Fehmi Koru*
Türkiye yeniden bir hassas dönemden daha geçiyor.
‘Hassas’ derken yalnızca siyasi gelişmeleri, hatta sınır ötesi Afrin harekatını kast etmiyorum; onlar da hayati önemde gelişmeler elbette; ancak benim gibi Cumhuriyet’in son 50 yılının yakın tanığı bir gazeteci için çok daha basit bir ‘hassasiyet ölçüsü’ var: Medyanın tavrı…
Medya ne zaman ‘din’ ile ilgili konuları eleştirel bir dille siyaset alanına sokma gayretine girerse bendeki alarm zilleri fena halde çalmaya başlıyor.
Şimdi olduğu gibi…
İki örnek dönem
Geçmiş dönemlerin bütün kritik dönemeçlerinde aynı etki-tepki olayları ve altüst oluşlar yaşandı.
Hasan Cemal’in ‘Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım’ kitabını okuyanlar 1970’li yılların başında yaşananları bugünlere de ışık tutacak bir açıklıkla yazdığını hatırlayacaklardır.
‘Devrim’ adıyla çıkan haftalık bir gazetenin yazı işleri sorumlularındandı genç Hasan Cemal. Gazete Doğan Avcıoğlu’nun Türkiye’yi dönüştürme projesinin yayın organıydı.
Emperyalizmin kıskacında bir ülkeydi Türkiye Devrim’e göre; sosyalizm için son derece olgunlaşmıştı. Tek sorun, içinde hala varlığını sürdüren gerici çevrelerdi.
O dönemin sayıları bayağı az olan ‘karşıt’ gazetelerini yakından takip edip orada çıkan haberler ve yazıları okurlarına ‘‘Bakın neler yazıyorlar?’’ diye sunan devamlı bir sütunu vardı Devrim’in…
‘Gerici Basında Ne Var, Ne Yok’ başlıklı o sütunun sorumlusu Hasan Cemal’di.
Daha yakınlarda, mesela 28 Şubat döneminde, o günlerde ‘merkez medya’ olarak anılan gazeteler ve haber kanalları bütünüyle eskinin Devrim’i gibi bir işleve sahipti.
Her ikisi de ‘hassas’ dönemlerdi Türkiye için…
Ve bugün…
Şimdi de öyle…
Fetvalar… Bir takım tiplerin ipe sapa gelmez sözleri… Günlerdir bunlar tartışılıyor…
Derine gitmek istemiyorum, yazılarımı okuyanların daha fazla örnekli bilgiye ihtiyaçları olduğunu da sanmıyorum.
‘Gerici Basında’ türü sütunların sorumluluğunu 1960’lar ve 70’lerde üstlenenler yaptıkları yayınların ülkede nelere yol açacağından o sıralarda habersizdiler; yıllar sonra nedamet göstermelerinden bunu biliyoruz.
‘Bin yıl süreceği’ iddia edilen bir sürece destek amaçlı yayınlarla okur ve izleyici karşısına çıkanlar ise, daha sonraki gelişmelerin yol açtığı sonuçlardan bugünlerde hayıflanmakla meşguller; ancak hatalarını yine tekrarlıyorlar.
Yarın yeniden hayıflanacaklarına bahse girebilirim.
Her kuralsız çıkış yeni kuralsızlıkları —hem de daha büyüklerini— davet eder, bunu hatırlayan pek yok.
Bir hatırlatma
Pek dikkate alınmayan bir konuyu hatırlatmak isterim:
İslam dini hakkında konuşmaya kimsenin hakkı yoktur, çünkü İslam’da böyle bir yetki devrini haklı gösterecek bir konum bulunmamaktadır. İslami konularda görüş açıklayan herkes, —isterse o kişi ‘din adamı’ sıfatını taşıyan biri olsun— kendi görüşünü açıklamaktadır. Din ile ilgili herhangi bir konuda açıklanan görüşten başka da görüşler olabilir, vardır da… Tek bir kişinin ağzından çıkan söz aynı dine mensup başka herkesin görüşü olarak kabul edilemez.
Tek kişinin öylesine sarf edilmiş bir sözünü geniş bir kitleye mal edecek biçimde yayınlarına konu edinenler, o görüşleri paylaşmayan geniş kitlenin bundan rahatsızlık duyabileceğini de düşünmeli ve bu durumu da hafife almamalıdırlar.
Benden hatırlatması.
Hassas dönemler akıllı olma dönemleridir.
*Bu yazı fehmikoru.com adresinde yayımlanmıştır.