Gezi eylemleriyle ilgili yazdığı “Gezi Fenomeni" isimli kitapta o o dönem Başbakan görevini yürütmekte olan Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği gerekçesiyle 1 yıllık hapis cezasına çarptırılan ancak gerekçeli kararın açıklanması 5 yıl ertelenen gazeteci/yazar Abdurrahman Erol Özkoray İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’ne itirazda bulundu. Avukat Sennur Baybuğa tarafından kaleme alınan 10 sayfalık itiraz dilekçesi, savunma hakkı tamamen çiğnendiği için, kararın iptalini talep ediyor. Baybuğa “eğer üst mahkeme kararı bozmazsa bu kez Anayasa Mahkemesi'ne başvuracağız” dedi.
Kitapta doküman ve belge niteliğinde yer alan Gezi ayaklanması duvar yazılarından dördünü seçen savcı Hacı Hasan Bölükbaşı'nın talebini ceza ile sonlandıran hakim Onur Özsaraç'ın suçlu buldukları sloganlar şunlar: “Eşek olma halkı dinle”, “Totoş Tayyip”, “İstifa et şerefsiz” ve “Münafık Tayyip suç sende değil, seni doğuran ananda”.
“Olmayan kanundan ceza verildi, çünkü işlenmiş bir suçun yayın yoluyla tekrarı ile ilgili 162 sayılı kanun kaldırıldı ve artık yok. Mahkeme bunu diriltti ve aynı zamanda savunma yapmama izin verilmedi, bu en temel hukuki hakkımız elimizden alındı” diyen Baybuğa, kararın “ifade özgürlüğünü hiçe saydığını ve mutlaka bozulması gerektiğini” savundu.
Erol Özkoray, savcı Bölükbaşı'nın “keyfi bir uygulamada bulunduğunu” öne sürerek şöyle konuştu:
“Savcının Hacı olan adı kimin adamı olduğunu zaten ele veriyor. İlk görüşmede eski Şişli savcısı olduğunu söyleyince 'o zaman savcı Turgay Evsen'i tanırsınız' dedim. 'Evet iyi arkadaşımdı, ama öldü' dedi. Benim 'peki nasıl?' soruma ise 'gırtlak kanserinden' diye cevap verdi ve son gününe kadar ne kadar çok çalıştığını anlatmaya başladı. Benden sanki bir onay bekliyordu, ya da Allah rahmet eylesin türünden bir söz. Açıkçası beni hiç ilgilendirmiyordu Evsen'in cehenneme olan yolculuğu. Buz gibi durdum. Yanlış adama çatmıştı. Evsen, Genelkumay'ın adamıdır, bana 'emir büyük yerden geliyor' diyen kişidir. Derin devletten gelen emirle (Genelkurmay) Hrant Dink'e davayı açan ve ölümüne neden olandır. Yani devletin tipik bir emir eri. Bu arada İlker Başbuğ'dan gelen emirle bana da tam 16 dava açan şahıs. 50 yıl hapis cezası istenen davaların hepsini de kazanmıştım. 'Sizi gergin görüyorum' deyince ben de 'bu 17. dava olacak 14 yılda biraz anormal bir durum, bıktım' dedim. O da geçmişte olanlardan kendisinin mesul olmadığını belirtti. Ben de bunun üzerine 'bana dava açanlar şimdi Silivri'de hapiste' deyince kıyamet koptu. İfade özgürlüğü cellatlarını hiç sevmem, çünkü dünyanın en aşağılık işini yaparlar: Düşünce polisliği. 1984'ün yerel uygulayıcıları. Kitabı bile daha okumamıştı. Zaten bu tür görevi olanlar, okusalar da anlamazlar der dostum Ragıp Zarakolu. Emir de tepeden, Recep Tayyip Erdoğan'dan gelince davayı açmakta tereddüt etmedi. Gezi'de son kalan açık ta saldırıya uğramalıydı:
Sloganlar, duvar yazıları ve Gezi kitabı” Özkoray, savcı ile ilgili idari ve hukuki olarak yapılabilecek girişimler üzerinde çalışıldığını da belirtti.
İfade özgürlüğünde anayasa garantisi: 26. ve 90. maddeler
İfade özgürlüğünün en temel özgürlük olduğunu ve kurulmasına çalışılan demokrasinin bu evrensel değer üzerinden yükseleceğini söyleyen Erol Özkoray sözlerine şöyle devam etti: “Elimizdeki bu en değerli özgürlük Anayasa'nın 26. ve 90. maddeleriyle koruma altında. Ayrıca AİHS ve AİHM kararları da var. Uluslararası andlaşmalarla Avrupa'ya, Avrupa Birliği'ne, evrensel değerlere ülke resmen bağlı. Yani bizi, çapsız diktatörler, ayaktakımı iktidarları, kurmaya çalıştıkları totaliter sünni islam cumhuriyeti filan engelleyemez. Eğer illa da devlet var diyorsak, işte o devletin verdiği uluslararası sözler bu andlaşmalar. Bu durumda konumuz %100 siyasi ve demokrasiyle doğrudan ilgili. Çünkü ifade özgürlüğü yoksa demokrasi de yok.”
