15 Temmuz Darbe Girişimi

"FETÖ'cüler kendilerini 'ülkücü' diye gizliyordu, Emniyet'e Korkut Özal döneminde sızdılar"

Eski İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şubesi Başkanı: FETÖ'yü çözdüm, bir gecede beni irticacı yaptılar, hapse attılar

23 Ağustos 2016 11:11

Ergenekon davasında 16 ay tutuklu kalan eski İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şubesi Başkanı Adil Serdar Saçan, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimiyle ilgili olarak "Bu gerçek bir darbedir. AKP'lilerin çoğunu tanıyorum, vatanseverdirler. AKP'nin bu ülkenin zarar görmesine izin vereceğine inanmıyorum" dedi. “FETÖ'cü polisler 1990'larda kendilerini ‘ülkücü' diyerek gizliyorlardı. Teşkilattaki ülkücüleri de kandırdılar” ifadesini kullanan Saçan, "Bu adamlar ilk kez 1974'te Korkut Özal döneminde teşkilata girdi. Sonra da hep yükseldiler" diye konuştu.

"Albayraklara, Adnan Hocacılara işkence yaptığım söylendi, yazıldı. Ankara Emniyet İstihbarat bizim şubeye tek bir bilgi vermedi. Fethullahçı araştırmamıza resmen engel oldular" diyen Saçan, "Devletin kurumunu bana karşı kilitlediler. Erdoğan, beni de teşkilattan aldı. 2003 Mart ayında. Bir kere de değil, 6 kere atıldım! Poliste değil, yargıda da Fethullahçılar vardı. İhraç kararlarımı getirip evimin kapısına çivilediler" ifadelerini kullandı.

Sözcü'den Özlem Gürses'in "FETÖ'yü çözdüm, bir gecede beni irticacı yaptılar, hapse attılar" başlığıyla yayımlanan (23 Ağustos 2016) haberi şöyle:

Emniyet'teki FETÖ'cülerle mücadele ederken kumpasa uğrayan Saçan, “O yıllarda da Işık Evleri müdavimleri vardı. Şimdi hepsi tutuklu” dedi ekledi: Bu iblis örgütün temizlenmeleri en az 2-3 nesil sürer. Yapacak çok iş var.

1990'larda Emniyet dünyasının en çok konuşulan ismiydi. Nesim Malki cinayeti, Erol Evcil ve Engin Civan olayları, Türkbank soruşturması, naylon fatura baskınları, İstanbul Belediyesi'ne yönelik BİT ve Albayraklar operasyonları, tümünün altında imzası var.
Adil Serdar Saçan “kahraman bir şube müdürü” olarak fırtına gibi eserken, 2001 yılından itibaren her türlü suçlamayla karşı karşıya kaldı. Rüşvet aldığı, para yediği, Fethullahçı olduğu, dinsiz ve komünist olduğu, işkence yaptığı, bilgi sızdırdığı… Aklınıza ne gelirse!
Ve nihayet 2009'da Ergenekon'dan tutuklandı. 16 ay yattı ve 2010 yılında tahliye oldu, ancak bu kez de 2013 yılında meslekten atıldı.
Peki mesleğinin zirvesindeyken bütün bunlar neden başına geldi? Saçan, her şeyin, 2001 yılında Tuncay Güney'i sorgulaması ile başladığını anlatıyor. Organize Suçlar Şubesi Kurucu Müdürü Saçan'a 90'lı yıllarda Türkiye'nin siyasi ve ekonomik gündemine damga vuran her olayı sordum. İşte anlattıkları.

Saçan, FETÖ'cü polisler için, “O dönemde kendilerine ‘ülkücü' diyerek gizliyorlardı. Teşkilattaki ülkücüleri de kandırdılar” dedi.

