03 Şubat 2021 15:06
Gelecek Partisi Sözcüsü Serkan Özcan, "Erdoğan 'yeni anayasa' derken İçişleri Bakanı Boğaziçi Üniversitesi’ndeki gençleri derdest etmek üzere polis baskını düzenledi" yorumunu yaptı.
Gelecek Partisi Başkanlık Kurulu toplantısı sonrası Gelecek Partisi Sözcüsü Serkan Özcan açıklamalarda bulundu.
Özcan, "Tam üç aydır Türkiye’nin gündeminde olmayan, ancak koalisyon iktidarının gündemden düşürmediği bir konu var. 'Reform' diyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı ülke ekonomisini damadı Berat Albayrak’la bir olup batırdıktan sonra reform demeye başladı, malumunuz olduğu üzere, yaklaşık üç ay önce ekonomimizi iflasa sürükleyen Hazine ve Maliye Bakanı kaçıp gitti, kelimenin tam anlamıyla arkasında bir enkaz bıraktı. Bir millete ve ülkeye karşı işlenebilecek bütün ekonomik suçları işleyip resmen firar etti, Erdoğan affıyla kurtarıldı Berat Albayrak. Geride miras olarak Erdoğan’ın ifadesiyle millete içirilmek üzere 'acı bir reçete' bıraktı." dedi.
Özcan, "Albayrak, iki yıldan biraz fazla oturduğu koltukta az zamanda çok iş başardı. Dile kolay, iki yılda yüzde 45’i bulan enflasyon üretmek her babayiğidin harcı değil. İki yılda yüzde 30 geniş tanımlı işsizlik, yüzde 20’lerde faiz üretmek kolay iş değil, dile kolay iki yılda kişi başı geliri 11 bin dolardan 8 bin dolara düşürmek kolay değil, dile kolay iki yılda ülkedeki yoksul sayısını 17 milyona, yoksulluk oranını %21’e, çalıştığı halde insanca yaşayabileceği bir gelir elde edemeyenlerin, temel gereksinimlerini dahi karşılayamayanların oranını %14’e çıkarmak kolay değil. Dile kolay iki günde bir et, tavuk veya balık içeren yemek masrafını karşılayamayanların oranını %34’e, evimin ısınma ihtiyacını ekonomik olarak karşılayamıyorum diyenlerin oranını ise %30’a yükseltmek kolay değil. İki yılda dünyanın en çapsız, en ekonomi cahili adamına kasayı teslim etseniz 130 milyar dolar rezervimizi, 40 milyar Türk Lirası yedek akçemizi yakamazdı. Enflasyon ve faizde, ülkeyi Zambiya ve Sierra Leone gibi adını okumakta bile zorlandığımız Afrika ülkelerinin ligine düşürmezdi. Kamu borç stokunu iki yılda iki katına çıkarmaz, devletin faiz ödemelerini 50 milyar TL’den 180 milyar TL’ye zıplatmazdı. Hepsini başardı. 'Ekonomi bakanımızın arkasındayız' diyen Erdoğan, Bahçeli ve bilumum iktidar sözcüleri suspus oldu. Erdoğan da affetti ve sıvışıp gitti, Berat Albayrak kaçıp gitti ama fatura şimdi milletin önüne konulmuş durumda." diye konuştu.
Erdoğan, "Millet en büyük reformu 'Albayrak’ın gitmesi' olarak görürken, Erdoğan reform demeye devam ediyor. Peki son üç aydır, yani 'reform' kelimesi telaffuz edilip dururken neler mi oldu? Allah’ın her günü yeni bir darbe tehdidi yapıldı, Allah’ın her günü birileri terörist, birileri hain ilan edildi, Anayasa Mahkemesi'nin tabutuna son çivi çakıldı, yerimiz Avrupa denirken AİHM kararları çöpe atıldı, siyasetçiler uyduruk sebeplerle tutuklanmaya devam edildi, Kürt seçmenin oylarıyla seçtiği son birkaç belediyede de kayyımlar atanıp Güneydoğu’daki vatandaşların demokratik temsili fiilen bitirilmiş oldu." ifadesini kullandı.
