günü Ulusal Yargı Ağı'na giriyorum ve orada bir görüşme tutanağı görüyorum. Başkan ve üyeler, iptal yazıyor. Bütün arkadaşlarıma diyorum ki "görüşme tutanağını gördüm iptal yazıyor. Ama benim önerim gerekçeyi görmeden açıklama yapmayalım. Birincisi hâkime ayıp olur. İki gerekçesini görmedik, o nedenle iptalin niteliğini bilemeyiz." İdari yargıda gerekçesiz karar hiçbir şey ifade etmez. Üçüncüsü biz gerekçe yazılmadan bunu açıkladığımız için heyete baskı kurabilirler ve gerekçe değişebilir. Sonra uzun bir ara geçti. 3 Temmuz'da Zaman Gazetesi muhabiri aradı Başka bir kararda bu davanın bilgisini gördü. Bence o kararı kendisi de gördü. Tabi ki Fethullahçı, tabii ki suç ortağı, o dönemki iktidarla kader birliği içinde. Ben de asker arkadaşımla konuşuyormuş gibi olabildiğince açıklamaya çalışıyorum. 4 Temmuz'dan sonra Zaman Gazetesi'ne bakın, şahsım kaç defa hedef gösterilmiş. Ama savcılık bir suç ortaklığı var gibi anlatmaya çalışıyor ama mümkün değil. 3 Temmuz'daki bu konuşmanın ardından, yalvardım vermediler kararı, 3'ü akşamı meydana gidip kararı açıkladık. Ferahladı mı? Biraz ferahladı."
"Ama iddianame Akp-Fethullahçı suç ortaklığının bugünkü ifadesidir ki, 15 Temmuz’da kamuflajıyla tanktan çıkan Mithat'ın hakkını savunuyor. Savcı, Fethullahçılara inanarak karara kağıt parçası diyor. Tankçı Mithat'a inanıyor, hâkim kararına kağıt parçası diyor. 6 Temmuz'da o kadar panikliyorlar ki 8 Temmuz'da Taksim Dayanışması üyeleri panikle gözaltına alınıyor. Ben Ocak 2014'ten beri bizim hakkımızda gözaltı kararı çıkarma planları olduğunu biliyorum. 16 Temmuz'da İBB'nin kararın durdurulduğuna dair bize tebliğ yok dediği yazısı var. Kadir Topbaş neden görevden alınmadı bilmem ama Fethullahçılarla da emperyalistlerle de iş tutanlar bellidir ve bizimle bunun bir alakası yoktur. Gezi direnişi, emperyalizmin parçası olamayacağı gibi, Fethullahçıların temsil ettiği karanlığın da tam karşısındadır.
"Akif Beki isimli gazeteci kılığındaki iş takipçisinin, utanmazın ismini neden iddianameden çıkartıyorsunuz? Her gün CNNTürk'de şahsıma ve Taksim Dayanışması'na hakaret etti. KCK'dan, Ergenekon'dan biliriz. Fethullahçı alçaklar TV ve basından hönkürür ardından operasyon başlar. Neden Akif Beki'nin ismini mahlaslıyor, çıkartıyorsunuz da onunla ilgili yazılan sözlere yer veriyorsunuz? Garaj İstanbul toplantısıyla ilgili kim neyin toplantısını yaptığını bilmiyoruz. O dönem herkes Geziyle ilgili bir şeyler yapıyordu."
"Yiğit Aksakoğlu'nun fotoğrafını görmeden kim olduğunu hatırlamadık mesela. Ben Kavala'yı tanırım. Herkes gibi basından tanırım Konuşmamızda bir tek para pul meselesi yok ki mahkeme kararıyla dinlenmiş bir sürü telefon görüşmesi var."
"Alman Konsolosluğu ile konuşma meselesi... Bu iki metreden çekilen fotoğrafı hatırlıyorum. Bokunu çıkardınız, dedim. Mahkeme kararını veriyorum orada. Neden Türkiye'nin en önemli toplumsal meselesiyle ilgili bilgi alma ihtiyacı olarak görmüyoruz? Alman Konsolosluğu Gümüşsuyu'nda. Fransız Konsolosluğu duvarından dolmuş kalkan bir ülkede yaşıyoruz. Ha ama size diyeyim, o gün Mücella Yapıcı gözaltında, Taksim Hill'de TMMOB, TTB basın toplantısı yapacak. Ben başıma gelenleri biliyorum çünkü peşimizde kuyrukla geziyoruz. Randevuyu Taksim Hill'e verdim. Neden? Tüm görüşmeler Gezi Cafesi'nde ya da Taksim Hill'de bu kadar polisin olduğu yerde?"
"Murat Pabuç meselesi... Murat Pabuç'un nasıl ifadesi alınmış bunu soruyor mu savcı? Murat Pabuç'un dilinin çamurunu bize sıçratmaya hakkı yoktur! Murat Pabuç ya da mensubu olduğu parti kendi rezilliğini kendi kapatsın ama savcılık bunu alıyorsa bu ifadenin hukukiliğini tartışsın."
"Hanzade Germiyanoğlu ile ilgili de dediğim gibi fon kullanmak fon kullanmak suç değil. Fakat biz fon kullanarak çalışmıyoruz. Taksim Dayanışması'nın bir tek kuruş yabancı para kullandığına ilişkin tek ima yok. Kişisel olarak kursağımızdan tek kör kuruş geçmedi. ki mimarlar odasının da genel kurul ilanı var. Ama şu itirazı da söylemek istiyorum. Bu şahıs, Gezi sürerken, Ethem, Berkin, Ali daha hastanedeyken Ahmet daha sağken Gezi vesilesiyle para kazanmaya niyetlenmiştir, bizimle de ahlaken de uzak yakın ilgisi yoktur. Bizimle alakası olamayacak meselelerle ilgili bu kadar açık kuvvetli konuşması ceza yargılaması açısından bana biraz manidar geliyor..."
"Ben 2013 haziranı itibariyle Mısır'da şeriatçı Mursi ile darbeci Sisi arasında tercih yapmak zorunda mıyım? Mısır'da da Tunus'ta da ne şeriatçılardan ne darbecilerden yana değiliz. Biz üçüncü tarafız, demokrasiden, eşitlikten tarafız."
"Gezi direnişi anti faşisttir, polis şiddetine geçit yok, no pasaran demektir. Gezi emperyalizme karşıdır. Hiçbir yabancı oyunu ile “komplo” ile izah edilemez. Bu başından beri geziyi anlamama-anlayamama-anlamazlıktan gelme halinin devamıdır."
