Gündem

Gazeteci Mehmet Ataberk’in ardından: Çılgınlar içinde bir sakin insan...

Halil Berktay, Alper Görmüş ve Oral Çalışlar yazdı

26 Ağustos 2020 15:29

Aydınlık gazetesinin çıktığı yılda (1978) profesyonel gazeteci olarak kadroya dahil olan Mehmet Ataberk'in hayatını kaybetmesinin ardından, eski Aydınlık gazetesi kadrolarından gazeteci Oral Çalışlar, Alper Görmüş ve tarihçi Halil Berktay, gazeteci arkadaşları Ataberk'i yazdı. 
 
Serbestiyet'te çıkan yazıda  Aydınlık gazetesinin çıkış dönemlerine tanıklı etmiş 3 isim şöyle yazdı: 

Oral Çalışlar: 1977 yılının sonunda İpek’le (Çalışlar) Ankara’dan İstanbul’a taşındık. Günlük Aydınlık gazetesini çıkarmak işini Türkiye İşçi Köylü Partisi adına yönetimden ben üstlenmiştim. O güne kadar profesyonel sayılabilecek bir gazetecilik deneyimim yoktu.

Nuri Çolakoğlu, Çiğdem Kömürcüoğlu, Aydoğan Büyüközden, Muhittin Sirer, Servet Onay, Ragıp Duran, Doğan Yurdakul, Leyla Yurdakul, Alev Er, Alper Görmüş, Celal Üster, Gülengül Altınsay, İbrahim Altınsay, Kerem Çalışkan, Metin Göktürk, Erhan Yalvaç, Sevinç Altan, Yaprak Zihnioğlu, idarede Gürhan Ertür, Sadun Sönmez, Macit Çopur gibi çok sayıda arkadaşımızla işe koyulduk.

Mehmet Ataberk’le o zaman tanıştık. İçimizde en deneyimli olanımız oydu. Daha önce Vatan gazetesinde çalışmıştı. Aydınlık geleneğinden değildi. Gazeteciliği meslek olarak seçmişti ve bize bu sırada katılmıştı.

Hepimizden farklıydı. İşini büyük bir sükûnet içinde yapar, sesini hiçbir zaman yükseltmezdi. Bizler bağrış çağrış içinde tartışıp siyasi nutuklar atarken o sayfaya manşeti yerleştirmeye çalışırdı.

Çılgınların içinde bir sâkin insandı. Duygularını belli etmez, neye kızıp neye sevindiğini göstermezdi. Kibar adamdı. Kimseyi incitmeden söyleyeceğini söylerdi.

Nuri Çolakoğlu’yla Çin’e, Kamboçya’ya gittiler. Pol Pot’la da söyleşi yaptılar.

Eşi İnci’yle sakin bir birliktelikleri vardı; Sultanahmet’te, manzarasını unutamadığım bir evde oturuyorlardı. İnci Sultanahmet’teki Çocuk Esirgeme Kurumu yuvasında yöneticiydi. Çocukları Pınar ve Ata o hengâmenin içinde gazetenin koridorlarında koşturuyordu.

12 Eylül askeri darbesinden sonra bizler cezaevine gittik, bağlarımız koptu. O gazeteciliği bir süre daha devam ettirip bıraktı.

1994 yılıydı. Mehmet Ataberk’i Cumhuriyet gazetesinde çalışması için ikna etmek amacıyla İpek (Çalışlar) ve Aydın Engin’le ziyaretine gittik. Sanki içine kapanmış bir hali vardı. Onu ikna edemedik. Gazeteciliği bırakmıştı. Dönmek istemiyordu.

Son görüşmemiz oldu.

Bizler birlikte çalıştığımız üç yıl boyunca ondan meslekî olarak önemli dersler aldık.  Asla telâşlanmaz, sükûnetini kaybetmezdi. Haber değerlendirmede usta, başlık seçerken hünerliydi.

Birikimli bir insandı. Daha mesleğe katabileceği çok şey vardı. Darbeler, altüst olan yaşamlar onu yormuştu.

Ölüm haberini aldığımızda İpek’le birlikte büyük bir üzüntü duyduk. Halil’e (Berktay) ve Alper’e (Görmüş) de söyledim. Onlar da benzer anı ve duyguları paylaşıyor.