Parti var diye kandırdılar

– Saçan, 1978'de girmiş Polis Koleji'ne. O tarihte bile Fethullahçılar varmış, hem de kilit noktalarda. Saçan, bu yapının adamlarının ilk kez 1974'te Korkut Özal döneminde teşkilata girdiğini söylüyor… “Sonra da hep yükseldiler” diyor… 
“Polis Koleji'nde Işık Evleri'nin müdavimleri vardı, 78 yılında bile. 1980'de Ramazan Akyürek, Ali Osman Kahya, Mustafa Sağlam, Kadir Esir sınıf komiserimiz oldu. Bu isimlerin hepsi FETÖ'den tutuklu şu anda. Sonra Polis Akademisi'ne geçtik, orada saflar keskinleşti. Bir akşam ‘Parti var, kızlar var' diye aldılar götürdüler bizi Işık Evleri'ne. Bir şeyler okumaya başladılar. Nur Risaleleriymiş. 16-17 yaşındayım. ‘Ben bunun için gelmedim, hani parti vardı' dedim, attılar bizi dışarıya! ‘Sizi sıkıyönetime şikayet ederim' deyince bir daha da gelmediler.”

Kura yolsuzluğu vardı

– Kimse farkında değil mi o dönemde bu yapının? 

Ünal Erkan Emniyet Genel Müdürü iken, 1990'da akademide bir kura yolsuzluğu oldu. Çift torba yapıyorlar, torbanın içine de iki bölme yapıyorlar, aynı tombalacılar gibi! Bu şekilde kendi adamlarını almışlar Akademi'ye. Ünal Bey'e bir ihbar gitti, bu iş ortaya çıktı. Demek ki o tarihte bile kritik noktalara yerleşmişler. Bir kısmı atıldı, bir kısmı hakkında işlem yapıldı. Ünal Bey emekli olunca hepsi geri döndü, hiçbir şey olmamış gibi!

İrticacı diye fişlediler

– Sizin birebir Fethullahçılarla mücadeleniz ne zaman? 

1988 yılında Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu, Ankara İstihbarat Şube Müdürü Ali Gökçimen'i aradı. Böylece Ankara'ya gittim. Ali Gökçimen, Milli Görüş'ten gelme, cemaatçi filan değil, düz bir adam. Bana dedi ki “Burada Mustafa Gülcü var, Faruk Ünsal var (Şu anda ikisi de Emniyet Genel Müdür Yardımcıları) bir de Ramazan Akyürek ve Hakan Özdöl var.” Akyürek ve Özdöl FETÖ'den tutuklu biliyorsunuz. O zaman bu ikisine “örgüt” diyorduk.

– Polislik sezgisi mi yoksa örgüt yapısı mı görüyordunuz ortada? 

Kolejden beri bunların ne mal olduğunu biliyoruz, birbirlerini tutuyorlar, her türlü yalan var, riya var. Ve teşkilat içerisinde örgütleniyorlar. O sırada biz bu adamların İstihbarat Daire'ye alınmasını önlemeye çalışıyoruz. O tarihte bunların Işık Evleri'nde gay ilişkileri olduğu bazı olaylar yaşandı, bunların da üzerine gittik. Anladılar ki biz olayı çözdük. Bir gecede üçümüzü birden; Mustafa Gülcü, Faruk Ünsal ve beni “irticacı” diye fişleyip attılar ve bizim yerimize Fethullahçıları aldılar!

Siyaseti de dizayn ettiler

– Ankara İstihbarat'ta fişlendiniz, onlar oraya yerleşti. Ne iş yapar Emniyet İstihbarat, bunlar neyi ele geçirmiş oldu? 

Herkesin yaşamına girebilirsiniz, dinleyebilirsiniz, kamera kayıtları, hesap hareketleri, aklınıza ne geliyorsa… Bütün hepsi bunların arşivinde duruyor. 1991 yılı bakın bu! O tarihten bu yana düşünün o arşivi! Siyaseti de böyle dizayn ettiler belki. Özal'a, Demirel'e, Çiller'e hatta Ecevit'e birçok iş yaptırmışlardır. Sadece bu hükümet değil.

Bu gerçek bir darbedir

– Bazı ekonomik kararlar belki… 

Aklınıza ne geliyorsa! Mesela Ahmet Necdet Sezer krizi oldu ya, o krizi bile bunlar hazırlamıştır. “İblis Örgütü” bunlar, yıllardır diyorum.

– FETÖ temizlendi mi polisten? 

Hayır, mümkün değil. 2-3 nesil sürer o. Yapacak çok iş var Emniyet'te.

– Bir de bu darbe emniyetin ve askerin tamamen ele geçirilmesine yarayacak diye düşünenler var… 

Ben o kanaate değilim, Bu gerçek bir darbedir. AKP'lilerin çoğunu tanıyorum, vatanseverdirler. AKP'nin bu ülkenin zarar görmesine izin vereceğine inanmıyorum.

