2016-2020 yılları arasında çeşitli dönemlerde Filmmor Kadın Kooperatifi’ne çalışan ya da gönüllü olarak emek veren, ayrımcılık ve şiddete maruz kalan 13 kadın+ olarak, hem şiddet ve ayrımcılık içeren söylem ve eylemlerin devam etmesi sebebiyle hem de kurum içinde yıllardır süregelen sömürü ve şiddet örüntüsünün gelecekte yeni çalışanlar ve gönüllülere uygulanabileceği ihtimali karşısında dayanışma amacıyla bu metni kaleme alıyoruz.
2015 yılında çeşitli zamanlarda Filmmor’dan ayrıldığını belirten 14 kişinin paylaştığı metinde belirtilen durumun bir örüntü halinde günümüze kadar geldiğini gördük. Filmmor’da bulunduğumuz süreçte çoğumuz bu metinden haberdar olsak da iyileşmeye olan inancımızdan ötürü önyargılı davranmadık. Fakat yaşadığımız süreci değerlendirerek kamuoyuyla paylaşmaya karar verdik. Filmmor’un koordinasyonunu yürüten Melek (Özman) Elhan, Ülkü Songül Özman ve Hülya Uğur Tanrıöver tarafından maruz bırakıldığımız sürecin bir kısmını iki kategoriye ayırarak kamuoyu ile paylaşıyoruz:
" Emek sömürüsü dayanışma adına dayatılıyor"
Kadın düşmanlığı, transfobi, ırkçılık, yabancı karşıtlığı, İslamofobi, yaşçılık, sağlamcılık, beden ayıplama, Filmmor’un yansıttığı kimlikle tamamen çelişir biçimde, yaygın olarak uygulanmaktadır. Gündelik iş yaşamındaki diyaloglarda ve yazışmalarda, işe alım süreçlerinde, yapılan toplantılarda, atölyelerde, işlerle ilgili verilen geri bildirimlerde ayrımcılık içeren eylem, söylem ve tutumlar sıradanlaştırılarak, iş ortamında olmaması gereken bir iletişim ve ilişki biçimi ardına saklanarak sürdürülmektedir. Emek sömürüsü, feminist dayanışma adına verilmesi gereken olağan tavizler gibi dayatılıp sürdürülürken, hem Filmmor içinde hem de dışarıya karşı örgütün networkü kullanılarak kadınları itibarsızlaştırılmakta, kadın düşmanlığı, cinsiyetçilik yapılmaktadır.
İşe alınanlar tesadüfen ilk iş tecrübesi olacak olan, deneyimi başka alanlarda olan, eğitimi devam eden veya yeni mezun kişilerden seçilir. Çalışanların iş bilmedikleri, yetersiz oldukları, jenerasyonla ilgili genel sorunlar olduğu devamlı vurgulanır; bu söylemler bir otorite sağlama aracı olarak kullanılır. Buna karşın, ait oldukları jenerasyonun hakim görüşünün karşısındaki her düşünce küçümsenir, aşağılanır ve alanda otorite ya da fikrî denetim mekanizmasıymış gibi davranılır.
Filmmor, iş ilişkisi kurduğu özellikle genç yaşta, idealist ve fazlasıyla kalifiye kadınların tüm vasıflarını görmezden gelerek yalnızca dayanışma için işe alındığını belirtir. İşe aldıkları göçmen, azınlık veya şiddete maruz kaldığını bildikleri kadınların kimlikleri siyasi rant ve çevre elde etmek için sürekli kamusal olarak dillendirir, güvenliklerini tehlikeye atan ve özel hayatlarının gizliliğini ihlal eden bilgileri 3. kişilerle onayları ve haberleri olmadan paylaşır. Bu çalışanlara sık sık toplu e-maillerde “had bildirici” söylemlerde bulunulur; kendileri egemen ve üstenci dilleri konusunda uyarıldığı takdirde siyasi ayrıcalıklarını sorgulamaksızın ürettikleri “içindeki beyaz adam” gibi karşı söylemlerle, hem ırkçılığı uyarıda bulunana yükler hem kadın dayanışmasını bilmemeyle itham eder ve “T.C. mahkemelerinde hesaplaşmaya” davet ederler.
"Örtülü transfobik söylemler..."
Cinsiyetçi, etnik, ekonomik şiddet vb. yollarla şiddete uğrayan, bununla ilgili soruşturma süreci yaşamış ve/veya yaşadıklarını kamusal alanda ifşa etmiş kadınlar, işe alınmadan önce “Psikolojilerinin bozuk olduğunu, bu sebeple iş görmeyecek durumda oldukları” iddia edildikten sonra işe alınır ve iş süresince sistematik bir şekilde akıl sağlıklarının yerinde olmadığı imasıyla ve hakaretlerle akıl sağlığı stigmatizasyonu yapılır.
Filmmor’da örtülü transfobik söylemlerde de bulunulur. Sadece klitorisi olanların kadın olduğunu, trans bir kadına, trans kadınların “biyolojik erkek” olduğunu ima eden “Erkek olduğun zamanı biliyorum,” şeklinde söylemde bulunulmuştur. Trans bir kadın yönetmenin filminin festival programından çıkarılması talep edilmiştir.
Başörtülü bir adayı pozisyon için kalifiye olmasına rağmen başörtüsü sebebiyle iş ortamına uyum sağlayamayacağını iddia ederek iş görüşmesi aşamasına dahi gelmeden elenmiştir. Sırf erkek alanları değiştirmek için kapsayıcılık ilkesine dayanarak oluşturduklarını iddia ettikleri Cendır Beşlisi’ne başörtülü bir karakter eklenmesi talebi, ‘bizi temsil etmiyor’ diyerek reddedilmiştir.
