* Fehmi Koru
Bir günde ne kadar çok gelişme üst üste yaşanıyor.
Dün öyle bir gündü: ABD Türkiye’ye uyguladığı vize kısıtlamasını kaldırdığını açıkladı; eş-zamanlı olarak bir bölümü neredeyse 1,5 yıldır özgürlüklerinden mahrum kalmış 1500 kadar kişi için mahkemelerin verdiği ara kararlarla cezaevlerinden salınma işlemleri başlatıldı.
Bir avukat ve iki bilgisayar uzmanının ısrarlı çabaları sonuç verdi ve devlet bazı kişilere hatalı davrandığını sonunda kabul etti.
FETÖ denilen yapılanmayla hiçbir ilişkileri bulunmadığı, bazıları hayat boyu o yapıya soğuk baktığı halde ‘ByLock’ uygulamasını telefonuna indirdiği gerekçesiyle tutuklanmış insanlar bunlar…
Tutuklanmamış, ancak aynı gerekçeyle kamu görevinden ihraç edilmiş, hakkında soruşturma yürütülenleri de hesaba katarsak sayı 11 bin 480’e ulaşıyor.
‘ByLock’ programı indirmedikleri halde, şeytani bir hileyle, masum görüntülü başka uygulamalarla ilgilenirken bu insanların ‘ByLocklı’ –ve tabii ‘FETÖ’cü’– damgası yemeleri sağlanmış.
11 bin 480 kişi…
Aile bireylerini, yakınlarını, mesai arkadaşlarını, eş-dost ve akraba çevrelerini saydığınızda toplum içerisinde ihmal edilmeyecek bir grup oluşturuyorlar.
Her çıktıkları duruşmada iddia edildiği gibi bir insan olmadıklarını savunmak zorunda bırakılmış, “ByLock indirmedim” demelerine rağmen 215 bin 92 kişilik ‘ByLock indirenler listesi’nde telefon numaraları yer aldığı için gözlerinin yaşına bakılmayan bu insanlara şimdi “Pardon” deniliyor.
“Pardon, hata yapmışız…”
‘Telefonlarına ByLock indirmiş gazeteciler listesi’ diye kamuoyuyla paylaşılan listede isimlerine yer verilen 400’e yakın gazeteciden büyük çoğunluğun FETÖ ile hiçbir irtibatı olmadığı daha ilk bakışta anlaşılıyordu.
Henüz daha ‘FETÖ’ veya ‘PYD’ adını almadığı günlerde “Bu farklı bir yapı, bir tür paralel devlet yapılanması” iddiasını seslendirmiş, yazı ve kitap kaleme alarak bu yolda yayın yapmış insanlar bile ‘FETÖ’cü’ iddiasıyla yargılanabiliyor.
Neyse, hiç değilse, yükledikleri masum programların şeytani bir kumpasla ‘ByLock’ görüntüsü vermesiyle başları derde girmiş binlerce kişi için aklanma yolu açıldı ya, buna sevinebiliriz.
Mağdurlar, aileleri, yakınları da seviniyor işte.
Tuzak, kumpas, komplo varsa…
Yeterli mi?
Soru boşuna sorulmuyor.
Gelin hep birlikte şöyle bir akıl yürütelim: Devlet bazı insanların ‘Bylock’ konusunda masum olduğunu ve mağduriyete uğradığını uzun ve çileli bir sürecin sonunda kabul etti. Bu kabul, o insanlara kumpas kurulduğunun da kabulü anlamına geliyor. Belli ki, kumpası kuranlar, kendileri yüzünden mağduriyetler yaşanmasını istemişler. Acaba aynı amaçla başka kumpaslar da kurulmuş olamaz mı?
Hayli zaman önce burada bu kuşkuyu seslendirmiştim.
Okuyalım isterseniz:
“ByLock bir özel haberleşme programı. ‘WhatsApp’ neyse ‘ByLock’ da o.
İkisinin birbirinden tek farkı, ‘ByLock’ı aynı eğilimden insanların kullanmış olması.
Evlerinde kalan çocukların cep telefonlarına bile indirtmişler programı.
Tuhaf gelmiyor mu bu size?
Son günlerdeki uzman açıklamalarından öğrendiğimiz yeni bir gerçek daha var: Programı yazanlar.. aynı dönemde yazdıkları müzik veya namaz vakitleri gibi başka alandan programlar aracılığıyla da.. insanları indirmedikleri ve hiç bir zaman kullanmadıkları ‘ByLock’ programıyla irtibatlama kurnazlığına sapmışlar…
Bu sebeple elde yüz binlerce isimli ‘ByLock kullananlar listesi’, cezaevlerinde de bazısı üstelik kullanmadıkları halde ‘ByLock’ yüzünden hapse düşmüş insanlar var…
Neden acaba?
Aynı soruyu şöyle sorayım: Kullanıcıları yapılanmanın lider kademesiyle sınırlı kalsa anlaşılabilecek haberleşme programının çoluk-çocuğa kadar yaygınlaştırılması, buna hiç kullanmamışların bile eklenmesinin arzu edilmesi de bir ‘tuzak’ olamaz mı?
Ülkeyi terk eden ve şimdilerde “Türkiye’de yüzbinler hapislerde” karşı-propaganda faaliyeti yürüten –Cumhurbaşkanı deyimiyle ‘akıllı olanlar’— tarafından.. ‘aklı onların hinliklerine ermeyen’ geniş kitlelere mağduriyet yaşatmak için kurulmuş bir tuzak?
Üzerinde düşünülmesini isterim.”
Fazla düşünmek gerekmedi; 11 bin 480 kişinin tuzağa düşürüldüğü resmen belirlendi.
Peki ya diğerleri?
Lider düzeyindekiler arasında kullanıma sokulmuş, yani sınırlı sayıda kullanıcısı bulunan bir uygulama tarzında tasarlanmış olsaydı bir anlam taşıyabilecek olan ByLock programının, başka alternatif bulamadıkları için evlerinde kalmak zorundaki öğrencilere kadar yaygınlaştırılması da mağduriyet artırma amaçlı bir tuzak olamaz mı?
Yargıtay’ın örgüt üyeliği için belirlediği hukuki çerçeve bana makul geliyor:
“Örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve böylece ifa etmesidir. Niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir.”
Bu yazı Fehmi Koru'nun kişisel sitesi www.fehmikoru.com'dan alınmıştır