Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, partili cumhurbaşkanlığı sistemini öngören anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak "Başkan bir gecede Türkiye'nin belli bir bölgesinde veya tamamında eyaletler kurabilir" dedi. "Adalet gücüyle parlamento bir kişiye bağlanırsa, böyle bir ülkeden toprak koparmak isteyen bölücü örgütler, dünyada ‘ulusal kurtuluş hareketi' olarak tanınır" iddiasını ileri süren Feyzioğlu, "Saddam döneminin Irak'ını, Kaddafi döneminin Libya'sını, Suriye'yi hatırlayalım. Bu durumda, söz konusu örgütler dünyada rahatça ve açıktan para, istihbarat, silah ve cephane desteği alırlar, diplomatik temsilcilikler açmaya başlarlar" görüşünü dile getirdi.
Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk'e konuşan Metin Feyzioğlu'nun açıklamaları şöyle:
Bu anayasa, ülkemz bölecek tuzaklarla dolu
İşte o tuzaklar: 1‐ İl ve ilçe başkanları yargıya istediği müdahaleyi yapabilecek.
2‐ Cumhurbaşkanı denetlenebilir olmayacak.
3‐ Eyalet sistemine geçilebilecek 4‐ Her eyalet ayrı polis ve eğitim sistemine sahip olacak 5‐ Tek adam döneminde terör örgütlerine yabancı desteği artacak...
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu bir bakıyorsunuz Uşak'ta, Denizli'de, Trabzon'da, bir bakıyorsunuz Trakya'nın il ve ilçelerinde. 16 Nisan'da halkoyuna sunulacak anayasanın neler getireceğini, Türkiye'nin neler kaybedeceğini anlatıyor. Anlatılanları dinleyenler tercihinin neden “hayır” olması gerektiğini daha iyi kavrıyor ve bunu daha savunabiliyor.
Konuşmalarına, bazı siyasetçilerin yaptığı gibi “melekler”i “şeytan”ı katmıyor. Referandumdaki tercihi nedeniyle kimseye “terörist” ya da dinci yapılarla işbirliği yapmakla da suçlamıyor. Tehlikenin büyüklüğünü anlatıyor. Baro başkanlarının önemli bir bölümü de Feyzioğlu gibi, yönetim kurulu üyelerinden Kayhan Karaca gibi dolaşıyor. Feyzioğlu, gittiği il ve ilçelerde neler mi anlatıyor? Biz sorduk, Feyzioğlu şöyle cevaplandırdı:
DENETLENEBİLİR DEĞİL
“Bizim meselemiz parlamenter sistem mi, başkanlık sistemi mi, değil. Bizim için önemli olan başkanın denetlenebilir olup olmadığıdır. Bu denetleme yasama ve yargı yoluyla olur. ‘Yargı yoluyla denetleme' denilince nedense hep başkanın Yüce Divan'da yargılanması konusu açılıyor. Bu çok istisnai ve vatandaşımızı da her zaman için ilgilendiren bir durum değil.
Oysa yargı denetiminin konusu çok daha geniş ve önemli. Soru şu: Başkanın işlemleri nasıl denetlenecek? Örneğin, getirilmek istenen anayasa, başkana asgari ücreti veya emekli maaşlarını da belirleme yetkisini veriyor. Buna karşı yapılacak itiraz yeri sadece Anayasa Mahkemesi'dir. Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinin 12'sini başkan atıyor.
Yani başkan örneğin ‘Çin'le rekabet etmek için hepimiz fedakarlık yapmalıyız' dedi. Malum Türkiye'de ‘fedakarlık' denilince hep işçinin fedakarlığı anlaşılır. Asgari ücreti 300 lira ilan etti. Fiilen yapabileceğiniz hiçbir şey yok.
TAM YETKİLİ İLÇE BAŞKANLARI
İktidar partisinin il ve ilçe başkanları, hatta yönetim kurulu üyeleri hakim ve savcıların üzerine çıkarılıyor. Çünkü genel başkanına cep telefonundan ulaşan bir ilçe başkanı, ‘filanca hakim bizim partililere yanlış yapıyor' derse, o hakim artık bağımsız ve tarafsız davranamaz.
