Gündem

Gazetecileri darp eden polisler "suç örgütü" soruşturmasında açığa alınmış

Gazetecilerin yargılandığı dava 25 Nisan günü saat 13:30’a ertelendi

09 Ocak 2024 13:36

Diyarbakır’da gazetecilerin tutuklanmasını protesto etmek istedikleri için haklarında dava açılan gazeteciler Sibel Yükler, Deniz Nazlım ve Yıldız Tar’a gözaltı sırasında şiddet uygulayan polislerin, Ayhan Bora Kaplan suç örgütüne yönelik soruşturmada gözaltına alınan polisler olduğu ortaya çıktı. Ayhan Bora Kaplan suç örgütü eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yakınlıklarıyla da gündeme gelmişti.

Haklarında “polise kendilerini darp ettirdikleri” iddiasıyla ‘2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet’ten dava açılan gazeteciler Sibel Yükler, Deniz Nazlım ve Yıldız Tar’ın yargılandıkları davanın ilk duruşması Ankara 71. Asliye Ceza Mahkemesi’nde (9 Ocak 2023) başladı. Duruşmada üç gazeteciyle birlikte, gazetecilerin savunmanlığını üstlenen MLSA Eş Direktörü avukat Veysel Ok, MLSA Hukuk Birimi’nden avukat Muhammet Ünsal ile avukat Gulan Çağın Kaleli Koçer katıldı. Aralarında DİSK Basın İş Genel Başkanı Turgut Dedeoğlu ile gazeteci Hüseyin Aykol’un da bulunduğu gazeteciler de duruşmayı izledi.

TIKLAYIN - Emniyet’te Ayhan Bora Kaplan depremi sürüyor: Emniyet Müdürü Alp Aslan, açığa alındı

"Polisin tacize varan davranışlarına maruz kaldım"

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği'nden (MLSA) Hayri Demir'in haberine göre, kimlik tespitiyle başlayan duruşmada ilk olarak Yıldız Tar, beyanlarda bulundu.

Tar, 2013 yılından bu yana gazetecilik yaptığını belirterek, “O gün hem tutuklu meslektaşlarımızla dayanışmak hem de haber takibi için oradaydım” dedi ve şöyle devam etti: “Ancak biz daha basın açıklamasının yapılacağı alana geçmeden, pasajın içerisinde polislerin yoğun bir şiddetiyle gözaltına alındık. Öncesinde herhangi bir uyarı da yapılmadı. Hatta ben ne olduğunu dahi anlamadım. Çünkü darp edilirken, bir yerdeydim bir gökte. Ters kelepçeyle gözaltına alınırken, polisler boynuma da basarak işkence yaptı. Darp edilirken, tacize varan davranışlarına maruz kaldık.”

"Gözaltına alındığım yerde günlük haber takip ediyorum"

Basın açıklamasının yapılacağı yerde günde birden fazla açıklamanın yapıldığına işaret eden Tar, “Tutuklu meslektaşlarımızla ilgili basın açıklaması DİSK Basın İş’in çağrısıyla planlanmıştı. Ancak, herhangi bir ikaz da yapılmadan polislerce engellendik. Ulus Meydanı’nda kimi zaman günde yedi basın açıklaması oluyor ve ben gazeteci olarak bunların tamamını takip ederim” dedi.

TIKLAYIN - Basın eyleminde gözaltına alınan gazeteciler yargılanıyor: İddianamede kedi var, polis işkencesi yok

Tar, polislerin kötü muamelesiyle ilgili suç duyurusunda bulunduklarını ve bu şikâyeti Anayasa Mahkemesi’ne taşıdıkları bilgisini verdi.

Deniz Nazlım, polislerce engellenen basın açıklamasının o dönem tutuklu bulunan gazetecilerle ilgili olduğunu belirterek, şunları söyledi:

“Bu açıklama başka kentlerde de yapıldı. Fakat sadece Ankara’da engellendi. Oraya hem haber takibi için hem de yapılacak başka bir açıklamayı da takip etmek için gittim. Çünkü Kızılay’dan sonra Ulus Meydanı, basın açıklamalarının da yapıldığı ve bunun valilikçe belirlendiği bir yerdir.”

