*Fehmi Koru
İki hafta sonra sandık başına gidecek ve oyumuzu, mahallemiz, ilçemiz, ilimiz ve tabii ülkemiz yararına hizmetler yapacağını düşündüğümüz adaylar için kullanacağız.
Hepimizin bazı parti/lere sempatimiz var, oy kullanırken o sempatinin de bir rolü olacak…
Öyle değil mi?
Hayır, pek öyle değil.
Başka ülkelerde varlığı bilinen farklı bir siyasi propaganda yöntemi, 31 Mart’ta yapılacak yerel seçim kampanyasında bizde de tepe tepe kullanılıyor.
Yöntemin adı: Olumsuz kampanya (negative campaigning)…
Adaylardan biri veya birkaçı hakkında, rakip partilerin veya adayların olumsuz sözler sarf ederek, karşı tarafın topluma dönük yüzlerini karalamak amacıyla yürüttükleri kampanyaya bu ad veriliyor.
Bu yöntemin en sık kullanıldığı ülke ABD. Dar bölge sistemi olduğu için, yöntem daha çok belli bir adayın kaybetmesini sağlamak amacıyla aynı seçim bölgesindeki rakibi tarafından devreye sokuluyor. Bunun için en fazla tercih edilen mecra da televizyon.
Dimyat’a pirince giderken evdeki buldurdan olmak…
TV reklamlarında en sık yapılan, toplumun hakkında olumsuz düşünmesi istenilen adayın bir sözünün onun ağzından görüntülü olarak ekrana yansıtılması ve ardından o sözün ne anlam taşıdığının, çoğu kere çarpıtılarak, gözlere sokulurcasına aktarılmasıdır.
Telefon da zihni bulandırılmak istenen seçmene ulaşmak için bu alanda kullanılan etkili cihazlardan. Siyaset bilimi metinlerinde, ABD’de rakip partinin adayına oy vereceği düşünülen seçmenlerin seçime az kala telefonla aranarak kendilerine şu sorunun yönetildiği örneği sunulur: “X adayın karısına şiddet uyguladığı, dövdüğü ortaya çıkacak olsa, nasıl tepki verirdiniz?”
Seçmenin zihni, bu yolla, oy vereceği kişinin sanki karısını döven biri olduğu yönünde karıştırılmış olur.
Galiba bu defa bizlerin de sandık başına gittiğimizde yaşadığımız kentten daha fazla şimdilerde partilerin birbirleri hakkında yürüttükleri olumsuz kampanyaları düşünerek oyumuzu kullanmamız isteniyor.
“Binali Yıldırım mı İstanbul’un sorunlarını daha iyi çözer yoksa Ekrem İmamoğlu mu?” veya “Mehmet Özhaseki mi Ankara için doğru tercihtir, yoksa Mansur Yavaş mı?” diye düşünmek yerine, “HDP ile ittifak eden CHP’nin adayına oy verebilir miyim?” sorusuna vereceğimiz cevaba göre oy kullanmamız isteniyor.
CHP’nin HDP ile gerçekte ittifak yapmamış olması fazla önemli değil. ABD’de hakkında olumsuz kampanya yürütülen kişilere atfedilen görüşlerin de çoğu kez o kişiyle bir irtibatı bulunmuyor.
Olumsuz kampanyalarda önemli olan, yapılan negatif propagandanın oy verecek kişiler üzerindeki etkisidir.
Eğer yeterli sayıda kişi bu olumsuz kampanya yüzünden oylarını değiştirecek ve rakip parti adayının kazanması bu yolla mümkün olacaksa, kampanya başarıya ulaşmış demektir.
Her yöntemin mahzurları olabildiği gibi, olumsuz kampanyanın da geri tepme ihtimali her zaman söz konusu olabilmektedir.
Acaba bizde olumsuz kampanyanın nasıl bir etkisi olabilir?
CHP’nin HDP ile ‘gizli ittifak’ halinde olduğu iddiası ve bunu kanıtlamak için bir HDP’linin ağzından çıkan sözlerin etkisi?
HDP’yi ülkenin güvenliğini tehdit eden bir örgüt olarak sunan ve ‘beka sorunu’ söyleminin tam merkezine koyan bir tartışmayı geride bıraktık. Zihinlere ‘beka’ sözcüğü ile HDP eşitliği yerleştirildi.
Şimdi de, HDP ile CHP arasında hem de ‘gizli’ tutulan bir işbirliğinin varlığı üzerinde duruluyor.
Bazı insanlar üzerinde bu kampanyanın etkisi mutlaka olacaktır.
Mahzuru?
O sözü HDP kasıtlı olarak kendisi devreye sokmuşsa şaşırmam…
HDP seçmeni olmayan, ancak HDP’yi hedef alan bu kampanyadan rahatsızlık duyabilecek bir seçmen kitlesi de var. HDP’ye de oy verebilecekken daha çok ideolojik sebeplerle AK Parti’yi tercih eden önemli bir seçmen kitlesi bulunuyor.
İstanbul’da da var öyle bir kalabalık seçmen kitlesi, Ankara’da da var…
Onlar bu olumsuz kampanyaya tepki gösterirlerse ne olacak?
“CHP İstanbul ve Ankara’yı kazanırsa, bu, bizim sayemizde olacak” sözü, HDP tarafından kasıtlı olarak ortaya atılmış olmasın? HDP’ye oy veremeyen ancak HDP’ye de gidebilecek seçmeni AK Parti’den uzaklaştırmak için?
Pekala olabilir.
Örnekleri var çünkü:
Kanada’da İlerici Muhafazakar Parti (Progressive Conservative Party, PCP) rakip Liberal Parti‘nin lideri Jean Chretien‘in yüzünü bir rahatsızlık sebebiyle çarpılmış gösteren hiç de hoş olmayan fotoğraflarını kampanyada aleyhine kullanmaya kalkışmıştı 1993 seçiminde. Chretien‘in mağduriyetini iyi kullanarak girdiği seçimde partisi rakibini ağır bir hezimete uğrattı. Zaferle çıkmayı umduğu seçimde PCP ancak 2 milletvekili çıkarabildi.
ABD’de bir aday, ekonomik kriz yaşanan 2008’de, rakibinin ‘dinsiz’ olduğunu ima eden bir kampanya yürütmeye kalkınca, karşı aday kendisinin kilisede Pazar günleri ders verdiğini duyurarak ve olumsuz kampanyanın gerçek sorun olan ekonomik krizi unutturmak amacını vurgulayarak kaybetmesi beklenen seçimde oylarını bir misline çıkarıp kazanmayı başardı.
[Wikipedia’da başka örnekler de var.]
Bizde ne olur acaba?
Sorunun cevabı için fazla beklememiz gerekmeyecek.
*bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır