Seçime gidilirken ortalığa ‘darbe’ sözcüğü eşliğinde kafa bulandırıcı bir ortamın salınıverdiği en son seçim hangisiydi?
İçişleri bakanlığı koltuğunda oturan Süleyman Soylu’nun, önceki gün sarf ettiği, içinde ‘darbe’ sözcüğü geçen cümlesi, Türkiye’yi dünya seçim literatüründe sözcüğün en son kullanıldığı ülke yapıyor.
Benim sorum bir önceki kullanımla ilgili.
Hiç zahmete girmemeniz için soruya kendim cevap veriyorum: ABD.. Amerika…
Tesadüf bu kadar olur. Bakan Soylu da iki hafta sonra yapılacak seçimi ‘darbe’ ile eş-değerde görme konusundaki ısrarını, ABD’nin adını zikrederek sürdürüyor. Önce bir gazetecinin sorusuna cevap verirken ‘Amerika’ adını anmıştı, dün de “Sadece bay Kemal’i değil seni de sandıkta mahçup edeceğiz” meydan okumasıyla ABD başkanı Joe Biden’in adını telaffuz etti.
ABD’nin son seçiminden -2020- önce dönemin başkanı Donald Trump da kendisine karşı bir ‘darbe’ girişiminden söz ediyor ve bunun için karşısına rakip olarak çıkmaya hazırlandığı bilinen Biden’i suçluyordu.
Seçime az kala -ekim 2019’da- attığı bir Twit’te, Trump, “Halkın gücünü, oyunu, özgürlüklerini, silah taşıma özgürlüğünü, dinini, sınır duvarını ve ABD’nin vatandaşı olarak elde edilmiş Tanrı-vergisi haklarını ellerinden almak için bir ‘darbe’ sahneye konuluyor” iddiasında bulunmuştu.
Unutmuş olamazsınız.
Seçim yapıldı ve Trump kaybetti, ardından meydana gelen olaylar, esas ‘darbe’ niyeti bulunanın Trump’ın kendisi olduğunu ortaya koydu.
Beyaz Saray’daki ikametinin son, boşaltacağı mekana yeni seçilen Joe Biden’in taşınacağı ilk gün olan, yeni başkanın yemin töreni günü, taraftarlarına düzenlettirdiği başkent Washington’daki mitinge katılan kitlelere, Trump, toplantı halindeki Kongre’yi basma talimatını verdi.
Ardından yaşananların unutulduğunu sanmam.
Trump şu günlerde cezaevine girmeme mücadelesi veriyor.
İlk cezasını daha basit bir konuda aldı. Ancak kışkırttığı kitleler içerisinde yer alanların yargıda ağır cezalara çarptırılmaları ardından, sıranın kışkırtıcı olarak kendisine geleceğini biliyor Trump ve bunu önlemenin yolu olarak yeniden adaylığa hazırlandığı izlenimini veriyor.
Partisinin adayı olmayı başaramazsa sonunun cezaevi olacağının fena halde farkında.
Aday olabilse bile cezaevine düşme ihtimali hayli yüksek.
[Önceki gün, Trump’ın başkan yardımcısı Mike Pence ifadeye çağrıldı ve onun aleyhine tanıklık yaptı.]
Siyasette taşları yerinden oynatan ‘darbe’ konusu ABD medyasında da etkisini şu sıralarda göstermeye başladı.
Trump’ı ‘darbe’ iddiası dahil her konuda sonuna kadar destekleyen Fox-News kanalının başı da yargı ile dertte.
‘Darbe’ iddiasını haberleri ve yorumcularının yorumlarıyla gündemde tutmuş olan Fox-News, seçim sonrasında bir dizi dava ile karşı karşıya geldi. Haber ve yorumlarında seçime hile karıştırmakla suçladığı bir şirket –‘Dominion Voting System’– iddiaların itibarlarını sarsması sebebiyle milyar dolarlık bir ceza davası açmıştı Fox-News’a karşı. Kanalın sahibi Rupert Murdoch uzun sürebilecek yargı süreci içerisinde şahsen hırpalanacağını ve kanalının gözden düşeceğini öngörerek davacıyla anlaşma yoluna gitti.
Yargıya başvurmuş olan ve davayı kazanacağa benzeyen ‘Dominion Voting System’ şirketine 787 milyon dolar tazminat ödemeyi kabul ederek…
Şirketin çeşitli eyaletlerde servis veren oy kullanma makinaları yoluyla seçime hile kattığı iddiasını çeşitli programlarda dile getiren Fox-News yorumcuları da ateş hattında.
Murdoch, yorumculardan en karizmatik olanla yolunu ayırıverdi.
Tucker Carlson’la…
Beklenti, Trump-sever başka yorumcuların da Carlson ile aynı akıbete uğramaları…
[İşin ilginç tarafı, aylık maaşı 2 milyon dolara yakın olan ve seçim öncesinde bütün gücüyle Trump’ı savunan Tucker Carlson’un, her şey olup bittikten sonra, eski başkandan nefret ettiğini yakınlarıyla paylaşması. Savunmuş ama içten içe nefret ediyormuş.]
Lafı uzattığımın farkındayım, ama seçimler öncesinde demokrasilerde kesinlikle ağza alınmaması gereken ‘darbe’ sözcüğünün nelere yol açabileceğine en güzel örnek olan ABD’de yaşananları ayrıntılarıyla aktarmasam olmazdı.
Orada yaşanan şuydu: Seçimi kaybedeceği ufukta göründüğünde, görevdeki başkan –Trump– karşısına çıkacak rakibe yönelik taaruzunu demokratik zeminin ötesine taşımaktan çekinmemiş, kendisinin devrilmek istendiği iddiasını ‘darbe’ (İngilizcesi: coup) sözcüğü eşliğinde tekrarlamaya başlamıştı.
ABD’de 2020’de yapılan başkanlık seçimi beklendiği gibi çok çekişmeli geçti ve sonuçta Biden az farkla kazanabildi. Trump rakibi Biden’in %51.3 oranındaki oyuna karşı %46.8 oy almayı başardı.
[Ülkenin seçim sisteminde oy verenler aslında her eyaletin önceden belirlenmiş ikinci seçmenlerini seçiyor ve başkanı o ikinci seçmenler belirliyor. 2020 seçiminde, Biden 538 ikinci seçmenden 306’sının oyunu alarak başkan oldu.]
Seçimin ardından, Trump, çok önceden başlattığı kendisine karşı ‘darbe’ hazırlanıldığı iddiasını sürdürdü, halen de sürdürüyor. Ancak seçim sonrasında meydana gelen olaylarla, Trump’ın kendisinin seçimi kaybetmesi halinde bir kalkışma hareketini kışkırtarak başkanlıkta kalma hazırlığı içerisinde bulunduğu anlaşıldı.
Meğer ‘darbeci’ olan rakibini ‘darbecilik’ ile suçlayan Trump’ın kendisiymiş…
Çabuk unutma özelliğimiz bulunduğu için, fazla uzak olmayan bir dönemde -2019-2021 arasında- yabancımız olmayan bir ülkede -ABD’de- meydana gelen olayı hatırlatmakta yarar gördüm.
Konunun bizde de gündeme gelmesini siyasiler adına talihsizlik sayıyorum.
Sandık başına bizler gideceğiz, Amerikalılar değil. Oyumuzu Washington’a bakarak değil ülkemizin durumuna bakarak kullanacağız.
Oylar sayılıp kazanan belli olduğunda, kim kazanırsa, bundan önceki bütün seçimlerde olduğu gibi, ülkeyi o/onlar yönetecek.
[Konu üzerinde çalışırken farklı bir ülkenin uzun süre iktidarda kalmış -1924-1953 arasında- bir liderinin sözleriyle karşılaştım. Şöyle demiş Josef Stalin: “Oy kullananlar kullansınlar, onlar önemli değil ki, oyları kimin saydığı önemli.” Bu söz beni ürpertti. Bereket ülkemiz Stalin’in Sovyetler Birliği’ne benzemiyor.]
Siyasette taşları yerinden oynatan ‘darbe’ konusu ABD medyasında da etkisini şu sıralarda göstermeye başladı.
Trump’ı ‘darbe’ iddiası dahil her konuda sonuna kadar destekleyen Fox-News kanalının başı da yargı ile dertte.