"Polisler, Ayhan Bora Kaplan soruşturmasında gözaltına alınan amirlerdi"

Nazlım, basın açıklaması yapmanın anayasal bir hak olduğunu da belirterek, şöyle devam etti:

“Tutuklu gazetecilerle ilgili sözümü söylemek için oraya gittim. Oraya gitmek isterken kolluk kuvvetleri bir anda önümüzü kesti. Polisler ‘hiç kimse teröristlerle ilgili açıklama yapamaz’ dedi. Biz buna tepki gösterince bizi uzaklaştırmak istediler. Sibel ve Yıldız polis şiddetiyle gözaltına alınırken, kayıt altına almak istedim. Bu sırada beni de darp ederek engellediler. Yola doğru sürüklemeye başladılar. Fakat sonra da yolu kapattığım gerekçesiyle şiddet ve hakaretlerle beni ters kelepçeyle gözaltına aldılar. Anayasal hakkımı kullandığımı söyleyince ‘Anayasa manayasa yok’ dediler.”

Nazlım, “O polisler, Ayhan Bora Kaplan soruşturmasında gözaltına alınan polis amirleriydi. Anayasayı yok saydılar. Asıl ben o polislerden şikayetçiyim. Aynı polisler, o Tunalı Hilmi’de yapılan LGBTİ+ açıklamasına da müdahale ettiler. Aynı işkenceyi oradaki engellemede de gösterdiler. Ankara’da başlayan şiddet saat bir gibi başladı akşam saatlerine kadar da sürdü” dedi

"Anayasa manayasa yok diyerek, engellediler"

Sibel Yükler de suçlamaları kabul etmeyerek, 2007’den bu yana gazetecilik yaptığını ve söz konusu bölgede onlarca basın açıklaması takip ettiğini söyledi. Yükler, gözaltına alındıkları gün DİSK Basın İş’in çağrısıyla Ulus Meydanı’na gittiklerini belirterek, şunları söyledi:

“Gazeteciler, yolda değildi, hepimiz pasajın içerisindeydik. Bir yargı kurumu olmayan polisler, haklarında açıklama yapacağımız gazeteciler için, masumiyet karinelerini ihlal edecek şekilde ‘terörist’ dedi, bizde ise ‘anayasa manayasa yok’ demeye başladılar. Şiddet uygulanarak engellendik. Biz bir anda polisin saldırısına maruz kaldık. Orada yoğun bir polis şiddeti gördük. Polisler, gazetecileri kaldırıma doğru sürükledi. Sonra da kaldırımı işgal ettiğimizi iddia ettiler. Ancak, kaldırımı işgal edenlerin kendisi polislerdi.”

"Polisler şiddetle kalmadı, taciz de etti"

Yükler, gazeteci Tar’ın maruz kaldığı polis tacizine de dikkat çekerek, “Biz Yıldız ile gözaltına alınırken, ben de kendisine yapılan polis tacizine şahit oldum. Kıyafetleri polislerce yırtıldı ve tacize maruz kaldı. Polis bu sırada elle temasta bulunarak taciz etti. Görüntüler incelendiğinde ne kadar büyük bir kötü muameleye maruz kaldığımız görülecektir” dedi.

"Kendi suçlarını örtbas ediyorlar"