"Bu memleketin ağacına, ormanlarına sahip çıkmak, tarım topraklarının tarumar edilmesine itiraz etmek, akan suyunun bütün ekosistemi bozar şekilde talan edilmesini kabul etmemek, işçisinin ölüm koşulunda çalıştırılmasına karşı direnmek, çocuğunun eğitim hakkından mahrum edilmesi sonucunda kaçak cemaat yurtlarında öldürülmesinin peşini bırakmamak esas yurtseverlik budur. Emperyalizm dahi diyemeyip kırk dereden su getirenler geziyi karalayamaz. 1960’da 6. filoyu kıble alıp namaz kılanlar bize antiemperyalizmi anlatamaz."
"İddianamede Berkin Elvan’ın cenazesinde bulunmamla ilgili bölümler var. Ama bir çocuğun öldürülmesinin sorumluları bu kadar ayan beyan ortadayken hâlâ kimsenin tek bir gün ceza almamış olmasından bahsedilmiyor. İddianamede 1 Haziran’la ilgili uzun anlatımlar var ancak Ethem Sarısülük’ten bahsedilmiyor. Bin dereden su getiriliyor ama 3 Haziran’da Türkiye’nin iki ucunda yaşamını yitiren Mehmet Ayvalıtaş ve Abdullah Cömert unutturulmak isteniyor. İddianame “şirk koşmak” diyor ancak çocuğunun acısıyla gözümüzün önünde günden güne ölen Fadime Ayvalıtaş’ı hiç görmüyor."
"İddianame 28 Haziran tarihli basın açıklamasından söz ediyor ancak yıllar sonra Fırat’ın öte yakasındaki bir acıyı yüz binlerce insanın sokakta sahiplenerek andığı Medeni Yıldırım’dan söz etmiyor. İddianame 10 Eylül diyor ancak Ahmet Atakan’ın katili ile ilgili henüz dava açılmadığından bahis yok. İddianame Eskişehir’de bir ara sokakta dövesiye öldürülen Ali İsmail’i düşlerimizden çıkarmaya çalışıyor ama Mevlüt Saldoğan isimli katili Gezi Davası’nın zarar göreni, müştekisi olarak yutturmaya çabalıyor. İddianamede Kadıköy'de akla ziyan gaz kullanımı ile öldürülen Elif Çermikli ablamızdan söz edilmiyor."
Parktaki pankartta yazdığı gibi, mahalleme, meydanıma, ağacıma, suyuma, toprağıma, evime, tohumuma, ormanıma, köyüme, kentime, bedenime dokunma. Ben sıradan bir vatandaş olarak, emeği ile geçinen bir yurttaş olarak kendi kaderime karar vermek istiyorum. Haklardan bahsetmeden kurallardan bahseden hukuk düzenine itiraz ediyorum. Türkiye'de hangi dili konuşuyor konuşsunlar, hangi inancı yaşıyor olsalar da, hangi görüşten olasalar da bu kadar kardeşleştiği başka bir pratik yaşamadık. Gezi, insanin kendi kaderini eline alma iradesi, kararlılığıdır. Gezi bu memleketin eşitlik, özgürlük ve adalet umududur.
Çizim: Murat Başol
Can Atalayın savunmasının ardından tutuksuz yargılanan Tayfun Kahraman savunması için söz aldı. İddianamenin hukuk gözetilmeden hazırlandığını belirten Kahraman, "Bir meslek odası yöneticisi olarak kent suçlarına karşı mücadele ederken ve kente sahip çıkarken yargılanmamın başka açıklaması yoktur" dedi.
Tayfun Kahraman savunmasına şu sözlerle devam etti:
"İddianamede bana yöneltilen suçlamalardan biri olan “Kültür Varlıkları Kanunu’na muhalefet” suçunu en iyi bilenlerden biriyim, çünkü bir dönem Kültür Bakanlığı’nda uzman olarak görev yaptım. Ancak Gezi sürecinde Kültür Bakanlığı’yla aramıza kara kedi girdi, ayrıldım."
"Gezi’de aslında bizlerin de öngöremediği bir şey oldu. Gezi, toplumun vicdanı haline geldi. 27 Mayıs'tan 31 Mayıs'a kadar gördüğümüz şiddete karşı toplum vicdanı harekete geçti. Taksim’in siyasal simge olma özelliği ile polis şiddeti de birleşince Gezi ortaya çıktı. O güne kadar bastırılmış toplum vicdanını birden bire harekete geçirmek kolay değil. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir örgüt böylesine farklı toplulukları bir araya getirecek organizasyona sahip değil. 5 ya da 6 kişi ile gerçekleştirdiğimiz bir organizasyonla 10 milyon insanı nasıl sokağa çıkaracağız? Savcılığın bizi bu kadar mahir görmesi anlaşılır değil."
"Taksim Dayanışması doğal ve gönüllü bir bileşendir. Kamuoyunda karşılık bulmasının nedenleri arasında Taksim’in kentteki konumu, mekânsal anlamı, Taksim Dayanışması’nın muhatap alınacak tek yapı olması ve polis şiddeti vardır. Bu etkenlerle Taksim Dayanışması herkesin katılabileceği, yöneticisiz, lidersiz, ortak karar alan, birleştirici bir yapıdır. Taksim Dayanışması’nın üyeleri yoktur ve bileşenlerinin temsilcilerinden oluşan çatı yapıdır. Yatay ve hiyerarşisizdir. Meslek kuruluşları ve sendikaların oluşturduğu anayasal bir yapıdır."
"Taksim Dayanışması, hukuksuz bir şekilde yapılmak istenen proje kapsamında Gezi Parkı’nın işgaline karşı kamuoyunu bilinçlendirmek için açıklamalar yapmış, imza kampanyaları ve insan zincirleri gibi eylemler düzenlemiştir. Her dil, din, ırk ve ideolojiden insanın katıldığı bir eylem hakkında iddianamede, evrensel bir sembol olan sol yumruğun uluslararası bağlantıya işaret ettiğinin iddia edilmesi kabul edilemez. İddianamenin başarısız bir senaryodan farkı yoktur. Hiçbir kurum, para ya da örgüt böyle birbirinden farklı kitleleri bir araya getiremez."
"Taksim Dayanışması’nın talepleri barışçıl, makul ve kabul edilebilecek basitlikteydi. Sonradan Fethullahçı olduğunu öğrendiğimiz polisin olayları tırmandırması soruşturmak yerine, hükümet tarafından “kahramanlık destanı” olarak yorumlanmıştır."
"Taksim Dayanışması'nın yaptığı açıklamalar gözleri kapalı medya kuruluşları tarafından yayımlanmıyordu. İddianamede de açıklamalar yok. Bunlar kabul edilemez. Onlarca yaralı, şiddet dilinin kullanılması kamuoyunu harekete geçirmiştir. Dayanışma'nın açıklamalarında darbeye teşebbüs teşvik edilmemiştir. Demokratik taleplere ses verilmesi istenmiştir, Bu anayasal bir haktır. Bu sırada Türkiye Cumhuriyeti hükümeti hedef alınmamış, aksine yetkililerle görüşme yapmıştır."
