Gündem

Fehmi Koru: Tutkuyla sevdiğimiz yalnız ve güzel ülkede bazı şeyler bıkkınlık verecek kadar tekrarlanıp duruyor

"Türkiye pek çok yönüyle bir ‘déjà vu’ ülkesi"

28 Ekim 2022 08:07

Fehmi Koru*

Vakti zamanında bir gemiye tayfa aranıyormuş. Boyları farklı üç arkadaş göreve talip olmuşlar. Kaptanın sorusu üzerine özelliklerini anlatmaya başlamışlar. Uzun boylu olanı, “Ben kimsenin göremeyeceği kadar çok uzakları görürüm” demiş. Orta boyluları, “Ben kimsenin işitemeyeceği uzaklıktaki konuşmaları işitirim” demiş. Kısalarına sıra gelince, “Ben de bunların haline bakıp sinirlenirim” demiş…

Şu sıralarda ben de o kısa boylunun ruh haline sahibim.

Her dilde aynen kullanılan Fransızca bir deyim var: ’Déjà vu’. Bir duyguyu anlatıyor o deyim. Türkçede biz aynı duyguyu “Ben bu filmi daha önce görmüştüm” kalıbıyla anlatıyoruz.

Türkiye pek çok yönüyle bir ‘déjà vu’ ülkesi.

Ya da Bill Murray’in başrolünü Andie MacDowell ile paylaştığı, her günü bir önceki günün aynısı olarak yaşayan bir adamı anlatan Harold Ramis imzalı ‘Groundhog Day’ filminin senaryosunu her gün tekraren yaşıyor gibiyiz.

Nuri Bilge Ceylan’ın ifadesiyle “Tutkuyla sevdiğimiz yalnız ve güzel ülkem”, insanlar değişse de tavırların ve tepkilerin değişmediği bir ülke.

Tek bir film var bu ülkede ve uzun yaşayabilenler o filmi defalarca izlemek zorunda kalıyor.

Her gün yazan biri olarak, çoğu günler yazı masama oturduğumda, geçmişte yazdığım türden bir yazıyı daha kaç kez tekrarlamam gerekeceğini düşünmeden edemiyorum.

Ve tabii, “Acaba eski yazılarımdan birini sanki yeni olayla ilgili yazmışım gibi aynen buraya taşısam mı?” diye düşündüğüm de oluyor.

Yazılarımın müdavimleri hatırlayacaktır: Yıllar ve yıllar önce, çok satan bir gazetenin etkili bir yazarının bir yazısını kelimesi kelimesine bir yıl önce de köşesinde yayımladığını fark etmiştim. Kısa bir arşiv çalışması gözümü dört açmama sebep olan bir bulguyla sonuçlandı: Yalnızca bir yıl önce değil, yazar, her yıl, aynı gün, daha önce yazdığı yazıyı, hiç değiştirmeden sütununda yayımlamaktaydı.

İşleyeceği konu belli bir tarihi olay hakkında olduğu için “Neden yeni bir yazı yazayım, okurlar geçen yılki yazımı bir daha okusalar ne olur?” diye düşünmüş olmalıydı yazar.

Bana şu sıralarda ârız olan duyguyu umarım okurlar anlamışlardır.

Geçmişte yaşanmış ve bugün de tekrarlanan nasıl bir veya birden fazla olaydan söz ediyorum?

Örnekler çok taze.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti genel başkanı Tayyip Erdoğan siyasi hayatındaki ilk seçim başarısı sonrası İstanbul’a büyükşehir belediye başkanı olmuş ve ismi kısa sürede İstanbul sınırlarını aşınca, dönemin muktedirleri, gözünün daha yükseklerde olduğu görüşüyle, siyasette önünü kesmek için alesta beklemeye başlamıştı.

Herhalde o dönemi hatırlamış olmalısınız: 28 Şubat günleri…

Fırsat ellerine Siirt’te kitleler önünde yaptığı bir konuşmayla geçmişti.

Konuşması sırasında paylaştığı bir şiir, niyet okunarak, halkı isyana teşvik etme amaçlı olarak yorumlandı. Bir siyasi eğilimdekiler, askerlerin teşvik ettiği sanılan bir fikir savaşı açarak, Tayyip Erdoğan’ı siyaseten yok etme çabasına girdiler.

Muktedirler, yargı mekanizmasını çalıştırarak, Tayyip Erdoğan hakkında adli süreç başlattılar.

Bu ilk adımdı, ardından başka adımlar da geldi.

Atfedilen niyet yargı tarafından gerçek olarak değerlendirildi ve kendisini siyasi yasaklı hale getirecek hapis cezasına hükmediliverdi.

O dönemde biz, herkesin anayasada da yer alan fikir ve fikirlerini açıklama özgürlüğüne sahip olduğu, fikirler ne kadar sert, rencide edici biçimde ifade edilmiş olursa olsun, buna tahammül edilmesi gerektiğini savunurken, 28 Şubat sürecine yazılarıyla destek vermekte olan başka kalem sahipleri, yargı üzerinde baskı anlamı taşıyan, Tayyip Erdoğan’ın mahkum edilmesi yolunda yazılarla okur önüne çıkmaktaydılar.

Peki, bana ‘déjà vu’ hissi veren neler oluyor şimdilerde?

Bir şarkıcı, konseri sırasında, orkestra arkadaşlarından biriyle şakalaşırken, o kişiyi rencide etmemiş ve gösteri salonunun ötesinde bir etkisi de olmamış bir espri yapmış…

Aylar sonra, o esprisi dava konusu yapıldı şarkıcının; kendisi gözaltına alındı, tutuklandı. Ev hapsindeydi, yurtdışı yasağıyla serbest kaldı, galiba şimdi yüklü bir para yatırırsa çocuğunu görmek üzere yurtdışına çıkabilecek.

Yargı süreci devam ediyor.

En yeni örnek: Kamu kurumu niteliğindeki bir meslek kuruluşunun başkanı, bir televizyonun kendisine yönelttiği soruyu cevaplarken sarf ettiği sözler sebebiyle şu sıralarda cezaevinde.

Rencide edici sözler sarf ettiği için…

Sarf ettiği sözlerden haberdar olan siyasiler, kurum başkanının yargılanmasını, başında bulunduğu ‘kamu kurumu niteliğindeki’ kuruluşun da kapatılmasını talep ederek konuyu tartışma gündemine taşıdılar.

Yargı da gereğini yapmak üzere harekete geçmekte gecikmedi.

Amasra’da 41 kişinin hayatına mal olan maden kazasının sorumlularıyla ilgili yargı sürecini başlatmak tam 13 gün sürmüştü oysa.

Rencide edici olduğu gerekçesiyle sarf ettiği sözler sebebiyle üzerine gidilen kişi ise derhal gözaltına alındı ve ardından tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Başında bulunduğu kuruluşu kapatmak veya kayyıma devretmek yolunda adımlar atılacağı siyasiler tarafından açıklanmakta.

Medya, tek ağızdan, yargıdan önce o kişinin ipini çekmekle meşgul.

‘Déjà vu’ veya kendi deyimimizle “Biz bu filmi daha önce görmüştük” hissi vermiyor mu bu gelişmeler size?

Bana veriyor.

Vaktiyle Tayyip Erdoğan’a karşı yapılan haksızlığa karşı çıkmak amacıyla kaleme aldığım onlarca yazıdan birini hiç değiştirmeden buraya koysam olabilirdi.

Tek değişiklik şu: Siirt’teki sözleri ve okuduğu şiir yüzünden başlatılmış yargı süreci sırasında kimsenin aklına Tayyip Erdoğan’ı tutuklamak gelmemişti.

Mahkeme hakkında hapis cezası verdi de, ondan sonra cezaevine girdi Tayyip Erdoğan.

Günümüzde ise, insanlar, sözleri -hatta espirileri- yüzünden takibata uğradıklarında, ilk yapılan iş, onları erken bir saatte evlerinden gözaltına almak ve hemen sonrasında da tutuklamak oluyor. 

‘Déjà vu’ etkisi de orada bitiyor ve eski bir yazıyı aynen kullanmak imkanı o noktada ortadan kalkıyor.

Kusura bakılmasın ama, ben sıkılıyorum.

Tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkemi, herkesin fikirlerini rahatlıkla ve hapse düşme korkusu olmaksızın ifade edebildiği bir ülke olarak görmek istiyorum.

*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.