Gazetecilerin ardından avukatlar beyanlarda bulundu. Avukat Veysel Ok, Ulus Meydanı’nın Ankara Valiliği tarafından basın açıklamalarının yapılması için belirlenen bölgelerden birisi olduğunu ve bunun valiliğin internet sitesinde de duyurulduğuna dikkat çekti. Yapılmak istenen basın açıklaması çağrısının Türkiye’nin en köklü sendikası olan DİSK tarafından yapıldığını anımsatan Ok, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu açıdan bakıldığında eylemin hukuki olmadığı iddiası, polislerin kendi suçlarını örtbas etme amacı taşımaktadır. İddianamenin bina edildiği zeminin de polislerce tutulan tutanaklar olduğu görülecektir. Bu tutanaklarda polisler, polislik mi yapıyorlar, hakimlik mi yapıyor belli değil. Çünkü müvekkillerin kıyafetlerini, beden dillerini dahi incelemeye girişmişlerdir. Yine ‘sözde protesto’ denilmiş. Örneğin ‘terör örgütü üyelerini savunmak’ için demişler. Kimdir bunlar? Benim de müvekkillerim olan tutuklu gazetecilerdir. İki ay sonra tahliye edildiler ve yargılama sonunda da beraat edeceklerdir. Polisler, herhangi bir mahkeme kararı bulunmaksızın bu değerlendirmeyi yapmışlardır.”

"Gazetecilik faaliyeti engellendi"

Müvekkillerine dönük suçlamaları kabul etmeyen MLSA EŞ Direktörü Veysel Ok, “Aksine müvekkillerimin gazetecilik faaliyetleri ve toplantı gösteri düzenleme hakkı engellenmiştir. Bu insanlar, valiliğin belirlediği alana gitmek istemişlerdir, gidemeden polislerce engellenmişlerdir. İşkenceye dair suç duyurusunda bulunduk fakat incelenmeksizin takipsizlik kararı verildi” ifadelerini kullandı.

"Tutanakları düzenleyen polisler mahkemede dinlensin" 

Ok, düzenlenen tutanaklarda imzası bulunan 23 polisin mahkemede dinlenmesini talep etti. Ayrıca Ankara Valiliği’ne yazı yazılarak, alanın basın açıklaması için belirlenip belirlenmediğini ve herhangi bir engelleme kararının olup olmadığının sorulmasını istedi. Ok, dosya içerisindeki görüntülerin kesik ve net olmayan görüntüler olduğunu da belirterek, emniyetten kesintisiz ve o anlara dair tüm görüntülerin talep edilmesini istedi. Ok, polis engellemesi sırasında orada bulunan diğer gazetecilerin de tanık olarak dinmesini talep etti.

"Yara almadıkları yer kalmamış"

MLSA avukatı Muhammet Ünsal, gazetecilerin darp edildikten sonra aldıkları sağlık raporlarını mahkemeye sunarak, “Rapordaki ayrıntılardan neredeyse yara almadıkları yer kalmadığı anlaşılıyor. Kolluk kuvvetleri bu haliyle suç işlemiştir. Bunlar raporlarla da mevcuttur” dedi.

"Polislerin kurguyla hazırladıkları tutanak, evrakta sahteciliktir"

Avukat Gulan Çağın Kaleli Koçer de polislerce hazırlanan tutanaklara değindi. Kaleli, beyanlarını şöyle sürdürdü: “Ben de açıklama yapıldığı gün alandaydım. Müvekkillerimin hepsi gözümüzün önünden işkenceyle gözaltına alınarak götürüldü. Hiçbir şekilde hakları hatırlatılmadı, biz görüşmek istediğimizde müvekkillerimiz gözaltında olmadığı için görüşemeyeceğimiz söylendi. Polislerin kurgu refleksi içerisinde hazırladıkları tutanak evrakta sahteciliktir. Fezleke dili aynı zamanda bir savunma dilidir. Polisler, kendi kendilerini savunma girişimine girmişlerdir.”

Ara kararını açıklayan hâkim, müdafi avukatlarının talepleri doğrultusunda dinlenilmesi istenen tanıkların bildirilmesi için süre verilmesine, takipsizlik kararı verilen suç duyurusunun ve o güne ait kesintisiz kamera görüntülerinin istenilmesine, yine Ankara Valiliği’ne yazı yazılarak bahsi geçen açıklamanın bildirilip bildirilmediğinin sorulmasına karar verildi.

Polislerin tanık olarak dinlenmesi yönündeki talebin diğer deliller toplandıktan sonra değerlendirilmesine karar verildi.

Bir sonraki duruşma 25 Nisan günü saat 13:30’a ertelendi.