Beden ayıplama, örneğin, saç boyatan çalışanlara slutshaming ve genel ahlakçılık yöneltmek, beden tüyleri gibi bir çok konuda aşağılama ve zorbalığı iş ortamındaki gündelik ve makul şakalaşmalarmış gibi sürdürmek, Filmmor’un ayrımcılık pratiklerindendir.
"Mobbing, itibarsızlaştırma iş yaptırma biçimi haline geldi"
Sistematik mobbing ve gaslighting, itibarsızlaştırma, yalnızlaştırma, taciz, emek sömürüsü, çalışanlara ait en temel hakların ihlali, Filmmor’un adeta çalışma, iş yaptırma biçimi haline gelmiştir. Öyle olmadığı ve var olanların da kötü yönetilmesine rağmen kısıtlı kaynaklara sahip olunduğu bahane edilerek iş yaşamına ait en temel hak ve gereksinimler hiçe sayılmaktadır. İş tanımları, başvuran kişinin deneyimi ve çalışma alanı gözetilmeden, tamamen keyfi bir atamayla yapılmakta ve işe alınan kişi hiçbir oryantasyon sürecinden geçmeden, işleyişe dair bilgilendirilmeden ve hatta bunları “düzeltmesi” gerektiği empoze edilerek çalıştırılır.
Mesai gün ve saatlerinin belirli olmaması, bunlarla ilgili esnekliğin koordinasyon ekibinin takdirinde olması, çok kısa süre kalmış deadlineların sistematik geç bildirimi ve bu yüzden mobbing, gaslighting ve şiddetin iş yetiştirme kaygısı yüklenerek ve bunların arkasına gizlenerek her çalışana veya gönüllüye yansıtılması söz konusudur. Gece 11, 12, sabaha karşı saatlerde çalışanlarına mesaj ve e-mail göndermek, herhangi bir konuşma sürmüyorken “Uyudun mu?”, “Beni seviyor musun?” gibi mesajlar göndermek, yanıt almakta ısrarcılık, buna benzer davranışlarla beraber, çalışanların özel hayatına ve çalışma biçimine dair bilgileri izinleri alınmadan üçüncü taraflarla, çeşitli irtibatlarda paylaşmak, dedikodu yapmak, iftirada bulunmak, çalışanların özel durumlarını onlara karşı kullanmak, çalışma ortamında çalışma arkadaşları veya iş yapılan kimseler ile çalışan arasında güvensizlik yaratacak şekilde çalışanın yetkinliğini ve emeğini azımsayan ve görünmez kılan söylemlerde bulunmak da Filmmor’da gerçekleşmiştir.
Yukarıdaki bilgilerin ışığında, Filmmor’daki dikey ayrımcılık ve şiddet örüntüsü barındıran iş ortamında çalıştırılan ve devamlı olarak çeşitli yollarla itibarsızlaştırılan ve hukuki destek alan kişiler olarak Filmmor’da deneyimlediğimiz süreci kamuoyu ile paylaşıyoruz. Elimizdeki tüm ispat araçları ve tanıklıklarla hukuki yollara başvurma hakkımızın saklı olduğunu belirtmek isteriz.
Bu vesileyle, Filmmor başta olmak üzere tüm kurumları, Türkiye’deki feminist ve LGBTİ+ hareketi kişisel çıkarlar uğruna istismar etme, hem kurumsal hem kişisel kulis yoluyla zarar verme eylemlerine son vermeye davet ediyoruz. Bunun yanında, Türkiye’deki kadın+ların yaşadığı cinsiyet, yönelim, etnisite, yaş, sınıf kaynaklı zorlukları sebep göstererek kişileri “dayanışma” adı altında işe aldıktan sonra aynı zorlukları araçsallaştırarak onları ayrımcılığa ve şiddete maruz bırakmaya son vermelerini; her tür sömürüye (emek sömürüsü, kimlik sömürüsü, duygusal sömürü) ve sistematik şiddete son vermelerini talep ediyoruz.
"Yaşananlar politik bir mesele"
Türkiye’de giderek daraltılan sivil toplum, medya ve film alanlarında hak temelli değerlerin bilhassa finansal ve politik yollarla suistimal edilerek kişisel çıkarlara hizmet etmek uğruna kullanılmasını endişe ve öfkeyle izliyoruz. Filmmor çalışanlarının ve tüm emekçi kadın+ ve LGBTİ+ların; patronların tüm yalnızlaştırma çabalarına rağmen birbirleriyle iletişim halinde olduğunun ve dayanıştığının; kişilerin maruz bırakıldığı şiddetin hiçbir şekilde kişisel olmadığının, bunun bir örüntü ve politik mesele olduğunun kavranmasını talep ediyoruz.
Feminist ve LGBTİ+ hareketi içindeki herkesi, kendi imtiyazlarını sorgulamaya, hareket içindeki ve dışındaki şiddet örüntüsüne son vermek adına yapılan ifşaları dikkate almaya davet ediyoruz. Whistleblowing (bilgi uçurma) kapsamında yaptığımız bu açıklamaların tekrar itibarsızlaştırılmamıza ve ikincil mağduriyetlere uğramamıza sebep olmaması adına, hayatta kalanın unutulma hakkını da kullanarak isimlerimizin yalnızca baş harflerini paylaşıyor, buna ayrıca saygı gösterilmesini bekliyoruz. Feminist ve LGBTİ+ hareket içindeki dikey, şiddet içeren ve hiyerarşik yapılanmaların patriyarkaya karşı olan mücadelemize ciddi hasar verdiğini düşünüyoruz ve kesişimsel, kapsayıcı feminizmin Türkiye’de birtakım ayrıcalıklı ve ayrımcı kişi ve kurumlara rağmen giderek yayılarak ve güçlenerek devam edeceğine de inancımız tam."
|