Fehmi Koru*
Bugün bir dış politika örnek olayını sizlerle paylaşıyorum; sebebini en sonda bulacaksınız.
Daha en baştan yumruk gibi bir çıkış
Önce şu satırları okuyalım:
‘‘Bir zamanlar Suudi Arabistan ekonomisinin devleri kabul edilen işadamları şimdilerde ayaklarında her hareketlerini kayda geçiren birer bilezik taşıyorlar. Vaktiyle askeri birliklere komuta etmiş ve fiyakalı dergilerde görünmüş prensler artık kendi astları olmayan korumaların gözetimindeler. Özel uçaklarla seyahat eden niceleri kendi banka hesaplarına erişemez haldeler. Eşleri ve çocukları bile seyahat yasağına tabiler.
Suudi yönetimi Kasım ayında çoğu kraliyet ailesi üyesi olan yüzlerce etkili işadamını başkent Riyad’taki Ritz-Carlton Oteli’nde gözaltına aldı; yolsuzlukla mücadele adı verilen bir uygulama olarak. Çoğu serbest bırakıldı, ama tam anlamıyla özgür değiller. Suudi Arabistan’ın bir zamanlar her şeyi olan bu kesimi korku ve belirsizlik içerisinde yaşıyorlar.’’
Muhtemelen Suudi Arabistan’da olup biten bu gelişmeden haberi olanlarınız vardır. Ancak yukarıda aktardığım satırların çıktığı New York Times (NYT) gazetesinin Amerikalı okurları benim yalnızca giriş paragrafını aktardığım dört muhabirin adını taşıyan uzun ve kapsamlı haberde verilen yürek yakıcı ayrıntılardan ilk defa bilgi sahibi oluyorlar.
Şimdi de eski öpücükleri hatırlayalım
Daha önce gazetede bölük pörçük olarak verilen haberler yanında, gazetenin Ortadoğu uzmanı olarak bilinen yazarları çok farklı bir tablo çizmekteydiler çünkü.
Mesela Thomas Friedman…
Elinde gazetesinin kendisine verdiği dünyanın her köşesine uçmasını sağlayan biletler ve kredi kartları, arkasında dünya liderleriyle görüşmüş olmanın itibarı bulunan Friedmangözaltına almaların başlayacağı günlerde Riyad’tan NYT’a şu satırları yazmıştı:
‘’Şimdi yazacağım cümlenin benim kalemimden çıkacağı kadar uzun yaşayacağımı hiç düşünmemiştim: En göze çarpan reform süreci Ortadoğu’da şu günlerde bir tek Suudi Arabistan’da yaşanıyor.
Evet, doğru okudunuz. Suud’ta kış yaşanan günlerin başlarında buraya geldim, ama ülkeyi kendi Arap Baharı’nı Suudi stili yaşar buldum.’’
O günlerde Suudi Arabistan ABD Başkanı Donald Trump’ın ülkelerini ziyareti (Mayıs 2017) sonrası ikili ticari ilişkileri geliştirmenin getirdiği şevk ile dünyaya meydan okumaya hazırlanıyordu.
El altından da İsrail ile yakınlaşma yollarını arıyordu Suudlular.
Sanırım, oralardan kendilerine iletilen ‘Müslüman Kardeşler’ ve ‘Hamas’ gibi örgütleri mali açıdan destekleyen Suudlu işadamlarına karşı harekete geçmekle daha da göze gireceklerini umuyorlardı.
Umdukları gibi de çıktı; uzunca bir süre sadece lehte yazılar okuduk öndegelen Amerikan gazetelerinde.
Suudi Arabistan’da başlayan değişimin motoru sayılan Prens Muhammed bin Salmanönümüzdeki günlerde Washington’a gelecek, Amerikan yönetiminden önce New York Times gazetesi kendisine böyle bir ‘merhaba’ çekmekte.
Demek ki, ülkenin yeni yüzlerinden Amerikalıların hala bekledikleri bir şeyler var.
Bilin istedim.
Öyle istedim, çünkü yine bugün bir başka Amerikan gazetesinde, bu defa Washington Post‘ta, hem de gazetenin görüşü olarak, Türkiye ile ilgili zehir zemberek bir yazıyayımlandı.
Orada Türkiye’ye karşı da bir şeyler pişiyor diye düşündüren bir yazı.
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.