ABD'deki başkanlık seçimine günler kalan Demokrat aday Hillary Clinton'u zor durumda bırakan e-posta skandalı ve Avrupa Birliği (AB) ile Kanada arasında imzalanan serbest ticaret anlaşması, bugünkü Alman gazetelerinden seçtiğimiz yorumların konuları.
Frankfurter Rundschau gazetesi ABD'nin hukuk devleti olma özelliğinin tehlikeye girdiğini belirttiği yorumu şöyle devam ediyor:
"Cumhuriyetçilerin tavrı hukuk devletini tehdit ediyor. Cumhuriyetçiler, FBI Başkanı James Comey'e baskı yapıyor. Comey baskı üzerine eski Dışişleri Bakanı'nın özel bir sunucu üzerinden yazıştığı suçlamasıyla ilgisi olmamasına rağmen danışmanına gönderdiği e-posta hakkında Kongre'ye bilgi verdi. Ancak Comey'in açıklamalarında Clinton'u karalama kampanyasında kullanılmaya son derece elverişli ‘siyasi şüphelenmeler' de bulunuyor. Bu olay Cumhuriyetçilerin ne kadar alçaldıklarını gösteriyor. Cumhuriyetçiler, adaylarının açık farkla yenilmesinden çok Senato çoğunluğunu kaybetmekten korktukları için ahlaki standartları ve siyasi dürüstlüğü bir yana bırakmış bulunuyorlar.”
Süddeutsche Zeitung yorumunda soruşturma makamının seçim kampanyasının en hassas döneminde ‘rivayetler cehenneminin' kapısını araladığını ve Clinton'a atılan çamurun Demokrat adaya zarar verebileceğini dile getirirken Straubinger Tagblatt gazetesinde şu satırları okuyoruz:
"Kampanyanın kasıtlı başlatıldığından kuşkulanmak için komplo havarisi olmaya gerek yok. Kuşkuların merkezinde ise geçmişte Cumhuriyetçilere duyduğu yakınlığı gizleyemeyen FBI Başkanı James Comey bulunuyor. Acaba kaybedilmiş kabul edilen bir seçimi son anda kazanmak için mi böyle bir hamle yapıldı? Trump ve çevresindekilerin entrikalarını yakından izlemiş olanlar son çare olarak başvurulan bu adımdan yardım umulmasını yadırgamayacaktır.”
Koblenz'te yayımlanan Rhein-Zeitung gazetesi AB ile Kanada arasında imzalanan serbest ticaret anlaşmasına (CATA) şu satırları ayırmış:
"Avrupalı normal ampulün yasaklanması gibi zorlayıcı kararlara artık katlanmak istemiyor. Tezleri bazen polemikten ibaret olsa ve gerçeklikten uzak kalsa da halk kararlara katılmak istiyor. Bunun acısı, hiç de sanıldığı gibi CETA'daki somut düzenlemelerden çıkarılmak istenmedi. Aslında CETA'daki düzenlemeler mükemmel sınıfına dahil edilebilir. Avrupa ABD ile yürüttüğü TTIP pazarlığında taleplerini bu ölçüde kabul ettiremezdi. CETA'nın AB tarafından imzalanan ticaret anlaşmalarının en iyisi olduğu doğrudur. Ama bu, anlaşmanın daha iyi ve daha iyi yapılamayacağı anlamına gelmez. Sorun sonuçta değil, sonuca götüren yolda aranmalıdır.”
Rhein-Neckar-Zeitung gazetesi, CETA'ya karşı olan kesimin anlaşmayı başarısızlığa uğratma umudunu kaybetmediğini belirtiyor ve ekliyor:
"Organize serbest ticaret karşıtları ne CETA'nın 50 parlamentonun onayından geçecek olmasıyla ne de AB'nin önemli konularda taleplerini kabul ettirebilmiş olmasıyla teselli bulacaktır. Bu da parlamenter demokrasiye duyulan güvensizliğin kanıtı. Tıpkı ABD'deki Donald Trump taraftarlarının yaptığı gibi. Demokrasinin uğradığı güven kaybı bir günde telafi edilemez. Bunun başarılması siyasi kararların olumlu etkisinin bireylere yansımasıyla mümkün olabilir.”
© Deutsche Welle Türkçe
Derleyen: Ahmet Günaltay