Halil Berktay: 'Çılgınlar içinde bir sâkin insan’ nitelemesi çok doğru. 1960’ların ve 70’lerin sol akımları içinde, bir, o fraksiyonun kendine özgü paradigmasının iç kurucuları ve ayrıntılarına vâkıf teorik muhafızları diye tarif edebileceğimiz bir sahabe kesimi mevcuttu, bir de söz konusu grup veya örgüt biraz olsun kitleselleşebildiği takdirde, o kadar ince eleyip sıkı dokumaksızın, genel duruşu ve/ya çevre ilişkileri temelinde sonradan katılan uzman meslek sahipleri ile halktan insanlar. Mehmet Ataberk bu ikinci kategoridendi. Ben de kendisini, Aydınlık’tan önceki Halkın Sesi aşamasında, aynen bu özellikleriyle tanıdım. Özetle, normal bir insandı. Böyle daha kimler geldi, kimler geçti o yılların hızla yükselen ve hızla çöken kadro örgütlerinden! Sosyalist sol biraz olsun adam olabilseydi, şiddete ve illegaliteye sürüklenip 1980 darbesine kendi kendini yıktırmasaydı, örgüt ve çatı devamlılıkları azıcık korunabilseydi, zamanla Fransız veya İtalyan Komünist Partilerinin emektar yaşlılarına benzer bir konumda olacaktı bu normal kişiler. Sağa sola savrulmaksızın, öksüz yetim kalmaksızın örgütleriyle birlikte ihtiyarlayacaklardı. Onu da idealize edecek değilim. Ama olmadı. Olamadı.”
 

Alper Görmüş: 1970’lerin sonunda, ülke hızla, birileri çıkıp kılıcını attığında, halkın “demokrasi, özgürlük” diye itiraz etmeye mecalinin olmayacağı bir noktaya doğru sürükleniyordu. Zaten kurgulanan da buydu: Öyle bir atmosfer oluşsun ki, insanlar kendi canlarından, çoluk çocuğunun canından başka bir şey düşünemez olsun; özgürlük tali bir mesele haline gelsin.

O günlerde ben de ülke ve toplum için yegâne doğruyu temsil ettiğine şaşmaz bir inançla bağlı küçük sol gruplardan birinin gazetesinde (Aydınlık) çalışıyordum; Mehmet Ataberk’le birlikte.

Ben Ataberk’in “bizim arkadaş” olmadığını bilmiyordum, meğer profesyonel gazeteci olarak katılmış aramıza, bunu çok sonra öğrendim. Ve işte ancak o zaman onun neden bizim iddialı fakat kof bazı başlıklarımız karşısında o garip içine kapanma tavrını benimsediğini anlayabildim. Yalnız profesyonelliği nedeniyle değil, sağduyusunu kaybetmemiş “normal” bir insan olarak gözünün önünde her gün tekrarlanan ideolojik çocukluklar belli ki canını çok sıkıyordu.

En çok bu haliyle hatırlıyorum Ataberk’i. Bir de tabii nazik, kibar halleriyle. Benim gözümde, Aydınlık’ın en önemli entelektüel simalarından Halim Spatar’la birlikte nezaketin canlı örnekleriydi ve onlardan etrafımızda çok fazla örnek yoktu.

12 Eylül darbesinden birkaç yıl sonra köşesine çekildi. O yıllarda birkaç kez ziyaretine gitmiştim. Onlardan birinde, Nuri Çolakoğlu’yla birlikte uzun bir süre geçirdiği Kamboçya’daki ‘sosyalizm’ uygulamalarını öven bir kitap yazmış olmaktan duyduğu pişmanlığı anlatmıştı. Daha sonra ortaya çıkan ve ziyaret sırasında kendilerinden ustalıkla gizlenen korkunç gerçekler onda ciddi bir rahatsızlık yaratmıştı.

Bilmiyorum, belki de bir daha toplumu etkileyecek bir faaliyet içinde olmamasının, kendisini geri çekmesinin nedenlerinden biri de budur.

Şahane bir adamdın, güle güle Mehmet Ataberk.

Prof. Dr. Cüneyt Akalın da Aydınlık'ta gazeteci Ataberk'i yazdı. 

Cüneyt Akalın: Aydınlık en eski dergilerdendir. Şefik Hüsnü tarafından çıkartılan Aydınlık, işgal altındaki İstanbul’da 1921’de gün güzünü gördü ilk kez. Sol hareketin tarihinde derin iz bıraktı.