İlçe başkanının ‘bak kafamı kızdırma genel başkanıma seni şikayet ederim' demesi bile yeterlidir. İşin meclis kısmı da aynı derecede sıkıntılı. Anayasamıza göre ön seçim zorunluluğu olmaksızın genel başkan tarafından belirlenen milletvekili adaylarının, milletvekilleri seçildiklerinde, kendilerini listeye alan genel başkanlarını denetlemelerini herhalde kimse gerçekten beklemez.
BİR GECEDE EYALETE GEÇİLİR
Çok önemli bir konu var: Başkana tek başına yeni ‘bölgesel yapılar kurma' yetkisi tanınıyor. Başkan ‘şu illeri birleştirdim, bölge birliği kurdum' derse, eyalet benzeri bir yapıyı kurmuş olur.
Gözden kaçırılan önemli bir konuyu daha hatırlatalım: Getirilmek istenen anayasa ile başkan, uluslararası anlaşmalara Türkiye'nin koyduğu bazı çekinceleri tek başına kaldırma yetkisine sahip. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına koyduğumuz çekinceleri, başkan kendi başına kaldırabilir. Bu çekinceler kaldırılırsa iller veya kurulacak olursa bölge birlikleri kendi polis teşkilatlarını, eğitim bakanlıklarını oluşturabilirler. Dolayısıyla başkan bir gecede Türkiye'nin belli bir bölgesinde veya tamamında eyaletler kurabilir.
Şimdi buna bir uluslararası hukuk bilgisini de ekleyelim: Adalet gücüyle parlamento bir kişiye bağlanırsa, böyle bir ülkeden toprak koparmak isteyen bölücü örgütler, dünyada ‘ulusal kurtuluş hareketi' olarak tanınır. Saddam döneminin Irak'ını, Kaddafi döneminin Libya'sını, Suriye'yi hatırlayalım. Bu durumda, söz konusu örgütler dünyada rahatça ve açıktan para, istihbarat, silah ve cephane desteği alırlar, diplomatik temsilcilikler açmaya başlarlar.
Dolayısıyla bölücü terör örgütü bu Anayasa değişikliğinin kabul edilmesini dört gözle bekliyor. Belki (A) başkanı, (B) başkanı eyalet sistemine geçmez ama bir diğerinin geçmeyeceğinin garantisi yoktur. Buna bölücü örgütün uluslararası meşruiyet kazanmasını da eklersek Türkiye'nin nasıl bir tuzakla karşı karşıya olduğu açıkça ortaya çıkar.
“HAYIR İÇİN SEBEP ÇOK
Getirilmek istenen anayasaya vatandaşın ‘hayır' demesini gerektiren neden çok. Onlarca sebebin içinden bir veya birkaçı hangisiyse onu gördükleri için ‘hayır' diyeceklerini ya söylüyor ya da hissettiriyorlar. En büyük haklı kaygı bölünme, Meclis'in etkisiz hale getirilmesi, hakimlerin bağımlı kılınması. Bugün ise insanların haklı olarak düne yönelik şikayetleri de var. Ancak bugünün ya da dünün yanlışı o yanlışların tekrarını değil, düzeltilmesini gerektirir.
Halka anlatılmayan bir ürünü anlatıyoruz. Bizi dinledikten sonra ‘hayır' veriyorsa daha da bilerek veriyor ve gerekçesini de daha rahat olarak başkalarına anlatabiliyor. Şu ana kadar bizi tarafsız gözle dinleyip, anlamak için dinleyenlerden ikna edemediğimiz bir kişi olduğunu düşünmüyorum. Çünkü piyasaya sürmeye çalıştıkları bu ürün iyi bir ürün değil, pazarlanabilecek yanı yok, bunu herkes böyle bilsin.”
“Hayır” kampanyasını yürütenlerin işi zor. Önemli olan zoru başarmak.