Fehmi Koru*
Zaaflarımız yüzünden her alanda hezimete maruz kalabiliriz…
Milli takımımızın Avrupa kupası (Euro 2020) kapsamında son karşılaştığı İsviçre’nin yıldız oyuncusu Xherdan Shaqiri, maç sonunda, “Türkiye’nin zaaflarını biliyorduk, onların üstüne gittik” demiş…
Zaaflarımızı değerlendiren İsviçre maçı 3-1 kazandı, takımının 2 golünü de Shaqiri attı.
Futbol günümüzde bilimsel yöntemlerle oynanıyor. Hocalar yalnız kendi takım oyuncularının en iyi hangi mevkide başarılı olacaklarını belirleyip herbirine özel taktik vermekle kalmıyor, rakip takımı da en ince ayrıntılarına kadar inceleyip her oyuncunun nasıl pasifize edileceğini de değerlendiriyor.
Saha kenarında hocanın yanında ellerinde tabletleriyle oturan yardımcıların taktik değişikliğini oyunculara sıkça hatırlattıklarını görüyorsak bundandır.
Maç sırasında her oyuncuyla ilgili bilgileri izleyicilerle paylaşan spikerlerin elindeki verilerden çok daha ayrıntılısı takımların elinde var; ayrıca karşılaşmaya hazırlanırken her takım rakibin son maçlarını tekrar tekrar izleyerek zaaf belirleme çalışması da yapar.
Her takım sahaya rakibin zaaflarına göre belirlenmiş bir oyun planıyla çıkar.
Bazıları milli takımımızın 2002 yılında dünya üçüncüsü olduğunu hatırlayıp benzer bir başarıyı şimdi de bekledi; oysa, bugünkü futbol 2002’de oynanandan çok farklı.
Takımımızı dünya üçüncüsü yapmayı başarmış teknik direktöre, neredeyse tamamı yabancı takımlarda top koşturan oyunculara sahip olmamıza rağmen Euro 2020’den tek gole karşılık 8 gol yiyerek 0 puanla dönmemizin sebebini yanlış yerde aramamak gerekiyor.
Biz kendimize -boş yere- güvenerek sahaya çıkıyoruz, rakipler bizim zaaflarımıza güvenerek…
Kazanan onlar oluyor.
[Karar gazetesinde yazan İlahiyat profesörü, tefsir hocası Mustafa Öztürk’ün genel olarak futbola özelde de ülkemiz futboluna dair iki gün önce yazdığı yazı dolgun içeriği ve isabetli tespitleriyle beni çok şaşırttı. Değme futbol yorumcusuna şapka çıkartacak yazısını futbola ilgi duyanların okumasını tavsiye ederim.]
Shaqiri’nin tespiti siyasette de geçerli
Yazıya taze futbol haberi ve Shaqiri’nin değerlendirmesiyle girdim, ama meramım onun o sözünün iç ve dış siyasette de geçerli olduğunu hatırlatmak.
İç siyaseti her gün bu açıdan değerlendiriyorum zaten; bugün zaaf konusuna dış siyaset üzerinden bakmayı düşünüyorum.
En son Brüksel’de Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren bir zirve oldu. NATO üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanları bir araya geldiler ve örgütün 1930’lu yıllar perspektifini belirlediler. Ayrıca korona salgını yüzünden uzun süredir yüz yüze görüşme fırsatı bulamamış liderler, zirvede buluşmuşken bu eksikliği gidermeye de çalıştılar.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da başta ABD başkanı Joe Biden olmak üzere pek çok ülke lideriyle zirvede baş başa görüşmeler yaptı.
Diplomaside değişmeyen kural, liderlerin zirvedeki ve ikili görüşmelerindeki çerçeveyi karşı ülkenin diplomatlarıyla yaptıkları ön temaslarla diplomatların belirlediğidir. Konunun uzmanları ön görüşmelerle liderlere pek az ucu açık kalmış konu bırakırlar.
Mümkün olduğu kadar sürpriz yaşanmaz bu yüzden…
Her heyet aylar öncesinden zirve ve ikili görüşmeler için hazırlık yapar.
Görüşmelerde en son dokunuşla istenilen sonucun alınabilmesine giden yol futbolda başarıyı getiren yöntemden farklı değildir.
Zaaflara göre hazırlanılır.
O sebeple, önemli zirvelere veya ikili görüşmelere gidilirken, ülkeler kendi çizgilerine getirmek istedikleri ülkelere kendi açık-gediklerini göstermek istemez, buna karşılık görüşeceklerinin zayıf noktalarını belirleyip ondan istedikleri sonucu almaya çalışırlar.
ABD ile ilişkilerinde Türkiye -daha doğrusu AK Parti hükümeti ve özellikle AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan– ABD başkanıyken Donald Trump’ın zaaflarını kullandı.
Rahip Branson olayı bu anlamda işe yaradı.
Trump’ın Rusya ile ikircikli ilişkileri kullanılmak istendi, bir dereceye kadar bu da yararlı oldu.
ABD Biden’le değil de Trump’la katılıyor olsaydı, bu NATO toplantısı, Türkiye, AK Parti ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için, başarının zirve yapması haline dönüşebilirdi.
Türkiye’nin oyun planına uygun bir liderdi Trump ve Trump’lı ABD ile ‘siyaset-diplomasi oyunu’ Türkiye’nin bildiği bir tarzdı.
Zaafları iyi bilinen biri Trump.
Joe Biden’li ABD Türkiye için zorluklara sahip.
Buna karşılık Türkiye’nin zaafları fazlalaştı.
Zirveyle ilgili değerlendirme yapılırken bu farklılaşmayı akılda tutmak gerekir.
Dış siyaset içeriyi de etkiler
Brüksel’de neler yaşandığını bugün bilmek zor, yarın bugünleri yazacak tarihçiler bizim arşivimizde ikili görüşmelerle ilgili yazılı belge bulmakta zorlanacaklar.
Görüşmelere adetten olduğu halde konuşmaları not etmek -ve gerektiğinde notlarla uyarmak- üzere diplomatlar alınmadığı için…
Ancak şunu söyleyebilirim: Amerikalılar -ve öteki Batılı ülkeler de- muhataplarının zaaflarını kullanmakta mahirdirler…
Türkiye’nin zaaf teşkil etme ihtimali bulunan eksik-gediklerini süratle ortadan kaldırması şarttır. Aksi halde, önümüzdeki dönem, Türkiye’nin dış ilişkileri açısından ciddi sıkıntılara uğramasını getirir.
Dışarıdan gelecek sıkıntılar da, hiç kuşkusuz, iç siyaseti etkileyecektir.
İçeride şu sıralarda yaşananlar zaafları daha da büyütüyor.
Milli takımımız Euro 2020’ye her biri oynadıkları takımda günümüz futbol anlayışına uyum sağlamış oyuncularla gitti, ancak sahaya eski oyun tarzıyla çıktı; sonucu gördük, görüyoruz.
Siyasette de aynı duruma düşmemek için ülkenin eski dünyada geçerli özelliklerinden -en önemlisi de zaaflarından- uzaklaştırılması gerekir.
Bugünkü kadroyla, olmazsa yeni kadrolarla…
Aksi halde yenilgi kaçınılmaz.
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden alınmıştır.