AK Parti onlarsız kendi tarihini yazsa da, AK Parti’nin gerçek tarihi kayıtlardan silinmeye çalışılan kişilersiz yazılamaz.

Gelişmeyi ‘ihanet’ sözcüğü ile izaha kalkışmak pek bir anlam taşımıyor. Tersine, konu özellikle “Biz onları başbakan yaptık, cumhurbaşkanı yaptık, bakan yaptık” suçlama cümleleri eşliğinde ele alındığında, bir zamanlar iktidarı kaybetmiş tek partinin liderine atfedilen “Nankör millet” yakıştırmasının bir başka versiyonu tekrarlanmış olur.

Siyasette hiçbir makam birilerinin gönlünü kazanmak için verilen birer ulufe değildir; o insanlar o makamlara o görevleri en iyi ifa edecekleri düşünüldüğü için gelmişlerdir. Hiç değilse onların makam işgal ettiği zaman durum böyleydi.

Birçok bakımdan ‘ihanet’ siyasi literatüre asla sokulmaması gereken bir sözcüktür de. Geçmişten de biliyoruz; birileri farklı düşündüklerinde veya yollarını ayırdıklarında o sözcükle suçlandıkları zaman, onlar da esas farklılaşanın kendilerini suçlayanlar olduğundan hareketle aynı sözcüğü kullanabiliyorlar.

Kısacası, ’ihanet’ siyaset dilinde hoş bir sözcük değildir.

AK Parti yönetimi artık şu gerçeği kabul etmeli: AK Parti kurulduğu gün ve iktidarının belli bir bölümünde sergilediği özellikleri bugün taşımıyor; söylemi de icraatı da ilk günden çok değişik bir parti halinde bugün AK Parti. 

Ne olduysa oldu, böyle oldu.

Hala kendisine azımsanmayacak sayıda bir kitle oy verdiğine ve 17 yıl sonra yine iktidarda bulunduğuna göre, bu değişimi hazmeden bir tabana da sahip. Değişmesini olumlu bulmayan veya kuruluş felsefesi sebebiyle peşine takılmış kişilerin kendilerini parti içerisinde ‘yabancı’ hissetmelerini en başta AK Parti yönetiminin doğal karşılaması gerekir.

Değişimi zorlayan, farklı söylem ve politikaları gündeme taşıyan, iç ittifakları önemsemeyip MHP ile ittifak kuran kendileridir çünkü.

Sadakat sözcüğüne gelince…

Farklı düşünenlerin ‘sadakat’ sözcüğü kullanılarak parti içerisinde kalmalarını sağlamaya çalışmak da makul değildir. 

Yine aynı sebepten: Birileri de “Sadakat kişilere mi duyulmalı, yoksa ilkelere mi?” sorusunu gündeme taşıyıverir.

Bugünkü AK Parti, günümüzde başka ülkelerde de varlığını hissettiren ve bulunduğu her ülkede kendisine hem de genişçe taban bulan bir görüşü temsil ediyor; bu haliyle farklı görüşlere sahip oldukları için gidenlerden rahatsızlık duyulmasına gerçekten gerek yok.

Ancak gidenler de yine günümüzde pek çok başka demokratik ülkede var olan bir siyasi çizgiye sahipler; her ülkede iki görüş arasında çekişme yaşanıyor ve bu da o ülkelerde sağlıklı addediliyor.

Her demokratik ülkede güçlü biçimde temsil edilen siyasi çizginin bizde maalesef tam bir temsilcisi bugün bulunmuyor. Var olan muhalif partilerin AK Parti’nin temsil ettiği görüşler ve politikaları tam anlayabildikleri bile söylenemez.

Zaten bu yüzdendir ki, hemen her parti tabanında “Yeni bir partiye ihtiyaç var” diyenlerin oranı kamuoyu yoklamalarında her ay biraz daha yükseliyor.

Boşluk varsa doldurulur

Siyaset boşluk kaldırmaz; varlığı hissedilen boşluk bir gün bizde de mutlaka doldurulacaktır.

Boşluğu AK Parti ile yollarını ayıranlar tek başlarına dolduramazlar; yanlış yönetildiğimizi düşünen, geriye itilmiş değerleri öne çıkarma çabasıyla birlikte henüz tartışma gündemine bile sokulmamış çağdaş bir takım değerleri paylaşmayı da önemseyen daha geniş bir ilgi o boşluğu doldurabilir.

Galiba üzerinde çalışılan da bu.

Her sistemde, adı ne olursa olsun, iktidarda bulunan bir parti vardır, yalnızca demokrasilerde farklı görüşler de siyasi hayatta temsil edilir.

Muhalefetin güçlü olduğu sistemin adıdır demokrasi.

‘İhanet’ ve ‘sadakat’ sözcüklerini bugünkü tören ve toplantılarda çok işiteceksiniz; keşke onların yerine ‘demokrasi’‘insan hakları’‘hukukun üstünlüğü’, ‘hesap verilebilirlik’‘şeffaflık’‘denge ve denetleme mekanizmaları’ sözcüklerini daha fazla işitseydik.

AK Parti’yi 18. kuruluş yıldönümünde ben de kutluyorum.

Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır*