* Fehmi Koru
Bir kadın CHP milletvekili, bazı belediyelerin nikân töreni sonrasında dağıttıkları, isminde ‘İslâm, kadın ve aile’ sözcüklerinin geçtiği bazı kitapları, kendisini ve bütün kadınları rencide edebilen cümleleri yüzünden, Meclis gündemine taşımış.
İyi yapmış…
Keşke “Savcılara çağrıda bulunuyorum; ihbar kabul edip gereğini yerine getirmeliler” demeseydi…
Her konuyu mahkemeye havale ederek çözme âdeti iyi bir şey değil çünkü.
Görüşlere, eğer yanlış olduğuna inanıyorsak, doğru görüşle karşı çıkmak herhalde daha gerçekçi bir yoldur.
Tarihte kadının adı yoktu
Kadının erkek karşısında ‘eksik’ veya ‘kusurlu’ görüldüğü çağları geride bırakalı çok olmadı. Kadının eğitim görmesi, iş hayatına girmesi, siyasetle ilgilenmesi ancak 20. yüzyılda gerçekleşebildi. Daha önce kadın evinde oturur, okuma-yazma öğrenebilmişse romanlar okur, evlenip çocuk büyütürdü.
Oy kullanma hakkını geçen yüzyıl verebildi kadınlara…
Elde ettiği haklara rağmen, kadınlar, içinde yer aldıkları ayrımcı ortamda, belli yerlere gelebilmek, haklarını kullanabilmek için erkeklerden daha fazla çaba göstermek zorundalar.
Sadece bizde değil, hemen her ülkede durum böyle.
Kadınların eşitlik mücadelesinde karşılarına çıkan en önemli engel, hayır din değildir, en büyük engel geleneklerdir.
Binlerce yıl sürmüş olan ‘erkek-egemen’ dönemlerde oluşmuş, sağlam bir yer edinmiş ve varlıklarını yasalarda yitirmiş olsa bile zihinlerde sürdüren gelenekler…
Geleneklerin pek çok kültürde kendisine ‘din’den dayanak arayıp zorlamayla da olsa bulduğu elbette bir gerçektir; ama işte o kadar…
Suudi Arabistan’da kadınlara araç kullanma yasağı var. Anlamsız bir yasak. Suudlu kadınlar, kendi ülkeleri dışında çıktıklarında, bir başka ülkede yaşarken, aldıkları ehliyetle pekâla direksiyon başına geçiyor ve araç sürüyorlar.
Fiziki yapıları da, akılları da araç süren erkeklerden bu anlamda geri değil.
Peki, dinde “Erkekler araç sürebilir, ama kadınlar asla” sonucu çıkarmamıza yarayan herhangi bir ‘nass’ (âyet veya hadis) var mı?
Yok. Yok, ama kadına farklı gözle bakmayı gerektiren, dolayısıyla onun toplum içerisindeki yerini değişik biçimde tanımlamayı mümkün kılan gelenekler var ve o gelenekler dini nassları kendilerine göre yorumlayarak Suudi Arabistan’da kadınlara araç kullandırmıyor…
Kadınların sûreta da olsa karar alma mekanizmaları içerisinde yer almalarına, meselâ kurulan Şura Meclisi’nde üyeliğine de itiraz etmişti Suudi Arabistan’ın gelenekçileri; yeni Kral Selman, selefinin açtığı kapıyı daha da genişleterek, ‘kadın üye’ sayısını bayağı artırdı.
Gelenekçilerin homurdanmalarına rağmen..
Bir gerçeği paylaşabiliriz: Gelenekçiler kendi söylemlerini dini metinlerde arar da bulamazlarsa.. bulamazlarsa, onlara ilâvede bulunmaktan da çekinmezler…
Günümüzde sağlıklı çalışmalar var
Diyanet İşleri Başkanlığı geleneği ‘din’ saymaktan uzaklaştırmak için bir süredir ciddi bir çaba içerisinde. Bunun ilk somut örneği, ‘Hadislerle İslâm’ adlı 7 ciltlik dev eserdir. İlâhi olanla ilâhi sanılanı, vahiy ile beşeri söylemi, İslâm Peygamberi’nin ağzından gerçekten çıkmış olanla ona mâl edileni ayırma çabasının sonucudur ‘Hadislerle İslâm’…
Belediyelerin dağıttığı kitaplara kadar sinmiş olduğu anlaşılan yanlış söylemler, bugünün teknolojisinin sağladığı ek yardımla, sahih olanı uydurmadan ayırma yoluyla, İslâm’a mal edilemez hale yavaş yavaş geliyor.