Özcan, "Her gün biraz daha 'apolet dili' güçlendi. Demokrasi dili yok edildiği gibi asgari sivil siyaset dili bile, vebalı muamelesi görmeye başladı. Tahriklerle, mafya ve sokak çeteleri sokak ortasında öldürme kastı ile siyasetçi ve gazetecilere şiddet uygulamaya başladı. Yandaşlar için bir kişiye dört maaş bulunurken ağzını açan her bir vatandaşa da dört terör örgütü üyeliği icat edildi. Hâsılı-kelam reform telaffuz edildiğinden beri ülkemiz biraz daha demokrasiden uzaklaştı, Reform dendiğinden beri sayın Erdoğan ve AK Parti üzerindeki Bahçeli vesayeti biraz daha arttı. Reform dendiğinden beri Albayrak’ın soğan-patates tanzim satışlarının yerini PTT sıvı yağ satışları aldı." düşüncesini dile getirdi.
Özcan açıklamasında şunları kaydetti:
Pazartesi akşamı tıpkı Kasım ayı başında olduğu gibi Sn. Erdoğan yeniden reform demeye başladı, hatta hızını alamayıp 'Yeni bir anayasa' bile dedi. Geçmişte anayasa girişimlerine nasıl takoz olunduğunu anlattı. Ama şu anki ortağının geçmişte; Türkiye’nin çıkarına ve milletin hayrına olan her şeye karşı çıkmasını, yeni ve demokratik anayasa girişimlerini, temel hak ve özgürlüklerin genişlemesini nasıl fanatikçe reddettiğini söylemeyi unuttu. Hoş, bu koalisyon iktidarı zaten ancak hafıza kaybı yaşayabildiği oranda ortaklık yapabiliyor, Çok değil şöyle bir dakika geçmişte neler yaşadıklarını hatırlasalar birbirlerinin yüzlerine dahi bakamazlar.
Sayın Erdoğan birdenbire yeni anayasanın ihtiyaç olduğunu hatırlamış, oldukça garip bir şekilde hiçbir gerekçe göstermeden söylüyor bunu. Yeni bir anayasaya niçin ihtiyaç duyduğumuzu henüz öğrenemedik kendisinden, Türkiye’nin yeni ve tam demokratik bir toplumsal sözleşmeye ekmek gibi, su gibi, hava gibi ihtiyaç duyduğu ortadadır. Lakin milletin ekmeğini küçültüp sefalete mahkûm edenlerin, havasını kirletip nefes alamaz hale getirenlerin gerçekten tam demokratik ve özgürlükçü bir anayasa teklifini getirmeleri için önce millete son beş yıldır yaşattıklarından dolayı bir özür dilemeleri gerekmiyor mu? Milletten özür dilemeden, milletin affına mazhar olmadan sizin tam demokratik bir anayasa yapmanız mümkün olabilir mi? Kaldı ki bugünkü apoletli kafa ile siz eldeki derme çatma anayasayı bile Allah’ın her günü çiğnemekten bir hâl oldunuz.
Sayın Erdoğan’ın Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında yeni bir reform ve anayasa açıklaması, etkisini dakikalar içerisinde gösterdi. Erdoğan, 'reform' derken İçişleri Bakanı 'cop' dedi. Erdoğan yeni anayasa derken İçişleri Bakanı Türkiye’nin en seçkin üniversitelerinden biri olan Boğaziçi Üniversitesi’ndeki gençleri derdest etmek üzere polis baskını düzenledi.
Ülkedeki en başarılı öğrencilerin girebildiği üniversiteye, öğrenciler değilde polis giriyorsa ortada derin bir çelişki vardır, bir iktidar, öğrencilerden daha fazla slogan atmaya, ifade hürriyeti, demokrasi ve insan haklarından daha fazla terör, tutuklama ve hapisten bahsetmeye, hoşgörü,hukuk ve adaletten daha fazla örgüt, tehdit ve cezadan bahsetmeye başlamışsa ortada büyük bir tutarsızlık vardır.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın darbe anayasasından kurtulup yeni bir anayasa yapalım dediği saatlerde İç İşleri Bakanı 1980’lerdeki gibi, 28 Şubat’taki gibi üniversiteleri polislerle basıyorsa; ya anayasa iddiası hamasetten ibarettir ya da ortada derin bir provakasyon vardır. Yapmayın, yazık etmeyin bu ülkenin geleceğine, ülkenin en zeki ve çalışkan gençlerini hırpalar, atanmış rektörü protesto ediyor diye gözaltına alırsanız, O gençlerde ilk fırsatta bu güzelim ülkeyi terk eder, dünyanın başına bela olan bir virüsün aşısını Almanya’da, Amerika’da veya İngiltere’de üretirler.
Siz de kapı kapı dolaşır maddi ve manevi büyük bedeller ödemeye razı bir biçimde aşı dilenirsiniz. Gelin açık olalım, bir kez olsun dürüst bir biçimde, açıkça konuşalım, bugün Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan olaylar, 12 Eylül yönetiminin ve 1982 Anayasası’nın dayandığı vesayet zihniyetinin eseridir. Bu Anayasayı hazırlayanlar, seçilmiş organlara, üniversitelere, bilime, kısacası düşünen herkese duyduğu güvensizlikle Cumhurbaşkanlığını bir vesayet makamı olarak tasarlamış; devlet organlarını ve toplum hayatını bu makamın denetimine tâbi kılmıştır.
Yükseköğretim Kurulu’nun yaratılması, üniversite rektörlerinin Cumhurbaşkanı tarafından atanması, bu zihniyetin eseridir. Böylece bilim, sanat ve ifade hürriyetinin en serbest olarak yaşanması gereken üniversiteler, Cumhurbaşkanlığının denetimine tâbi kılınmıştır. Bugün Türkiye’yi darbe anayasalarının yarattığı vesayet kurumlarından kurtarmak için yeni anayasa taahhüdünde bulunan Sn.Erdoğan ise askerî yönetimlerin yarattığı tüm vesayet yetkilerini, bu yetkilerin mucitlerinden daha büyük bir iştiyakla kullanmaktadır. Mesele bu kadar açık, net ve basittir.
Yeni anayasalar her zaman uygun bir atmosfer içerisinde yazılmıştır, ülkemiz bırakın tam demokratik yeni bir anayasayı tartışacak siyasal, ekonomik ve toplumsal atmosferi, asgari sivil siyaset dilinin dahi yasaklandığı bir ülkedir bugün, en temel insan hakkı olan protestonun ve itirazın artık terörist olmayla eşitlendiği, en temel insan hakkı olan ifade hürriyetini kullanmanın artık hain olmayla eşitlendiği, milletin kiracı çıkar gruplarının, iktidarın ve bürokrasinin ev sahibi olduğu, milyonlarca Kürt vatandaşın seçme ve seçilme hakkının ellerinden alındığı, yeni anayasa ve reform diyen Sn. Cumhurbaşkanı’nın on binlerce vatandaşıyla mahkemelik olduğu, milyonlarca işsiz vatandaşın, milyonlarca yoksul vatandaşın müreffeh bir ülke için gerekli olan özgürlük, demokrasi ve hukuk talebi yerine ekmek derdine mahkûm edildiği bir ülkede kanal değiştirir gibi birden yeni anayasayı konuşamazsınız.
Eğer konuşurum diyorsanız aklınızda başka bir şey var demektir. Ya ciddi değilsinizdir ya samimi değilsinizdir, yeni anayasa sizin her Cuma gecesi yazdığınız ve çoğunu tekrar iptal etmek zorunda kaldığınız kararname yazmaya benzemez, yeni anayasayı ancak milletin tamamını kucaklayacak ahlakı, vicdanı, değerleri ve siyaseti olanlar yapabilir. Hepsinden daha önemlisi yeni bir anayasayı ancak özgür olan bir siyaset yapabilir.