"Taksim dayanışması tarafından gezi parkında yönetimin dışına çıkılacak hiçbir şey yapılmamıştır. Polis müdahalesiyle de park tamamen boşaltılmıştır.
"Bu süreçte Taksim Dayanışması bileşenleri olarak kamu malına zarar verilmesinde bir dahlimiz olmamıştır. Kimlerin gerçekleştirdiği de bulunmamıştır. Polisin müdahale etmesi Türkiye barolar Birliği'nin o dönemde hazırladığı raporda bu provokasyon anlatılmıştır. Gezi Parkı'na sahip çıkanlar olarak belki de tek hatamız kamu gücünü kullananlara güvenmek olmuştur. Bu yöneticilerin çoğu görevden alınmış ya da FETÖ üyeliğinden mahkûm edilmiştir Gösterilerde kamu malının zarar görmesinde cebir unsuru aramak kabul edilemez. Şiddeti öven, savunan faaliyetin olmamasına rağmen, cebir kullanarak kalkışmaya teşebbüs etmek akıl dışıdır."
"Gezi sırasında yaşanan her olaydan bizim sorumlu tutulmamızın akılla izah edilecek bir yanı yoktur. Gezi eylemlerini darbe teşebbüsü olarak değerlendirmek temsil grupları üzerinde hakimiyet kurmak gerektirir ki bu fiilen mümkün değildir."
"Bu süreçte hükümet, olaylar tırmanırken şiddetin sorumlularına yönelik soruşturma yürütseydi, polise sızmış FETÖ üyeleri tespit edilebilirdi. Hükümetin bizi meşru olarak tanıdığı gerçeği bile hükümeti devirmeye teşebbüsün olmadığının doğrudan kanıtıdır."
"Kültür Bakanlığı'nda çalışırken Antep'te görevlendirildim ve oraya gittim. Memuriyeti kaybetmeme isteği bile hükümeti devirmeye teşebbüs suçunun boş olduğunu gösterir."
"Fail olarak gösterildiğim cam kırılma olayında kim talimatı benden aldığını söylemiştir? 11 sayfalık analiz raporunda ne Taksim Dayanışma'nın ne de benim bahsim geçiyor. Hiçbir somut delile dayanmayan suçlamaları reddediyorum."
"İddianamede, öne sürüldüğü gibi FETÖ mensuplarının orantısız güç kullanarak olayları büyüttüğünü söylüyor ancak emri ben verdim diyen siyasilerden bahsetmiyor. Sadece kendi kendini dövdürerek hükümet devirmeye çalışanların dünyadaki tek örneği sanırım biziz."
"5 ve 13 Haziran 2013'te hükümetin daveti ile gerçekleşen davetlere de katıldım. İddianamede Erdoğan'ın görüştüğü kişiler sayılıyor ancak bizim ismimiz geçmiyor. Katıldığım görüşmeler sonrasında yaptığım açıklamalar göstermektedir ki ne şahsımın ne de Taksim Dayanışması'nın hükümeti devirmeye teşebbüsü olmadığı gibi toplumun talepleri ile ilgili tercümanlık görevi vardır."
"Gezi eylemleri için “sui generis” (kendine özgü özelliklere sahip) benzetmesi yapan iddianameye ilişkin 'sui generis' olan tek şey bu iddianamenin kendisidir. İddianameyi hazırlayanlar Gezi'nin Sui generis olduğunu anlamamışlardır. Sui generis'in hukuki bir karşılığı yoktur. Demokratik hak kullanımını yargılamak isterseniz anlamsız nitelemeler yaparsınız. Örgüt suçlamasından hakkımızda takipsizlik ve beraat kararı olduğu için savcılık iddianameyi doldurmaya çalışmıştır.ODTÜ öğrencilerinin Gezi'ye destek olması, Roger Waters'ın konseri bile suç sayılmıştır."
"Bu süreçte meslek odası yöneticisi kimliğimde yer aldım. Ne Gezi'de yapılacak projeye itiraz etmek, ne de dava açmak, kamuyu bilgilendirmek de suç değildir Bunların hükümeti devirmeye teşebbüs olarak suçlanmasının akılla izah edilir yanı yoktur."
"Kontrol etme imkanımızın bulunmadığı sokak olaylarından sorumlu tutulmak mümkün değildir. İddianame bir komplo teorisi üzerine kuruludur. Benim gibi birçok kişiyi, olayı üst üste yığarak gayri hukuki bir yaklaşım sergilemektedir."
"İddianamede belirtildiği gibi Can Atalay ve Mücella Yapıcı ile irtibat halinde olduğum doğrudur. Bu mesleğim gereği normaldir. Çiğdem Mater ile de irtibatlıyım çünkü kendisiyle sosyal hayatımda da görüşürüm, arkadaşım olur. Memet Ali Alabora ile de Gezi Parkı eylemleri nedeniyle irtibat kurduk. Kendisini sinema ve dizilerden tanırım. Başka bir tanışıklığım yoktur. Osman Kavala'yı da medyadan iş insanı olarak tanırım. Kendisiyle bir kez irtibat kurmuşum."
"Tek bir görüşmeyle irtibatlı olduğumuzu iddia etmek mantık dışıdır. İddianamede sıklıkla yer alan diğer etkinliğe gelmek gerekirse, sağ olsun Emniyet görevlileri bizi İzmir'e kadar takip etmiş. Karaburun Bilim Kongresi'ne katılmamız da iddianameye girmiştir. Kamuya açık bu kongrenin içeriği iddianameye yansıtılmış ve olayları Türkiye'ye yayma isteği olarak yazılmıştır. Fransız bir gazeteciyle yaptığımız röportaj da iddianameye girmiştir. Bu röportaj Gezi eylemleri sırasındaydı. Oda başkanı olmam nedeniyle sıklıkla yaptığım röportajlardan biridir."
"Dayanışma bileşenleri içinde yer alan forumların Taksim Dayanışma tarafından yönlendirmeyle oluştuğu söylenemez. Forumlar kendiliğinden parklarda oluşan gruplardır. Bunların bir araya gelmesi talimatla olmamıştır. Gezi'de tanışan insanlar park boşaltıldıktan sonra kendi semtlerindeki parklarda bir araya gelmişlerdir. İnsanların forumlarda güncel konuları görüşmeleri suç olmadığı gibi suçu öven veya teşvik eden yanları da yoktur. İddianamede bahsettiği gibi forumların koordinasyonu ile Osman Kavala ile ne yüz yüze ne de telefonla görüştüm. Bir ilişki ağı gösterilmeye çalışılsa da somut bir delil yoktur bununla ilgili. Bu bir suçlama olmasa da katılmak mümkün değildir. Sosyal medya paylaşımlarıma geldiğimizde ise bu paylaşımlar suç niteliği taşımamaktadır. Atmış olduğum tweet'ler ifade özgürlüğü kapsamındadır."