Tek ölçüt Atatürkçülüktür

– Bugünlerden kim sorumlu sizce?

Bütün iktidarlar sorumlu! Ama en çok AKP sorumlu, Tayyip Bey söyledi ya zaten “ne istediniz de vermedik” dedi.

– Kandırılmış olabilir mi gerçekten? 

Bunlar Cumhuriyet ve Atatürk'e düşmanlar zaten, AKP'yi bu ikisini yıkmak için taşeron olarak kullandılar. AKP baktı ki silah kendilerine döndü, düşman oldular. Yoksa hâlâ devam ederdi bu işbirliği. Temel düşünceleri, Atatürk'ün Osmanlı'nın yerine laik dinsiz bir yapı getirdiğini söylüyorlar. Bütün mesele bu.

– Bundan kurtuluş yok mu? 

Bundan tek kurtuluş var, liyakata göre adam almak. Bu benim doktora tez konumdur “Türk Kamu Yönetiminde Liyakat uygulaması”. Tek çözüm bu. Tek ölçütü de Atatürkçülük olmalı, yani devletin resmi rejimi, memurun bunu savunması gerekir.

Koleje girdiğim ilk gün dayak yedim

Adil Serdar Saçan, kendini şöyle anlattı: “Annem Arnavut. Babam Elazığlı, astsubay. Erzurum'da doğdum, dedemin yanında büyüdüm . Ortaokulu bitirince sınavla Polis Koleji'ne girdim. Çok kötü bir yerdi. Sağ var, sol var, Fethullahçılar var, her fraksiyon orada. 13 yaşındayım, daha ilk gün iç yeleğim var diye kapıda dayak yedim “sen faşistsin” diye… Ben Atatürkçüyüm, o zaman da, bugün de.”

Tuncay Güney cemaat projesiydi

2001'de Tuncay Güney'i Asayiş Şube'deki Fethullahçı polisler getirmiş Saçan'a. “Adamın hali tavrı, anlattıkları, baştan sona çok tuhaftı” diyor Saçan. Evinde yapılan aramada bulunan 7 koli evrak Ergenekon soruşturmasının temelini oluşturdu hatırlarsanız. Adil Serdar Saçan, yine bir polislik sezgisiyle o koliler için FETÖ araştırması yapmak üzere DGM'den Çalışma izni istemiş. Bakın sonra ne olmuş…

FETÖ'cüler getirdi

2001 yılında, Asayiş Şube'den arkadaşlar aradılar “Müdürüm, biz kaçak otodan birini aldık, gazeteciymiş, tuhaf tuhaf şeyler anlatıyor, bir görüşseniz” dediler. Adamı yakalayanlar Asayiş'teki Fethullahçılar, onu biliyorum, durup dururken adamı bana getirmek istiyorlar, anladım bir numara olduğunu. Adam Samanyolu TV'de çalışmış, Fethullah Gülen'in yanında çalışmış, Aydınlıkçılarla çalışmış, neyse, geldi bu: Tuncay Güney. Bu arada evini işyerini aramamış bunun Asayiş, aramaları gerek oysa ki. Bizim ekipler gitti, evde 7 koli belge bulundu. Sanki polis gelsin alsın diye hazırlanmış, çok tuhaf. Tek tek tasnif ettirdim belgeleri. Şubede iki yardımcım ve ben, 3 kişi konuşuyoruz, dedim ki “Bunları bize Fethullahçılar getirdi.” Yardımcımın da onlardan olduğunu seneler sonra öğrendim ! FETÖ'den tutuklu şimdi o da. Daha sonra Tuncay Güney'in sorgu kasetlerini oraya buraya gönderen, servis eden de yine hep Fethullahçılar.