Bahçeli vesayeti altında olanların Bahçeli muvafakatnamesiyle yapacakları reformun da anayasanın da ne olacağını tahmin etmek zor değildir. Darbe anayasası değişmesin diye yıllardır siyaset yapanların bu ülkeye ve millete sunacakları bir demokratik vizyon yoktur.
Sayın Erdoğan, bugünlerde sokak şiddetini tahrik etmekle, mafyaya kol kanat germekle meşgul olan Sayın Bahçeli’den izin alırsa bizlere yeni anayasa teklifini sunacakmış, şu ülkenin geldiği hale bakar mısınız? Yeni bir Anayasa teklifi için bile siyasal rüştü olmayanların, reşit olmayanların, demokratik ve kapsayıcı bir toplumsal sözleşme önermeleri mümkün olabilir mi?
Peki sayın Bahçeli dün yaptığı açıklama ile onay verdi mi yeni anayasaya? Ne gezer, sayın Erdoğan’ın muvafakat talebini aldı bir güzel darbe anayasasının milleti bölen tabularıyla ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle zincirleyip Sn. Erdoğan’a iade etti. Allah rızası için darbe anayasasının bütün milletin içine fitne tohumları eken, millete zorla kimlik dayatan, milletin huzurunu 40 yıldır bozan ilkelerini korumak bir yana daha da geliştirecekseniz ne diye yeni anayasa diyorsunuz,
Biz darbe anayasasını daha da kökleştireceğiz deyin, bunu da yaparken bir deli gömleği daha giydiriyoruz deyin, o deli gömleğinin ismi; meclisi, siyaseti ve hatta milli iradesi işlevsizleştiren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemidir deyin.
Sn. Bahçeli’nin Erdoğan’ın anayasa yapmak için ruhsat ve izin talebine verdiği cevap bundan ibarettir, 1980 darbe anayasasını olduğu gibi koruyalım bir de millet iradesini ve devleti felç eden yüzde 51 düzenini üzerine giydirelim. Böylesi bir talebe verilecek en son isim yeni anayasa olabilir, zaten yeni ve tam demokratik bir anayasa için hiçbir emare ortalıkta yokken, bir gün uyanıp birden darbe anayasasının olduğunu hatırlayanlara iki şey olmuştur. Ya ani bir demokratik aydınlanma yaşamışlardır, ya da zam yağmuru, ekonomik kriz, ülkeyi yönetemez hale gelmenin paniğiyle gündem değiştirmek istiyorlardır.
Gençler üniversitede coplanırken, emniyet gözaltına aldığı gençleri 'terör örgütü' mensubu ilan edip yargı dağıtırken, yargı 'terörist diye gözaltına alınan gençleri' serbest bırakırken, bu koalisyon iktidarının demokratik bir aydınlanma yaşamadığı ortadadır. Olsa olsa felakete sürükledikleri ekonomik çöküşün konuşulmaması, Zamlar altında ezilen milletin feryadı duyulmaması, ve muhalafet partilerinin, bizim, Gelecek Partisi’nin 'parlementer sistem' çalışmalarının millette oluşturduğu teveccüh ve ilginin bastırılması için yeni anayasa gündemiyle çıktılar.
Buyursunlar, sayın Bahçeli’nin bir açıklama ile anlamsız hale getirdiği yeni anayasa tartışmasını hiçbir şarta bağlamadan gündem yapmaya cesaretleri varsa konuşsunlar. Yoksa bu ülkede kimsenin; Sn. Erdoğan’ın bile kafasına yatmayan yüzde 51 düzeninin oluşturduğu enkazı düzeltmek gibi bir derdi yoktur. Ama bütün bu sorunlara rağmen yeni bir anayasa elbette ülkemizin ihtiyacıdır.