‘Darbe’ iddiasını haberleri ve yorumcularının yorumlarıyla gündemde tutmuş olan Fox-News, seçim sonrasında bir dizi dava ile karşı karşıya geldi. Haber ve yorumlarında seçime hile karıştırmakla suçladığı bir şirket –‘Dominion Voting System’– iddiaların itibarlarını sarsması sebebiyle milyar dolarlık bir ceza davası açmıştı Fox-News’a karşı. Kanalın sahibi Rupert Murdoch uzun sürebilecek yargı süreci içerisinde şahsen hırpalanacağını ve kanalının gözden düşeceğini öngörerek davacıyla anlaşma yoluna gitti.
Yargıya başvurmuş olan ve davayı kazanacağa benzeyen ‘Dominion Voting System’ şirketine 787 milyon dolar tazminat ödemeyi kabul ederek…
Şirketin çeşitli eyaletlerde servis veren oy kullanma makinaları yoluyla seçime hile kattığı iddiasını çeşitli programlarda dile getiren Fox-News yorumcuları da ateş hattında.
Murdoch, yorumculardan en karizmatik olanla yolunu ayırıverdi.
Tucker Carlson’la…
Beklenti, Trump-sever başka yorumcuların da Carlson ile aynı akıbete uğramaları…
[İşin ilginç tarafı, aylık maaşı 2 milyon dolara yakın olan ve seçim öncesinde bütün gücüyle Trump’ı savunan Tucker Carlson’un, her şey olup bittikten sonra, eski başkandan nefret ettiğini yakınlarıyla paylaşması. Savunmuş ama içten içe nefret ediyormuş.]
Lafı uzattığımın farkındayım, ama seçimler öncesinde demokrasilerde kesinlikle ağza alınmaması gereken ‘darbe’ sözcüğünün nelere yol açabileceğine en güzel örnek olan ABD’de yaşananları ayrıntılarıyla aktarmasam olmazdı.
Orada yaşanan şuydu: Seçimi kaybedeceği ufukta göründüğünde, görevdeki başkan –Trump– karşısına çıkacak rakibe yönelik taaruzunu demokratik zeminin ötesine taşımaktan çekinmemiş, kendisinin devrilmek istendiği iddiasını ‘darbe’ (İngilizcesi: coup) sözcüğü eşliğinde tekrarlamaya başlamıştı.
ABD’de 2020’de yapılan başkanlık seçimi beklendiği gibi çok çekişmeli geçti ve sonuçta Biden az farkla kazanabildi. Trump rakibi Biden’in %51.3 oranındaki oyuna karşı %46.8 oy almayı başardı.
[Ülkenin seçim sisteminde oy verenler aslında her eyaletin önceden belirlenmiş ikinci seçmenlerini seçiyor ve başkanı o ikinci seçmenler belirliyor. 2020 seçiminde, Biden 538 ikinci seçmenden 306’sının oyunu alarak başkan oldu.]
Seçimin ardından, Trump, çok önceden başlattığı kendisine karşı ‘darbe’ hazırlanıldığı iddiasını sürdürdü, halen de sürdürüyor. Ancak seçim sonrasında meydana gelen olaylarla, Trump’ın kendisinin seçimi kaybetmesi halinde bir kalkışma hareketini kışkırtarak başkanlıkta kalma hazırlığı içerisinde bulunduğu anlaşıldı.
Meğer ‘darbeci’ olan rakibini ‘darbecilik’ ile suçlayan Trump’ın kendisiymiş…
Çabuk unutma özelliğimiz bulunduğu için, fazla uzak olmayan bir dönemde -2019-2021 arasında- yabancımız olmayan bir ülkede -ABD’de- meydana gelen olayı hatırlatmakta yarar gördüm.
Konunun bizde de gündeme gelmesini siyasiler adına talihsizlik sayıyorum.
Sandık başına bizler gideceğiz, Amerikalılar değil. Oyumuzu Washington’a bakarak değil ülkemizin durumuna bakarak kullanacağız.
Oylar sayılıp kazanan belli olduğunda, kim kazanırsa, bundan önceki bütün seçimlerde olduğu gibi, ülkeyi o/onlar yönetecek.
[Konu üzerinde çalışırken farklı bir ülkenin uzun süre iktidarda kalmış -1924-1953 arasında- bir liderinin sözleriyle karşılaştım. Şöyle demiş Josef Stalin: “Oy kullananlar kullansınlar, onlar önemli değil ki, oyları kimin saydığı önemli.” Bu söz beni ürpertti. Bereket ülkemiz Stalin’in Sovyetler Birliği’ne benzemiyor.]
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.