"İddianamede Foto-Film Şube Müdürlüğü tarafından Hatay'daki bir eylemde çekilen görüntülerde Ahmet İnsel ve benim olduğum söylenmiştir. Görüntülerde havai fişekler de vardır. Bizi tanıyanlar böyle bir eylem içerisine girmeyeceğimizi bilir."
"İddianamenin ne kadar özensiz ve ciddiyestsiz olduğunu, Gezi parkını korumuya çalıştığımızı anlatmaya çalıştım. Bu iddianame geziyi anlatmamaktadır. Gezi antiemperyalisttir. Gezi, temsil eksikliği hissedenlerin tepkisidir. Gezi barışma, kucaklaşmadır. Geziden korkulacak bir şey yoktur"
Tayfun Kahraman'ın savunmasının ardından tutuksuz yargılanan Mine Özerden savunması için söz aldı. Özerden'in savunması şu şekilde:
"Davanın sevindirici yanı cinsiyet eşitliğini yakalamış olmasıdır. 8 kadın, 8 erkek sanık var. Bir de heyette kadın üye var."
"Osman Kavala'nın bunca zamandır tutuklu olması ülke ve sivil toplum için kayıptır."
"Biz de hak temelli çalışan Taksim Dayanışması’nın paydaşlarından biriydik. Yayalaştırma projesine karşı gönüllü bir hak savunucusu olarak yapabileceğim her işe koşmaya başladım. 'Daha iyi bir Taksim, daha iyi bir proje, daha iyi bir gelecek istiyoruz' diye yola çıktık. 'Otoriter bir anlayışla tepeden bir proje istemiyoruz' diye devam ettik."
"Rant uğruna şehir betona dönmesin diye sürdürdük mücadelemizi. Taksim’in her kesimden insanın ifade alanı olmaya devam etmesi için çalıştım. Taksim birkaç rantçının değil, en çok emekçinin taraftarın, çocuğun, gencin, marjinalin, kedinin köpeğin, kuşun meydanı. Her kesimden insanın birbirine değmese de yaşayabildiği bir mekân Taksim. Bu nedenle topçu kışlasının yapılmasını elbette istemiyorduk."
"Kolluk kuvvetlerine orantısız güç uygulaması için verilen talimatlar neticesinde 9 kişi can verdi, yüzlerce kişi yaralandı. Şiddetsizliği savunan meşru müdafamız bile suç kabul edildi. Çantasında biber gazına karşı sağlık malzemeleri taşıyanlar bile gözaltına alındı."
"Gezi, toplumsal ve onurlu bir harekettir. Tapeler algı yaratmak için kullanılmıştır. Mesela Yiğit Ekmekçi ile Gezi’den aylar sonra yaptığım görüşmenin Gezi ile ilgisi olmadığı halde, Yiğit bana sırf “kaos yönetiyorsun” dediği için iddianameye konulmuştur. İddianamede yer alan tüm görüşmeler hukuka aykırı şekilde elde edilmiştir."
"Şahsıma atfedilen somut dayanaktan yoksun ve asılsız kurguyu kabul etmiyorum. Hiçbir suç işlemedim. Beraatimi talep ediyorum."
Mine Özerden’in ardından tutuksuz yargılanan Yiğit Ekmekçi savunmasına başladı. 22 yıldır Taksim, Gümüşsuyu’nda yaşadığını belirten Ekmekçi, Gezi'nin her zaman hayatının bir parçası olduğunu söyledi. Barışçıl bir protestoda orantısız şiddetin haksız olduğunu kaydeden Ekmekçi savunmasına şu sözlerle devam etti:
"Ne Gezi’yi finanse ettim ne de bir toplantısına katıldım ki toplantıya katılmak elbette suç değil. Gezi sürecini yakından takip ettim. Eylemler sırasında yaşanan şiddet olaylarını kınıyorum. İddianamedeki 16 kişiden 11'ini tanımıyorum."
"Yurtdışında hiçbir kişi ya da kuruluşla temasım yokken nasıl olup da 'yurtdışı ile bağlantı kurduğumu' takdirinize bırakıyorum. Hiçbir suç unsuru içermeyen ve hiçbir suça yönlendirmeyen telefon dinlemelerimin suç unsuru sayılmasını ve tarafıma yöneltilen suçlamaları kabul etmiyor, beraatimi talep ediyorum."
İnanç Ekmekçi duruşmada hazır bulunmadığı için savunması alınamadı. Tutuksuz yargılanan sanıkların beyanlarından sonra Osman Kavala'nın ’nın avukatlarından Köksal Bayraktar savunmasına başladı. Köksal Bayraktar şunları söyledi:
"Hükümete karşı suç işlenmesi için bu suçun cebir ve şiddet içermesi gerekir. Cebir ve şiddet maddi unsurlara dayanır. Nedir bu maddi unsurlar? Bakanlar Kurulu’nun, yani hükümetin görevini ifa etmesine engel olmak, örneğin Bakanlar Kurulu toplantısını basmak, vs. İddianamede Gezi olaylarında meydana gelmiş 198 adet eylem, “şiddetsiz eylem” diye nitelendiriliyor. Peki, madem böyle bir niteleme var, cebir ve şiddeti nereden buluyor anlayabilmek mümkün değil"
"İstifa çağrısı, hükümeti eleştirmek, hükümet aleyhine protesto yapmak hiçbir zaman TCK 312. madde (“hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçu) içerisinde değildir."
"Gezi hükümeti düşürmeye elverişli olsaydı, dönemin başbakan yardımcısı Bülent Arınç bizzat parka gelip konuşur, ayrılırken de “mesaj alınmıştır” der miydi? Bu eylemler gerçekten korkutucu olsaydı, dönemin başbakanı Kuzey Afrika’da seyahate çıkar mıydı?"
"İddia makamı diyor ki 'suç işleme iradeleri ortaya çıkmıştır'. Lütfen suç işleme iradesini Gezide dolaşmak, poğaça götürmek ya da alkış tutmak olarak anlamayın. Buradaki irade Ankara'daki bakanlar kurulunu zorla devirme iradesidir. Öyleyse neden bu insanlar 7 sene sonra yargılanıyor. İçimizde düşünce özgürlüğüne emek vermiş üstatlarımız var. Sınırlılıktan sınırsızlığa geçilmiştir. Lütfen kavramları soyut olarak ele almayın. Düşünce özgürlüğü sınırsızsa, Türkiye'de dernek kurmak özgürlüğü de sınırsızdır. Toplanma özgürlüğü de sınırsızdır. Toplanma özgürlüğü düşünce özgürlüğünün devamıdır. Düşünce özgürlüğü sınırsız olup toplanma sınırlı olmaz"
"Maddeyle ilgili cebir ve şiddetin olmadığı, hareketlerin elverişlilik ilkesine dahil olmadığına beyan ettik İddia makamı diyor ki, 312/2 de "bu suça bağlı olarak işlenen suçlardan dolayı bu iddianameye dahil olan sanıklar..." Kedinin köpeğin öldürülmesi, otomobilin camının kırılması... Okurken mizah yazısı mı okuyorum dedim. Tüm bunlar 312/1 i işlemek için meydana getirilen suçlar mı? Ama iddia makamı diyor ki: "TCK 312/2 tanımlanan şekilde 312/1 deki suçu işleyen şüğhelilerin atılı suçların işlenmesi sırasında işlenen diğer suçlardan da sorumlu olacağını, şüphelilerin gezi kalkışmasını organize eden grubu..." TCK der ki özgün suçlarda memurların suçlarında arkadaki suçları azmettiren olarak yargılanır. Burada memur yok ki. Objektif sorumluluğu Ceza hukukundan kaldırdığınızda Orta Çağ'a dönersiniz. Taksim'de bir takım hareketler yaparken Kars'ta işlenen suç nasıl benim sorumluluğum olur?"
"Gezi olayları mayısın ikinci yarısında başlamış Haziran sonunda sona ermiştir. Haziran 2013'ten bugüne 6 yıldır Türkiye bakanlar kurulunun yönetimi altında bulunuyor. Hükümet ortadan kalkmadı. Görevini yapamaz hale gelmedi. O halde biz tarihe karışan bir olayı 7 yıl sonra yargılıyoruz. 7 yıl sonra 7 yıl önce işlenmiş bir fiilden yargılanmaya kalkmak teknik hukuk açısından farz edilen suçu yargılamak demektir."
"Müvekkilim Kavala 18 Ekim 2017'de gözaltına alındı. İddianamede var. Ama iddianamede olmayan şey 16 iddianamenin yazılmasını bekledi. 16 ay boyunca "benim suçum nedir" diye parmaklıklar ardında bekledi. Bu, kişilerin adil yargılanma, belgelere ulaşma, masumiyet hakkını ihlal eden bir durumdur. 1 yıl 4 ay boyunca müdafiileri olarak 20 defa müracaat ettik ama taleplerimiz reddedildi. Sonra nihayet 4 ay sonra huzurunuz çıkabildik. Yani Kavala gözaltına alındıktan 20 ay sonra AİHM'in son kararı çıktı. Türkiyede'ki örgütlerden biriyle ilgili olarak bize çok benzeyen bir olay var. İlgili olayda şahıs 15 ay iddianamenin yazılmasını beklemiş. Biz 16 ay bekledik. İlgili kararda AİHM'de ilgili kişiler 18 ay sonra mahkemeye çıkabilmişler, biz 20 ay sonra çıkabildik. Bu AİHM ve AİHS'i ihlaldir.
"Bu durumdaki kişinin artık özgürlüğüne kavuşmasını istiyoruz. Bu nedenle müvekkilimin tahliyesini arz ve talep ediyorum."
Avukat Bayraktar’ın savunmasını tamamlamasıyla duruşmaya kısa bir ara verildi. Aranın ardından mahkeme başkanı, zaman kısıtı nedeniyle bugün yalnızca tutuklu sanıkların avukatlarının beyanlarının alınacağını söyledi.
Aranın ardından Yiğit Aksakoğlu'nun avukatı Turgut Kazan beyanda bulundu. Kazan şunları ifade etti:
"Bu iddianame TCK 312. madde (hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs) bakımından bırakın yasayı hukuku, akla ziyan bir metindir."
"Müvekkilim Aksakoğlu'na yöneltilen en büyük suçlama ‘şiddetsiz eylemler düzenlemektir’. Sivil itaatsizlik eylemlerini TCK 312'den yargılamak hukuk katliamıdır."
“Bunca yıllık avukatım, 12 Mart, 12 Eylül iddianamelerini gördüm. Hepsi hukuka aykırıydı, ama hiçbiri bu kadar uçuk değildi."
“İddianamede ‘Erdoğan'ı ve hükümetini yıpratmak’ gibi bir suç var. Bu nasıl bir suç? Bu suçsa ben de Erdoğan'ı yıpratmak istiyorum!"
"Müvekkilim elinde bir tuvalet kağıdı poşetiyle ofisinin önünde görüntüleniyor. Polis bu görüntüye "faaliyete katılma" dedi, savcı da aldı iddianameye ekledi."
"16 kişi aleyhinde hazırlanan iddianamede sanıklar 'hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüsle' suçlanıyor ve ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılanıyor."
"Gezi eylemleri yoluyla hükümeti devirmek isteyen bir yapılanma hiç dava açıp yayalaştırma projesini durdurmak ister mi?"
"Tapeler yasal değildir. Bu nedenle iddianameyi yazan savcının 'kıymetlendirdim' demesi kabul edilemez. Çünkü kıymetsizdir, kıymetlendiremezsin."
Akskaoğlu’nun avukatı Turgut Kazan savunmasını tamamladı. Avukat Kazan’ın ardından duruşmada hazır bulunmayan İnanç Ekmekçi’nin avukatı Aynur Tuncel Yazgan, Ekmekçi'nin ifadesinin istinabe yoluyla alınmasını talep etti.
Duruşma savcısına mütalaası soruldu. Savcı, Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu’nun, üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyetinin dikkate alınarak tutukluluk hallerinin devamını istedi. Ayrıca bir kısım sanıkların yasak delil olarak dinleme kayıtlarının dosyadan çıkarılması talebinin reddini, hakkında yakalama kararı bulunan sanıkların hakkındaki yakalama kararlarının infazının beklenmesini istedi
Mahkeme, tahliye taleplerini değerlendirmek üzere duruşmaya kısa bir ara verdi. Aranın ardından mahkeme davada ara kararını açıklayacak.
Gezi Parkı davasında yargılanan diğer sanıklar Ayşe Pınar Alabora, Can Dündar, Memet Ali Alabora, Gökçe Yılmaz Handan, Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu hakkında yakalama kararı bulunuyor.
Oturumda Fransa'nın İstanbul Başkonsolosu, Milletvekilleri Filiz Kerestecioğlu, Ahmet Şık, Garo Paylon, Meral Beştaş ve Levent Tüzel duruşmayı izlediler.