Recep Tayyip Erdoğan'ın meşrıiyeti kalmamıştır
“Bu çerçevede Recep Tayyip Erdoğan’ın ve iktidarının meşruiyeti kalmamıştır ve yoktur” diyen Özkoray şöyle konuştu: “Tam beş konu meşruiyet yitirilmesinin nedenlerini oluşturuyor. İlki iktidarı alırken devletle, rejimle, sistemle ve seçmenle yapılmış olan 'Toplumsal Sözleşme'nin çiğnenmesidir. Bunun içeriğini de 'laik cumhuriyetin korunması' oluşturur ki, elimizdeki en önemli bu iki değer -laiklik ve cumhuriyet- tarumar edildi. İktidar fiili olarak sünni islam cumhuriyetini kurmak için çalışıyor ve kazanımları yapısal olarak tahrip ediyor. Burada hedef 2023 yılında resmi olarak islam cumhuriyetine geçmektir ki, bu totaliter modelin adı Yeni Türkiye'dir. İkincisi, Recep Tayyip Erdoğan emir verdiğini açıklayarak, Gezi'de barışçıl halka şiddet uygulamış (8 ölü, 10.000 yaralı) böylelikle insanlık suçu işlemiştir. Üçüncüsü, Suriye'de İŞİD eliyle savaş suçu işlemiştir. Dördüncü olarak ise Recep Tayyip Erdoğan, Kobané'de soykırım suçu işledi. Beşinci ve son olarak ise milyarlarca dolarlık devasa yolsuzluk suçu. Bu suçlardan insanlık suçu, savaş suçu ve soykırım suçu Recep Tayyip Erdoğan'ın Lahey Adalet Divanı'nda yargılanmasını gerektiriyor. Aynı Sırp kasabı Miloseviç gibi. Ben şahsen bunun takipçisi olacagım. AB ile ilişkilerimde, Batı'daki girişimlerimde, yazılarımda, kitaplarımda, medyadaki söyleşilerimde hedef hep Lahey olacak. Bernard-Henri Lévy gibi dostum olan etkili karar vericilerle Recep Tayyip Erdoğan’ın Lahey'de yargılanması için çok ciddi mesai harcıyacağım. Hep birlikte bunu başaracagız. Ülkeyi başındaki felaketten kurtarmak için bu şart”.
Tayyip Erdoğan'a karşi hakaret davasi açılmalı
Muhalif bir entelektüel olarak, kamu yararına, demokrasi için sinsi totaliter bir rejim altında öncülük yaparken en önemli konu korkmamaktır diyen Erol Özkoray konuşmasını şöyle sürdürdü: “Sihir buradadır: Korkmamak. Korkmayınca dağlar devrilir. Baskıya, diktatöre, sahte padişahlara karşı hep hücüm halinde olmak zorundayız. Yoksa sistem bizi sivil ölüme mahkum eder. Mesela asıl halka ağır hakaret eden, bunu Gezi'den beri sürekli olarak yapan Recep Tayyip Erdoğan'dır. Şimdi avukatımla Recep Tayyip Erdoğan'a karşı hakaret davası açmanın yöntemlerini araştırıyoruz. Bu açılan kanaldan yüzbinlerce yurttaş dava açarak girebilir. Bu tür iktidar sapkını megalomanları ancak halk püskürtür. İşte yakın tarihten örnekler: Çevuşesku, Kaddafi, Saddam Hüseyin, Mübarek. Hepsi birer patolojik vakaydı”.
Sözlerine şöyle son verdi Erol Özkoray: “Tamamen iflas eden 'ılımlı islam'dan, bunların insanlıktan nasibini almadığının kanıtı Kobané olayı ile 'cihatçı islamcılar'a geçiş süreci tamamlandı. Artık takiye yok. Bu durumda sünni dünyanın halifeliğine soyunmak isteyen, yayılmacı, panislamist, Müslüman Kardeşler'e endeksli bir ideoloji ülkenin başında. Bir siyaset bilimci olarak bunun anlamı şudur: Ülke kökü dışarıda olan yabancı bir gücün işgalindedir. Ulusalcı/milliyetçi olmadığım için, bu yargıya bir demokrat ve demokratik sosyalizme inanan biri olarak varmam çok önemli. Recep Tayyip Erdoğan'dan ve kurmaya çalıştığı Sünni yeşil islam faşizminden kurtulmanın yolu seçimden olduğu kadar aslında, demokratik mücadele ile direnişten, hukuktan ve iç ile dış dinamiklerin hareket etmesinden geçiyor. Vakit kaybetmeden. Hemen”.