Her şey Ankara'ya gitti

– Siz sorgulamışsınız ama… 

Hayır, ben DGM Başsavcısı Aykut Cengiz Engin'e gittim. Tüm sorgu kayıtlarını verdim. Bu konuda “Çalışma İzni” istedim. Ertesi gün İstihbarat'a yazdım ve adamın evinden aldığımız tüm kolileri de Ankara İstihbarat Daire Başkanlığı'na gönderdim, sorgu kasetiyle birlikte. Bu arada Tuncay Güney kaçak otodan tutuklandı, bir gün sonra birisi kefaletini ödemiş ve serbest kaldı! Sonra da kaçtı zaten…

– O sorguda Güney bazı gazetecilerin isimlerini de veriyor… 

Evet, Ertuğrul Özkök filan, Fethullahçı polislerin söylettiğini düşünüyorum onu da. Aradan 3 ay geçti, 2001 yılı Temmuz'un 16'sında o meşhur yazıyı yazdım. “Çalışma izni” istediğim o yazıda bunlara “silahsız terör örgütü” dedim, İstihbarat Şubesi'nden kaçırdıkları bir takım belgeleri Zaman Gazetesi'nin arşivinde sakladıklarını söyledim.

– Kime yazdınız bunu? 

DGM Savcısı Engin'e yine. Tuncay Güney ve Veli Küçük'le ilgili proje çalışma iznini aldık ya, bir proje çalışma iznini de Fethullahçılar için aldık. Yazıda şimdi İstanbul imamı olarak aranan Ahmet Kara'dan da söz ediyorum, Akyazı Vakfı'nı da anlatıyorum. Bir liste yaptım, bu kişileri dinlemeye alın dedim. Zaman Gazetesi'nden Faruk Mercan, Basri Aktepe bu isimler…

Faruk Mercan beni tehdit etti, kovdum

– FETÖ soruşturmanız olay oldu teşkilatta, deşifre oldunuz. Sonra ne oldu? 

O sırada şimdi FETÖ'den cezaevinde olan Sami Uslu bana geldi. Yanında da Faruk Mercan. “Sizden 2 talebim var” dedi Faruk Mercan, “Birincisi; teknik birimlerinize bizim arkadaşlarımız tayin olmak istiyor, engel oluyormuşsunuz, engel çıkarmayın.” “Fethullahçıları almam buraya, başka ne var?” dedim. “Bir de Fethullah Hocaefendi ile ilgili çalışma başlattığınızı duyduk, yapmazsanız iyi olur sizin için” dedi. “Sen beni tehdit mi ediyorsun?” diye kovaladım bunları. Aynı gün Emniyet'teki tüm Fethullahçılar Adil Serdar'dan intikam alacağız diye yemin ettiler.

– Sonra ne oldu? 

İşte hakkımdaki bütün o suçlamalar başladı. Albayraklara, Adnan Hocacılara işkence yaptığım söylendi, yazıldı. Ankara Emniyet İstihbarat bizim şubeye tek bir bilgi vermedi. Fethullahçı araştırmamıza resmen engel oldular. Devletin kurumunu bana karşı kilitlediler. Erdoğan, beni de teşkilattan aldı. 2003 Mart ayında. Bir kere de değil, 6 kere atıldım! Poliste değil, yargıda da Fethullahçılar vardı. İhraç kararlarımı getirip evimin kapısına çivilediler.

Beni öldüremediler, kumpas kurdular

– Özel hayatınızda ne yaşadınız o dönemde? 

Lojmandan attılar. O sırada üniversitede ders vermeye başladım, 2000 TL maaşla, geçim kaynağım o. Ben Ergenekon'dan tahliye olana kadar bana avukatlık da yaptırmadılar. Emekliliğimi de davayla aldım, emekli ikramiyemi de.

– Nasıl tutuklandınız? 

2008'de benim geçmişte operasyon yaptığım Belediye İktisadi Teşekkülleri'nin çöp TIR'ı oğlum, dayım ve ben içindeyken bizim bulunduğumuz arabayı paramparça etti. Oğlumun bir böbreği yok o yüzden, 7 ağır ameliyat geçirdi. Benim aynı şekilde kaburgalarım kırıldı. Kaza, gündüz gözüyle Basın Ekspres yolunda oldu. Ben o tarihte Ergenekon'dan izleniyormuşum ve takip ediliyormuşum. Dinliyorlardı zaten… O kazada öldürülmek istendik biz. Bu kazadan 3 ay sonra da “Ergenekon soruşturmasını kapatmak, Tuncay Güney'in evraklarını ve kasetlerini yok etmek” gerekçesiyle beni evimden alıp cezaevine koydular.