Savunması için söz alan Osman Kavala, "20 aydır tutuklu bulunmama sebep olan fantastik bir kurgudur. Gezi olaylarının organizatörü olduğum söylenmiştir. Hakkımdaki iddialar haysiyet kırıcıdır. Hayatımın hiçbir safhasında demokratik seçimler dışında hükümet değişimine yakın durmadım. ifadelerini kullandı.
Bu davada suçlanan kişilerin kendisinin veya başkasının talimatıyla gösterilere katılmış olmasının söz konusu olamayacağını belirten Kavala şunları söyledi:
"Ergenekon ve Balyoz davalarında hukuksuzluğu eleştirdim. Toplumsal barışa ve uzlaşmaya hizmet etmeye çalıştım. Hiçbir zaman gizli bir örgütle ve cemaat yapısıyla ilişkim olmadı. Davranışlarım, gizli bir faaliyet yürüten birinin davranışları değildir. Gezi olaylarıyla ilgim gezi olaylarından 3 ay sonra açılan sergi olmuştur. Gözaltına alınmadan önce suçlu olduğumun kabul edildiğine inanıyorum. İddianamede gizli bir örgüt üyesi olduğuma ilişkin delil mevcut değildir. Mehmet Ali Alabora’yla ilişkim gezi olaylarından sonraki iki telefon konuşmasıdır. Yaptığım konuşmaların hiçbirinde eylem talimatı olarak algılanacak bir şey yoktur."
"Otpor veya Canvas’tan kimse ile bir tanışıklığım veya bağlantım yoktur. Birkaç kişiden oluşan bir örgütün 80 ilde eylem yapmış olduğu iddiası oldukça fantastiktir."
"Gezi’yi finanse ettiğim yönünde tek bir delil yokken, MASAK raporları bunları tespit etmişken tutukluluğumuz devam etti. Hangi delile dayanarak bu oldu?"
"Gezi iddianamesi, Ergenekon davalarını hatırlatıyor. Gezi iddianamesi, FETÖ savcıları tarafından hazırlanmış, daha sonra onların görevden alınmalarının ardından yeniden kıymetlendirilmiştir. Somut delillere gerek duymadan iddianame hazırlanması FETÖ döneminde emniyette ve yargıda sık uygulanan bir durumdu. Şimdi de aynı uygulamanın geçerli olduğu görülüyor. Bu iddianamenin ciddiye alınabilmesi için maddi kanıtlar olması gerekiyor. Finansmanını sağladığım iddia ediliyor ancak bunu kanıtlayacak bir delil yok. Böyle bir finansmanın iz bırakmadan yapılması mümkün değildir."
"2013'te Açık Toplum ve Anadolu Kültür’ün harcamalarına bakıldığında olağanüstü bir para akışı söz konusu değildir. Ne Açık Toplum’da ne de Anadolu Kültür’de hiçbir zaman fon yönetecek yetkim olmadı. Benim üzerimden Gezi olaylarına finansman aktarıldığına dair hiçbir kanıt mevcut değildir. Anadolu Kültür A.Ş.’den Gezi olaylarına ilişkin hiçbir fon aktarımı olmadığı MASAK raporlarında çıkmasına rağmen, “delil durumlarında değişiklik yok” denerek tahliye talebimin reddedilmesi vahim bir hukuk ihlalidir."
"İddianamedeki kurgu olgusal temele oturmamaktadır. İddianamede yer alan “Gezi eylemlerinin derinleştirilmesi” sözleri, gerçekle ilgisi olmadığı halde sanki benim ağzımdan çıkmış gibi kurgulanmış. İddianamede yer alan 26 Eylül 2013 tarihli ihbar mektubunda, Mine Özerden üzerinden birkaç kişiye hesap açtırarak gaz maskesi yardımında bulunduğum iddia edilmiş. Açık Toplum Vakfı’na ilişkin MASAK raporlarında böyle bir aktarım yoktur."
"Gezi eylemlerine katılan insanlar sınıfsal, cinsel ve etnik çeşitliliği olan, sosyal adalet talebinde bulunan insanlardır. Yapılan araştırmaların hiçbirinde Gezi olaylarının hükümeti devirmek için yapıldığı sonucu ortaya çıkmamıştır. Tüm eylemler yatay ve lidersiz olarak gerçekleşmiştir. Gezi ile ilgili ilk eylemin bir grup gencin çadır kurmasıyla başlayıp, iş makinalarının harekete geçmesi üzerine eylemlerin kitleselleştiği raporlarla sabittir. Hükümetin raporunda da “Gezi eylemlerin barışçıl olarak başladığı”, daha sonra da “birtakım örgütlerce suistimal edildiği” söylenmiştir."
"Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın Gezi’ye yönelik polis müdahalesiyle ilgili raporunda, göz yaşartıcı fişeklerin yaygın olarak usulsüzce kullanıldığı ve hedef gözetilerek atılması sonucu pek çok kişinin yaralandığı söylenmiştir. Raporda bu durumun (polisin usulsüzce gaz kullanması) protestoların artmasında etkili olduğu söylenmiştir. Bu da eylemlerin planlı olmadığını göstermektedir. Nesnel gözlemlere, bilimsel araştırmalara uygun olmadan eylemlerin bir odak tarafından planlandığını düşünmek siyasi bir değerlendirmedir. Ancak hukukun, siyasi münazaraların üzerinde olması gerekir. Ergenekon davasında da kullanılan soyut değerlendirmelerin suçlamalara dayanak olması kabul edilebilir değildir."
"İddianamede dikkat çeken tuhaflık, hükümete karşı kalkışmayı benimle birlikte organize ettiği iddia edilen George Soros'un şüpheliler arasında yer almaması ve ifadesinin alınmamasıdır."
"Gezi Parkı’nın park olarak kalması kamusal yarara da uygundur. Gezi olayları sonrasında vuku bulan ölümlerden derin bir acı hissediyorum. Gezi olaylarında yer alan yüz binlerce kişiden farkım olmadığını belirtir, tahliyemi ve beraatimi isterim."
Kavala'nın tahliye ve beraat talebiyle savunmasını noktalamasının ardından, davada tutuklu yargılanan diğer sanık Yiğit Aksakoğlu savunmasına başladı.
Aksakoğlu, iddianamedeki suçlamaların temelden yoksun olduğunu ve kendisinin faaliyetlerine ters düştüğünü belirterek şunları söyledi:
"Sivil toplum ve sosyal kalkınma alanında araştırma yapan ve yayınlar hazırlayan bir uzmanım. Hayatımın hiçbir döneminde demokrasiye karşı bir yönetimden taraf olmadım. iddianamedeki suçlamalar temelden yoksundur ve faaliyetlerime ters düşmektedir."
