06 Şubat 2020 16:51
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gezi davasında esas hakkındaki görüşünü mahkemeye bildirdi. Otpor/Canvas, tiyatro oyunu, cemaat savcıları tarafından açılan soruşturmada elde edilen telefon kayıtları gibi tartışmalı kanıtlarda ısrarlı olan savcılık, davanın tek tutuklu sanığı iş insanı Osman Kavala ile sanıklar Yiğit Aksakoğlu ve Mücella Yapıcı'nın ağırlaştırılmış müebbet hapsini istedi. Üç ismin, halen firari olan sanıklar ile birlikte fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs ” suçunu işlediğini iddia eden savcılık, sanıklar Çiğdem Mater Utku, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi'nin de bu suçun işlenmesine yardımcı oldukları gerekçesiyle 15 yıldan 20 yıla kadar hapisle cezalandırılmalarını talep etti. Savcılık, yurtdışında bulunan sanıklar Ayşe Pınar Alabora, Can Dündar, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, Memet Ali Alabora ve İnanç Ekmekçi’nin dosyalarının ayrılmasını istedi ancak bu sanıkların da ağırlaştırılmış müebbet hapsi istenen isimlerle aynı eylemlere imza attıklarına işaret etti. Savcı Edip Şahiner imzalı mütalaada AİHM’nin derhal tahliyesini istediği Osman Kavala’nın tutukluluk halinin devamına karar verilmesi talep edildi.
Gezi davasına bakan İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilen mütalaada, Gezi eylemlerinin “Taksim Gezi Parkı’ndaki bazı ağaçların 27 Mayıs 2013’te başka yere nakledilmesiyle başladığı” belirtildi. Eylemlerin provokasyonlarla birlikte ülke çapında olaylara ve şiddet içerikli eylemlere dönüştüğünün anlatıldığı mütalaada, gösteriler sırasında çok sayıda emniyet görevlisi ve vatandaşın yaralandığı, hayatını kaybettiği, özel/tüzel kişilerin mallarının zarar gördüğü ifade edildi.
Mütalaada, savcılık çok tartışılan iddianamede yer alan kanıtlarda ısrarcı oldu. Firari cemaat savcılarının Kavala hakkında hazırladıkları fezlekede yer alan suçlamalar ve kanıtları yeniden tekrarlayan savcılık, mütalaasında, eylemler sürerken, Twitter üzerinde #occupygezi (işgal etmek) ve #DirenGeziParki gibi hashtagler açılarak Gezi Parkı’nın simgeleştirildiğini, ısrarla “direniş, ayaklanma vb.” çağrılar ile anılır hale geldiğini kaydetti.
Mütalaada, firari cemaat savcılarının o dönem başlattıkları soruşturmaya atıf yapılarak, “Cumhuriyet Başsavcılığımızca 2013/1120 sayısına kayden soruşturma başlatılmış ve şüpheli şahısların arasındaki irtibatın, bağlantıların tespiti ve olayların aydınlatılabilmesi amacıyla 18 Haziran 2013 tarihinden itibaren 108 şahısla ilgili teknik araçlarla izlenebilmesi, ses veya görüntü kaydı alınabilmesi ve iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararları alınmıştır” denildi.
Mütalaada, şöyle devam edildi:
“Her ne kadar basın - yayın organlarında ve sosyal medyada gösterilerin toplum refleksi ile bir anda oluştuğuna dair kanaat oluşturulmaya çalışılsa da olayın sosyal medyada yayılış biçimi, olayı başlatan ve yayılmasında rol oynayan aktörler, seçilen slogan ve imgeler; eylemin ilk gününden itibaren meydanlarda ve sosyal medyada en önde yer alan ve organize bir şekilde hareket eden, ayrıca uluslararası aktörlerden destek alan şahıslarca bilinçli bir şekilde yönlendirildiği ve yönetildiği tespit edilmiştir. Bu durum Gezi Kalkışmasının planlı bir senaryonun ürünü olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Gezi Kalkışmasının gelişi güzel ortaya çıkmadığı, bir organizasyon dahilinde sistemli ve planlı olarak yürütüldüğü, zamanla hükümet aleyhine protestolara dönüştürüldüğü, görünürde demokratik hak ve masum protesto gösterileri şeklinde lanse edilmesine rağmen, asıl amacın; yurt genelinde şiddet eylemlerinin çeşitli terör örgütleri vasıtasıyla tüm yurda yayılarak kaos ve kargaşa ortamı meydana getirilmesi ve bu şekilde, halkı, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silahlı bir isyana tahrik, halk ayaklanması çıkartılmasının amaçlandığı anlaşılmıştır.”
Mütalaada, iddianame olduğu gibi, oyuncu Mehmet Ali Alabora ile telefonla konuşan Kavala’nın “Bir ara bu yani bu hadisenin önümüzdeki şeyleri ne olur hani hep Avrupalılar her gördüğüm şey soruyor iyi tamam da hani bu siyasi durumu nasıl değiştirecek diye sorup duruyor bir ara bir yani bir kaç arka.. kişi oturup bir konuşsak mı” sözleri, “Avrupalılar” kelimesi büyük harfle yazılarak bu görüşe kanıt gösterildi.
Bu görüşmenin, eylemlerin önceden hazırlanmış bir plan dahilinde gerçekleştirildiğini gösterdiği, nihai amacın ise Arap ülkelerinde olduğu gibi kaos ve kargaşa çıkartarak bir hükümet değişikliği olduğunun açıkça görülebileceği vurgulandı.
Mütalaada, “Yapılan çalışmalar neticesinde çıkan olayların bir tertibat olduğu ve bu tertibatta Gürcistan, Sırbistan, Ukrayna ve Arap ülkelerinde meydana gelen halk ayaklanmalarında önemli bir aktör olduğu değerlendirilen George Soros tarafından kurulmuş olan Açık Toplum Enstitüsü Danışma Kurulu üyesi Mehmet Osman Kavala’nın organizatör şahıs ve finansör olduğu; Mehmet Ali Alabora ve eşi Ayşe Pınar Alabora ile Handan Meltem Arıkan, Yiğit Aksakoğlu, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, Ayşe Mücella Yapıcı ve diğer sanıkların sanık Mehmet Osman Kavala’nın direktifleri doğrultusunda olayların örgütlenmesini gerçekleştirdikleri tespit edilmiştir” denildi.
Mütalaada, şöyle devam edildi:
“Alabora ve birlikte hareket ettiği isimlerin şiddetin arttırılması için Twitter üzerinden örgütlendiği, PKK, DHKPC, MLKP gibi marjinal sol terör örgüt üye ve yandaşlarını, Oyuncular Sendikası aracılığı ile tiyatro ve sinema oyuncularını sokak eylemlerine çekmeye çalıştığı tespit edilmiştir. Amaç marjinal gruplar ve terör örgütleri vasıtasıyla şiddetin fitilini ateşleyip, kaos oluşturmaktır ve nitekim öyle de olmuştur. Olaylara katılan bir çok eylemcinin üzerinde terör örgütlerini temsil eden sözde bayraklar ve terör örgütü lideri fotoğrafları da bu hususu desteklemektedir.”
Mütalaada, dikkatli bakıldığında kalkışma senaryosunun 2011 yılında hazırlanmaya başladığının anlaşılacağı, Gezi Kalkışması başlamadan önce Arap Baharı ve Turuncu devrim gibi isimlerle anılan halk ayaklanmalarının detaylı olarak incelendiği, eylemlerin senaryolaştırıldığı iddia edildi.
2011’de Alabora’nın Gezi Parkı’nda çekilmiş video görüntülerinin olduğu, bu kayıtlarda, “Ayaklan İstanbul” ifadesinin yer aldığı, kayıtta, Alabora, eşi, ve Arıkan’la röportaj yapıldığı, bu röportajda, Arap Baharının bölgesel olmadığı, küresel olduğu, eninde sonunda Türkiye’de de olmasını arzu ettiklerini açıkça dile getirdikleri öne sürüldü. 2011’deki gündem oluşturma çabalarından sonra 2013’te uygun ortam oluşturularak Gezi olaylarının başlatıldığı ifade edildi.
İddianamede olduğu gibi, ilk olarak, “occupy hareketi ve OTPOR/Canvas’ın incelenmesi gerektiğinin anlatıldığı mütalaada, sözde "sivil başkaldırı" yönteminin teorisyenliğini ABD'de faaliyet gösteren ve Boston Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Gene Sharp’ın yaptığı, projenin uygulayıcılarının ise Otpor/Canvas adı verilen ve Türkçesi "direniş" anlamına gelen grup olduğu anlatıldı. İvan Marovic adlı Sırbistan vatandaşının kurduğu örgütün Gürcistan ve Arap dünyasında yaşanan devrimlerin de mimarı olduğunun belirtildiği mütalaada, bu konulardaki makalelerden örnekler verildi.
15 Haziran tarihli Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın yazısında da bu duruma işaret edildiği vurgulandı. Yazıda, Marovic’in 18-21 Haziran 2012’de Türkiye’ye geldiği, 7-15 Temmuz 2012’de Mısır’a gittiği, aynı dönemde Alabora, eşi, ve Arıkan'nın da Mısır’da oldukları kaydedildi. Ancak görüşüp görüşmedikleri konusunda kanıt sunulmadı. Aynı dönemde Kavala’nın da Avrupa’da bulunduğu anlatıldı.
Mütalaada, “Bu kapsamda OTPOR/CANVAS’ın ülkemizde uygulamayı planladığı senaryonun aktörleri genel olarak muhalif kimlikleri ile tanınan sanatçılar, reklamcılar, ajans sahipleri, çalışanları ile sosyal medya ve bilişim uzmanlarıdır. Söz konusu şahısların Otpor lideri İvan Marovic isimli ve Sırp uyruklu şahsın öncülük ettiği bir grup tarafından eğitildiği, olaylar öncesinde farklı mecralarda çeşitli oyun, etkinlik ve eylemlerle adeta prova yaptıkları ve Gezi Parkı eyleminin ilk gününden itibaren meydanlarda ve sosyal medyada en önde oldukları görülmüştür” denildi.
Mütalaada, Marovic Türkiye’ye geldikten sonra 30 Temmuz 2012’de Mi Minör adlı tiyatro oyununun provalarına başlandığı, Nisan 2013'e kadar gösterimde kalan oyunda izleyicinin sosyal medya aracılığı ile örgütlenip, temsili ülkenin başkanına karşı ayaklanmaya teşvik edildiği anlatıldı. Aynı isimlerin katıldıkları televizyon programlarında “twitter'la devrim olasılığı var", "140 karakterle ülkeler devriliyor", ‘'Pinima çok yabancısı olduğumuz bir yer değil", "yapılamayanların bir alıştırması olur”, "tiyatroya telefonlarınızla gelin diyoruz" ifadelerini kullandıklarına dikkat çekildi.
OTPOR/CANVAS denetiminde 2012’de bir halk hareketi için nabız yoklandığı ve ODTÜ'de 18 Aralık 2012 tarihinde başlayan ve günlerce süren öğrenci eylemleri sırasında ilk olarak daha sonra da karşımıza çıkacağı üzere sosyal medya üzerinde “OCCUPYTURKEY “sayfasının kurulduğu belirtildi.
2013’te de eylemlerin ilk başladığı tarihlerde gösteri grubunun önünde polisle tartışan bazı kişilerin taktığı kasklarda ve giydikleri tişörtlerde “#OCCUPYTURKEY" yazısının yer aldığı belirtildi ve “Söz konusu hashtag 28 Mayıs 2013 günü başlatılmış ve hashtag’in altında toplam 500 bin civarında tweet atılmıştır. Türkiye ve dünya gündemi twitter listesinde ise günler boyunca en üstte "#DirenGeziParkı" hashtag’i bulunmaktadır. Facebook'ta ise "OccupyTurkey" adlı sayfa, bu eylemler hakkında en hızlı bilgilerin paylaşıldığı, güncel gelişmelerin aktarıldığı sayfa olmuştur” denildi.
Mütalaada, şöyle devam edildi:
“Görüldüğü üzere sayfa Aralık 2012'de ilk kez kurulduğunda "DirenAnadoIu" bağlantı adını seçerken, livestream adlı video-yayın sitesindeki hesaplarının adı da "revoltistanbur’dur. "Revolt" İngilizce; "ayaklan" veya "diren" demektir. Yani sayfa ilk kurulduğunda "diren" sözü belirlenmiştir. Türkiye'de ve dış dünyada en çok kullanılan ”#DirenGeziParkı"hashtag’i de buradan çıkmıştır. Aslında "OccupyTurkey" facebook sayfası Aralık 2012’de kurulmadan çok önce, Wall Street eylemlerinin başladığı dönemde Ekim 2011’de "Ayaklan İstanbul / Occupy İstanbul" adıyla başka bir sayfa daha oluşturulmuştur. Sayfa üyeleri bu tarihten itibaren çeşitli aralıklarla "Revolt (Ayaklan) İstanbul" eylemleri düzenlemişlerdir.
#DirenGeziParki hashtagi ile ilgili ilk gün 2 milyon 619 bin tweet atıldığı, toplamda ise 7 milyon 285 bin tweet atıldığı tespit edilmiştir. Yine bu dönemde sanık Alabora sosyal medya hesabından attığı “mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş. Sen hala anlamadın mı” şeklindeki tweet ile gerçek amaçlarını ortaya koyarak sivil halkı ayaklanmaya çağırmış ve asıl niyetlerini açıkça ortaya koymuştur.”