İkinci kez 1968’de Aydınlık Sosyalist Dergi adıyla, teorik bir dergi şeklinde çıktı. 1968’de yükselen halk hareketi mecrasını ararken, devrimci teorinin ışığını arıyordu. Aydınlık “Beyaz” (PDA) ve “Renkli” olarak ikiye bölündükten sonra 12 Mart'ta kapatıldı.

Aydınlık 1976’da bu kez teorik yayın organı olarak yayımlandı.

Nitelikli, içerikli bir dergiydi.

Aydınlık büyük atılımını 1978 Martında yaptı. Ülkede sağ-sol çatışması hızlanmış, karşı-karşıya gelen kitleler birbirinin üzerine salınmıştı. Siyasi gelişmelere anında müdahale edecek bir yayın organına ihtiyaç vardı. Aydınlık günlük gazete olarak yayımlandı.

Günlük Aydınlık’ın yayın hayatına atıldığı gün, tarihi bir gündür. 10 Mart 1978’de ilk kez genel greve gidiyordu işçi sınıfı. Aydınlık ve işçi sınıfı birlikte tarih yazıyorlardı.

Dergicilikten gazeteciliğe

Aydınlık hareketinin nitelikli dergiler çıkardığı hasımlarında da teslim ediliyordu. Ancak gazete farklıydı. Büyük bir projeydi. Doğu Perinçek-Hasan Yalçın kafalarındaki günlük gazete projesi için uygun ismi/isimleri arıyorlardı.

Mehmet Ataberk, sanıyorum 1977 başında, bu noktada devreye girdi. Galatasaray mezunu Ataberk lise yıllarında profesyonel gazeteci olarak hayata atılmış, Bab-ı Ali’nin rahle-i tedrisinden geçmişti.

Düğmeye basıldı.

Projenin ete-kemiğe bürünmesi için büyük bir kampanya açıldı. Rahmetli Tunca Yönder yürüttü kampanyayı; gelinler altınlarını, öğrenciler harçlıklarını bağışladılar; işçiler gönüllü çalıştı.

Sermaye yaratıldı, makinalar alındı.

Aydınlık kadro birikimi ile Ataberk’in profesyonel tecrübesi 1978 Aydınlık’ını yarattı. Sol ilk kez gazete bayilerinde Hürriyet’in, Akşam’ın yanında yer alıyordu. Yayın hayatında bir devrimdi bu.

Günlük Aydınlık, Kontrgerilla yayını ile ülkeyi sarstı. Haberciliği ile Maraş-Çorum olaylarına müdahil olmaya çalıştı. Dünyaya açıldı, mazlumların sesi oldu. Humeyni’yi Paris’ten Tahran’a taşıyan uçaktaki tek gazetecinin Aydınlık muhabiri olması, söylediklerimizin kanıtıdır. O dönemin ünlü gazetecilerini şaşırtan bir başarı kazanan Aydınlık, 12 Eylülcüler tarafından kapatılıncaya kadar Bab-ı Ali’nin yükselen yıldızı oldu.

Ataberk adındaki gazeteci

Yazı işlerinde dümende Ataberk vardı. Sabah işbaşı yapar, akşamın geç saatlerine kadar işinin başından ayrılmazdı. Alaylıydı, gazeteciliği ustalarından öğrenmişti. Sakin kişiliği, güler yüzlü görünümü ile olayları dikkatle izlerdi. Hep yazı işleri masasının başındaydı. Çoğu kez ayakta dururdu. Galiba, haberlerin gazeteye yerleştirilmesine daha iyi nezaret edeceğini düşünüyordu ayakta dikelirken. Sesini yükselttiğini, ters bir söz ettiğini duyan, işiten olmadı. Dümeni hiç bırakmadı. Çalışma arkadaşlarıyla iyi anlaştı Aydınlık’a uyum gösterdi.

Ataberk hem dümen tuttu hem de çok sayıda gazeteci yetiştirdi.

Kısmen Nuri Çolakoğlu, Kerem Çalışkan, Gülay Göktürk, İbrahim Yıldız ve Aydınlık hareketinden gelip gazetede çalışan pek çok devrimci gazeteciliği Ataberk’ten öğrendi.

1978 Aydınlık’ı Ataberk’in meslek hayatının doruğuydu. 12 Eylül sonrası bir türlü kendini bir yere oturtamadı. Köşesine çekildi.

Mehmet Ataberk, Aydınlık’ın büyük atılımının mimarlarındandı.

Basının meçhul kahramanlarındandı.

Onun yolundan yürüyenler imkansızlıkları aşarak mucizeler yaratmaya devam ediyorlar.