"Benim MEB’le 2013’te yürüttüğüm bir proje iddianamede konu olmuş. Projelerimle ilgili konuşmalarım gezi olaylarıyla ilgili gibi gösterilmiş ve 220 gündür tutukluyum. AKP’li belediyelere aktarılan paraların görülmemesi, gazeteciler tarafından ya kötü niyet ya ihmaldir. 7 aydır 10 metrekarelik hücrede tek başıma tutuluyorum"
"2013 yılında çözüm sürecinde kurduğum Diyalog Grubu'nun ardından, şimdi benimle aynı cezaevinde olan savcılar ve polislerce dinlendim. 2013'te yapılan dinlemelerin kıymetlendirilerek 6 yıl sonra yeniden kullanılmasını anlayamıyorum."
"Ben hiçbir zaman şiddetle değişimden yana olmadım, ama değişimden yana oldum. Sivil toplum, doğası gereği siyasidir ama talepleri noktasında siyasetten ayrılır. Sivil toplumun amacı hükümeti değil, kendisine olan ihtiyacı ortadan kaldırmaktır. Sivil toplum yöntem olarak şiddeti dışlar. Cebir ve şiddetle hükümeti yıkmak sivil toplumun alanı değidir. Bir sivil toplumcu ve uzman olarak şiddeti ve şiddetle değişmeyi savunmadım."
"Cebir ve şiddetten anlamam. Bu 657 sayfalık iddianamede suç yok, suçlu var; pervasız bir ağırlaştırılmış müebbet talebi var."
"Hakkımda somut olarak sunulan tek delil, 2013 yılında yapılan telefon dinlemeleri. 26 Haziran 2013 ve Aralık 2013 arasında gerçekleşen dinlemelerden 31'i girmiş iddianameye. Şubat 2013'te yaptığım 43 görüşmenin içeriği yok, sayı olarak belirtilmiş.
"İddianameye içeriği konulan görüşmeler park boşaltıldıktan sonraki görüşmeler. Gezi’nin 2011'de planlandığı söyleniyor, ama delillerde bu yok."
"Bu ülkede her yıl 400 kadın öldürülüyor. Sokakta 3 kadına şiddet uygulayan bir adam, parti genel başkanına saldıran bir başka adam bir gün cezaevinde kalmadı. Ama benim şiddetsiz eylem konusunda yayınlamaya girişmem suç kabul ediliyor. Yedi aydır hapishanedeyim. İddianamede, şiddetsiz eylemlerde piyano çalınması ve duran adam ile yeryüzü iftarlarına ilişkin bir ses kaydım var. O konuşma bu eylemlerden bir ay sonra yapılmış. Ne durmak, ne piyano çalmak, ne de iftar yapmak suç. Tarihler belirtilmeden tapelerin iddianameye konulması suçlu gösterme çabası."
"İddianamede Gezi olayları öncesinde ya da sonrasında ismim geçmiyor. Taksim Dayanışması ile Anadolu Kültür ile Açık Toplum ile ilişkim yok. Olması suç değil, ama yok. Otpor-Canvas ile de yok. Bunları bırakın, Gezi’ye gittiğime dair bile bir delil yok."
"Gezi’de bir gece yatmışlığım bile yok. 220 gün cezaevinde yatacağımı bilseydim, bir gece Gezi’de yatardım. Gezi ile ilgili bir tane tweetim yok. Koca eylemi organize etmişim ama bir tane WhatsApp grubum yok. O zaman ben neden aylardır tutuklu yargılanıyorum?"
"Bu davada yargılananlarla bile ilişkisi olmayan Yiğit Aksakoğlu, Gezi eylemlerini yaygınlaştırmış ve derinleştirmiştir diyor bu iddianame. Ben neden bu iddianamede varım? Ne Gezi’den kalkışma, ne de bu davadan suç çıkar. FETÖ’cü savcı ve polislerin sözde delilleri kıymetlendirilerek hazırlanan bu iddianame hiçbir somut delile dayanmıyor."
"Ben sadece yasal değil, meşru bir şekilde STK yönettim. Bu iddianame, Türkiye’de zaten can çekişmekte olan sivil toplumu kriminalize etme çalışmasıdır. Bu dava sadece benimle, Gezi ile değil, hukukla yurttaş arasında örülen duvarla ilgili. Vereceğiniz karar bu duvarı yıkmayacak; duvara bir taş daha ekleyecek ya da eksiltecek."
"Ben temel haklarıma erişmek istiyorum. Kaçmak ya da delil karartmak için değil. Çocuklarımı okula bırakabilmek için, tahliyemi ve beraatimi talep ediyorum."
Yiğit Aksakoğlu'nun savunmasının ardından duruşmaya ara verildi.
Duruşma aranın ardından Mücella Yapıcı'nın savunmasıyla devam ediyor.
Birebir aynı fezlekelerden hazırlanan yeni bir iddianameyle aynı şuçtan ikinci kez yargılandığını belirten Yapıcı, "Hakkımdaki suçlamalardan en komiği 40 yıllık mimar olarak Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na muhalefetten cezalandırılmamın istenmesi" dedi.
İddianamede Can Atalay ve Osman Kavala ile Gezi'nin finansörü olarak geçtiğini kaydeden Yapıcı sözlerine şöyle devam etti:
"Ben 68 yaşında hala çalışmak zorunda olan bir kadınım. Keşke biraz param olsaydı da iki sandalye biraz poğaça da ben gönderseydim Gezi’ye."
"Sosyal medya paylaşımları ve telefon tapeleri daha önce yargılandığım ve beraat ettiğim davanın iddianamesi ile hemen hemen aynıdır. İddianamede Gezi Parkı ile ilgili faaliyetlerim, mesleğim doğrultusunda yaptığım çalışmalardır. İddianameye göre Gezi’de şiddet var algısını oluşturmuşuz. Gezi eylemlerinde yaşamını yitirenler kalp krizinden mi öldü? 46 insan gözünü kaybetti, bu algıyla mı oldu? İnsanlar yaralandı, algı yüzünden mi?"
"Hükümeti istifaya ve erken seçime zorlamışız. Partiler erken seçim istiyor, seçim yapılıyor, o da mı darbe? Hakkımdaki suçlamalar hiçbir somut delile dayanmıyor. Bu iddianamenin ileri sürdüğü iddiaları külliyen reddediyorum."
"Beş yıl önce savcılık benim de aralarında olduğum 26 kişiye aynı iddialarla dava açmıştı. Savcılık 5 yıl önce bu iddianameye de konu olan fezlekeyle “suç işlemek için örgüt kurmaktan” yargılanmamı istemişti."
"Yeni versiyon iddianamenin düzenlendiğinin söylendiği tarihlerde 1 Haziran 2015'te beraat ettik. Aynı iddianame, aynı tapelerle 6 yıl sonra yine yargılanıyorum. Bu kez ağırlaştırılmış müebbet, 2970 yıl hapis, 160 milyar TL para cezası ile cezalandırılmam isteniyor. Şimdi ben soruyorum, ben nasıl bir savunma yapmalıyım? Benim için sorunun cevabı basit; insanların sahip oldukları hakları kullanması nedeniyle cezalandırılmaları istenemez. Dayanışma bir görevdir, suç değildir."
