Gündem

Fuat Uğur: Kuddusi Okkır'ı cezaevinde öldüren kafa, Büyükada iddianamesinden bize sırıtmakta

"Ergenekon davasını insanlığın katli hâline getiren uygulamaları ve sonuçları oldu"

17 Ekim 2017 13:07

Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur, Büyükada'da tutuklanan insan hakları savunucularının davasının, Ergenekon davasıyla benzerlik gösterdiğini söyledi. "Ergenekon Davası'nı insanlığın katli hâline getiren uygulamaları" olduğunu söyleyen Uğur, "Kanser hastası olduğu hâlde bir deri bir kemik kalana kadar elleri kelepçeli olarak tutukluluk hâli sürdürülen Kuddisi Okkır'ı cezaevinde öldüren o kafa, âdeta reenkarne olmuş Büyükada iddianamesinden bize sırıtmakta" dedi.

Fuat Uğur'un "Okkır'ı katleden kafa bize Büyükada'dan sırıtmakta" başlığıyla (17 Ekm 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Kamuoyunda “Büyükada iddianamesi” olarak bilinen ve hukuki bakımdan zaten sayılamayacak kadar çok fazla vahameti içeren iddianameyle ilgili epey yazıldı. Ama bundan daha ötesi var, çünkü bu iddianameye dayalı tutukluluk hâli devam ettiği takdirde, FETÖ'nün nasıl Ergenekon Davası'nı insanlığın katli hâline getiren uygulamaları ve sonuçları olduysa aynını bu davada da yaşayacağız.

Görünen o.

Ali Tatar'ı intihara sürükleyen alçaklığın başrolündeki savcıda ByLock çıktığını daha yeni öğrendik ve yine derinden sarsıldık. Bugün yaşadıklarımızın da ileride  toplumda benzer sonuçları doğurabileceğini iyi hesap etmemiz gerekli.
Kuddusi Okkır'ı unutan var mı?

Kanser hastası olduğu hâlde bir deri bir kemik kalana kadar elleri kelepçeli olarak tutukluluk hâli sürdürülen Okkır'ı cezaevinde öldüren o kafa, âdeta reenkarne olmuş Büyükada iddianamesinden bize sırıtmakta.

Çünkü tutuklu İdil Eser'in de Kuddusi Okkır benzeri bir trajedinin kurbanı olması için sanki büyük bir gayret sarf ediliyor.
Büyükada iddianamesinin kendisi kadar vahim olan da bu.
Uyku apnesi diye cezaevinden FETÖ'cülüğü tescilli adamı tahliye eden, karşı çıkmasaydık neredeyse elini kolunu sallaya sallaya dolaşmasına sebep olacak zihniyetin gerçekten ciddi riskler taşıyan bir tutuklu için kıllarını kıpırdatmamaları karşısında dehşete düşüyorum.

Büyükada iddianamesi çerçevesinde tutuklanan İdil Eser'in avukatı Erdal Doğan, İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi'ne bir dilekçe vererek müvekkilinin durumunu en ince ayrıntısına kadar anlatıyor ve tutukluluk hâlinin sonlandırılmasını talep ediyor.  Dilekçeden öğreniyoruz ki İdil Eser'in mevcut hastalıkları nedeniyle taşıdığı risk bir hayli ciddi boyutta.
Tutukluluk hâli ise bu hastalıkların daha da ağırlaşmasına sebep olabilecek gibi görünüyor. Bu hastalıkları tıbbi terimlerle dolu olduğu için sıralamayayım ama dilekçeden öğrendiğimize göre en ağır risk oluşturan durumu tıbbi tetkiklerden çıkan ve gözlem altında tutulan kolon ve rahim kanseri riski.
Tutuklulukla ortaya çıkan hayati risk İdil Eser'in yaşam hakkını elinden alma potansiyeli taşıyor.

Kısacası bu iddianame kabul edilmemeli diyeceğim ama kelimelerim kulaklara ulaşır mı onu da bilmiyorum. Sözcü iddianamesi için de aynı talepte bulunmuştum ama o vahim iddianame de ne yazık ki mahkeme heyeti tarafından kabul edildi.

Ülkemizi Nagehan Alçı'nın ifade ettiği gibi rezil etmekten başka bir işe yaramayacağı ayan beyan belli olan bu iddianame ile nereye varılmaya çalışılıyor anlamak mümkün değil.
Acaba diyorum, FETÖ davalarını aşındırmak, itibarsızlaştırmak için dünya kamuoyuna “Bakın Türkiye'de insanlar böyle kolaylıkla suçlanıyor ve sudan sebeplerle tutuklanıp saçma sapan iddianamelerle yargılanıyor gördüğünüz gibi. İşte bizim FETÖ adı altındaki davalarımız da aynı durumda” diyebilmenin yapı taşlarını mı döşüyor tüm bu mahkeme süreçleri?
Tabii ne iddianameyi hazırlayan savcıları ne de mahkeme heyetlerini böyle bir niyetle suçlamıyorum. Ama objektif olarak yapılanın yukarıda altını çizerek belirttiğim amaca hizmet ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim.

.....

Not: Bu konuda bilgi edinilmesi için bana ve birkaç yazara ait makale:

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/598087.aspx
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/598118.aspx
http://www.haberturk.com/yazarlar/nagehan-alci/1671885-absurtlukler-iddianamesi
http://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/buyukada-casuslari-desifre-oldu-5144

Can Ataklı'yı mutsuz eden “eski solcu”lar

Kimi solcu ya da Can Ataklı kendi deyimiyle eski solcu yazarların son dış siyasi olaylar karşısında aldıkları tutuma çok sinirlenmiş. Geçen gün de Sözcü yazarı Soner Yalçın'dı çünkü 12 Ekim tarihli yazısında “Mevzubahis olan Erdoğan değil, Türkiye'dir. Olaylara tek açıdan bakan at gözlüğü yanıltıcıdır. Erdoğan gitsin diye ABD'nin vize ambargosuna sevinilebilinir mi? Yapmayınız, bu ruh çöküntüsü ve insanın kendine ihanetidir” diye yazmıştı.

Aynı gazetenin internet sitesinde yazan Can Ataklı durmadı ve anında “Eski sol, Erdoğan'ın çöplüğünde altın aramaya başladı” başlığını atıp “Solun en büyük hastalığı emperyalizmden fena hâlde korkmasıdır. Bunun sonucunda her şeyin sorumlusu emperyalizm olarak görülür ve sonunda emperyalizmle mücadele yerini çaresizliğe bırakır” diye yazdı. Sonunu da “Eski sol bu çocukluk hastalığından kurtulmalı ve bozgunculuk yapmaktan vazgeçmelidir” diye bağladı.

Bozgunculuk? Yani “Ne güzel Erdoğan'ı devireceğiz ABD'nin yardımıyla. Size ne oluyor” demenin bir başka şekli.

Ama tartışma bitmedi. Baktım, Soner Yalçın da bugün Ataklı'yı yanıtlamış. Her iki ismin de ortak paydaları Atatürkçülük olduğu için Yalçın bu konudaki şampiyonluğu kimseye bırakmamak adına kendini paralayan Can Ataklı'ya okkalı bir ders veriyor.
Başlık her şeyi anlatıyor:

“Türkiye yoksa sol da yok”

Ve son cümlesi:

“Atatürkçülük lafla olmaz. Mazlum milletler lehine, emperyalizm aleyhine olan her tavır desteklenmelidir.”

Bir katkı da benden. Can Ataklı, Kurtuluş Savaşı sırasındaki Mustafa Kemal-Wladimir İlyiç Lenin arasındaki ilişkiye yeniden baksın.