Fehmi Koru *
Terör işte böyle bir şey; insanların sadece canlarına değil, mutluluk beklentilerine de bir eylemiyle son verebiliyor…
İstanbul’da Reina’da etrafa ölüm saçan terörist işte bunu yaptı: Umutlarla girmeye hazırlandığımız ve kendisinden çok şey beklediğimiz yeni yılı, daha ilk gününden, hepimize kararttı.
Güne “2017 böyle bir yıl mı olacak?” sorusunun sorulabildiği bir ortamda uyandık…
“Terör belâsının gölgesi üzerimizden hiç eksik olmayacak” hissini vermek istedi terörist ve o teröristin iplerini ellerinde tutanlar…
Ve başarılı da oldular…
Yılbaşını kutlayanlar kadar, 2017’ye, yılın herhangi bir gününden farksız girenler de, gecenin bir vakti işlenen toplu cinayet eylemiyle sarsıldılar.
Hepimiz sarsıldık…
Eylemle amaçlanan da bu ilk sarsıntı ve onu takip edecek artçılardır zaten; ‘yılbaşını kutlayanlar ile yılbaşının kutlanmasına karşı çıkanlar’ ayrışması ve bölünmesinin bizleri sürükleyebileceği farklı saflar…
Kim yaptı?
Bu defa hiç tereddütsüz “IŞİD” deniyor ve eylemin zamanlaması, biçimi ve icra tarzı onu işaret ettiği halde, ben yine de ihtiyatlı olmayı tavsiye ediyorum.
Daha önceki “IŞİD değil” teşhgisi konulan hain saldırılara “IŞİD de olabilir” diye yaklaştığım, bu eylemde ise, ben de IŞİD’in parmak izlerini gördüğüm halde…
Sebebi şu: Türkiye bir süredir çok yönlü saldırıların muhatabı.
Örgütlerin birbirleriyle rahatlıkla ilgi ve ilişki kurabildiği, buna karşılık onlarla mücadele edenlerin önlerini kolay kolay göremediği kapkaranlık bir alandır terör…
Dünyanın 2016 yılında karşılaştığı benzer saldırı eylemlerinden öğrenilen bir başka gerçek daha var: ‘Terör’ eylemine bulaşan kişinin herhangi bir örgütle mutlaka irtibatlı olması da gerekmiyor.
‘IŞİDçi’ veya ‘el-Kaideci’ denildiğinde akla gelebilecek profile hiç uymayabilecek kişiler de, ancak IŞİD veya ‘el-Kaide’ tarafından onaylanabilecek türden eylemleri yalnız başlarına ya da kendileri gibi olanlarla birlikte gerçekleştirebiliyor…
Bugünün gerçeği bu.
Gerçek bu olunca, görevi terörle mücadele olan devlet birimleri de görevlerini yerine getirmede bunun getirdiği zorlukları yaşayabiliyor.
Ne yapılacak o halde?
Akıl verenlerin kafa karıştırıcı teşhis ve tavsiyelerinin –özellikle Türkiye söz konusu olduğunda– işe yaramadığı, birbiri ardına meydana gelen eylemler yüzünden anlaşılıyor.
“O yaptı, bu yaptı” türünden yakıştırmalar fazla işe yaramıyor.
Nasıl yarasın ki..
Türkiye, etrafındaki ülkelerde zaten var olan silâhlı çatışmalara çok yakın duruyor; bir süredir bu yakınlık daha da arttı. Silâh taşımasına yasaların izin verdiği kişiler dışında da herkesin silâhlı olabildiği bir coğrafya burası. Sınırların da engelleyici özelliği yok.
İçimizde sayıları milyonlarla ifade edilen ‘misafir’ konumunda kişiler de var.
Dost kim, düşman kim, belirsiz…
Yalnız bölgenin savaş ortamının yansıması olan terör eylemlerine maruz kalsak neyse.. Ayrıca, kendimize özgü ayrılıkçı ve bölücü terörün bitmez tükenmez hıncının da muhatabıyız. Terörle mücadele, terör örgütü PKK’nın karşı-eylemlerini artırmasına da yol açıyor…
15 Temmuz uğursuz darbe girişimine konulan teşhis ve o teşhisin getirdiği uygulamalar da terör mücadelesine katkı sağlamıyor.
Herkesin kolayca ‘terörist’ sayılabildiği bir ülke görüntüsü en başta terörle mücadeleye zarar veriyor.
Bu tablodan çıkarılabilecek sonuç şu: Herkese terörist sıfatı yapıştırılabilen bir ülke olmaktan hızla uzaklaşmalı ve ülkeye zarar vermek için hazır bekleşen örgütler ile onlar adına kanlı eylemler gerçekleştirebilecek kişiler üzerinde yoğunlaşmalı…
Hatta, onlar arasında bile bazılarını terörden vazgeçirmeyi amaçlayan (PKK’yı ve 2013-2015 arası eylemsizliği kast ediyorum) bir farklı değerlendirmeye gidilmeli…
Yine de umudu yitirmemek gerekiyor.
Zamanlama bu defa da mânidar
“Terörist herhangi bir gün de gerçekleştirebileceği eylemini neden yılbaşı gecesi yaptı?” sorusu önemli.
Ayrıştırma ve zihinsel bölünme işlemine daha fazla yarayacağı için…
Eğer bu tespit doğruysa..
Teröristin istediğinin tam tersi bir ortam doğurmanın yolları aranmalı.
İçeride normalleşmeyi amaçlayarak…
Çare demokrasidir
Çare demokrasidir.
Demokrasinin önünü tıkayan engelleri kaldırmak gereklidir.
Hak ve özgürlüklerin en geniş biçimiyle kullanılabildiği, söz hakkının herkese tanındığı, her vatandaşa ‘olağan şüpheli’ gözüyle bakılmadığı bir ülke, varlığını tehdit eden terörle ve acımasız teröristle çok daha iyi mücadele edebilir.
Allah milletimize acısın.
* Bu yazı ilk olarak Ocak Medya'da yayımlanmıştır