Türkiye’nin en eski tartışmalarından birisi ülkemizin tam demokratik, özgürlükçü ve sivil yeni bir anayasaya kavuşmasıdır. Ekonomimizin, güvenliğimizin, savunmamızın, birlik ve bütünlüğümüzün temeli, insan onurunu merkeze alan özgürlükçü bir anayasaya kavuşmaktır. Demokratik bir anayasa olmadan Türkiye’nin müreffeh ve demokratik bir geleceği olmayacaktır.
Mevcut anayasada 1982 yılından beri birçok değişiklik yapılmıştır. Yapılan tüm değişikliklere rağmen anayasamız özgürlükçü ve çoğulcu bir yapıya kavuşamamıştır.
Toplumsal sözleşmemiz olan anayasamız tam demokrasi hedefine ulaşmak üzere baştan aşağı, evrensel değerlere ve insan haklarına riayet edecek şekilde yeniden yazılmalıdır.
Milletimizin hak ettiği yeni anayasanın, mümkün olan en geniş katılımla ve sıfırdan yazılması gerekmektedir. Darbe dönemlerinin izlerinden arındırılmış, milletimizi bölen hiçbir tabudan ve korkudan çekinmeden, hiçbir bahaneye sığınmadan, milletimizin tamamını bütün farklılıklarıyla kucaklayarak toplumsal normalleşmemizi sağlayacak, insan onurunu, temel hak ve özgürlükleri teminat altına alacak yeni bir toplumsal sözleşmenin kaçınılamaz ve zorunlu bir ihtiyaç olduğu ortadadır. İnsan hakları, demokrasi ve çağdaş bir hukuk devleti için ülkemizin yeni bir anayasaya kavuşması en büyük arzumuzdur.
Cari anayasanın en büyük sorunu maalesef sadece bir darbe kalıntısı anayasa olması değildir. Bu anayasa milletimizi birleştirmemiş, toplumsal bir sözleşme olamamıştır. Aksine cari anayasa milletimizi bölmüş, vatandaşlarımızın arasına fitne tohumları ekmiş, vatandaşlarımızın aidiyet sorunları yaşamasına yol açmıştır.
Vatandaşını yukarıdan tarif eden, makbul vatandaş tarifi yapan, vatandaşı hizmetkâr bürokrasiyi efendi haline getiren bu anayasa ile Türkiye’nin yol alması mümkün değildir, 21. yüzyılda Türkiye’ye yakışmayan, tam bir demokrasi olmamızı açık bir şekilde engelleyen bu darbe anayasasının şimdi yeni bir krizi daha vardır,
40 yıldır vatandaşa musallat olan, ekmeğimize, emeğimize musallat olan, inançlarımıza, düşüncelerimize ve yaşam tarzımıza musallat olan bu darbe anayasası 2017 referandumu sonrası hükümet sistemimize de musallat olmuştur. Siyaseti, siyasi partileri, bir arada yaşama arzumuzu ciddi şekilde zehirlemiştir, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile anayasa milletin meclisine musallat olmuş ve fiilen artık meclisimiz işlevsiz hale gelmiştir.
Meclis artık turizm şirketi olan bürokrat Turizm Bakanının seçilmişleri haşladığı, hastanesi olan bürokrat Sağlık Bakanı'nın milletvekillerine ayar verdiği, özel okulu olan bürokrat Milli Eğitim Bakanı'nın seçilmişlere laf yetiştirdiği, kamu düzeninden sorumlu olması gereken atanmış bakanın seçilmişlere racon kestiği yer haline gelmiştir. Meclis bütçe yapamaz hale gelmiştir. Meclis, Cumhurbaşkanının kararname zahmetinde bulunmadığı başlıklarda, sırf boş durmasınlar kabilinden, milletin iradesini anlamsızlaştıran işlerle meşgul edilen pasif bir iradeye dönüşmüştür.
