Medya

Fuat Uğur'dan Akif Beki'ye: Partine ihanet ettin, liderin yeminli düşmanlarıyla halvet oldun!

"Birinden inip diğerine bindiği uçaklara yine onu davet ederler"

09 Mayıs 2017 12:36

Türkiye yazarı Fuat Uğur, "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi"nin yüzde 51.4 "evet" oyuyla kabul edildiğinin açıklanmasıyla sona eren halk oylamasına giden süreçte "gizli hayır"cı olmakla suçladığı Hürriyet yazarı Akif Beki'ye, "Kapımdaki kolpacı tahsilatçılara" başlıklı yazısı nedeniyle adını anmadan tepki gösterdi.

AKP mahallesindeki tartışma sürüyor; kim ne dedi, kim ne cevap verdi, Erdoğan ne yaptı?

 

Beki, 2009 yılına kadar Erdoğan'ın danışmanlığını yürütmüştü

Eski Başbakanlık Danışmanı Beki, 6 Mayıs'ta kaleme aldığı yazısında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP ile ilgili olarak şu ifadeleri kullanmıştı:

Erdoğan hapisten çıkıp AK Parti’yi kurduğunda, Kanal 7’nin Ankara temsilcisiydim.
Hâlâ siyasi yasaklıydı, derin devlet çetelerinin borusu ötüyordu...
Partisi iktidara geldi, seçilme yasağı kalktı ve başbakan oldu.
Bir erdemliler hareketi olarak başlamıştı. Siyasete seviye ve ahlak kazandırma sözünü sevdim. Kuruluş ideallerini benimsedim, yasaklarla ve yolsuzluklarla savaşma vaadini ciddiye aldım.

Ne fişlenmekten çekindim ne mimlenmekten. Korkutanların korkutmasına pabuç bırakmadım. Yanında durdum.
Kendi fikrimdi...

***

3 yıl sonra, kendisinden başbakanlık sözcülüğü ve başdanışmanlık teklifi aldım.
Kabul ettim. Üstlendiğim görevin altından kalkmak için hatasıyla, sevabıyla çalıştım.
Özgürlük kavgamdı, gizli sultaların vesayetine karşı demokratikleşme mücadelesine inandığım için yaptım.
Kendi fikrimdi yani...

Beki'yi AKP'ye ihanet etmekle itham eden Uğur, "Liderinin yeminli düşmanlarıyla iş tuttun ve halvet oldun al takke ver külâh. Zaten 'Kendi fikrimdi' diyorsun. Üstelik bu fikrinle Reis’inin altını oydun ince ince. Anladık Reis’e çok yakındın yıllarca. Lafı ağzımıza veriyorsun böyle deyince. Brütüs de Julius Ceasar’ın manevi evladıydı. O derece yakındı yani. Sırtından bıçakladı" diye yazdı. 

Fuat Uğur'un "Hacıyatmazlar hiçbir zaman yan yatmazlar" başlığıyla yayımlanan (9 Mayıs 2017) yazısı şöyle:

Ayar bozuldu, bu çok açık belli.
Çenesini kapayıp susanlar da var, hayal kırıklıklarını yazıya döken de.
Kimi “Devrim evlatlarını yer” diyor, kimi de “Reis’e mektup” formatında hayat hikâyesini yazıyor.
Esasında tartışma zuhur ettiğinden beri herkes bu tarz mektupları yazma yarışına girdi. Hatta adını kimsenin işitmediği biri bile, bayram değil seyran değil, çektiği acıları Küçük Emrah tadında kaleme aldı.
Son olarak “Biz neydik eskiden, su içerdik testiden” muhabbetine dönüşen bir mini biyografi daha okuduk. Geçmiş dönemde “Reis’e ne kadar da sadıktık, en has adamıydık, onun için ne biçim fedakârlıklar yaptık” hatırlatmalarını öne çıkaran bir öz geçmiş.
Davaya hizmet etmeye başladıkları günlerden bu yana türlü badireler atlatmışlar, herkes bir yerlerdeyken onlar Lider’in yanında durmuşlardır filan.
Peki, sonuç?
Diyorlar ki (Burada Erkan Tan tonlaması rica edeyim);
Ona yakın olan bendim. Arada sadece 7 Haziran döneminde yalpalayıp “Faiz lobisi de neymiş, üst akıl mı ho ho ho” türü yazılar yazsam da 1 Kasım zaferinden sonra (Biz koalisyon bekliyorduk ama olmadı) yuvaya dönüş yaptım. Hülasa en hakiki Reisçi benim. Dolayısıyla bu tartışmada ben haklıyım.
İyi de sen ihanet ettin partine?
Liderine ve davana ters düştün.
Liderinin yeminli düşmanlarıyla iş tuttun ve halvet oldun al takke ver külâh.
Zaten “Kendi fikrimdi” diyorsun.
Üstelik bu fikrinle Reis’inin altını oydun ince ince.
Anladık Reis’e çok yakındın yıllarca.
Lafı ağzımıza veriyorsun böyle deyince.
Brütüs de Julius Ceasar’ın manevi evladıydı.
O derece yakındı yani.
Sırtından bıçakladı.
O vakitler tren yoktu tabii. Tren olmayınca binip inenler de olmuyor hâliyle.
Neyse.
Hakikat şu ki doyumsuzluk ve aşağılık kompleksi çok kötü bir şey.
Yıllarca özveriyle çalış, bir davaya inan ama öte yandan da gözün lüks arabalarda, yurt dışı seyahatlerde, villa yaşamlarında, güzel ve ünlü kadınlarda ya da ne bileyim Aydın Doğan’ın teknesindeki şenlikli ambiansta olsun. İçin için imrenirken hep aynı soruyu sormaktasındır kendine:
“Neden ben bunlara sahip değilim?”
Ya da dilinde “Ah o teknede ben olsaydım, açık denizlere yol alsaydım, vız gelirdi her şey inan bana, yeter ki ben sana varsaydım” şarkısı.
Davası onu Amerika’ya gönderir dil öğrensin diye ama tatminsizlik nüfuz etmiştir bir kere ve beynini kemirmektedir sinsi sinsi. O saatten sonra Arkadaşa binlerce kere “İşçisin sen işçi kal” desen de nafile. Kapağı atacaktır oraya. Çok popüler olan bir sütun komşusu edinecektir kendine. Aşağılanıp hor görülse de sineye çekecektir kendi fikrince.
Azmetmiştir ve betonu delecektir.
Ama bu o kadar kolay değildir. İnandırıcı olmak için Suret-i Hak’tan görünürken sık sık gömecektir geçmiş davasını bel altı vuruşlarla.
Kalemini kiraya vermenin bir bedeli olacaktır muhakkak.
O bedel ödenmiştir ödenmesine de şimdi işler tersine dönmüştür.
Esas mesele bu.
Ama üzüntüye mahal yok. Merak etmesin içerideki adamları ona yardım edecekler. O evvelden birinden inip diğerine bindiği uçaklara yine onu-onları davet ederler.
Belki hatırı için sütun komşusunu da çağırırlar, içinde ukde kaldı adamın.
Biz biliriz bunları.
Hacıyatmazlar hiçbir zaman yan yatmazlar.