Eski Diyanet İşleri başkanı Prof. Ali Bardakoğlu’nun riyasetinde İstanbul’daki 29 Mayıs Üniversitesi bünyesinde oluşturulmuş ‘Kur’an Araştırmaları Merkezi’ (Kuramer) de, benzer bir çalışmayı güncel sorunlara ışık tutacak biçimde yürütüyor.
Prof. Bardakoğlu’nun yeni kitabı..
Prof. Bardakoğlu’nun Kuramer tarafından yayımlanmış ‘İslâm Işığında Müslümanlığımızla YÜZLEŞME’ kitabı, dini kaynağından öğrenmek isteyenler için, bir rehber niteliğindedir.
Tarih içerisinde erkeğin kadın ile ilişkilerinde kendisi için koyması gereken sınırlamaları kadından beklemesi âdeti, günümüzde de, hâlâ devam ediyor; erkeği ‘kadının efendisi’ olarak görmeyi, kadınların hareketlerini kısıtlamayı, itaatkârlığı öngören, bunları tavsiye eden kitapların mantığı tamamen bundan kaynaklanıyor.
Zahmete katlanmak istemiyor erkek, görevi kadına yüklemiş, hâlâ ondan bekliyor.
O görüşler de, en çok, ‘evlilik ve aile’ konularını din ile ilintilendiren, genellikle yaşlı-başlı hocaefendilerin kaleme aldığı kitaplarda bulunuyor.
Kadına tavsiye edilenleri erkekler kendilerine uygulayabilir. Kadınlara “Parka gitmesinler” diyeceklerine, kadınlar oralara geliyor diye rahatsızlık duyan erkekler varsa, onlar parklara gitmeyebilirler sözgelimi…
Neyse…
Görüşler ifade edilsin, bunun zararı yok..
CHP’li kadın milletvekilinin uyarısını Diyanet İşleri Başkanlığı ile Kuramer gibi kurumlar önemsemeli ve çiftleri mutluluğa taşıyacak sağlıklı bir birliktelik kurmanın temellerini, psikolojiden de destek alarak, dinin öngördüğü biçimde bir kitaba taşımalılar.
Belediyelerin de gönül rahatlığı içerisinde evlendirdikleri çiftlere o kitaplardan hediye etmeleri böylece sağlanabilir.
Ancak yukarıda konunun savcılara ve mahkemeye havale edilmesine karşı çıkmıştım; işin o yönü de zihinleri dinimizle alakası bulunmayan ama dine bulaştırılmış yanlışlıklardan arındırmak kadar önemlidir.
Her toplumda yanlış görüşlere sahip olanlar, yanlışı savunanlar bulunabilir; ama unutmayalım ki ‘doğru ve yanlış’ dediğimiz şeylerin çoğu görecelidir.
Bugünün doğrusu yarın pekâlâ yanlışlanabilir…
Görüşlerin ifadesinin önüne geçmek veya ifade edilen görüşleri mahkemelerin yasaklamasını, görüş sahiplerini yargıçların cezalandırmasını arzu etmek, bizi gerçeklere ulaşmaktan da mahrum edebilir.
Yazarları, gazetecileri ürkütür, görüş sahiplerini ifadeden caydırırsak hiçbir yere varamayız.
Şikâyet konusu olan kitaplardaki yanlışlar doğru bilgilerle kolayca ortadan kaldırılabilecek iken, onları yargının tasarrufuna bırakmak ve yazarlarını cezalandırmak.. bizi, ülkemizi, dünyadan da koparır.
Ne lüzumu var?
* Bu yazı Fehmi Koru'nun kişisel internet sitesinden alınmıştır