Yaşam

Fransız kadınlar operaya değil, iftara koşuyorlardı

Lale Devri’nde Fransa’ya elçi olarak giden Yirmisekiz Mehmet Çelebi, birbirinden ilginç anılarla ülkesine dönmüştü.

01 Eylül 2008 03:00

Yirmisekiz Mehmet Çelebi, bozuk olan ilişkileri düzeltmesi için Padişah III.Ahmed tarafından Fransa’ya elçi olarak atanmıştı. Osmanlı elçisi, Fransa topraklarına kırka yakın maiyetiyle deniz yoluyla vardı. Paris’e girerken, bir mareşal ve bir alay asker tarafından karşılandı. Kendisi öndeki atta, arkasında maiyeti bulunuyordu. Arkalarında ellerine tüfek ve mızrak verilmiş, kürk giydirilmiş neferler, yaya olarak sakallılar, imam efendi, kapı kethüdası, oğlu Sait Efendi ve tercümanı vardı. Paris’e halkın coşkun tezahüratları altında girdi, sokaklar Türk elçiyi görmek isteyenlerle dolup taşıyordu.

Günü gününe yazdı

1721’in Mart başlarında Paris’e yerleşen Türk elçisi, 16 ve 21 Mart günlerinde sarayda henüz 10-11 yaşlarındaki Kral XV. Lui tarafından büyük bir törenle kabul edildi. Mehmet Efendi, kraldan büyük yakınlık gördü. Paris’e gidişi ile şehirdeki gözlemlerini günü gününe hatıra defterine yazdı.

Elçiyi en çok şaşırtan şeylerden biri Fransız kadınların tutumları olmuştu. Hatıratında bununla ilgili şunları yazmıştı: "Monpelye’de cümle kibar karıları gelip bizi görmek için toplanmışlar, Fransa memalikinde zenlerin (kadınların) itibarı ricalına (erkeğe) galip olmakla istediklerini işlerler ve murad ettikleri yere giderler, hatta Fransa, avratların cennetidir."

Fransız kadınlar, Yirmisekiz Mehmet Çelebi’yi şaşırtmaya devam ettiler. Özellikle de Ramazan’da. Bundan sonrasını Fransa Sefaretnamesi’nde Mehmet Çelebi şöyle aktarıyor:

"Bu esnada Ramazan-ı Şerif geldi, oruç tuttuk ve geceleri cemaatle Teravih namazı kıldırdık. Bu esnada Merşal gelüp ayan ve ekabirden selam getürüp ’Rica ve niyaz ideriz ki, hanımlarımız gelüp iftar eyledüğünüzü ve yemek yedüğünüzü seyretmek isterler. Eğer ki izniniz olursa cümlemizi sevindirirsiniz ve belki Kralımız dahi hazzeder’ dediler. Çaresiz kalup: ’Elimizden ne gelür, hoş geldiler, safa geldiler’ dedik, gitti. Anı gördüm ki akşama yarım saat kaldıkda bir iki yüz avret, altın ve ziynet içinde ve elmaslara batmış halde gelüp, karşu be karşu sandalyelere oturdular. Güya konağımız kadınlar evine dönüp doldu, taştı. Sonra etrafımızda olanlardan dahi iznimizi haber alanlar bir taraftan gelmede. Birkaç bin kadın içinde kaldık. Sanki düğün evine döndü. Hele her ne hal ise bu azabı çeküp iftar ettük ve yemek yedük. Bundan sonra Teravih namazını gece eda eyledük. Bunlar, Teravih kıldığımızı ertesi günü haber almışlar. Yine iftara yarım saat kalınca bir iki bin avret kızlar çıkageldiler. Her biri şekerleme ve çörekler getirdiler. İftar ve taam eyledik.

Sahura kadar kaldılar

Bunlar gitmezler, saat üçe varınca otururlar. Meğer bunlar namazı beklerler imiş. Çare yok, abdest alup namazı kıldık. Tekrar izin istediler. Her gece bunlar gelüp iftar ve taam ile namazımızı temaşa etmek için yalvarır oldular, izin verdük. Cemaatle oturup gece teravihi tamam eda idüp ilahiler ve tespihlerle bütün kadınlar bizi seyretti ve hayran oldular."

Yirmisekiz Çelebi Mehmet, Paris’te 1721 temmuz sonuna kadar kaldı.