Medya

Fehmi Koru'dan Akif Beki'ye: Kaçmıyorum, üstelik meydan da okuyorum

"10. köydeyim ve artık burası (fehmikoru.com) benim kendi köyüm"

10 Şubat 2017 16:41

Gazeteci Fehmi Koru, kendisini sosya medyadan yüklenen kişilere karşı savunan Hürriyet yazarı Akif Beki'nin yazısını hatırlatarak "Kaçmıyorum, üstelik meydan da okuyorum: Sizler neden artık yanımda değilsiniz?" başlıklı bir yazı kaleme aldı. "Birileri beni rahatsız edeceğini düşündükleri her türlü küfür ve tezviratı sosyal medyayı kullanarak üzerime boca ediyorlar" diyen Koru, "Akif Beki de referandum konusundaki yazılarım üzerine o birilerinin sosyal medya bombardımanından etkilenmiş olmalı ki, dün, 'Koşun muhafızlar Fehmi Abi kaçıyor' başlıklı bir yazı yazdı. Ben kaçmıyorum, hatta yerimden milim kıpırdamıyorum, ancak birlikte yola çıktığımız kişilerin savrulmalarını izlemek de ızdırap verici" diye yazdı.

Akif Beki dünkü yazısında şöyle yazmıştı:

"Değil mi ki tereddüt belirtmiş, endişe göstermiş; bittabii sinsi ve hain ‘Evet’çi olacak Fehmi Koru. Artık sandıkta ‘Evet’ dese bile çok geç, oyu kendine mal edilmeyip kolpacıların hanesine yazılacak, nimetinden ‘Evet’çi görünüp hayır veren dümenciler faydalanacak. Referandumun askıya alınmasını içinden geçtiği gibi teklif etmiş, ne sinsi ne aldatıcı bir cüret... Hür fikrin fedaisi düşünce muhafızı komutanları durur mu! ‘Tutun’ diye bağıracaklar tabii, ‘Kaçıyor kaçıyor, yakalayın muhafızlar...’ Cezası, milli iradeden derhal kovulmak."

Fehmi Koru'nun kendi internet sitesinde bugün (10 Şubat 2017) yayımlanan 'Kaçmıyorum, üstelik meydan da okuyorum: Sizler neden artık yanımda değilsiniz?' başlıklı yazısı şöyle:

Merak etmeyin; ben bir yere kaçmıyorum.

Birileri beni rahatsız edeceğini düşündükleri her türlü küfür ve tezviratı sosyal medyayı kullanarak üzerime boca ediyorlar; moralim bozulsun diye…

Oysa ben hiçbirini okumadığım için farkında bile olmuyorum.

Yakınlarım ve dostlarım okuduklarında benim namıma üzülüyorlar; onları teselli etmek de bana düşüyor.

Akif Beki de referandum konusundaki yazılarım üzerine o birilerinin sosyal medya bombardımanından etkilenmiş olmalı ki, dün, “Koşun muhafızlar Fehmi Abi kaçıyor” başlıklı bir yazı yazdı.

Ben kaçmıyorum, hatta yerimden milim kıpırdamıyorum, ancak birlikte yola çıktığımız kişilerin savrulmalarını izlemek de ızdırap verici. Aynı gazetelerde, TV kanallarında çalıştığımız, ortak değerleri paylaştığımız –ya da benim paylaştığımızı sandığım– kişilerin…

Hepimizin siyasi eğilimi, oy verdiği parti var

Gazeteci de elbette siyasi bir görüşe sahiptir. Kimin hangi partiye oy verebileceğini, kendisi açık etmese bile, tahminde zorlanmazsınız.

Yaş itibariyle oy verme hakkı kazandığım ilk seçimden bu yana, yaklaşık 50 yıldır, oy kullanıyorum.

Elbette benim de bir siyasi görüşüm, kendimi yakın hissettiğim ve oy verdiğim partiler oldu.

Oyumu kullandığım partilerde çizgi değişiklikleri meydana geldiğini fark ettiğimde.. yolumu değiştirmekten hiç geri durmadım.

