Radikal gazetesi muhabiri İsmail Saymaz yeni kitabı "Esas Duruşta Cinayet"te, çeşitli örnekleriyle asker ölümlerini mercek altına aldı. Tahkir, kötü muamele, dayak, eziyet, intihar ve cinayet sebebiyle hayatlarını kaybeden askerlerin başlarına gerçekte ne geldiğini araştırıyor, ölümlerin gerçek sebeplerini ve bunların üzerinin nasıl örtüldüğünü ortaya koyuyor. Başka canların sorumsuzca feda edilmesine göz yumulmasın diye…
Baba Kenan Polat: “Asker ölüsü, tavuk ölüsü gibi… Hani bir asker ölmüş, onların umurunda mı ki? Onların çocukları askerde yok ki, ölsün. Çocukları dünyanın dolarlarını götürdü, hiçbir şey yok…”
Anne Ani Balıkçı: “O gün o bir kurşun hayatımızı bir saniyede değiştirdi. Derler ya, bir ölenin arkasından kırk gün mum yanarmış, her gün biri sönermiş. Bizde hiçbiri sönmedi daha. İki buçuk yıl oldu. Kırkı da yanıyor.”
Baba Yaşar Özel: “TSK, yavrumun hayati sorumluluğunu üstlenmeyecekse neden yavrumuzu bizden zorla koparıp aldınız? Niye yavrumuzu o kışladaki canavarlara teslim ederken, ‘Bu çocuklar ana kuzusudur, sakın ha incitmeyin bunları’ demediniz?”
Anne Zekine Taştan: “Vatan sağ olsun demem. Benim evladım yok ki, benim Tolgam yok. Vatan sağ olsa ne olur ki, vatanı batsın. Bana ne vatandan! Demem, asla demem! Hiçbir zaman dedirtemezler!”
Zorunlu askerlik hizmeti altında her yıl pek çok asker hayatını kaybediyor. Baştan savma soruşturmalar aracılığıyla, ölümlerde sorumluluğu olanların aklanmasına ya da suçun hafifletilmesine yönelik bir davranış kalıbı devreye giriyor. Ölen öldüğüyle kalıyor ama devlet kendi güvencesi altındaki -üstelik vatan borcu için silah altına aldığı- vatandaşlarının hayatlarını korumuyor!
Er Sevak Şahin Balıkçı cinayeti de var
Dayak, silah, bomba ve intihar sonucu meydana gelen asker ölümlerini 15 dava dosyası etrafında irdeleyen kitabında Saymaz, Batman Gümüşörgü Jandarma Karakolu’nda gerçekleşen Er Sevak Şahin Balıkçı cinayetini de mercek altına alıyor. Er Balıkçı ile katili Kıvanç Ağaoğlu’nun birlikte çekilmiş bir fotoğrafına kitapta yer veriliyor. Ayrıca kitapta, Balıkçı’nın annesi Ani ve babası Garbis Balıkçı ile yapılmış bir özel söyleşi bulunuyor.
Öteki olduğumuzu Sevak öldürüldüğünde anladık
Balıkçı çifti, oğullarının Ermeni kökenli olduğu için soykırım günü olarak anılan 24 Nisan’da öldürüldüğünü ileri sürüyor. Anne Ani Balıkçı, katile ‘taksirle cinayet’ suçundan verilen dört yıl beş aylık ceza için de “Öteki olduğumuzu anladım. Biz vatandaş sayılmıyoruz” dedi. Saymaz, kitabında Sevak Balıkçı’nın anne ve babasıyla yaptığı söyleşiye şöyle yer veriyor:
Sevak’ı askere gönderirken endişe yaşadınız mı? Ermeni diye…
Ani: Hiç yaşamadım. Terörden korkuyorduk. Çünkü politik bir aile değildik.
Peki, Sevak askerlikten önce kimliğinden önce sorun yaşadı mı?
Garbis: Hayır, hiç. Sevak, Türk okulunda, Maçka’da okudu. Son 24 güne kadar hiç öyle bir şey yok. Ölümünden önceki 24 gün…
Sevak askerde dövülmesi konusunda ne anlattı?
Garbis: Para çalınmış nöbet tuttukları yerde. Astsubayları ödemiş. “Oğlum” dedim. “Ne parası çalınmış, senin hayatında yapmayacağın şey.”
Dayak mı yemiş orada?
Boşluğuna vurmuş. Dedim ki “Kan aktı mı oğlum bir yerinden?” “Yok baba” dedi. Kan aksaydı zaten yıkacaktım ortalığı. Kantindeydi bir ara, iki ay kantinde kaldı, açık verdi. “Oğlum, olsun yollarız buradan. Adamın ihtiyacı vardır” dedim.
Sevak’tan para mı sızdırıyor?
Ani: E tabii canım.
Peki, dayaktan sonra ne olmuş?
Garbis: “Şikâyeti geri alacağız. Dayak yemedim diye tutanak düzenleyecekler” dedi.
Sizin bildiğiniz kadarıyla ölüm nasıl gerçekleşti?
Garbis: Bence bilerek öldürüldü. Çünkü “Vururum seni, tombulum” lafı var. Astsubay söyledi, ispat edemedi. “Ermenistan’la savaş çıksa ilk seni vururuz” sözü var. İspat edemedik. Bunlar klan orada, ülkücü veya sempatizanları. BBP’de bilmem neymiş.
O gün de 24 Nisan. Aynı zamanda Paskalya…
Ani: Ama tesadüf, 96 yıl sonra ikisi bir araya geldi. Bir de o yıl, 24 Nisan’ın ikinci anması. Sevak da Ermeni’ydi, 24 Nisan’dı, vurdu. Müsait yerdeydi Sevak.
Siz şöyle diyorsunuz: Bir Ermeni öldürülecekti…
Ani: Olay o. O gün bir gözdağı verilecekti.
Garbis: 24 Nisan’da bir Ermeni öldürülecekti.
Ani: Bak bir de şu var: Bizim evimizde soykırım konuşulmaz ama bilinir. Uzun uzun anlatılmaz. Ben hâlâ bilmiyorum. Tek yengem kaldı. Ben ondan öğreniyorum. Diyeceğim ki, Sevak bir şey söyledi 24 Nisan’da, onu coşturdu. Ama adam 24 Nisan olduğunun farkında değil. 17 Mayıs’ta bir an evvel eve geleyim derdinde. Biletini, elbiselerini yolladık. Çöreklerle beraber. “Son yediğin çörek olsun” demişler.
Siz “Ermeni olmasa o asker ölmezdi” diyorsunuz.
Ani: Evet.
Siz bunun ne zamana kadar kaza olduğuna inanıyordunuz?
Garbis: İlk başta… Ben oraya gitmeden, ‘Kaza’ dediler. “İnşallah, kaza olsun” dedim. Ne zaman gittik, yeri gördüm. Ya dedim burada böyle bir kaza olamaz.
Sizce adil bir yargılanma oldu mu?
Ani: Yok. “Mecburdu” diyorum ben. Emir yukarıdan… Ne kadar doğru, bilmiyorum, yaptırdılar buna diyorum. Yaptı ama tek değil. Ama oraya ulaşamıyoruz.
Sevak’tan sonra hayatınız nasıl değişti?
Ani: O gün o bir kurşun hayatımızı bir saniyede değiştirdi. Derler ya, bir ölenin arkasından kırk gün mum yanarmış, her gün biri sönermiş. Bizde hiçbiri sönmedi daha. İki buçuk yıl oldu. Kırkı da yanıyor. Hissettiğimiz bu. Torunum oldu şimdi. Gittikçe ona benziyor. Adı, Odin. Sokaklarda ağlıyoruz. (Gözleri doluyor, sesi titriyor) Hele şimdi benziyor bu da Sevak’a, gittikçe benziyor. Yüzüne bakıp ağlıyoruz çocuğun, ne kadar doğru, bilmiyorum. “Bir sıfır yenik geldi hayata” diyor şimdi kızım. Doğru, bir sıfır yenik geldi.
Türkiye ’den gitme hissi oldu mu?
Ani: Olmadı.
Devlete ve adalete karşı sizde bir kırılma oldu mu?
Garbis: Adalete tabii ki oldu.
Askerliğe karşı?
Garbis: Askerliği zaten biliyordum. Ne kadar zorluk da gördüysem bir yerde insanı adam eden bir yer olarak tabir ederdim. Askerlik, olur bunlar diyordum. Fakat şimdi o gördüklerim, yapılan eziyetler, o atılan tokatlar… Ya bir insan iki yerinden kendini öldürür mü? Bir yerinden vurur. Ya kafasından vurur ya boynundan vurur. Mantık var yani.
Ani: Adamların kimseye adaleti yok. Bize de yok zaten. Biz öteki olduğumuzu anladık. Onlar da mı ötekiydi? Davası görülmeyenler var. Adalet yalnız bize değil, kimseye yok. Ben bunu hâkime söyledim: “Öyle bir karar verin ki öteki olmadığımızı anlayalım” dedim.
Karardan ne anladınız?
Ani: Öteki olduğumuzu anladım.
O ne demek?
Ani: Biz vatandaş sayılmıyoruz demek.
Garbis: Zaten oldum olası ötekiydik. Daha bilinçli olduk. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşadığın müddetçe ötekilik vardır.
Ani: Hep düşünüyorum, bu olay tersi olsaydı; Sevak vursaydı, acaba ne olurdu? Ömür boyu…
Garbis: İçerden çıkamazdı ki.
Ani: İçerde şişlerlerdi bile.
Garbis: Gâvuroğlu diye…
Ama ölen askerler arasında Sünni Türk çocuklar da var.
Ani: Kendi vatandaşına adalet yok, bize hiç yok.
Sevak askere gidene kadar buna vatan görevi olarak mı bakıyordunuz?
Garbis: Bir şeyler öğrenip gelsin diye bakıyordum.
Kutsallık atfetme yoktu sizde, yani?
Ani: Adam öldürmenin kutsallığı mı var ya? Sevak’ın oyuncak silahı bile olmadı.