Yaşam

Gazanfer Özcan'ın vergi borcunu hangi lider affetti

Gazanfer Özcan tam 35 yıl önce yine vergi borcuyla boğuşuyormuş ve bir başbakandan vergi borçlarının ertelenmesini istemiş. Nasıl mı? İşte hikâyesi:

28 Şubat 2009 02:00

Gazanfer Özcan tam 35 yıl önce yine vergi borcuyla boğuşuyormuş ve bir başbakandan vergi borçlarının ertelenmesini istemiş. Nasıl mı? Hikayesini Referans Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Sefer Levent dünkü yazısında şöyle anlattı:

Ali Sururi konservatuvara girdiği gün babası Nazif Sururi şöyle der: "Oğlum mesleği iyi seçtin, iyi seçtin ama memleketi yanlış seçmişsin."

Memleketini yanlış seçenlerden biriydi Gazanfer Özcan. Sakın yanlış anlaşılmasın; eminim ki o, çok memnundu bu topraklarda doğmaktan, büyümekten, sanatçı olmaktan ve bu topraklarda ölmekten. Ama bu ülkede sanatçılara, yazarlara, gazetecilere ve diğerlerine yaşarken değil de öldüğünde veriliyorsa kıymet, çekilen sıkıntıları tam da o zaman gün yüzüne çıkıyorsa ve cız ediyorsa yüreklerimiz, her şeyin doğru olduğunu da söyleyemeyiz bu memlekette.
Tam da Gazanfer Özcan'ı kaybettiğimiz günlerde okuyordum Gülriz Sururi'nin "Kıldan İnce Kılıçtan Keskince" adını verdiği kitabını. Bazen farkına varamıyoruz, göz önünde toz pembe bir hayat sürdüğünü düşündüğümüz insanların ne tür zorluklarla karşılaştığını.
Reyting rekorları kıran Avrupa Yakası'nın başroldeki oyuncularından biri olan "tuzu kuru"lardan biri zannettiğimiz Gazanfer Özcan meğer ne büyük sıkıntılar içindeymiş de haberimiz yokmuş.
Oysa yıllardır aynı sıkıntıyı çekermiş Gazanfer Özcan. Tıpkı Ali Poyrazoğlu'nun, Nejat Uygur'un, Gülriz Sururi'nin, Haldun Dormen'in, Metin Akpınar-Zeki Alasya'ların ve nicelerinin çektiği gibi...
Onlar; neredeyse bir ömür boyu, vergi-tiyatro kirası-oyun masrafları arasında sıkışmış bir hayat sürmüşler.

35 yıl önce de aynı

2009 yılında devletine borçlu ölen Gazanfer Özcan tam 35 yıl önce yine vergi borcuyla boğuşuyormuş ve bir başbakandan vergi borçlarının ertelenmesini istemiş. Nasıl mı? İşte hikâyesi:
Yıl 1974.. O zamana kadar hiçbir hükümete başvurup kendileri için vergi affı da dahil hiçbir talepte bulunmuyor tiyatrocular. Bunun en büyük nedeni bağımsızlıklarını yitirmemek. Ancak bir tek Başbakan Bülent Ecevit'e güveniyorlar. Gazanfer Özcan'ınki dahil on tiyatronun desteğini ve imzasını alan Gülriz Sururi ve Engin Cezzar, Ecevit'in karşısına çıkıp Özel Tiyatrolar Yasası'nın yanı sıra şu isteklerini sıralıyor:

1- Vergi ve sigorta borçlarının affı
2- Tiyatrolardan alınan belediye vergilerinin kaldırılması
3- Fahiş salon kiralarının yüksekliğine karşı önlem alınması, devlet ve belediye salonlarında ucuza kirayla oynama imkânı getirilmesi
4- Radyo ve televizyonlarda tiyatroların tanıtılması için saat ayrılması
5- Özel tiyatrolara devletin maddi yardımı

Bülent Ecevit talepleri inceliyor ve "İstekleriniz arasında olmayacak hiçbir şey yok. Ayrıca benim sanatçıların yanında olmamdan daha doğal ne olabilir. Hepsi yapılacak" diyor. Başbakan Yardımcısı Orhan Eyüboğlu'na talimat vererek taleplerle ilgili çalışmayı başlatıyor. O da konuyu Maliye Bakanı Deniz Baykal'la görüşeceğini ve kendilerini yeniden Ankara'ya çağıracağını söylüyor.

İkili neşe içinde İstanbul'a dönüp haberi Gazanfer Özcan ve diğer borçlu tiyatrocular ile paylaşıyor. Kısa süre sonra da Orhan Eyüboğlu'nun mektubuyla vergi borçlarının ertelendiği haberini alıyorlar. Ancak Halk Partisi iktidarı sona erdiği için özel tiyatroları kalkındırma tasarısı da devletten talep ettikleri yılda 6 milyon dolarlık yardım da suya düşüyor.
Önceki ve sonraki iktidarların işine gelmiyor tiyatrocuların boynundaki ilmeği gevşetmek. Tiyatrocuların siyasi oyunlar oynaması, kendi deyişleriyle onları yani siyasileri küçük düşürmesi, hatta ileri giden tiyatrocuların muhalefet etmesi içten içe sinirlerine dokunuyor. Sanayi yatırımlarıyla eş değer tutuyorlar tiyatro yatırımlarını, basıyorlar vergiyi...

Tiyatrodan gelen tiyatroya

Diyeceksiniz ki "Tiyatrocular koymuşlardır kıyıya-köşeye bir şey. Herkes gibi onlar da ödesin vergisini." Tiyatrocu koymaz ki kıyıya-köşeye bir şey. Tiyatroya yatırır.
Yine 70'li yıllar.. Gülriz Sururi ve Engin Cezzar, Haldun Taner'in "Keşanlı Ali Destanı"nı okuyunca içleri gidiyor sahneye koymak için. Ama bu, çok yüksek bütçeli bir oyun. Elde avuçta bir şey yok. Gülriz Sururi, zamanın Akbank Genel Müdürü Ahmet Dallı'dan randevu alıp projelerini anlatıyor. Dallı, pazarlık sonunda krediyi vermeyi kabul ediyor ama bir şartla: Krediye karşılık bir gayrimenkulün teminat gösterilmesi. Sururi, hiçbir gayrimenkulleri olmadığını söylediğinde Dallı oldukça şaşırıyor ve "Bunca yıl çalıştınız, nasıl olmaz" diye soruyor. Gülriz Sururi cevaplıyor: "Olsa sana gelir miydim müdür bey. Satar tiyatroya yatırırdım."