Gerçek Gündem Yayın Danışmanı, gazeteci Rıdvan Akar, Türkiye medyasının en kıdemli isimlerinden olan yazarımız Aydın Engin'i yazdı. Akar, "Gazetecilik mesleğinde ben ‘duayenlere’ değil, “abilere” inananlardanım. Onları daha sahici, erişilebilir, yol gösterici bulurum. ‘Duayenlerin’ mesafeli uzaklığından daha yol gösterici olduklarını düşünürüm. O mesleğimizin bilgesi ve abisi idi." düşüncesini dile getirdi.
Akar yazısında, "Aydın Engin her derde deva bir gönüllü/sıra neferi/diğerkam bir dava adamıydı. Yeni Ortam’dan Politika’ya, Cumhuriyet’ten Agos’a hangi kurum yaşamalıysa ve yaşatacak birileri gerekliyse, o oradaydı. Bütün sakinliği, zamanı ve fikriyatı ile mesaisini o ihtiyacın giderilmesi için verir ve ne ikbal ne de -mesleğin defosu- ego ve kariyer peşinde koşardı. Dedik ya, o sıra neferiydi. Aydın Engin otorite ve muktedirlerin diş ve söz geçireceği bir kişi olmadı. Kendi deyimiyle ‘kimseye muhtaç olmadan yaşamak için’ ne “eski tüfeklerin” parti üzerinden devşireceği hiyerarşilere ne de devletin bilumum baskı araçlarına baş eğdi. Hani ‘simit sat, onurlu yaşa’ deyimi var ya… İkbalinin peşinden koşarken unutuverdiğimiz değerleri hatırlatan, o nasihat var ya! Aydın Engin simit satmadı ama sürgün yıllarında, Almanya’da taksi şoförlüğü ile kimselere muhtaç olmamayı bilfiil yaşayanlardandı." ifadesini kullandı.
Akar şunları kaydetti:
"Cenaze töreni yaşamı ve inançları kadar sade ve içtendi. Son çalıştığı meslektaşları dışında neredeyse en “gencimiz” (!) 50’lerinde, ondan öğrenen, onunla yolu kesiştiği için şanslı olan azınlıktı. Öyle istemişti. Törenlerin öznesi değildi. Öyle de kalmak istemişti. İyi ki maskelerimiz vardı. Yutkunduğumuzu birbirimize belli etmeden, güya ferasetle abimizi gömdük. Şimdi biz kime şımaracak, kimden öğrenecek ve kime derdimizi diyecektik? Aydın Engin giderken son bir şey öğretmişti, Aydın Engin gibi yaşarsan, seni saygıyla anarlar, unutmazlar…"