Gündem

Fehmi Koru: Ne yapmalıyım bilmiyorum...

"Neye kafam takılsa, ne izlesem, ne dinlesem aklıma muzır düşünceler üşüşüyor"

25 Temmuz 2019 08:08

Fehmi Koru*

Dün öğleden sonra bizden uzak mekanlarda yaşanan fakat bizi de yakından ilgilendiren iki gelişmeyi izlemek üzere televizyon karşısına oturdum: ABD’de Donald Trump’ın başkanlığını sona erdirebilecek önemli bir tanığın, davet üzerine karşılarına çıkacağı senatörler tarafından sorguya çekileceği oturum ile İngiltere’de eş-zamanlı gerçekleşmekte olan başbakanlar değiş-tokuşunu…

ABD’den dünyaya pencereler açmak üzere yayın yaptığını varsaymamız gereken CNN-International’da Robert Mueller’in Senato’daki ifadesi canlı yer almıyordu; Amerikalı yayıncı onun yerine İngiltere’deki eski başbakanın istifasını sunduğu yenisinin atandığı Kraliçeli seremoniyi canlı yayınlamayı yeğlemişti.

İngiliz BBC-World ise tam tersini yapmış, Kraliçeli seremoni yerine önceliği Mueller’in tanıklığını duyurmaya vermişti.

Her iki tercihi de ilginç buldum.

Amerikalılar başkanlarının yasalara aykırı davranışlarını dünyaya duyurmak istemiyorlar mıydı yoksa? Yalan söylediğini, bir başka ülkenin çıkarlarını kendi ülkesinin çıkarlarının önüne koyduğunu, seçiminin bile Rusya desteğiyle mümkün olabildiğini? 

Ya İngilizler neden başbakan değişimini daha az önemsemiş olabilirlerdi? ABD’deki gelişme kendi başbakanlarının ve nihai olarak hükümet üyelerinin değişmesinden daha mı önemli görünüyordu İngilizlere? Eskimiş başbakan Theresa May’in gitmesine üzülüyor, Boris Johnson’un başbakan olmasına tahammül edemiyorlar mıydı da bunu dolaylı yoldan ilan etme yoluna gitmişlerdi?

Kafam karıştı.

Washington’da Mueller tanık

Geçmişinde FBI başkanlığı da bulunan hukukçu Mueller, birkaç ay önce 400 küsur sayfalık bir raporla Trump’la ilgili araştırmasının sonuçlarını kendisini görevlendiren adalet bakanlığına sunmuş, bakanlık raporun bütünü yerine başkanı suçlamadığını göstermeye yarayacak kısa özetini verince tamamının yayınlanmasında ısrar etmiş, “Gelmez” denildiği halde Senato’nun davetine gideceğini de açıklamıştı.

Siniri alınmış biri gibi göründü gözüme 74 yaşındaki Mueller. Trump’ın partisinden senatörlerin gözünün içine baka baka, “Raporum başkanı aklamıyor” dedikten sonra onlara görevlerini hatırlattı: “Ancak onu görevden alan süreci başlatmak benim görevim değil.” O görevin yerine gelmemesi durumunda ne olacağını belirtmekten de kendini alamadı: “Trump’la ilgili yargı süreci her halükarda başkanlığı bittikten sonra başlayacaktır.”

Dünyanın demokratik her ülkesini ilgilendiren soru-cevap faslı, 2016 başkanlık seçimine Rusya’nın medya ve sosyal medya üzerinden müdahil olmasıyla ilgiliydi. Konuyu önemsediğini belli eden Trump’ın kendi partisinden (Cumhuriyetçi) bir senatör, “Size göre Rusya bundan sonra da Amerikan seçimlerini etkilemeye çalışır mı?” sorusunu yöneltince, Mueller ona şu cevabı verdi: “Şu anda bile yapıyorlar ve hiç kuşkunuz olmasın gelecek seçimde de yapmayı umuyorlar. Yalnızca Ruslar değil pek çok başka ülke de aynı yola başvurma çabasında. Umudum bunun ‘yeni normal’ haline gelmemesi; ancak o hale geldiğinden de endişeliyim.”

Mueller‘in bu sözlerini dinlerken aklım, birkaç gün önce bizde yaşanan Ahmet Davutoğlu’nu özel yayınlarına konuk ettikleri için kovulan üç gazeteci olayına gitti; daha doğrusu onları kovan Ruslar’a ait medya grubunun başındaki şahsın, “Bize göre Davutoğlu önemli biri değil” gerekçesine sığınmasına…

Kimin önemli olduğunu belirlemeyi Rus medyasına bıraktığınızda onlar böyle belirleyecektir.

Aynı anda Londra’da

Tam bunlar olurken, oturumu yöneten komite başkanı senatör Mueller’e beş dakika ihtiyaç molası verince, oturuma katılan dinleyicileri “Sizler sakın yerinizden ayrılmayın, oturum yeniden başladığında kapının dışında kalırsınız çünkü” diye uyarmasına aldırmadan, BBC World yayınını terk edip istifasını sunan May ile onun görevini üstlenmek üzere olan Johnson’un Kraliçe’nin yanına gitmeleri olayını yayınlamakta olan CNN International kanalına geçtim.

Theresa May de Boris Johnson da aynı partiden. Birisi gidiyor, diğeri onun yerine geliyor, hem de seçim olmaksızın… Sevmedikleri Boris geldiği için May’in üç bakanı aynı gün istifalarını sundu. Bakanlar kurulu listesi açıklandığında, May’in yönetim tarzını ve politikalarını tasvip etmedikleri için hükümetten istifayla ayrılmış olan birkaç ismin yeni listede yer aldığı görüldü. Boris Johnson’un kendisi de dışişleri bakanı iken aynı gerekçelerle görevini bırakmıştı.

Ne gidenler gelenleri, ne de gelenler gidenleri ‘ihanet’ ile suçlamadı İngiltere’de.

Demokrasilerde devlet makamları siyasetçiler tarafından görev yeri olarak görülür, görevi bırakmamak diye bir şey kimsenin aklından geçmez; herhangi bir sebeple görevi bırakması gereken hiç nazlanmadan koltuğunu boşaltır. Theresa May de, istifasını sunmadan önce hüzünlü ifadelerle yaptığı açıklamada bu gerçeği özellikle vurguladı.

ABD başkanlık sistemiyle yönetilen bir ülke, İngiltere meşruti krallık ve parlamenter sisteme sahip bir ülke.

Ne kadar da bizden farklı iki ülke bunlar.

Futbol şampiyonası ve biz

Daha fazla kafam karışmasın diye bir başka kanala (TRT-Spor’a) geçip o sırada Çin’de oynanmakta olan iki İtalyan takımının maçını izlemeye başladım. Birden fazla kıtada eş-zamanlı oynanmakta olan ve dünyanın öne çıkan takımlarının katıldığı ‘Uluslararası Şampiyonlar Kupası’ kapsamında bir maçtı bu ve bizden tek bir takım bile şampiyonaya davet edilmemişti.

İtalyan Juventus takımında iki Türk oynuyordu ve maçın kaderini belirleyen de onlardan biri (Merih Demiral) oldu.


*Bu yazı fehmikoru.com'da alınmıştır.