Mütalaada, Kavala’nın da Gezi sürecinin devam etmesi, eylemlerin tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesi, bir taraftan da sözde sivil itaatsizlik olarak adlandırılan şiddet eylemlerinin yaygınlaştırılması amacıyla faaliyetlerde bulunduğu, bu faaliyetlerle ilgili finans desteğini de yöneticiliğini yaptığı Açık Toplum Vakfı ve Anadolu Kültür A.Ş. tarafından sağladığı öne sürüldü. Bu kapsamda, “GARAJİSTANBUL, ANADOLU JAM, BARAKA şeklinde oluşum ve organizasyonlar” yaptıkları ifade edildi. Sanık Aksakoğlu’nun da "siddetsizeylem.org" internet sitesinin sahibi olduğuna dikkat çekildi.
Baraka oluşumuyla da hedefin Gezi eylemleriyle ilgili “profesyonel eylemci” yetiştirmek olduğu öne sürüldü.
Sanıkların suça konu eylemleri ise şöyle listelendi:
I- Olayları Organize Etmek, Başlatmak ve Derinleştirerek Anadoluya yaymak
II- Yalan Haber Üretmek suretiyle Halkı Kışkırtmak (Dezenformasyon faaliyetleri)
III- Halkı Suç İşlemeye Alenen Teşvik ve Tahrik Etmek (Provokasyon Faaliyetleri)
IV- Gezi ve benzeri protestoların devam etmesi ve gündemde tutulması için, gizli
toplantılar, kurslar / etkinlikler/forumlar düzenlemek…
Mütalaada, nihai amacın Türkiye’ye yönelik uluslararası müdahaleye zemin hazırlamak olduğu ifade edilerek, eylemcilerin Dolmabahçe’de bulunan o dönemki Başbakanlık ofisine ve Sancaktepe Kaymakamlığı'na yönelik işgal girişiminin de asıl hedefin hükümet olduğunu gösterdiği kaydedildi.
Mütalaada, Kavala’nın Altınay’la yaptığı 149, Can Dündar’la yaptığı 35, Çiğdem Mater ile yaptığı 553 adet, Alabora ile yaptığı 3 telefon görüşmesinin iletişim kaydı eylemlere kanıt gösterildi.
Kavala’nın Can Dündar ile yeni bir medya kuruluşu kurulması faaliyetlerini yürüttüğü, Alabora ile irtibata geçerek yabancılarla yapılacak toplantıdan bahsettiği, belediye başkanlık seçimleriyle ilgili karşı blok oluşturmak için görüşmeler yaptığı belirtildi. Kavala’nın biber gazı kampanyası ve Avrupa’daki etkinlikleri de yine suç kapsamında gösterildi.
Kavala’nın telefon görüşmelerinde geçen, “şimdi bu ilk toplantıdan sonra çok iyi geri dönüş aldık. Katılan ekipten işte Turgut hocadan Selda Keskin’den falan onların şeysi biraz da hani direniş kendi akışında gidiyor, bir sürü yerde bir sürü acayip şeyler oluyor belki takip ediyorsunuzdur …biraz ... yani muhtemelen yakın zamanda ivmenin düşmesi gibi bir risk olabilir. Hareketi toparlamak, genişletmek ve derinleştirmek için ne yaparız. Daha geniş bir kitleyle buluşalım … diye aynı ekiple konuştuk …” ifadeleri de suç sayıldı.
Sanıkların eylemlerin enerjisinin azalmasından tedirgin oldukları, Kavala’nın çok sayıda, gazeteci, akademisyen, büyükelçi ve AB Komisyonu ile görüşmelerinin olduğu ifade edildi. Kavala’nın Gezi Parkı kalkışması ile ilgili New York Times Gazetesine ilan vermesi ile tanınmış Burçak Ünsal ile de görüştüğü kaydedildi. Çiğdem Mater’in çekilmediğini söylediği 15 dk’lık belgesele atıf yapılarak, Kavala’nın görüşmelere giderken kaydı yanında götürdüğü iddiası tekrarlandı. Kavala’nın görüştüğü isimler de mütalaada tek tek sıralandı.
Mütalaada, devlet birimlerinin sanki bir savaş anında imiş gibi müdahale ettiği yönünde algı yaratmaya çalışan sanıkların marjinal sol terör örgütlerinin faaliyetlerine uygun ortam sağlamak suretiyle 1960 ve 1980 darbelerinde olduğu gibi toplumu ve devleti kaos ortamına sokmayı amaçladıkları ifade edildi.
