Fehmi Koru*
İngiltere’de, en tepede, siyasi rollerin nasıl değiştiğini fark edebildiniz mi?
Merak etmeyin, bu yazı, başlığında verilen söz istikametinde MHP ve Meral Akşener konusunda. Ancak ülkemize ve MHP’ye gelmeden önce kısa bir İngiliz siyaseti turu atmamız faydalı olacak.
‘Kadının fendi’ diye boşa dememişler…
‘Brexit’ referandumuyla, İngilizler, kurucu statüsü taşıdıkları Avrupa Birliği’nden (AB) çıkmaya karar verdiler. Neredeyse bizim AB üyeliğini kazanmak için çektiğimiz –ama bir türlü kazanamadığımız– çileye benzer bir süreç var İngiltere’nin önünde. Brüksel’deki bürokratlar, kendilerinin müsriflik, tembellik, inatçılık ve işbilmezlikleri gerekçe gösterilerek referandumdan ‘Çıkalım’ sonucu alınmasına tepki vermek üzere alesta bekliyorlar.
Ancak, İngiliz siyaseti de bunu görebildiği için, önalıcı tedbirlere başvuruyor. Sandık sonucunu kendi başarısızlığı olarak değerlendiren –oysa bir süre önce yapılan genel seçimden beklenmedik biçimde partisini tek başına iktidara taşımıştı– Muhafazakâr Parti lideri ve başbakan David Cameron, referandumun ertesi günü, görevlerini ekim ayında bırakacağını açıkladı.
Şimdi o kadar da beklemeyecek. Parlamento’da bugün konuşacak Cameron, yarın da Kraliçe’ye çıkıp istifasını sunacak… Yerine de Cameron hükümetinde içişleri bakanlığı koltuğunda oturan Theresa May gelecek…
Öylesine… Seçimsiz, meçimsiz…
Theresa May’in liderlikte rakipleri vardı; onların hepsi birer birer kenara çekildiler. En sonuncusu yine bir kadın bakandı, Andrea Leadsom, o da ”May daha iyi” deyip rakibinin önünü açtı.
May’in pek çok özelliği var da (bir erkek politikacı, onun için, ‘zor bir kadın’ dedi sözgelimi) biri önemli: Brexit kampanyasında çoğunluğun aksine ‘Kalalım’ cephesinde yer almıştı Theresa May; son rakibi Leadsom ise ‘Çıkalım’ cephesinin önemli isimlerindendi.
Parlamentoyla neredeyse bin yıldır hemhal olan İngilizler siyaseti elbette biliyorlar; AB’den çıkış sürecinin zorluğunu AB karşıtı biriyle değil de onunla aşmanın daha kolay olacağını hesaplamış olmalılar…
Medya bizdekinden farklı: Nisbeten dürüst…
Gelişmenin bir köşesinde medya var. ‘Çıkalım’ tezini hararetle savunmuş Daily Mail gazetesi, referandumun üzerinden henüz birkaç gün geçmişti ki, ”Parti ateşe düştü, bundan ancak May kurtarabilir” manşeti ve neden onu desteklediklerini izah eden başyazısıyla tarafını belli etti. Mail’i, Sun, Times ve Daily Telegraph’ın destekleri izledi.
Bizde bazıları ”Gazeteler ve gazeteciler taraf tutmaz” safsatasını gerçekmiş gibi sunar; hayır, doğru olan, gazete ve gazetecinin taraf tutmaması değil, tarafını saklaması ve tarafsız görüntüsü altında okurlarını aldatmasıdır.
MHP yönetimi Akşener’in önünü kesebilir,
ama hiç tavsiye etmem
Şimdi artık ülkemize, ülkemiz politik ortamına ve MHP’ye gelebiliriz.
MHP, İngiltere’nin şu yakınlarda yaşadığı ‘Brexit referandumu’ benzeri sınavların hepsinde yenilgiyi tadan bir partimiz. 2002 seçiminde baraja takılıp Meclis dışı kalmıştı; ardından yapılan seçimlerde ise yüzde 10’un biraz üzerinde oy alabiliyor. 7 Haziran seçiminde sandıktan bölük pörçük bir sonuç çıkınca iktidar ortağı olma fırsatı yakaladı; onu da kullanmaktan kaçındı MHP yönetimi…
Taban şimdi tavanda değişiklik görmek istiyor.
Değişimin adı da Meral Akşener…
‘Erkek bir parti’ bilinir MHP, tabanın başında bir kadını görmek istemesi gerçekten ilginç…
İlginç, ama global trende uygun.
ABD’de Hillary Clinton potaya en yakın başkan adayı… İngiltere’de Theresa May iki gün sonra başbakan… Almanya’da Angela Merkel var zaten…
‘Maço’ bilinen İtalyanlar bile Roma’nın belediye başkanlığına genç bir kadını seçtiler…
Dünyada kadının politika sahnesinde yükselişi göze batar halde. MHP seçmeni de bu global trende uygun davranıyor işte.
Tayyip Erdoğan’ın önü kesilmek istendi de ne oldu?
Bunca yıl politikayı izlerim; taban istediği halde şu veya bu yolla önü kesilmiş kişilerin mutlaka gözlerini diktikleri yere geldiklerine tanıklık edip durdum.
Son örnek Tayyip Erdoğan’dır…
Ne garip, birileri, Tayyip Bey’in 1980’li yıllarda RP İstanbul il başkanı iken yanında yer almış eski bir yol arkadaşını bulmuş, ona ”Hapse düşmesi bile dümendi” gibi lâflar ettirmiş. O günleri en yakın noktadan izlemiş biri olarak, bugünlere gelemesin diye Tayyip Erdoğan’ın önünün nasıl hapisle kesilmek istendiğine bizzat tanıklık ettim.
Hep öyle olur zaten: Önü kesilmek istenen kişi yine de hedefine ulaşınca, birileri, geriye dönük baktıklarında, ”Hep ona yaradı, demek ki, olan-biten bir oyunmuş” değerlendirmesi yapar.
Oysa, oyun ön kesme üzerine kurulmuştur, ama tam tersi sonuç verdiği için, yıllar sonra farklı değerlendirmelere konu edilir.
Galiba Meral Akşener için de aynı âkıbet yaşanacak. Akşener disiplin kuruluna sevk edilecek ve o yolla partiden ihraç edilecekmiş…
Onu rakip, hatta ‘tehlikeli’ bulanlar önünü kesme yarışına girecek, belki önü kısa süreliğine kesilecek de; ancak politikanın doğal akışı Meral Akşener’i istediği yere taşıyacak.
Medya, bizde kaçak güreşe alışkın olduğu için, Akşener’in sesi pek duyulmuyor; 28 Şubat’ın karanlık döneminde Tayyip Erdoğan’ın sesini de duyamazdık. MHP’de görevini partileri hakkında görüş açıklayan yazarlara hakaretamiz mektuplar yazmak olarak tanımlayan bir genel başkan yardımcısı var; yazarlarımızı tutuk davranmaya biraz da onun varlığı mecbur ediyor.
Sonuç?
Bana göre sonuç, politikanın doğal akışına müdahale edenlerin boşa kürek çektiği gerçeğinin bir kez daha kendini belli edecek olmasıdır.
Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır