Fehmi Koru*
Yaşı yaşıma yakın olanlar, hele bir de benim gibi siyaseti yakından izleyen cinsten iseler, hayatları boyunca, gelişmelere bakıp kim bilir kaç kez, “Biz bu filmi daha önce defalarca görmüştük” hissine kapılmışlardır.
Bizde tarih sıkça tekerrür eder.
Daha önceye gitmeye gerek yok, Cumhuriyet’in kuruluşu sonrasındaki yaklaşık 100 yılı bu amaçla ele alsak bile bu kanaate varabiliriz.
Siyasi partilerimiz hep oldu ama son 100 yıl içerisinde çok sayıda parti de kapatıldı. Tam “Anayasada parti kapatmayı zorlaştıracak değişiklik de yapıldığı için artık o devir kapandı” demeye başlamıştık ki…
Başka partiler ancak yakın gördükleri başka partilerle ittifak kurarak başarı ararken, kendi başına girdiği son seçimde (2018) yüzde 10 barajının üstünde 6 milyon ve yüzde 11.70 oy alarak 67 milletvekili çıkarmayı başarmış HDP ile ilgili kapatma davası açılabildi.
İktidara yakın bir gazetenin başyazısında, Cumhuriyet’in kurucusu olduğu iddiasının sahibi anamuhalefet partisi CHP’nin kapatılması talebi yapıldı.
AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ilk gençlik yıllarında ilgi duyduğu ve siyasi hayatında içinde yer aldığı partiler -Milli Nizam, Milli Selamet, Refah ve Fazilet partileri- Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştı.
Rakipleri sevinmişti.
İçinden cumhurbaşkanı çıkarmış, ülkeyi 20 yıldır yöneten siyasi kadronun partisi de -AK Parti- 2008 yılında az kalsın yine Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılıyordu. Mahkemede tek bir üyenin kapatmaya baştan karşı çıkan üyelere son anda katılması sayesinde aynı akıbete uğramaktan kurtulabilmişti AK Parti…
AK Parti kapatılsaydı CHP ve CHP’liler sevinecekti; şimdi CHP kapatılsa AK Parti ve AK Partililerin sevineceği anlaşılıyor.
Şahsen ben ve benim gibiler, toplumda kendisine taban tutmayı başarmış partilerin kapatılmak istenmesine her defasında karşı çıkmıştık. Parti kapatmayı zorlaştıran girişimi de sahiplenerek…
Parti kapatmanın tarihe karışmasını bekleyerek…
Kendimi ve benimle aynı durumda olanları talihsiz sayıyorum.
Talihli olanlar, geçmişte kapatılmanın eşiğinden dönmüş oldukları halde, şimdi rüzgarı arkalarına aldıklarını düşünerek rakiplerini siyasi alandan tasfiye etmeye kalkışanlar…
Dile getirilen talep yalnızca parti kapatmaktan da ibaret değil; aynı gazetenin bir başka günkü başyazısında, bugünün şartlarıyla İstiklal Savaşı sırasında yaşananlar arasında paralellik kurularak, o dönemde ‘muhalif’ tavır sahiplerine uygulanmış ‘sınır dışı edilme’ benzeri bir zecri uygulamaya başvurulması da talep edildi. [Yazının başlığı olan ‘Hainleri besliyoruz’ ne kadar tipik ve olayın kendisi de ne kadar ironik değil mi?]
Zor bir ülke burası.
Galiba iyi eğitim almış gençlerimizi bu zorluk yüzünden başka ülkelere kaptırıyoruz. Eskinin sınır dışı edilmesi öngörülenlerden oluşan listesi 150 kişiden ibaretti; şimdilerde yurtdışına kaptırdığımız değerler ise onbinlere ulaşmakta.
İş anamuhalefet partisini kapatmaya, ‘hain’ diye yaftalanan muhalifleri sınır dışı etmeye kadar vardırılırsa, buradaki zorluklara rağmen ülkelerinde kalmakta direnen on binlerce değerli insanımızı daha kaybedebiliriz.
[Dün, bulunduğum yerdeki internetin yavaşladığını fark edip hızını ölçmek için kullandığım programı çalıştırdığımda, en tepeye yerleştirilmiş bir reklam karşıma çıktı. Bir kuzey Avrupa ülkesi, o reklamla, her alanda iyi yetişmiş gençleri ilgilendikleri iş alanlarında çalışmak üzere kendisine davet etmekteydi. Eskiden tıp fakültelerinde dirsek çürütmüş doktorlarımıza çalışmak üzere başvurduklarında birkaç yıl daha okuma şartı uygulayan ülkeler, gelenleri şimdi derhal işe başlatıyorlar. Binlerce doktorumuz, mühendisimiz aileleriyle birlikte yaban ellere çalışmaya gitti, gitmeye devam ediyor.]
Şaka gibi gerçekten.
“Nasıl olsa bugünler de geçecek” düşüncesi bile karamsarlığımı gidermeye yetmiyor.
Geçmişte rakipleri tarafından kendilerine yapılmak istenen yanlışlıkları şimdilerde rakipleri için isteyebilenleri görünce, bugünün mağdurlarının yarın muktedir olunca başkalarını mağdur etmeye kalkışmayacaklarını kim nasıl garanti edebilir?
Bugünün muktedirlerinin, farklı düşünenlere, muhalif tavır alanlara uygun gördükleri sıfatların tıpa tıp aynısı geçmişte onlar için kullanılıyordu; kulaklarımda o sıfatlar ve onlara eşlik eden “Kapatılsın” bağırtısı hala duruyor.
“Sınır dışı edilsinler” deniliyor ya şimdi, o zamanlar da birileri “Suudi Arabistan’a defolup gitsinler” diyorlardı.
Diyenler değişti, zihniyet aynı kaldı.
Tarihin bizdeki kadar ve sıklıkta tekerrür ettiği başka bir ülke bulmak herhalde imkansız.
Bazen abonesi olduğum platformlarda karşıma çıkan ve ilgimi çeken bir filmi tercih ettiğim oluyor; bir yere kadar takılmadan, onu sanki ilk kez izlediğimi sandığım da oluyor; ancak öyle bir sahneyle karşılaşıyorum ki, film o sahneyle ve orada benim için bitiyor. Onu yeniden izlemek yerine başka bir filme geçiyorum.
Ülkede cereyan eden eski dönemlerde aynen yaşanmış olayları izlemek zorunda kaldığımızda da kendimize keşke öyle bir çıkış yolu bulabilseydik.
Keşke “Ben bu olayın benzeriyle daha önce karşılaşmıştım” kanaatine vardığımda da, izlediğimi fark ettiğim filmi durdurduğum gibi, anlamsız tekerrürü de engelleyebilsem veya hiç değilse yarıda kesebilseydim.
Yine de umutsuzluğa kapılmaya gerek yok.
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden alınmıştır.