Yeni bir anayasanın A’sından bahsedenlerin Türkiye’nin ihtiyacı olan ciddi, işlevsel, güçlendirilmiş ve tam demokratik bir parlamenter sistemden bahsetmesi gerekmektedir, Aksi takdirde dünyanın en demokratik anayasası yazılsa, eldeki darbe artığı anayasa tamamen temizlense ya da sıfırdan bütün vatandaşları kuşatan bir şekilde yazılsa bile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kaldığı sürece Türkiye’nin ne demokratikleşmesi ne de demokratik bir anayasaya kavuşması mümkün olmayacaktır,
Sayın Cumhurbaşkanı’na çağrımız, Öncelikle 12 Eylül yöneticilerinden devraldığı bütün vesayet yetkileriyle Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bunlara eklediği tüm yetkileri sona erdirecek bir anayasa reformuna imza atmasıdır. Sayın Cumhurbaşkanı beyanında samimiyse, Türkiye kamuoyunu ve uluslararası kamuoyunu bu beyana inandırmak istiyorsa, atması gereken ilk adım, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden vazgeçerek hukuk devleti mekanizmalarının güçlendirildiği parlâmenter sisteme geçiş olmalıdır.
Ancak tekrar edelim, önce vasileriyle bir görüşsünler, sayın Bahçeli tensip buyurur ve yeni bir anayasa için Erdoğan’a izin verirse neler olacağını hep beraber görürüz. Yalnız tedirgin değiliz diyemiyoruz. En son üç ay önce reform dediğinizde ülke tutuklamalar, parti kapatma lafları, Anayasa mahkemesinin fiilen iptali, konuşanın terörist, düşünenin hain olmasıyla bitti.
Artık siz reform deyince millet tedirgin oluyor, Bizler gölge etmeyin başka ihsan istemez noktasındayız. Millet iş derdinde aş derdinde, milletin aklıyla yıllardır dalga geçtiğiniz yetmiyormuş gibi son yıllarda ekmeğiyle de dalga geçmeye başladınız.
Hayaller uçan, şahlanan ekonomi gerçekler PTT’den satmaya çalıştığınız sıvı yağ ve bakliyat. Daha önce üniversitede tanzim satış, iskelede tanzim satış, meydanda tanzim satışla fiyatları düşüreceğini zanneden bu cahiliye lobisi yeniden zuhur etti. Albayrak’ın affından sonra belki bir süre ara verirler diyorduk ama bir de baktık ki bir gram değişiklik yok.
Evet, cahiliye lobisi geri geldi. Şimdi de PTT’den sıvı yağ, bakliyat satarak fiyatları düşüreceklermiş. Yetmiyormuş gibi bir de ihbar hattı kurmuşlar. Gelecek Partisi olarak tüm vatandaşlarımıza buradan sesleniyoruz, lütfen ihbar ediniz, hükümetimiz zahmet etmiş, lütfetmiş, vatandaşının mağduriyetine duyarsız kalmamış ve haksız fiyat artışları için ihbar hattı kurmuş. Alın elinize elektrik faturasını, son iki üç yılda gelen yüzde yüzün üzerindeki zammı ihbar edin. Alın elinize doğal gaz faturasını, son iki yılda gelen yüzde yüzün üzerindeki zammı ihbar edin. Aynen şunu yazın, Erdoğan ve Bahçeli’nin bizlere gönderdiği faturalardaki fahiş fiyat artışını ihbar ediyorum. Köprülerden geçen esnaf ve tüccar kardeşlerimiz, Akdeniz’den ve Ege’den İstanbul’a varmak için ödediğiniz binlerce liralık köprü ve otoyol geçiş ücretlerini ihbar edin.
Alın köprü fişlerini aynen şöyle yazın, Erdoğan ve rantiyeci müteahhitler iki yılda yüzde yüzden fazla köprü geçişlerine fiyat artışı yaptıkları için ihbar ediyorum, Avrasya Tüneli açılırken geçiş ücretinin otomobiller için 4 dolar +KDV olacağını söylediniz, bu hafta ise fiyatı 5.78 dolar + KDV'ye denk gelecek şekilde 46 TL olarak belirlediniz. 4 doları nasıl 5.78 dolar yaptınız? diye sorun. Yine mi devlet sırrı, yine mi firma sırrı? diye sorun. Vatandaşın cebinden aldığınız parayı kime veriyorsunuz, yandaşınız olan müteahhitlere sözleşme sonrası 'tadilat' adı altında çektiğiniz kıyağı mı ödetiyorsunuz bize? diye sorun. Bakın Cumartesi sabahı bir uyandık ki ne görelim, fiyatların artmasına zulüm diyen, daha cuma günü sanki günah onlarınmış gibi esnafı ve tüccarı fiyat artışlarından dolayı tehdit eden Erdoğan kendi imzasıyla ne yapmış? Bir imza ile tek seferde her bir telefon kullanan vatandaşın bir sonraki ay faturalarında özel tüketim vergisini yüzde 33 artırmış!