Mütalaada şöyle devam edildi:
“Sanıkların en iyi ihtimalle hükümeti istifaya ve erken seçime zorlamak istedikleri, bu ihtimalin gerçekleşmemesi halinde ise bu defa Suriye ve Mısır örneklerinde olduğu üzere iç savaş ve darbe ortamına zemin hazırlamak gayretinde oldukları, bu yönde FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün daha sonrasında da tecrübe edileceği üzere benzer girişimlerde bulunduğu, Gezi Kalkışmasının devlet mekanizmalarınca bastırılarak sonlandırılması sonrasında bu defa FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün aynı hedefe ulaşmak maksadıyla sahneye çıktığı, açıklanan gerekçelerle de sanıkların dosya içerisinde mevcut tüm deliller uyarınca atılı suçları işledikleri anlaşılmıştır.”
Mütalaada, bütün kanıtların firari cemaat savcıları tarafından toplandığı iddiasına karşılık olarak da iddianamede yapıldığı gibi, “İddianamemizin tanzim edildiği dönemde ve kovuşturma evresinde , sanıklar vekilleri ve bazı basın organlarında bu soruşturma evrakı ile ilgili olarak olayların yaşandığı dönemde devlet birimleri içerisine kanser hücresi gibi sızmış olan FETÖ/PDY silahlı terör örgütü militanı oldukları daha sonrasında tespit olunan şahıslar tarafından bu soruşturmanın başlatıldığı ve yönlendirildiği yönünde bir kısım iddialar ileri sürülmüşse de Cumhuriyet Başsavcılığımızın soruşturma safahatı sonunda soruşturmaya konu tüm delillerin ve özellikle de iletişimin tespitine yönelik kayıtların tamamının İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü personelince yeniden incelemesinin yapılarak dosyanın tekemmül ettirildiği hususunun da izahı zaruret arz etmiştir” ifadesi kullanıldı.
Mütalaada, firari sanıkların olayın organizatörü oldukları vurgulanarak, 7 sanığın dosyasının ayrıldığı anlatıldı.
Sanıklardan Kavala, Aksakoğlu ve Yapıcı’nın “firari olan sanıklar ile birlikte fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ettikleri” belirtilerek, ağırlaştırılmış müebbet hapsi” istendi. Kavala'nın suçun sübutu halinde alması muhtemel ceza karşısında kaçma şüphesinin mevcudiyeti de dikkate alınarak hükümle birlikte tutuklunun halinin devamına karar verilmesi talep edildi.
Diğer 6 sanığın ise suçun işlenmesini kolaylaştırmak eyleminden dolayı 15 yıldan 20 yıla kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi.
Kavala’ya bir de HDK soruşturması Savcılığın Halkların Demokratik Kongresi (HDK) tanımı: “Sol grupların potansiyelini örgütsel alana kanalize etmeyi amaçlayan HDK” Mütalaada, Kavala hakkında ayrı bir soruşturma daha bulunduğu belirtilerek, “Ayrıca sanık hakkında Cumhuriyet Başsavcılığımızca yürütülmekte olan dosya kapsamında; PKK/KCK terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın vermiş olduğu talimatları doğrultusunda oluşturulan ve “Çatı Partisi” söylemi altında doğrudan doğruya tek sesli bir örgütsel duruş sergilemek yerine farklı görüş ve düşünceleri bir havuzda toplayan, bu yolla amaç ve hedeflerine farklı grup ve oluşumların desteğini alarak; siyasal alanda terör örgütünün etkinliğini artırabilmeyi, siyasi gelişmeleri doğrudan doğruya etkileyebilmeyi, örgütün kırsal alanda ve diğer faaliyetlerinde daralma yaşaması halinde siyasal alanda baskı unsuru olabilmeyi, siyasi baskı ile terörist başının cezaevi koşullarının istediği yönde değişimini ve nihai olarak serbest bırakılmasını, yerel ve genel seçimlerde dağınık durumda bulunan marjinal kesimleri ve sol grupların potansiyelini örgütsel alana kanalize etmeyi amaçlayan HDK yapılanması içerisinde faaliyet yürüttüğü şüphesiyle takibi yapılan ve hakkında bahsi geçen soruşturma üzerinden iletişimin tespiti tedbiri uygulanan şahısların yapmış oldukları telefon görüşmelerinde, şüpheli Mehmet Osman Kavala ile de görüşmeler gerçekleştirdikleri ve bahsi geçen bu görüşmelerde tanzim olunan bu iddianame kapsamında suç unsuru içeren tape kayıtlarının olduğu tespit edilmiş olup…” denildi. Bu dosyadaki görüşme kayıtlarının da Gezi dosyasına konulduğu kaydedildi.
|
© Tüm hakları saklıdır.