Sözün kısası oyum hiçbir partiye ipotekli değil.

Önemli olan ilkeler

Yazı hayatım boyunca dikkat ettiğim temel bazı ilkelerim var:

Demokrasi en mükemmel sistem olmayabilir, ancak içinde yaşadığımız toplum için en gerekli sistemdir.

Partiler demokrasinin temel direğidir; görüşleri bana ne kadar ters gelse de her partiye ve partiliye saygımı esirgemem.

Fikir ve fikri ifade özgürlükleri vazgeçilmezdir.

İnsanların görüşleri yüzünden hapisle cezalandırılmaları yanlıştır.

Gazeteciler ve aydınlar elbette yargılanabilir, ama tutuksuz olmak şartıyla…

Medya içinde yer alanların birbirlerini kıyasıya eleştirmesi, yanlış gördüğünde üzerine gitmesi doğaldır; birbirlerine hoş olmayan sıfatlarla hitap etmemeleri şartıyla… Medyaya dışarıdan müdahale ise yanlıştır. Esas olan sağlıklı bir rekabet ortamının bulunmasıdır.

Geriye dönük bir tarama, yukarıda saydığım temel ilkelere, kalemi elime aldığım ilk günden bu yana saygı gösterdiğimi ortaya koyacaktır.

Partilere yakınlık ve uzaklığımı da.. genellikle.. onların bu ilkelere yakınlığı ve uzaklığı belirliyor.

AK Parti ve ben

AK Parti 28 Şubat’ın ve askeri vesayetin etkisini hala sürdürdüğü bir dönemde kuruldu.

Kuruluş ilkeleri ‘herkese özgürlük, herkes için demokrasi ve insan hakları’ olarak özetlenebilir.

Tayyip Erdoğan’ı siyasetin dışına iten, ona destek çıkan kalemlere gün yüzü göstermemeye kararlı bir ortam vardı ülkemizde ve o ortamda ben de TCK 312. maddeyi ihlâl gerekçesiyle Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) yargılandım.

Mahkeme sürecinde her duruşmama destek amacıyla benimle birlikte katılan meslektaşların bazıları bugün cezaevinde. O meslektaşlar, kalemleriyle, uzun yıllar AK Parti’ye de destek vermişlerdi. Bu durum benim için üzüntü kaynağıdır.

Benim yargılandığım günlerde, pek çok akademisyenin üniversitelerden ilişkileri dönemin ‘aykırı’ bulduğu görüşleri yüzünden kesilmişti; bugün o akademisyenlerden bazısı rektör konumundalar.

Şimdi de başka akademisyenler, bu dönem tarafından ‘aykırı’ bulunan görüşleri sebebiyle görevlerinden uzaklaştırılıyor…

Eski dönemin mağdurlarına sahip çıkmakta o zaman tereddüt göstermediğim gibi.. yerlerinden edilen akademisyenlere reva görülen muameleyi bugün de içime sindiremiyorum. Eleştiriyorum.

Acaba benim mi yerim değişti, yoksa geçmişte mağduriyete uğrayanların bazılarının şimdi yapılanları göremeyecek kadar gözleri mi bozuldu?

Kusura bakılmasın..

15 Temmuz gecesi ülkemiz hâin bir saldırıya uğradı; o hâinliği yapanlara göz açtırmayacak cezalar uygulanmasına kim itiraz edebilir? Ancak sayıları 150 bini bulan kamu görevlisinin askeri darbe girişimiyle irtibatlandırılarak kovulması, yarısının yargılanması, yargılananların tutukluluk hali.. buna herhalde itiraz edilebilir…

İnsanlar hata yapar; her hatayı cezalandırmak gerekmez.

Referandum konusuna gelince…

Türkiye Cumhuriyeti 150 yıllık parlamento geleneğinin sahibi. Meclisimiz ‘gazi’ unvanını İstiklâl Savaşı’nı bizzat yürüttüğü için kazandı. Doğru olan, hataları varsa düzelterek, bu geleneği sürdürmektir.

Gelenekten vazgeçilebilir elbette; ancak yerine konulacağın bize uygunluğuna aklımızın yatması şartıyla…

Akıllar getirilmek istenen sisteme yatıyor mu?

Benimki yatmıyor.

Gördüğüm kadarıyla.. değişikliği isteyen kişi/lere saygı ve sevgileri devam ettiği halde.. çevredeki pek çok kişinin de.. gönlü yatsa aklı yatmıyor.

Referandum günü sandıktan arzu edilen sonucun çıkmama ihtimali en az çıkma ihtimali kadar…

Sağlıklı kamuoyu yoklamaları da buna işaret ediyor zaten.

Birkaç bin oy farkla “Evet” sonucu çıkınca.. değişecek sistem.. kimseyi memnun etmeyecektir; çıkarmak için olağanüstü gayret sarf edenleri bile…

Herhalde bu kadarcık bir uyarıyı yapmaya hakkım var.

Sitem benim 10. köyüm..

Görüyorsunuz, kaçmaya hiç niyetim yok.

10. köydeyim ve artık burası (fehmikoru.com) benim kendi köyüm.

Ben de, etrafıma bakıp, Henry David Thoreau gibi, “Sizler neden burada değilsiniz?” diye soruyorum.

Son bir not: Trolleri yenmenin yolu.. onlara aldırmamaktır…

Akif Beki'nin Hürriyet gazetesinin dünkü (10 Şubat 2017) nüshasında yayımlanan 'Koşun muhafızlar Fehmi Abi kaçıyor' başlıklı yazısı şöyle:


İÇİNDEN geleni söylemiş Fehmi Koru.

“Evet’çiler arasında da kafası karışık, soru işaretleri olan, karar vermekte zorlanan bir kesim var, taklaya gelmesek, yol yakınken şu referandumdan vaz mı geçsek” türünden şeyler...

Orwell’in Big Brother’ı tarafından yönetilen bir baskı toplumunda yaşadığımızı zannedenler yok mu?

Hani kendilerini de bu kara ütopyanın düşünce polisi zannedenler...
Hani zihinleri denetleyeceklerine, düşünceyi kontrol edebileceklerine, evet oylarını disipline ve tek kalıba sokabileceklerine inananlar...
Hani muhalefete göz açtırmamaya özgürlük, eleştiriye nefes aldırmamaya demokrasi süsü verenler...
Hani adına birleştiricilik derlerse, bölücülüğü birleştiricilik gibi sunabileceklerini sananlar...
Hani referandumu ‘Kim daha gür evet diyecek müsabakası’ olarak algılatanlar...

ÇİFTDÜŞÜN, YENİKONUŞ ZAMANI 
Başbakan Yıldırım’ı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, Hükümet Sözcüsü Kurtulmuş’u duymuyorlar bile.

Demokratik yarışmış, isteyen evet isteyen hayır dermiş, herkes seçiminde özgürmüş, tercihlere saygı varmış umurları değil.

Gerçeğin tersyüz edildiği ‘Çiftdüşün’ sistemine geçtiğimizi sanıyorlar.

‘Hayır demek serbesttir’i, Orwell’in ‘Yenikonuş’ diline çeviriyorlar. 

‘Yasak değil, özgürce hayır diyebilirsiniz elbette ama haberiniz olsun, suç kapsamına giriyor, yalnız bölücüler, hainler ve teröristler hayır der ha’ demeye getiriyorlar. Onlara kalsa başıboş bırakmayacak, nizamiye talimatnamesi gibi bir milli ve makbul seçmene doğru oy kullandırma yönetmeliği hazırlanmasını önerecekler.

Oldu olacak, Orwell’in savaş işlerine bakan Barış Bakanlığı’ndan esinlenip... ‘Yanlış oy’a meylettirmeme işlerine vaziyet edecek bir Özgür İrade Bakanlığı kurulmasını isterlerse şaşırmayın.