Dünyada pandemi sonrası,“internet ücretsiz bir temel hak mı olmalı?” tartışması yapılırken, bizde Avrupa'nın en kötü altyapısına ödenen iletişimin vergisine %33 zam yapılmış. İnanın halktan ne kadar kopuk olduklarını daha iyi gösteremezlerdi.
Bizler eğitim için devletin dar gelirli vatandaşına bedava tablet bedava internet vermesi gerekir derken, bunların akılları fikirleri alacakları vergide. Ne acıdır ki, yapımı devam eden saraylarından vazgeçseler bu artışı yapmalarına gerek kalmayacaktı. Deyin ki; kullandığım telefondaki özel tüketim vergisini artıran Erdoğan’ı fahiş fiyat artışından dolayı ihbar ediyorum.
İktidara bir kez daha sizlerin huzurunda sesleniyoruz. Yeterince batırdınız ve berbat ettiniz, Ekonomik göstergelerimiz 15 yıl geriye gitti, daha da geriye gidiyor, Bahçeli ile koalisyon kurduğunuzdan beri toplam enflasyon yüzde 45 oldu. Bahçeli ile koalisyon kurduğunuzdan beri geniş işsizlik yüzde 30 oldu,
Biraz ciddiyet Allah rızası için, bu nasıl bir akıl tutulmasıdır, bu nasıl bir çelişkidir. PTT’de yağ satıp enflasyonu düşürecek, Merkez Bankası'ndaki dolar rezervleri satıp döviz kurunu düşürecek. Bir Allah’ın kulunun inanmadığı TOBB istihdam şovlarıyla işsizliği düşürecek, faizleri ha bire artıracak ama ha bire faiz düşsün talimatlarıyla faizleri düşürecek. El insaf, gerçekten el insaf.
Biz milletimize inanıyoruz, yaşananları yakinen takip ettiğini ve not aldığını biliyoruz. Zekâsına, ahlakına ve basiretine hakaret edercesine ekonomiyi “PTT’den sıvı yağ satmaya” düşürenlere bir not veriyor. Zekâsına, ahlakına ve basiretine hakaret edercesine siyaseti sokakta şiddete indirgeyenlere bir not veriyor. Özellikle de kendisinin olup bitenleri anlamadığını, yalanla ve manipülasyonla kandırdıklarını düşünenlere bir not veriyor. Canı acırken propaganda makinalarından sabah akşam uçan-şahlanan-yükselen ekonomi palavralarına bir not veriyor… Dükkânı kapanırken, hacizler gelirken sabah akşam ekonominin nasıl iyi olduğunu söyleyen Erdoğan’a bir not veriyor…
Kendisi, anası-babası, çocukları, çalışma arkadaşları aşı olmamışken; gururla aşı yaptıran AK Parti MKYK üyelerine ve AK Parti’ye bir not veriyor… Milletimiz sabırlıdır, milletin sabrını saflık zannedenler olabilir, ama milletimiz basiretlidir. Milletin basiretini yalanla bağlayacağını zannedenler olabilir. Günü geldiğinde milletimiz faturayı bunların önüne koymasını bilir. Gelecek Partisi milletimizin sabrının ülkemiz için vazgeçilmez bir kıymet, basiretinin ise teminat olduğunu biliyor. Onun için biz de milletimizin basiretine güveniyoruz.
© Tüm hakları saklıdır.