"İddianamedeki delillerin hiçbiri kanuni değildir. Farklı suçlamalarla aynı suçtan iki kez düzenlenen aynı iddianame ne hukuka ne kanunlara ne de adalete uygundur. Ayrıca 'hükümet istifa' demek de suç değildir. Hukuksuzluklara dur demek meslek odalarının işidir. Taksim Dayanışma Platformu, demokratik ve meşru bir kuruluştur."
"Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin ortadan kaldırılması iddiasını tamamen, baştan aşağı, kendim için ve tüm arkadaşlarım için reddediyorum."
"Polis şiddeti ve iktidarın kışkırtıcı dili katalizör etkisi gördü. Toplum vicdanının itiraz sesi inanılmaz şiddetle karşılandı. Gençler öldü, gözlerini kaybedenler oldu. Kriminalize etmeye çalıştığınız Türkiye’nin en onurlu direnişi Gezi, bizim yarınımızdır."
"Asıl suç, toplantı ve gösteri hakkının çok şiddetli polis müdahalesiyle engellenmesidir. Devlet bizlerle değil, bunlarla uğraşmalıydı. Devlet, çocuklarımızın ölmesine sebep olanları cezalandırmalıydı. Bugün burada yaptığım savunma daha önce yargılanıp beraat ettiğim Gezi davasında yaptığımın aynısıdır. Yaşamlarını yitiren tüm gençlerimizin anısı önünde saygı ile eğiliyorum. Savunmam bundan ibarettir."
Mücella Yapıcı'nın savunmasını bitirmesiyle tutuksuz yargılanan sanıklardan Çiğdem Mater savunmasın için söz aldı. İddianamede 43 defa adının geçtiğini belirten Mater suçlamaya uyan eylemi hakkında iddianamede delil bulunmadığını söyledi.
İddianamede film çekmek ya da film çekmek suretiyle suç işlediğinin iddia edildiğini ifade eden Mater, "İddia edildiği gibi Gezi’yi anlatan bir filmin yapımında bulunmadım. Delil olarak sunulan tapeler hukuka aykırıdır. Tarafımdan yapıldığı iddia edilen film, Amerikan bir yönetmen tarafından çekilmiştir. Belgeselde konuşmacı olarak, kamera karşısında yer alıyorum" dedi.
Mater savunmasına şu sözlerle devam etti:
"Bu konuşma yalnızca 1 buçuk dakika sürüyor. Filme gerekli finansmanı bulamayacağımızı düşünerek Gezi ile ilgili bir film yapmadık."
"Gezi Parkı sadece şehirde nefes alabileceğimiz bir yer değil, deprem riski bulunan bir bölgedeki toplanma alanı aynı zamanda. Sadece parkın korunması için değil, bir sinemacı olarak gözlem yapabilmek için de oradaydım"
"Yöneltilen suçlamalar tamamen tapelere dayanıyor. Osman Kavala eski işverenim olduğu için uzun telefon konuşmalarımız hayatın olağan akışına uygundur. Can Atalay ile konuşmamız da hashtag yapmayı anlattığım bir konuşma. Saymadi, Nalcı ve Atalay ile yaptığım konuşma Gezi parkıyla alakalı olduğu düşünülerek 'kıymetlendirilmiş'. Bu konuşmalar 19 Ocak'larda düzenlenen Hrant Dink anmasına dairdir."
"16 Kasım 2018 sabahı saat 6 sularında Kaş'ta otelimden gözaltına alındım. Bir gün Kaş'ta geçirdim, Dalaman üzerinden İstanbul'a gönderildim. 8 saatlik sorgunun ardından adli kontrolle serbest bırakıldım. Sonra hakkımda ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılandığımı öğrendim.Hakkımdaki suçlar hukuksuzca elde edilmiş telefon kayıtları, çekilmemiş bir film ve gazdan etkilenenlere gaviskon vermem.Bunlarla ağırlaştırılmış müebbet ile yargılanmam yargı için de kabul edilmezdir"
"Hiçbir delil olmadan hükümeti yıkmakla suçlanıyor olmam bir film olsaydı inandırıcı bulunmazdı. Bu iddianame hayatın sinemadan daha kurgu olduğunun göstergesidir. Hakkımdaki bütün suçlamaları reddediyor, beraatimi talep ediyorum."
Mater'in savunmasının ardından duruşmaya 15 dakika ara verildi.
Aranın ardından tutuksuz sanıklardan Ali Hakan Altınay savunması için söz aldı. İddianamenin herhangi bir suçu ortaya koymadığını söyleyen Altınay, "Hiçbir delile dayanmayan, gerçekleri ters yüz eden bu haksız suçlamaları tümüyle reddediyorum" dedi.
Altınay savunmasına şu ifadelerle devam etti:
"Açık Toplum Vakfı ile ilgim Gezi’den 4 yıl önce bitmiştir. Türkiye’de vakıf kurmak suç değil. Vakıflar asliye hukuk mahkemelerinin izniyle kuruluyor. Vakıfların hibe alması da, başka kurumlara hibe vermesi de suç değil."
"Gezi olayları bir yurttaş hareketidir ve kendilğinden gerçekleşmiştir. Açık Toplum Vakfı’ndan destek almamıştır. İddianamede Açık Toplum Vakfı’nın hangi desteğinin Gezi olaylarının başlaması ve sürmesi için yapıldığına ilişkin kanıt yoktur."
"Savcılık makamının bizi keyfî olarak suçlamasını engelleyecek bir gücüm yok. Darbe olarak algılanacak hiçbir eylemin içinde olmadım. Bu ülkenin iyiliği için çalıştım."
"Hiçbir suç işlemedim. Bu suçlamalarla karşılaşmaktan hicap duyuyuorum. En hızlı sürede ismimin bu töhmet altından kaldırılmasını istiyorum."
Ali Hakan Altınay'ın savunmasının ardından duruşmaya yarına kadar ara verildi.
Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, Yiğit Aksakoğlu’nun tahliyesine, Osman Kavala’nın ise tutukluluğunun devamına hükmetti. Gezi Davası’nda ikinci duruşma 18-19 Temmuz’da Silivri Cezaevi Adliyesi’nde görülecek.
Mahkemenin ara kararında, tahliye edilen Aksakoğlu hakkında yurt dışına çıkış yasağı ve haftada bir imza vermek suretiyle adlî kontrol tedbirleri getirildi. Kararlar oy çokluğu ile alındı.
© Tüm hakları saklıdır.