KOLPADAN EVET'ÇİLER YAŞADI
Hani neredeyse... Öyle gürüldeyerek, çağıldayarak, canıgönülden verilmeyen evet oyu geçersizdir, kabul olmaz diyecekler.

Tereddütlü, nazlı ‘evet’i ‘evet’ten saymayacak, sahibinin dininden, imanından şüphe edecekler. Kameralara büyük bir iştahla, bin bir cilveyle ama kolpadan, ama dümenden evet diyenlerin, sandıkta evet deyip demediklerine bakmayacaklar.

Dili hiç düşünmeden, tereddütsüz ‘Evet’ diyenlerin, kalbi ‘Hayır’ demiş, aldırmayacaklar.

Düşünerek, kararsızlık geçirerek ‘Evet’ diyenler daha içten, daha beklentisiz, daha hesapsız, belki endişeli ama gösterişsiz, ama şovsuz evet demiş, umurları olmayacak.

Riyakârlığı özendirdiklerine, ikiyüzlülüğü teşvik ettiklerine, sahteciliği, kolpacılığı, ucuz şovculuğu ödüllendirdiklerine sevinecekler.

Samimiyeti, sahiciliği ise gözlerini kırpmadan cezalandıracaklar.

Bin bereket dedikleri o oyların gerçek sahiplerinden kimilerini itip kakacak, gürleyip yağmayan şovmenlerden gelmiş gibi yapacaklar.


YAZ KÂTİP, SUÇU TAKİYE YAPMAMAK
Değil mi ki tereddüt belirtmiş, endişe göstermiş; bittabii sinsi ve hain ‘Evet’çi olacak Fehmi Koru. Artık sandıkta ‘Evet’ dese bile çok geç, oyu kendine mal edilmeyip kolpacıların hanesine yazılacak, nimetinden ‘Evet’çi görünüp hayır veren dümenciler faydalanacak.

Referandumun askıya alınmasını içinden geçtiği gibi teklif etmiş, ne sinsi ne aldatıcı bir cüret... Hür fikrin fedaisi düşünce muhafızı komutanları durur mu!
‘Tutun’ diye bağıracaklar tabii, ‘Kaçıyor kaçıyor, yakalayın muhafızlar...’

Cezası, milli iradeden derhal kovulmak.

Tövbe ve temyiz yolu kapalı olacak, dünyasını kararttığı gibi ahiretini de yakmış sayacaklar.


KENDİME Mİ SAKLASAM BU AKILLARI?
Sandığın kesinlikle kurulmasından, referandumun aynen icrasından yanayım. Evet çıkma ihtimalini de daha yüksek görüyorum. Fehmi Koru’ya katılmıyorum yani. 

Ama tartışmanın ve tercihlerin serbest bırakılmasından yanayım. Kimin ‘Hayır’ dediğine değil de... ‘Evet’in ne getirip ne götürdüğüne bakarak karar verilmesini savunuyorum.

Hem meşru ve demokratik bir haktır deyip hem de ‘Hayır’ı antidemokratik ve gayrimeşru göstermeyi... Hayır diyenleri şeytanla, bölücüler, hainler ve teröristlerle eş tutmayı tehlikeli ve yanlış buluyorum.

‘Hayır’ın gerekçelerini çürütüp ‘Evet’in doğruluğunu anlatmak yerine... ‘Hayır’cıları bir çuvala doldurup çürüğe çıkaran propagandanın ters tepebileceğini de koyun üstüne.

Kendi haklılığını karşısındakini ötekileştirme ve düşmanlaştırma üzerinden tarif eden ‘kimlik siyaseti’nin... Tutsa ve kazandırsa bile toplumsal barışa kaybettirmesinden, demokrasinin kalitesini gölgelemesinden korkuyorum.

Adına çoğulculuk dense bile tek sesçilik ve tek tipçilikle çoğulculuk arasındaki farkın mutlaka anlaşılacağını düşünüyorum.

Paralel evrene, alternatif gerçekliğe intibak sağlayamadım galiba henüz.

Bilmem söylesem mi, söylemesem mi?